Günlük arşivler: 11 Mayıs 2016

AZERBEYCAN DOSYASI : 28 Nisan 1921 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti 1 1.ci Rus Ordusu tarafından işgal edildi.


28 Nisan/April 1921 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti 11.ci Rus Ordusu tarafından işgal edildi.

UNUTMADIK, UNUTTURMAYIN !!!

13051782_537722726407780_3701806185385422280_n.jpg?oh=cbfdae3f51f7d62f2fb18d1955f198af&oe=57B6989B

13118930_537722739741112_2844025892979322417_n.jpg?oh=0e1e43264fe53eaea60ff93e67a008e4&oe=57B07723

13092159_537722779741108_5099540245930676491_n.jpg?oh=7f2bf0be8a8189ef92ca9acf3543da22&oe=57AFCFEE

SLAYT SHOW : SURİYE /// SAVAŞ ÖNCESİ MANZARALAR


Syrien.pps

MADENLER DOSYASI /// KAHRAMAN BİR MADENCİNİN TİRAJİK HİKAYESİ : SEFA KÖKEN


YILMAZ ÖZDİL : 302. mezar

Doğma büyüme İzmirli, Kınıklı, çiftçi bir ailenin çocuğuydu. Bir yandan okudu, bir yandan domates-mısır tarlalarında çalıştı, meslek lisesi muhasebe bölümünden mezun oldu. İş yok. Çiftçilik ölmüş. Ne yapsın? Soma’ya gitti, madene girdi. Yedi sene çalıştı. Haftasonu tatili yok, bayram tatili yok, yılbaşı tatili yok, bana mısın demedi, çalıştı.

Günlerden bir gün göçük oldu, bir işçi altında kaldı. Herkes kaçtı. Ölümden değil… Şahit yazılmaktan kaçtılar. O kaçmadı. Elleriyle kazdı kömür yığınını, kazdı kazdı, dört saat sonra mesai arkadaşını çıkardı ama, iş işten geçmişti tabii, çoktan vefat etmişti. Sırtladı cenazeyi, dışarı taşıdı.

Yarım saat geçti geçmedi, müdür çağırdı. “Dışarı çıkardığımda yaşıyordu, sonrasını bilmiyorum diyeceksin” dedi. İşçinin göçük altında can vermesiyle, ambulansta can vermesi arasında hukuki açıdan dağlar kadar fark vardı. Madenin müdürü yalancı şahitlik yapmasını istiyordu, suçu patronun üzerinden atmaya çalışıyordu.

Bizimki, okulunu okuduğu muhasebeciliği hiç yapmamıştı ama, vicdan muhasebesini hakkıyla yaptı. Çıktı savcının önüne, takır takır yaşadıklarını anlattı, “göçük oldu, emniyetçi bacada çay içiyordu, tahkimat yoktu, arkadaşımız göz göre göre gitti” dedi.

Şak, işten atıldı.

Tazminatsız atıldı.

Kazanılmış hakları verilmedi.

Hayatını kaybeden işçinin eşine 100 bin lira sus parası verdiler, kadın sustu, davacı olmadı, ölen işçi öldüğüyle kaldı.

Yazıklar olsun böyle insanlığa dedi, Aliağa’ya gitti, ekmek parası için gemi sökümde çalışmaya başladı. İki sene çalıştı. Gene ne tatil, ne bayram, iki sene boyunca bir gün olsun Kınık’a gidemedi. Annesi başının etini yiyordu, yaşın geldi, evlen artık diyordu. Neticede peki dedi. Evlenecekti. Ama… Aliağa’da çalışırken 20 işçiyle beraber koğuştan bozma barakada kalıyorlardı, kazandığı parayla ev kiralaması imkansızdı, evlenip yuva kurmak için Kınık’a geri dönmek zorundaydı. Mecburen Kınık’a döndü. İş yok. Çiftçilik öleli zaten seneler olmuş. Tek çare var, madene girmek… Mecburen gene Soma’ya gitti, mecburen gene madene girdi. Kınık-Soma arasında servisle gidip geliyordu. İki sene çalıştı. Tatil yok, bayram yok, yılbaşı yok, bana mısın demedi, çalıştı.

Eşi hamileydi. Doğum 10 gün gecikmişti, sezaryen gerekiyordu. Müdürün kapısını çaldı, hayatında ilk defa, bir gün izin aldı.

Bergama devlet hastanesine gittiler. Eşi doğuma alınırken, cep telefonu çaldı. Madende yangın çıkmıştı.

Eşini orada bıraktı, apar topar Soma’ya döndü, gözünü karartıp ocağa ilk dalanlardandı. 200 kadar arkadaşının cenazesini çıkardı. Arama çalışmaları bitene kadar eşinin yanına dönemedi. Tekrar Bergama devlet hastanesine geldiğinde, kızı Cemre dört günlük olmuştu.

Hayatında ilk defa bir günlüğüne izin almış, 301 arkadaşını kaybettiği katliamdan, kızı sayesinde kurtulmuştu. Kader adı verilen tesadüfler silsilesi, hem bir evlat bağışlamıştı, hem de kendi canını bağışlamıştı.

Ve o kader… Omuzlarına gene aynı vicdani sorumluluğu yüklemişti. Çıkıp doğruları anlatmalıydı. Ölenler öldüğüyle kalmamalıydı. Herkes kaçarken, herkes susarken, sadece o çıktı televizyonlara… Halk tv’den ntv’ye ulusal’dan kanal d’ye, hepsine konuştu, olan biteni duyurabildiği kadar çok insana duyurmaya gayret etti. İşverenin ihmallerini, teftişlerin rezaletini, sendikanın kepazeliğini, madencilerin çaresizliğini haykırdı, tane tane anlattı.

Şak, işten atıldı.

Tazminatsız atıldı.

Kazanılmış hakları verilmedi.

Üstelik… Haklarını alabilmek için protesto gösterisine katıldı diye, altı sene hapis istemiyle dava açıldı.

Taziyeye gelip cenaze sahiplerini yumruklayan, yerlerde tekmeleten Tayyip Erdoğan zihniyeti… Sesini kesmeyip, gerçekleri anlatan madencinin hapse tıkılmasını istiyordu.

Bu namuslu madenci…

Sefa Köken.

“Patronun adamı” olabilirdi.

“Sendika ağası” olabilirdi.

“Dayıbaşı” olabilirdi.

Elinin tersiyle itti…

“İnsan” olmayı tercih etti.

Halbuki… Bir işçi hayatını kaybettiğinde ona kulak verilseydi, 301 işçi hayatını kaybetmeyecekti.

Katliamdan beri, iki senedir işsiz Sefa… Herkesi işe geri çağırdılar, onu almadılar. Hatta, onunla birlikte Kınıklıları da cezalandırıyorlar. Kınık’tan iş başvurusu yapanlara açık açık “sizi Sefa Köken yüzünden işe alamıyoruz” diyorlar. Doğup büyüdüğü yerde hedef haline getiriyorlar. Kınık’ta hiç kimse ona selam vermesin, taşınsın gitsin diye ahaliye baskı yapıyorlar. Sefa’nın ailesinden olan, Köken soyadını taşıyanları bile işe almıyorlar. Kardeşlerini “sen Sefa’nın kardeşisin” diyerek, reddediyorlar. Kendi ailesinden bile dışlansın istiyorlar. İki senedir yargılanıyor. Mahkemeye gelip, Sefa’yı suçlayan tanıklar kimler biliyor musunuz? Polisler… Ortada suç olmadığı için, tanık bulamadılar, polisleri tanık diye duruşmaya getiriyorlar. Polisler Sefa’yı tanımıyor, Sefa polisleri tanımıyor ama, Sefa sanık, polisler tanık… Protesto gösterisine katılıp, haklarımızı vermiyorlar dediği için “halkı kışkırtma” suçundan (!) altı sene hapsi isteniyor.

Ne yapsın Sefa?

Önceki gün gene duruşması vardı, verdi ifadesini, çıktı adliyeden, üç cümlelik pankart hazırladı. “Sadece iş ve ekmek istiyoruz, ekmeğimize ve geleceğimize dokunmayın, iş yoksa yaşam da yok” yazdı o pankarta… Sonra giydi madenci kıyafetlerini, kazmasını eline aldı, Soma mezarlığına gitti. Katliamda hayatını kaybeden arkadaşlarının yanına, kendisi için “302’nci mezar”ı kazacaktı. Gerçekleri söylediği için “yaşayan ölü” haline getirilmişti. Sesini duyurabilmek için bu sembolik cenaze töreninden başka çare bulamamıştı.

Bir de ne görsün… Soma jandarmasının neredeyse tamamı oradaydı. Subaylar, astsubaylar, erler, hepsi Sefa’yı bekliyordu.

Çünkü, canlı bombaları bile takip etmeyen sayın devletimiz, Sefa’yı ruh gibi takip ediyordu, jandarma marifetiyle önlem almıştı.

Kovdular ordan Sefa’yı.

İttir kaktır, dışarı çıkardılar.

Ve, bu cuma 13 mayıs.

Katliamın yıldönümü.

İki sene geçti.

Kafa hâlâ aynı kafa.

*

Eğer doğruları söylüyorsan…

Yerüstünde de.

Yeraltında da.

Mezarda da.

Sembolik olarak bile yatacak yerin yok bu topraklarda.

TERÖRLE MÜCADELE DOSYASI : Şehit ağabeyi Yarbay Alkan’dan çok se rt sözler !..


Şehit ağabeyi Yarbay Alkan’dan çok sert sözler!..

Şırnak’ta jandarma karakoluna yapılan saldırıda şehit olan Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze törenindeki haykırışlarıyla geniş yankı uyandıran ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan, "Dağdaki terörü şehre indirenler, bu akan kanların sorumlusudur" dedi.

İznini geçirmek üzere Osmaniye’ye gelen Yarbay Alkan, kardeşleri öğretmen Murat ve Deniz Astsubayı İsmail Alkan ile birlikte sabah saatlerinde ilk olarak şehit kardeşleri Yüzbaşı Ali Alkan’ın Garnizon Şehitliği’ndeki mezarını ziyaret etti. Daha sonra Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Osmaniye Şubesi’ni ziyaret eden Yarbay Alkan ve kardeşleri, burada Dernek Başkanı Durmuş Öksüz, şehit yakınları ve gaziler tarafından karşılandı.

Burada konuşan Yarbay Mehmet Alkan ise şehit kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın adının yaşatılması için bir vakıf kurma düşüncesinde olduklarını söyledi. Yarbay Alkan, “Alim’in askerleri terhis oldukları gün mezarını ziyaret ettiler. Allah razı olsun, ben hepsinin Osmaniyeli olduğunu sanıyordum ama farklı yerlerden gelmişler” dedi.

Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın terhis olan askerlerinin kendisini de ziyaret ettiğini belirten Yarbay Mehmet Alkan, şunları söyledi:

Bizleri de ziyaret ettiler. Orda olan olayları zaten bizler de az çok biliyorduk, bir kere daha onlardan canlı olarak dinledik. Ali’nin ne kadar cömert, fedakar, kahraman olduğunu bir kez daha onların ağzından canlı olarak dinledik. Onun adının yaşatılmasını istedik. Kendi adıma, kardeşlerimle beraber onun adıyla Şehit Yüzbaşı Ali Alkan Vakfı şeklinde bir çalışmamız var. Ankara’ya döndüğümde yasal işlemlerini başlatacağım. Onun fedakarlığının kahramanlığının karşılık bulması gerekir diye düşünüyorum.”

“ÜLKEYİ YÖNETENLER HANGİ BEDELİ ÖDEDİ?”

Devam eden terörle mücadele konusunda da konuşan Yarbay Alkan, şunları söyledi:

Hani diyorlar ya, ‘Askersin kardeşim öleceksin’, eyvallah. Bakın bu kadar şehidimiz var. Bunların hepsi öldü, kanını canını verdi. 32 yıldır böyle. Peki bu ülkeyi yönetenler ne yaptı? Biz canımızla, kanımızla bedel ödedik. Ülkeyi yönetenler hangi bedeli ödedi, bunu gösterin bana. Onlar bedel ödemediği sürece bu iş de bitmeyecektir. Dağdaki terörü şehre indirenler, bu akan kanların sorumlusudur. Yine konuşuyor diyecekler ama. Biz kanımızı canımızı vermeyelim demiyoruz, veriyoruz zaten. Bundan bir çekincemiz yok. Bunu da herkes görüyor, mezarlıklar şehitlikler de bunun şahidi. Peki nereye kadar? Bu işin bir sorumlusu yok mu? Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Biz kaybedeceğimizi kaybetmişiz zaten. Üzerimize düşeni de yapmışız. Artık üzerine bir şey düşmeyenlerin bir şeyler yapması lazım. Başkalarının bir şeyler yapması lazım.

“TERÖRİSTLER YILLARDIR BELEDİYELERİ YÖNETİYOR”

Yarbay Mehmet Alkan yerel yönetimlerde teröre destek uygulamalarının önlememesini de eleştirerek şöyle devam etti:”Bir taraftan ‘terörle mücadele ediyoruz’ diyorlar, diğer taraftan teröristler belediyeleri yönetiyor yıllardır. Koca koca belediyeleri yönetiyorlar, devletin tüm imkanları ellerinde. Bu nasıl mücadeledir? Doğruları söylemek ülkemizde suç maalesef. Aklı başında herkes bilir, odada sinek olduğu zaman ilaç alırsın öldürmeye çalışırsın. Ama dışarıda bataklık var, belediye görevini yapmıyor ilaçlamasını yapmıyor. O zaman burada sinek sizi ısıracak, siz sineği öldüreceksiniz, öyle devam edip gidecek. Ama bataklık orada duruyor, bataklığın kurutulması lazım. Yani terörle mücadele farklı bir şey, teröristle mücadele farklı bir şey. Bunu artık anlamamız lazım. Biz askeriz terörle mücadele ediyoruz, askeriz vur der vur, dur der dururuz, şuan olduğu gibi, yıllardır olduğu gibi.”

UYARI CEZASI ALMIŞTI

Şehit Jandarma Yüzbaşı Ali Alkan’ın Osmaniye’de düzenlenen cenaze törenine geçtiğimiz 21 Ağustos’ta üniformasıyla katılan ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan, Türk bayrağına sarılı tabutun başında şehit kardeşine “Ali’m” diye seslenmişti. Yarbay Alkan, tabutun başında şapkasını çıkarıp haykırarak, “Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında. Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” diye feryat etmişti. Bunun üzerine soruşturma başlatan Jandarma Genel Komutanlığı, Yarbay Mehmet Alkan’a uyarı cezası vermişti.

ERMENİ SORUNU DOSYASI : HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ VATAN HAİNİDİR !!!!


HDP Ermenilerden özür diledi

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ Ermeni soykırımı yalanının 101’inci yılında Ermenilerden özür diledi.

-101 yıllık acıya yol açan zihniyet bugünkü koşullarda da bu acıyla yüzleşmekten imtina ediyor.

101’inci yılında Ermenilerden özür diliyoruz.

Kürtçü HDP Ermenilerden özür dilemiş.

Kimin adına…?

HDP Ermenilerden özür diledi

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ Ermeni soykırımı yalanının 101’inci yılında Ermenilerden özür diledi.

Figen Yüksekdağ, HDP grup toplantısında konuşmasına Ermeni Soykırımı yalanına sarılarak başladı. Yüksekdağ, “101 yıllık acıya yol açan zihniyet bugünkü koşullarda da bu acıyla yüzleşmekten imtina ediyor. Yüzleşmediğimiz her acı yüzümüze çarpmaya devam eder. Bu topraklara dökülen kanlar, bir gün bu kanı kusar. Türkiye topraklarında gerçekleşen Ermeni soykırımı da böyle bir gerçekliktir. Bu katliamlardan hesap sormak bir devletin ve siyasi iktidarın temel görevi ve sorumluluğudur. Bu acılarla yüzleşmek güncel olduğu kadar tarihsel bir sorumluluktur “ dedi. Yüksekdağ daha sonra “101’inci yılında Ermenilerden özür diliyoruz” ifadesini kullandı.

NATO DOSYASI /// Müyesser Yıldız : İsrail’in NATO’da ne işi var.


Müyesser Yıldız yazdı: İsrail’in NATO’da ne işi var

Türkiye, İsrail’in NATO nezdinde temsilcilik açmasına ilişkin vetosunu kaldırmıştı.

Erdoğan’ın Başbakan Davutoğlu’nu “hal edeceğinin” beklendiği gün gazete ve internet sitelerine kısa, küçük bir haber düştü. Türkiye, İsrail’in NATO nezdinde temsilcilik açmasına ilişkin vetosunu kaldırmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “NATO’nun güney ortakları var. Bunların içinde İsrail, Ürdün, Katar, Bahreyn var. Dolayısıyla bu ortakların NATO’da ofis açma konusu gündeme geldi. Genel Sekreter ile son ziyaretinde bunu değerlendirdik. ‘Tüm ülkelere eşit muamele yapılacaksa sıcak bakabiliriz’ dedik. Henüz kesin bir şey yok” açıklamasını yaptığı gün haber NATO’nun internet sitesinde çoktan duyurulmuştu. Doğru sadece İsrail değil, aynı gün işin sosu olsa gerek Ürdün, Katar, Kuveyt ve Bahreyn’in de NATO’da temsilcilik açması onaylanmıştı, ama İsrail işi bir başka önemliydi.

Türkiye bu temsilcilik işini Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu 2011’de veto ettiği halde ne olmuştu da 5 yıl sonra “evet” demişti. En basitinden bunun sorulması ve sorgulanması gerekmez miydi?

Olay, “Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinde bir adım daha” diye sunuldu. İyi de Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasına sebep olan Mavi Marmara saldırısından sonra “özür, tazminat ve Gazze’ye ambargonun kaldırılması” şeklinde üç şartımız varken, İsrail’in NATO’da temsilcilik açması denkleme nasıl ve neden girmişti? Şart koşan biz miydik, İsrail ve destekçileri mi?

Dahası son 1 yıldır;

“Kürdistan” kurulmasını ayan beyan desteklediğini açıklayan;

Suudi Arabistan istihbaratıyla birlikte Türkiye’nin bölünmesini de öngören “Kürdistan” planları yapan;

“Kürdistan”ın bilhassa Türkiye ve İran arasında kurulmasını isteyen;

Suriye’de PYD-YPG’yi “stratejik partner” gören;

Rum kesimi ile doğal gaz anlaşmaları yapmakla kalmayıp, Doğu Akdeniz’de arama-tarama faaliyetlerini yürüten Rum gemilerini koruyan İsrail’e bu “jest”in sebeb-i hikmeti neydi?

ABD’NİN 11 YILLIK PLANI

Sebebi-hikmeti ABD’nin 11 yıl öncesine dayanan planıydı. Daha önce çeşitli vesilelerle yazdım, bir kez daha hatırlatayım.

İsrail’i NATOya yakınlaştırma planı 2005’te hazırlandı ve buna tüm Avrupalı liderler “olur” verdi.

Özetle denildi ki;

“Bugün Batı’ya yönelik tehdidi, Cihadizm veya İslamcı terörizm temsil ediyor. NATO, 1949’da Batı’nın yaşam tarzı, özgürlüğü ve kurumlarını savunmak için yaratıldı. Artık global cihad tehdidiyle savaşta NATO başlıca araç olmalı… Global tehditle etkili mücadele için de NATO’nun yetki alanındaki iç ve dış güvenlik sınırlarını genişletmenin yolları bulunmalı…Soğuk Savaş’ta, geçmişte Berlin Duvarı vardı. Bugün eğer medeniyet ve barbarlık arasında bir sınır varsa, bu Orta Doğu olacak. İsrail bugüne kadar kendi imkânları ile mücadele etti, ancak bugün düşmanlar, geçmişten farklı. İsrail’in güvenliğini sadece komşuları tehdit etmiyor, yeni devletsiz güçler, radikal, fanatik örgütler var. İran bir başka örnek…Tahran’a, İsrail’in NATO’ya alınmasından daha güçlü bir sinyal verilemez… Güney Avrupa, İran ve Suriye’den balistik füze tehdidi altında, Avrupa ve İsrail bu riski paylaşmalı… İsrail-AB-NATO işbirliğinin geliştirilmesi ABD tarafından da net olarak desteklenmektedir. Ancak ABD’nin resmi rol oynaması beklenmemeli, bu konular daha çok Avrupa ajandasında olmalı…”

9 Temmuz 2008’de ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin Orta Doğu ve Güney Asya Alt Komitesi’nde yapılan “Avrupa ve İsrail: Üyeliği Doğru” başlıklı toplantıda da İsrail’in AB ve NATO üyeliği masaya yatırılıp, NATO-AB işbirliğinin özellikle Akdeniz ve Orta Doğu’ya yönelik olarak daha ileri noktalara nasıl götürüleceği konuşuldu. Fransa’nın, NATO’nun askeri kanadına dönmesinin, İsrail’le birlikte rol oynadığı Akdeniz Diyaloğu Projesi açısından ne kadar önemli olduğu dile getirildi.

Bir parantez açalım; Nitekim 1 yıl sonra 3-4 Nisan 2009’da yapılan NATO Zirvesinde Türkiye Gül ve Erdoğan’ın Hz. Muhammed’e hakaret karikatürlerinin yayınlandığı Danimarka’nın Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri yapılmasına direndiği masallarıyla oyalanırken, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşü sağlandı. Oysa özellikle Ermeni soykırım iftirasının baş sahiplerinden Fransa’ya karşı önemli bir kozdan olmuştuk. Öyle ki, o vakit Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan eski NATO Başkomutanı General James Jones dönüş yolunda Air Force One uçağında, “Birçok konferansa katıldım, birçok NATO zirvesinde bulundum, kendimi hiç bu masadaki kadar iyi hissetmedim. Fransa’nın NATO’ya dönüşü, gurur verici bir andı” diyecektir.

ABD Temsilciler Meclisi’nde 2008 yapılan toplantıdan devam edelim. Burada AB’nin, üyeliği artık iyice zorlaşan Türkiye için farklı bir model üzerinde durması ve bu modelin İsrail için de düşünülmesi gerektiği vurgulandı. Yani AB’ye, İsrail’in de dahil edilmesi ve Türkiye ile birlikte, “tam üyelik” olmayan, farklı bir ilişki biçimine tabi tutulmasının alt yapısı hazırlandı.

Dahası, NATO’ya uzun vadede İsrail’in tam üye olması kararlaştırılırken, NATO’nun karar mekanizmasında değişikliğe gidilmesi de planlandı. Karar mekanizmasında değişikliğin Türkiye’ye karşı düşünüldüğünü anlamak için kâhin olmaya gerek yok; Besbelli “veto” hakkımızın ortadan kaldırılması, böylece aynen AB’deki gibi, söz hakkımız olmaksızın, NATO patronlarının alacağı karar ve belirleyeceği politikalara “tam uyum” sağlamamız arzulanıyordu.

SİVİL DARBE RUMLARIN NATO ÜYELİĞİYLE Mİ TAMAMLANACAK

Olayın önemini anladınız mı; İsrail’in NATO’da temsilcilik açması bu planın tık tıkır işlediğini gösteriyor. Konuyla ilgili olarak Başbakan Netanyahu’nun, “İsrail’in güvenliği için çok önemli adım” demesi, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın da, “Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından uzun süren diplomatik çabaların ardından geliyor. İsrail’e verdikleri destek ve konuyla ilgili çabalar için organizasyonda çalışan müttefiklerimize teşekkür etmek istiyoruz” açıklama yapması bundan. Sevinçlerinde haksızlar mı?

Erdoğan, “Türkiye toprakları, aynı zamanda NATO toprağıdır” demişti ya, bir süre sonra “Türkiye topraklarının, aynı zamanda İsrail toprağı” sayılmasına, hatta ABD ve İsrail’in desteklediği Suudi Arabistan öncülüğündeki İslâm Ordusu’nun bir neferi olarak İran’a karşı savaşta yer almamıza şaşırmayalım.

2010’da İsrail’in OECD üyeliğine onay verdik… 2016’da da NATO’da temsilcilik açmalarına…

Benzer bir süreç Rum tarafı için de çalışıyor. AB yıllardır Rum kesiminin OECD üyeliğini onaylamamızı istediği gibi, NATO üyeliğine ilişkin vetomuzu kaldırmamız için bastırıyor. Rumların NATO üyeliğini veto etmemizin, NATO destekli Avrupa Ordusu planının yürürlüğe girmesini engellediğinden şikâyet ediliyor. Aynı şikâyet NATO’dan da geliyor. Öyle ki, 2008’de dönemin NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer açıkça, “Askerimiz ve polisimiz tehlike altındayken ve AB-NATO işbirliğine ihtiyaç varken, Türkiye’nin engellemelerine izin vermeyiz. Bu sorunun aşılması için onun tam üyeliğine kadar bekleyemeyiz” resti çekmişti.

Rum-NATO meselesini niye mi hatırlatıyorum; Mâlum Kıbrıs için örgörülen “çözüm süreci”nde, Türkiye’nin garantörlükten vazgeçmesi ve Türk askerinin Ada’dan çıkartılması da var. NATO ve AB patronları geçiş döneminde Türkiye’nin sesini kesmek için Kıbrıs’ın güvenliğini BM veya AB’nin yani AB Ordusu’nu sağlamasını planlıyor.

Son dönemde ABD’ye giden bazı siyasilerden aldığım izlenim şu; Washington’un önceliği IŞİD falan değil, Kıbrıs’mış. Obama görevi devretmeden de bu işi halletmek istiyorlarmış. O kadar aceleleleri varmış ki, “çözüm sürecinin” mali kaynağını aramaya başlamış ve IMF’den teminine karar vermişler.

Diyeceğim, Erdoğan’ın AB ile “restleşmesinin” ardından da büyük bir “iş”, mesela Rumların NATO üyeliği çıkabilir mi, çıkabilir!..

Yakın tarihimizde unutulmaz, büyük kazık; Evren’in 12 Eylül darbesinden hemen sonra ABD’li Komutanın sözlü taahhüdüne “güvenerek” Yunanistan’ın NATO üyeliğine dönmesini sağlaması olmuştu.

Bugün ülkemizde bir “sivil darbe” yaşandığı konusunda hemfikir olunduğuna göre, bu “darbe” de Rumların NATO üyeliğine “evet” denmesiyle mi tamamlanacak yoksa?

Son bir soru; 90’lı yıllarda, “Türkiye’nin İsrail’i tanıması, tarihimize sürülmüş bir kara lekedir” diyen Erdoğan, İsrail’in NATO temsilciliğine onay verdiğimizden haberdar mıydı, yoksa Davutoğlu ve ekibinin son dakika golü müydü?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

DOLANDIRICILIK DOSYASI : Bankaların çağrı merkezinden aranıyorsa nız dikkat !


Dolandırıcıların saldırısına uğrayan bir kişinin başına gelenleri anlattığı uyarı yazısı durumun ne kadar vahim bir noktaya geldiğini açıkça ortaya koyuyor.

Para Dergisinin haberine göre, "CEV DenizBank Kadınlar Şampiyonlar Ligi Dörtlü Final" maçları nedeniyle İtalya’da bulunan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ve Denizbank Genel Müdür Yardımcısı Tanju Kaya, arkadaşlarından kendilerine gelen bir WhatsApp mesajını arkadaşımız Esin Çetinel ile paylaştılar. "Lütfen çok dikkatli olun" diyerek mesajı paylaşan Ateş, bankaların şu anda yeni güvenlik önlemleri için yoğun biçimde çalıştığı bilgisi de verdi. İşte, Ateş ve Kaya’nın paylaştığı, banka ve mağaza ismini gizleyip orjinaline hiç dokunmadığımız mesaj:

"06.04.2016… Bugün saat 18:30’da işten eve giderken (X Bankası’nın) kendi orijinal numarasından arandım. Arayan kişi (X Bankası’nın) internet güvenlik biriminden aradığını ve kredi kartımla (X internet sitesinden) kredi kartıyla 3D Secure devre dışı bırakılarak alışveriş yapılmaya çalışıldığını ve bunu benim yapıp yapmadığımı sordu. Ben de tabii ki bu alışverişi yapmadığımı söyledim. Bunun üzerine kredi kartı bilgilerimin ele geçirilmiş olabileceğini, alışveriş yapılmasını engellemek için kredi kartımın ve diğer hesapların bloke edilmesi gerektiğini söyleyerek kimlik bilgilerimi saymaya başladı. Adımı. soyadımı, TC kimlik numaramı, adresimi, anne ve baba adımı harfiyen tek tek söyledi. Telefonuma gelen mesajdaki kodu telefona tuşlamamı istedi (telefonun tuşlama sesinden hangi numaraya basıldığını anlayabiliyorlar. İki kere 4’e bastın dedi!). Gelen mesajın sonunda bilgileri banka personeli dahil kimse ile paylaşmayın diye yazıyor… Bu yüzden sizinle paylaşamayacağım dedim. Bunun üzerine "kredi kartının arka tarafında yazan müşteri hizmetleri numarasına bakın" dedi.

Gerçekten de aradıkları numara X Bankası’nın numarasıyla bire bir aynı numara (bu insana çok inandırıcı, güven verici geliyor). Arkasından bir kaç mesaj daha gönderip gelen kodu sordular. Konuşma devam ederken bu arada eve gelip bilgisayarın başına geçtim vakit kazanmaya çalıştım ve aradıkları numarayı, mesaj gönderdikleri numarayı araştırmaya başladım. Aradıkları numara X Bankası’nın internet sitesinde de yazan numara ile aynıydı. Ama yine de içime bir şüphe düştü ve telefonu kapatıp onu tekrar arayacağımı söyledim. Telefonu kapatıp tekrar aynı numarayı aradığımda bu sefer gerçek X Bankası’nın müşteri hizmetleri çıktı. Hemen kredi kartımı ve hesaplarımı bloke ettirdim. Kredi kartımla nakit avans çekilmeye çalışıldığını ve hızlı kredi başvurusu yapıldığını söylediler. Hemen bu işlemleri de iptal ettirdim. Gerçekten dolandırıcılar çok profesyonel bir şekilde ve koordineli olarak çalışıyorlar. Kendimi bilişim ve teknoloji konusunda bilinçli zannederdim. Dolandırıcıların yöntemleri çok gelişti. Başta 50 milyon kişinin kimlik bilgilerinin sızdırılması skandalı ve bankanın hizmet numarasını birebir kopyalamış olmaları onlara çok iyi bir avantaj sağlıyor. Herkes çok dikkatli olsun ve bu mesajı olabildiğince paylaşıp insanları bilinçlendirmeye çalışalım."

ERMENİ SORUNU DOSYASI : Yargıtay’dan FETÖ’ye ‘Talat Pa şa’ tokadı


Yargıtay’dan FETÖ’ye ‘Talat Paşa’ tokadı

Yargıtay, Ermeni soykırımı yalanına karşı uluslararası alanda mücadele yürüten Talat Paşa Komitesi’nin faaliyetlerinin meşru olduğunu saptadı. Komitenin faaliyetleri kumpas davalarında Ergenekon’un sivil yapılanması olarak nitelendiriliyordu.

Yargıtay, “Ergenekon Davası”na ilişkin bozma kararında, “Talat Paşa Komitesi”nin faaliyetleri için “meşrudur” dedi.

2005 yılında KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başkanlığında oluşturulan “Talat Paşa Komitesi”, “Ermeni soykırımı” yalanına karşı Batı başkentlerinde kitlesel eylemlerle mücadele başlatmıştı. 2006’da Avrupa Parlamentosu Türkiye hükümetine çağrıda bulunarak Komitenin dağıtılmasını istemişti.

Çok geçmeden, bu çağrıya uyulmuş ve “Talat Paşa Komitesi” Ergenekon iddianamesinde “Ergenekon Örgütü”nün sivil yapılanması olarak gösterilmiş ve çalışmaları örgütsel faaliyet olarak nitelendirilmişti. Silivri’de yapılan yargılamada da, bu iddia kabul edilmiş başta Doğu Perinçek, Prof Dr Kemal Alemdaroğlu ve diğer bazı sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararlarında gerekçe yapılmıştı.

MAHKUMİYET KARARLARI BOZULDU

AİHM’de görülen “soykırım” iddialarına ilişkin “Perinçek-İsviçre Davası”nda Ermeni tarafı, “Ergenekon iddianamesi” ve “Ergenekon kararı”nı bu yönüyle kanıt olarak kullanmaya çalışmıştı. Ancak, AİHM buna itibar etmedi. Şimdi de, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin açıklanan bozmaya ilişkin gerekçeli kararında “Talat Paşa Komitesi” ile ilgili iddialara da yer verildi. Kararda Talat Paşa Komitesi ile ilgili iddialar reddedildi.

Kararda, “Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yurtdışında hukuki mücadele zemininde meşru faaliyetlerde bulunduğu anlaşılan Komitenin, kanıtları gösterilmeden örgütün sivil toplum kuruluşu olduğuna karar verilmiştir” denilerek sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararları bozuldu.

ERMENİ SORUNU DOSYASI : 1915 OLAYLARI ve TARİH BİLİNCİ


Sayın Umut Uzer 28.4.2016 Tarihli “Hayal ve Gerçek Arasında Balakian’ın Köpeği-Şalom-27 Nisan 2016” başlıklı yazısında;

“Holokost ’un tarihi bir gerçek olduğundan şüphe duymayan birçok Türk aydınının Ermeni soykırım iddialarına şüpheyle bakmalarının sebebi nedir acaba? diye soruyor. Sorusunu da kendisi cevaplıyor;

“ Sanırım bu durumun başlıca nedenlerinden biri, Balkana Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında ölen Türklerin ısrarla göz ardı ediliyor olmasıdır. Bir başka sebep ise intikam amacıyla cinayete kurban giden devlet adamlarına ve diplomatlara karşı en küçük bir acıma hissi ya da pişmanlık ifadesinin zikredilmemiş olmasıdır. Burada üçüncü bir sebepten bahsedeceksek, o da sanırım Ermenilerin I. Dünya Savaşı’na ilişkin Tarih anlatılarının son derece ırkçı kaynaklara dayanmasıdır. Hâlâ Büyükelçi Morgenthau’nun anıları temel kaynak olarak gösterilirken ve bu kaynakta Türkler vahşi, barbar ve insanlıktan nasibini almamış kişiler olarak tasvir edilirken, bu kitabın ciddiyetine ve tarafsızlığına inanmak elbette güçtür. Bugünün Batı dünyasında artık biç bir topluma karşı böyle ifadeler kullanılamazken, Ermeni soykırımı literatürünün başlıca eserinde bu tip sözler rahatça kullanılmıştır.” şeklinde devam ediyor.

22 Nisan 2016 günü 1915 olayları hakkında ABD Başkanı Barac Obama da;

“Bugün 20. Yüzyılın ilk kitlesel vahşetini, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde bir buçuk milyon Ermeni’nin sınır dışı edildiği, katliama uğradığı ve ölümlerine yürüdüğü Büyük Felaketi (Meds Yeghern) ciddiyetle anıyoruz. 1915’te başlayan bu karanlık günlerde ıstırap çekenleri saygıyla anarken ve bir daha asla tekrar edilmemesi için bu trajediden bir ders çıkarma taahhüdünde bulunurken, bu kişilerin yardımına koşanları da takdirle hatırlıyoruz. Yardım eli uzatanlardan biri de, bu şiddete bir son vermek amacıyla hem ABD hükümetini, hem de Osmanlı İmparatorluğu liderini uyaran ABD büyükelçisi Henry Morgenthau Sr. olmuştur. Morgenthau’nun ki gibi sesler, vahşetlerin önlenmesinde hayati önem taşımayı sürdürmektedir. Morgenthau’nun mirası Birleşmiş Milletlerin ilk insan hakları anlaşmasının oluşturulmasında katkıları bulunan Raphael Lemkin gibi insan hakları savunucularının çalışmalarını şekillendirmiştir.

Bu, aynı zamanda, Ermeni halkını, olağanüstü dayanaklılığı ve Amerikan halkının yanı sıra, uluslararası topluma yaptıkları katkılar için takdir etmemiz gereken bir andır. Yıllar önce Amerika’da yeni birer hayat kurarak, ulusumuzun canlılığını önemli oranda arttıran ve çeşitli girişimleriyle sivrilip, seçkinlik ve saygınlık kazanan bir topluluk oluşturan binlerce Ermeni mülteciyi hatırlıyoruz. Ermenistan’ın güneyinde bölgesel bir kargaşanın yaşandığı bir dönemde, Suriyeli mültecilere kollarını açarak neredeyse 17 bin mülteciyi ülkelerine kabul ettikleri için Ermenistan halkına ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Geçmişten günümüze bakarken, tarihi anmanın önleyici bir araç olarak önemini vurgulamayı sürdürüyor, gerçeklerin tam, dürüst ve adil bir biçimde kabul edilmesi çağrısında bulunuyor, bunun tüm tarafların menfaatine hizmet edeceğini biliyoruz. 1915’te meydana gelen olaylara dair görüşümü her zaman tutarlı bir biçimde dile getirdim ve bu görüşüm değişmedi. Ayrıca, haklar ve ulusların, geçmişin acı verici unsurlarını kabullenip onlarla hesaplaştıklarında güçlendiklerini ve daha adil ve hoşgörülü bir geleceğin temellerini attıklarını gördüm. Türk ve Ermeni tarihçilerden Papa Francis’e kadar, geçmişin karanlığına ışık tutmayı amaçlayan kişilerin görüşlerini ifade etmelerini memnuniyetle karşılamayı sürdürüyoruz. Bugün, bütün dünyada Meds Yeghern vahşetini anmakta olan Ermeni halkının yanındayız ve demokratik, barış dolu ve müreffeh bir Ermenistan’a dair taahhüdümüzü yinelemekteyiz.”

Patrik Genel Vekili Baş Episkopos Aram Ateşyan’ın 24 Nisan 2016 Tarihli Mesajı:

Sevgili İmanlılar, Biz bugün halkımızın I. Dünya Savaşı esnasında talihsiz bir siyasetin sonucu olarak sürgün yollarında ve farklı yerlerde Tanrı’nın armağanı olan yaşamlarını kaybeden evlatlarımızı anıyoruz. Onlar, bu dünyadan ebediyen göçtüler. Arkalarında yaşlı gözler, yaslı yürekler, acılı ruhlar bıraktılar. O günlerinde görev yapan din adamlarımız da, eminiz ki, acılarla dolu yürekleri teselli etmekte çok zorlandılar. Bilindiği gibi Eçmiyadzin Baş Patriklik Makamı önderliğinde geçen sene imanı için şehit olanlar aziz ilan edildiler. Bu güne kadar bizler onlar için hokehankist duaları yapıyor ve ruhları için dua ediyorduk. Artık, kilisemiz öğretilerine göre, onları hokehankist dualarıyla anamayız. Ancak onların şefaatini dileyebiliriz.

Ermeni Kilisesi hiyerarşisi içerisinde İstanbul Patriklik Makamı, Eçmiyadzin Katolikosluk Makamına sadakati uyarınca, anma ayinleri düzenlerken aynı zamanda vatandaşlık aidiyetini de göz önünde bulundurur. Patriklik Makamı ’nın bu tavrı bazılarının hoşuna gitmeyebilir. Fikir özgürlüğü kapsamında onların düşüncelerine saygı duymakla birlikte, Patrikliğimizin geleneksel çizgisinde kalmaya devam ederek, dengeli bir duruş sergilemeye devam edeceğiz. Alçak gönüllülükle hatırlatmak isteriz ki azizlerin anısı, dua evlerimiz olan kiliselerimizde, Rabb’in Sofrası ayini ile yapılır. İmanlılar, Rabb’in Sofrasına paydaşlık aracılığıyla, azizlerin sınıfı olan gökteki muzaffer kiliseyle bağlanırlar. Azizlerin hayatlarına paydaş olur ve ruhsal hayatlarını geliştirecek öğretiler edinirler. İlk aydınlatıcılarımız Aziz Tadeos ve Bartolomeos, İman Babamız Aziz Krikor Lusavoriç, Aziz Sahak ve Aziz Mesrob önderliğindeki Aziz Çevirmenler, Aziz Vartan ve 1036 şehitler, Aziz Krikor Naregatsi, Aziz Nerses Snorhali ve tüm azizler gerekli olan ciddiyetle kiliselerimizde anılırlar. Bu nedenle, I. Dünya Savaşı’nın yeni aziz ilan edilen şehitlerinin anılma yeri kilisedir. Bunun dışındaki her türlü gayri ruhani veya dünyevi anma töreni eminiz ki onları üzecektir. Kilise, onlara olan saygısını ve anılma hakkına saygı göstererek, onları azizlik mertebesine yükseltmiştir. Onlardan öğreneceğimiz ise onların uğrunda canlarını feda ettikleri manevi değerlere saygı göstermek olmalıdır. Eğer halkımız, Hristiyan inancı, dili ve edebiyatı, mimarisi, eserleri, müziği, kültürü ve eğitime verdiği değerle, sadakatiyle tanındıysa, tüm bunlar şüphesiz en çok korunması gereken mirasımız olarak değerlendirilmelidir. Doğrudur ki savaş yıllarında insani kaybın yanı sıra, manastırlar, kiliseler, okullar, evler ıssızlaştı. Doğrudur ki kaybedilenleri getirmek artık imkânsız. Ancak, mümkün olanı tekrar inşa etmek mümkündür. Bizim için halkımızın çocuklarının bu yönden geliştiğini görmek büyük bir ruhani sevinç kaynağıdır. Ne zaman ki bizler intikamı, nefreti ve düşmanlığı bir yana bırakırız, bu gelişim, Tanrı’yı hoşnut eden bir gelişime dönüşür. Kutsal kitap şöyle diyor: “Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı’da yaşar, Tanrı da onda yaşar. Sevgide korku yoktur. Tersine, yetkin sevgi korkuyu siler atar. Korkan kişi sevgide yetkin kılınmamıştır.” (I. Yuh. 4. 16, 18) Bu anma töreni vesilesiyle bu acılı olaylar sonucunda halkımızın çocuklarının maruz kaldığı tüm maddi ve manevi kayıplarının anarken aynı zamanda da tüm iyi, Allah korkusuna sahip, temiz insanları da anmayı bir borç biliyoruz. Onlar, o acılı dönemde ve yokluk yıllarında, yokluk ve sefalet içinde ezilmekte olan halkımızın çocuklarına, insanlık adına sahip çıktılar. Onlar, imkânları el verdiğince, devleşmiş ihtiyaçlara çare olmaya çalıştılar. Siyaset adamları kendi fikirlerini serbestçe açıklama özgürlüğüne sahiptirler. Kendi anladıkları şekilde, çoğunlukla da kendi siyasi hesapları doğrultusunda, halkımızın taşıdığı acılar hakkında fikirlerini beyan edebilirler. Biz Patriklik Makamı olarak bu ülkenin sadık ve ayrılmaz bir parçası olarak, Türkiye ve Ermenistan’ın dostluğu ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde olmaları için dua etmeye devam edeceğiz. Biz bunu vatandaşlık görevi olarak yapacağız. Aynı zamanda biliyoruz ki bazıları bu duruşumuza olumlu gözle bakmayacak. Aynı zamanda Tanrı’nın her iki ülkenin de vatandaşlarının yüreklerinde işlemesi için dua edeceğiz.

Aynı zamanda Tanrı’nın her iki ülkenin de vatandaşlarının yüreklerinde işlemesi için dua edeceğiz. Öyle ki Tanrının yardımıyla hep birlikte iyiyi ve güzeli inşa edebilelim. İki ülke arasında, yarısı dolu bir testi durmaktadır. Bazıları testinin boş yarısını, bazıları ise dolu yarısını görmek istiyorlar. Artık gerçeği hep birlikte görmenin ve “testinin yarısı dolu” demenin vakti geldi. Bu testiyi doldurmayı düşünmek gerekiyor. Bizce, testinin yarısının dolu olması, yüzyıllar içerisinde iki halkın geliştirdiği komşuluk ilişkisi ve dostlukların güzel anılarıdır. İnatçılık ve tahammülsüzlük nedeniyle bu testi kırılmasın ve içindeki su boşa akmasın. Allah korusun. Kırık testi hiç kimseye yaramaz. Testiyi doldurmak için iyi niyete ihtiyacımız var. Tanrı’ya güvenmeye ihtiyacımız var. Onun bina eden arabuluculuğuna ihtiyacımız var. Tanrı’nın adaletine inanmaya ihtiyacımız var. Bunu yapabilmek için de “daima dua etmeye ve hiç bıkmamaya” ihtiyacımız var. Mesih aracılığıyla beliren insan sevgisine dair tam bir imanla komşularımız için de dua ediyoruz. Aynı zamanda komşularımıza da dua etmelerini öneriyoruz. Öyle ki Ermeni ve Türk halkları arasında, olumlu durumları yansıtan dostluk köprüleri kurulsun. Sabırla ve duayla Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun işleyişini beklemeliyiz. Sabır azizlerin hayatında yeşeren bir Hristiyan faziletidir. Bu açıdan azizler bizlere örnektir. Bir gün, Ermeni ve Türk ilişkilerinde dostluğun ve sevginin hâkim olacağı mutlu günleri göreceğimize inanıyoruz. İnsanların kendi çabalarıyla yapmaya çalıştıkları karşılıklı anlaşma meşalesini, ileriki bir tarihte Tanrı kendi her şeye kadir gücüyle yakacaktır. O meşale asla sönmeyecektir. Yeter ki iyi niyetli olalım ve dua edelim. Mesih’in dirilişinin uyandırdığı ruhsal sevinçle dualarımızı Meryem Ana’nın önderliğinde tüm yeni ve eski, bilinen ve bilinmeyen tüm azizlerin şefaatlerine birleştiriyoruz. Artık yıkıcı savaşlar ve insan haklarını yok eden kavgalar yaşanmasın. Tanrı’nın sevgisi, merhameti ve lütufları tüm dünyada hâkim olsun. Böylece tüm insanlık hiçbir ayrım gözetmeden gelişsin ve refaha kavuşsun, Âmin” .

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 24 Nisan 2016 günü İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde yapılan törene gönderdiği mesaj:

“ Birinci Dünya Savaşının trajik koşullarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anmak için toplananları selamlıyorum. Bugünkü törenin Osmanlı Ermenilerinin yaşadıkları acıların anlaşılması ve hatıralarının yâd edilmesi için en anlamlı yer olan Türkiye’de bir kez daha yapılmasından memnuniyet duyuyorum. İnsani vazifelerin ihmal edilmediği, sevincin ve acının samimiyetle paylaşılabildiği Anadolu toprakları her şeyin önüne vicdan ve adalet anlayışını koyar. Tarih bilincimiz ve insanlık hukukumuz gereğince, Osmanlı Ermenilerinin hatıralarına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Türklerle Ermenilerin bin yıla uzanan ortak yaşam kültürünü hatırlatmayı sürdüreceğiz. Ortak tarihi ve benzer gelenekleri olan iki komşu halkı, nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırmak isteyenlere ve tarihi siyasileştirenlere karşı dostluk ve barış hedefiyle çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu düşünceyle ebediyete intikal etmiş Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyor, hayatta olan yakınlarına taziyelerimi sunuyorum. Ayrıca yaşamını yitirenleri, etnik ve dini kökeni ne olursa saygıyla anıyorum. Bu ortak acıyı paylaştığımızı bir daha hatırlatmak istiyorum. Ülkemizde geçmişten bugüne kadar katkıda bulunan tüm Ermeni vatandaşlarımıza da bu vesilesiyle teşekkür ederim.”

Ateşyan’da, “

Şahsım, ruhaniler ve cemaatim adına saygıdeğer Cumhurbaşkanımıza teşekkürlerimizi saygılarımızı ve sevgilerimizi bildiriyoruz. Geçen sene olduğu gibi bu sene de saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın mesajıyla gurur duyduk.” dedi.

1915 olaylarının 101’inci yıl dönümü, 24 Nisan 2016 günü dünyanın çeşitli ülkelerinde anılırken törenlerin merkezi Ermenistan’ın başkenti Erivan’da bulunan Tsitsernakaberd Anıtı oldu. 1915 olaylarının kurbanı olanlar ve hayatta kalanların kurtarıcıları anısına verilen Aurora Ödülü’nün seçim komitesinin eş başkanı olan George Clooney, Charlas Aznavour, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve Ermeni ruhani lideri II. Karekin de törenlerde yer alıyor.

İşte 24 Nisan 2016 da böyle geçti. Ancak, mesele, “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum” demek değil, mesele Türk ve İslâm Tarih bilincini tam olarak anlamaktır. Anlayarak, 1915 olaylarına da tarih bilinciyle gerektiği gibi cevap verebilmektir!

Cem Cüneyd CANAN

ERMENİ SORUNU DOSYASI : 1915 ERMENİ CEMİYETLERİ


AHPARİG, geçen yıl yazdıklarıma tek kelime cevap alamadım. Hatırlar mısın? Herodot ve Eudoksos gibi tarihçilerin siz ERMENİLERİN acılarını, nasıl anlattıklarını, Thessaly’dan nasıl da TEHCİR edildiğinizi, ANADOLU’YA nasıl gelmiş olduğunuzu dikkatine sunmuştum!

Artavazt’ı, Pompeyüs’ü, Dejoter’i, Hititleri, Lukullos’u, I. Orodes’i, Antonnius’u, Pers, Makedon, Selefkit, Rum, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Rusların ERMENİLERE SOYKIRIMI uyguladığını, ERMENİLERİ nasıl TEHCİR ettiklerinin altını çizmiştim.

İberya Kralı Parasman’ın saldırılarını, Roma Komutanı Corbulo’nun, Diocletianus’un katliamlarını, ARŞAG’IN başına gelenleri, Thesdosius’un, İustinianos’un ve Mauricius’un, Constant’ın ERMENİLERE yaptıklarını sıralamıştım. Ya Arapların yaptıkları? Ya Yezid’le beraber yaşamak? Ya, ERMENİLERİN ilk defa KİLİKYA’YA gelişleri? demiştim.

Türkler ANADOLU’YA girmeden önce, ERMENİLERİ katleden hangi milletti? diye sormuştum. Ani’den, Fransa’ya giden ERMENİLERİ, Ermeni Tarihçi MATEOS’UN ‘’Romalıların yaptıklarını” nasıl anlattığını, Tarihi coğrafya da hiçbir millet kadim ve kaim değilken, ERMENİLERİN, Lübnan, Suriye, Mısır, Kıbrıs, Yunanistan, Trakya, Balkanlar, Anadolu ve Anadolu’nun bütün şehirlerinde var oluşlarını, TARİHTE yaşadıkları SOYKIRIMIN ve TEHCİRLERİN sonucunda olduğunu belirtmiştim.

O nedenle, AHPARİG, o gün sıralamaya çalıştığım, yaşadığın bütün TEHCİRLER ile ilgili acılarını paylaşmış, SOYKIRIMLARINI TANIYORUM demiştim. Sen, nedense hâla sessizsin! Buna rağmen, tarihin her döneminde ERMENİLERİ aldatan, kullanan ve katleden RUSLARLA kucak kucağısın! Nasıl mı? Anlatayım;

Tarih 27 Şubat 2016. Yer Kremlin Kevorkiev Salonu. Burada 10. Ermenistan Müzik Ödülleri Töreni düzenleniyor. Salonda Harut Sasunyan, Sergey Smpatian ve Viladimir Jirinovski’de bulunuyor. Ve Jirinovski’ye ödül veriliyor. (herhalde zırvaladığı için olmalı) Törende yaptığı konuşmada da ”Bir gün gelecek, Ermeniler hür Batı Ermenistan topraklarında kendi festivallerini kutlayacaklar. Bu, Kars, Ardahan, Sason veya Trabzon’da olabilir. Bu sizin kutsal dağınızın, Ağrı Dağının adını taşıyabilir. Rus jetinin düşürülmesinin ardından, bana kalsa Türkiye’ye karşı çok güçlü bir saldırı emrim olurdu. Bu saldırıdan sonra Türkiye’nin az bir kısmı ayakta kalırdı. Dünyadaki bütün Ermenilerin dileğinin gerçekleşmesini diliyorum. I. Dünya Savaşı sırasında, Nisan 1915 tarihinde o korkunç soykırımı gerçekleştirenler cezalandırılacaklar.” Sözlerine devam eden Jirinovski, Türklerin asıl yurdunun Orta Asya olduğunu ve Türklerin oralara geri dönüp Anadolu’yu Kürtlere, Yunanlılara ve Ermenilere bırakmaları gerektiğini” ifade ediyor. Sonra söz alan Sasunyan da “Ermeni soykırımından bu yana 100 sene geçmiş olmasına rağmen, 1000 sene de geçse haklarından vazgeçmeyeceklerini” söylüyor. Sen, bu aşağılık nefret ve kin dolu sözler için neler düşünmektesin?

Ben, “Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” atasözümüzü hatırlıyorum. Bilmem ki anlata bildim mi? O bildik yazı ve konuşmalarda sık rastladığımız gibi; ama-fakat bile diyemiyorsun neden?

Bugün hafızanı tazelemek, doğruları yorumlaman için yine siz ERMENİLERLE ilgili, HINÇAK ve TAŞNAK CEMİYETLERİNDEN başkaca ERMENİ CEMİYETLERİNİ hatırlatmaya çalışacağım.

· Cemiyet-i Tedrisiye Cemiyeti

· Ermeni Cemiyet-i Vataniyesi

· Ermeni Vatanperver Cemiyeti

· Ermeniyan Cemiyeti

· Engization Cemiyeti

· Feda-yi Nefs Cemiyeti

· Protestan Cemiyeti

· Vatandaş Cemiyeti

· Ermeni Suikast Cemiyeti

· İhtilalci Ermeniler Cemiyeti

· Arpeyaryan Cemiyeti

· Ermeni Cemiyet-i Müttehide-i Fesadiyesi

· Cemiyet-i Tasarrufiyye-i Şarkiyye

· Dinamit Cemiyet-i Fesadiyesi

· Anglo-Armenian Cemiyeti

· İngiliz Ermeni Dostları Cemiyeti

· Ermeni Muhibb-i Vatan Cemiyeti

· Kırımyan Cemiyeti i

· Narlıkapı Ermeni Şirketi İane Cemiyeti

· Truşak (Tarosak) Cemiyeti

· Kırmızı Komite Cemiyeti

· Ermeni Zadegan Cemiyeti

· Genç Hıristiyanlar Cemiyeti

· Hydepark Ermeni Cemiyeti

· Ermeni Müdafaa-i Nefs Cemiyeti

· Fukara-perver Nisvan Cemiyeti

Sevgili AHPARİG, bu CEMİYETLER senin için neler ifade ediyor? Neden kurulmuş, neden emperyal devletlerin maşası olmuşlardı? “Ne istemiştiniz de” Osmanlı Devleti, Ermenilere vermemişti? 1800’lerden itibaren, Osmanlı İmparatorluğuna karşı Ermenileri isyana sürükleyen ne idi?

AHPARİG, tarih sayfalarını çevirirken birlikte 21 Temmuz 1905 gününe gidelim. ERMENİ DEVRİMCİ FEDERASYONU (bak sen, istemeden yine Taşnakları yazmış oldum) tarafından, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e karşı yapılan Yıldız Camii önündeki BOMBALI suikastı hatırlayalım. Senin sözde SOYKIRIMI, benim ise TEHCİR dediğim olayın tarihi yanlışta olsa 24 Nisan 1915’dir. Kendi kendine hiç mi sormazsın! Biz ERMENİLER tebaası olduğumuz Osmanlı Padişahına ON YIL önce neden suikast düzenlemiştik? Ve neden TEHCİR edildik?

Bu gibi soruları uzun uzun sıralayabilirim. Demem o ki, o İttihat ve Terakki Cemiyeti, Teşkilât-ı Mahsusa’nın ve Divan-ı Harplerin neleri neden yaptığının, ERMENİ kaynaklarının iddia ettiği gibi olmadığını insafla değerlendirmelisin! 1919 da bile Osmanlı adliyesinde, hem de TEHCİRİ sorgulayan ERMENİ sorgu hâkiminin olduğunu, (Mart 1919, Trabzon, Setrag Karagözyan gb.) nasıl gözden kaçırabilirsin? Bunlar oldukça açık değil mi?

Şimdi senden tek ve samimi isteğim; yukarıda ismini verdiğim ERMENİ CEMİYETLERİNİN kurucularını, kuruluş yer ve tarihlerini, faaliyetlerini ve akıbetlerini hiç saptırmadan; İSTANBUL ERMENİ PATRİKHANESİ ENFORMASYON BÜROSU kayıtlarından, ERİVAN DEVLET, BOSTON TAŞNAK, KUDÜS ERMENİ PATRİKHANESİ ve PARİS ERMENİ HAYIRSEVERLER BİRLİĞİ NUBAR KÜTÜPHANESİ ARŞİVLERİNDEN belgeleri ile birlikte benimle paylaşa bilir mi sin?

Bana soracak olursan, yukarıda sıraladığım ERMENİ CEMİYETLERİ ile ilgili OSMANLI ARŞİV belge ve bilgilerini her zaman paylaşa bilirim. Bu nedenledir ki, SÖZDE SOYKIRIMINI arşiv belgelerine dayanarak karşılıklı ve de birlikte dürüstçe değerlendirelim. Ve senin SÖZDE SOYKIRIMI YALANINA artık bir son verelim.

Söz konusu yazımda da belirttiğim gibi ; “ Bil ki, TARİH de böyle okunuyor” demiştim. Yine mi cevap vermeyeceksin?

Kaynak:

-İstem • Yıl:8 • Sayı:15 • 2010 • s. 143- 157

Dr. Cahit Külekçi

– Ermeni İddialarının ve Türklere Karşı Önyargılarının

Günümüzdeki Kaynakları, Osman Gün

CEM CÜNEYD CANAN

AK PARTİ DOSYASI : DAVUTOĞLU’NUN BAŞINI KENDİ “SIĞ” SİYASETİ YEDİ!..


ahmet-hillary_1.jpg

Cemil CAN

AKP’nin 7 Haziran yenilgisinden sonra, 1 Kasım’a kadar geçen süre içinde, oy aranını yüzde 49.5‘a çıkarmasında Ahmet Davutoğlu’nun payı olmadığını kimse söyleyemez…

5 Mayıs günü yaptığı veda konuşmasında; oy oranının yüzde 52, 53 hatta 54’e çıktığını iddia etti.

Kuşkusuz bu rakamların hepsi aynı anda doğru olamaz ama, AKP’nin oy oranında, bir miktar artış olduğu kesindir!

Bu açıdan bakıldığında; Davutoğlu başarılı bir genel başkandı denilebilir.

O halde, bütün siyasi partilerin genel başkanlarında bulunan; il ve ilçe başkanlarını görevden alma ve atama yetkisini, MKYK’da budamanın ne gereği vardı?

Demek ki, sorun, salt il ve ilçe başkanlarının görevden alınıp, atanması değildi…

Düşürülen Rus uçağının paraşütle atlayan pilotunu “biz vurduk(1) diye övünen Alpaslan Çelik, şimdi nerelerdedir?

Savaş silahları ile İzmir’de dolaşan ve kahramanlar gibi karşılanan ülkücü Çelik, neden tutuklandı?

Kim ne söylerse söylesin; öldürülen Rus pilot için verdiğimiz ilk kurban Alparslan Çelik ise, ikincisi Ahmet Davutoğlu’dur…

Nokta.

İddia ediyorum ki, Vladimir Putin, Alparslan Çelik’in tutuklanmasını yeterli bulmamıştır: “Rus uçağının düşürülmesi emrini bizzat ben verdim”(2) diyen Davutoğlu’nun da kellesini istedi!..

Aksi halde, gerginlik sürecekti, Erdoğan bunu göze alamadı:

Yüz turistten 96‘sı gelmedi, en önemli gelir kapılarımızdan biri, can çekişiyor.

Turistik oteller, birer birer satılığa çıkartıldı.

Narenciye ve sebze üreticilerimiz perişandır…

Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik (3) siyaseti yüzünden, etrafımızda bir tek dostumuz kalmadı…

ABD’nin gözden çıkarttığı Erdoğan’ın, tek dayanağı; yüzde 49.5‘lik kitle tabanıdır.

Bu tabanı bir tek ekonomik kriz dağıtabilir!

Yolsuzluk, hırsızlık, hukuk dışılık, partizanlık vs, vs…

Geçiniz efendim, geçiniz…

O konu defalarca test edilmiştir.

Açlık başlayınca, Erdoğan’ın altından dünya kayıp gidebilir…

Yüce Divan‘da yargılanmasını gerektirecek bir sürü suç dosyalanmışmış…

Onu da geçiniz…

Savaş suçları” ve “saldırı suçları”na bakmakla görevli Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi,(4) Erdoğan’ın uykularını kaçırıyor mu?

FETÖ, “Ne istediler de vermedik” döneminde; ihtiyaç duyduğu kanıtları toplamış, dosyaları hazırlamıştır mutlaka.

Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin; Libya, Irak ve Suriye’deki tutumu yöneticilerin tümünü, çok rahatlıkla sanık sandalyesine oturtabilirler…

Bu işin, örneği çoktur ama şakası yoktur…

Onu da geçelim bir kalem.

Bilal İtalya’da barınamadığına göre, Erdoğan için başka Türkiye yoktur!

İçerideki tek seçeneği, yağan yağmurda beraber yürüdüğü yüzde 49.5’lik kitle tabanı, dışarıda ise ABD komplolarına karşı destek alabileceği Rusya gibi güçlü bir ülkedir.

Başkanlık Sistemi”ne geçiş ve bunu gerçekleştirebilmek için zorunlu görünen “yeni anayasa” çalışmasını da aynı kapsamda değerlendirmek gerekir…

Bu yüzden, Erdoğan’ın başarısız olduğu defalarca test edilen “Stratejik Derinlik Siyaseti”nden bir an önce kurtulması gerekiyor.

Dolayısıyla, yol arkadaşı Ahmet Davutoğlu gözünü kırpmadan feda edilebilir.

Üstelik bugüne kadar yaşanmış ve halkın onay vermediği, “açılım” gibi saçmalıkları da üzerine yıkıp, geçmişini sıfırlayabilir…

Paralel Yapı”nın günah keçisi ilan edildiği gibi…

Denebilir ki, Davutoğlu’nun başını yiyen, “derinlikli” sandığı, kendi sığ siyasetidir! (5)

Davutoğlu’nun FETÖ ile mücadelede ağırdan alması; yargı kararı ile olmadığı tespit edilen “Ergenekon” ile “FETÖ”yü aynı kefeye koyması, hangi safta yer aldığını göstermesi bakımından elbette önemlidir.

Nitekim, veda konuşmasında:”Hayatta inanmadığım hiçbir şeyi savunmadım, inandığım hiçbir şeyden de geri adım atmadım” sözleri ile kararlılığına vurgu yapmak zorunda kalmıştır.

Kabul etmek gerekir; Davutoğlu, icraatını inandığı gibi yapmıştı…

Ergenekon” mu vardır, yoksa “FETÖ” mü yoktur sorusunun yanıtını, açık açık veremediği için, tutumuna bakarak bulunduğu safı belirleyebiliriz:

Yargı‘da hala 5000 civarında “F tipi” hakim ve savcı olduğu söyleniyor.

Ordu içinde ise henüz temizliğe başlanmadı.

Bir tek Emniyet‘in üst düzeyindeki yapılanma dağıtıldı.

İlk fırsatı bulduğunda, Erdoğan’ın kellesini alacak olan “Paralel Yapı” pusudadır; yer altına çekildi, uygun zamanı bekliyor…

F Tipi”, neredeyse her birimde varlığını sürdürüyor!..

Oysa, Başbakanlık Makamı’nda oturan kişi, Erdoğan’a karşı birkaç başarısız hamle yapan CIA‘nın Türkiye’deki kolu FETÖ’nün varlığına inanmıyor!..

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi‘ne terör örgütü olarak giren Cemaat’i, tehlikeli görmeyen Davutoğlu’nun eline, siz olsanız Başbakanlık görev ve yetkilerini verir misiniz?

Devletin güvenlik siyasetinin hükümetinki ile örtüşmediği nokta, dananın kuyruğunun koptuğu yerdir…

Davutoğlu’nun azledilişini böyle değerlendirmek gerekir…

Davutoğlu, 24 Temmuz‘da başlayan “Türkiye-ABD Savaşı”nı da ciddiye almamış veya ABD’nin safındaki yerini terk etmemiştir.

Bu yüzden de milli kuvvetlerle karşı karşıya geldi.

Başbakanlıktan ayrılması bu nedenledir.

Nokta.

***
ABD, Türkiye’deki önemli bir adamını kaybetti…

İlk açıklamaları şöyledir: Davutoğlu iyi bir ortaktı(6)

Beyaz Saray’a yakın Foreign Policy dergisi ise haberi: “Amerika Ankara’daki adamını kaybetti” şeklinde verdi…(7)

Tercihini küresel güçlerden yana kullanan Davutoğlu’nun, “Cumhurbaşkanımıza son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim”(8) şeklindeki sözleri, bir anlam yüklü değildir!

Tıpkı Erdoğan’ın birkaç gün önce ve hiç sırası değilken söylediği:”600 bin insan katil, terörist Esad tarafından öldürüldü” sözlerinin bir anlamı olmadığı gibi…(9)

***

Gelelim muhalefet cephesine:

Ana muhalefet partisinin genel başkanı, Davutoğlu’nun görevden alınmasını “4 Mayıs saray darbesi” olarak nitelendirdi…(10)

Bir hafta önce PKK’ya karşı “orantısız güç” kullandığı için, askerin yargılanmasını isteyen bir rapor(11) hazırlatan Kılıçdaroğlu, hala hayal aleminde yaşıyor…

Ne var ki, “görev bilinci” ile hareket etmeyi ihmal etmiyor!

Sosyal medyada; “hükümeti devirmeye teşebbüsten” binlerce kişiyi tutuklatan Erdoğan, tek başına hükümeti devirdi, suç bile olmadı, şeklinde espriler yapılıyor…

Toplum mizaha duyarlı…

Kılıçdaroğlu’nun:“Kaderin bir cilvesi olarak demokrasi adına Davutoğlu’nu savunmanın kendilerine düştüğünü” söylemesi,(12) böyle durumlarda Karadenizlilerin söylediği “Şaşıran doğrusunu söyler” özdeyişini hatırlattı…

Ne yazık ki, bugün ülkemizde iktidarı savunan bir muhalefet var.

MHP Lideri Devlet Bahçeli de beklendiği gibi gider ayak: “Hükümete verdiğimiz fiili destek hukuki boyut alabilir” dedi…(13)

O zaman sormazlar mı adama:

Madem muhalefet de iktidarı destekliyor, muhalefete ne gerek vardı?

***

Davutoğlu, veda konuşmasında herkese hakkını helal etti!..(14)

Türk halkı, 20 aylık başbakanlığı döneminde, Davutoğlu’nun ne kadar hakkını yedi?

Yine o bize hakkını helal ediyor, iyi mi!?

Üzerimizde kul hakkı olmadan, rahat rahat, huzur içerisinde ölebiliriz artık…

Kilis’e atılan “kaktuşa“ roketleriyle somutlaşan “Stratejik Derinlik” saçmalığını, Türkiye’nin başına bela eden bir adama, ana muhalefet partisinin genel başkanı:Hakkımı helal ediyorum diyor!..(15)

Dersimli Kemal, Y-CHP’ye “tıpış tıpış” oy vermek zorunda kalan CHP’lilerin adına konuşuyor tabii, buna yetkisi var zaten!

Seyit Rıza’nın bile kemiklerini sızlatan torunu, CHP’lilerin fikrini almadan, hükümete haklarını helal edebiliyor!

Oylarımızı AKP’ye vermemizi istemediğine, şükrediyoruz!

Yeri gelmişken söyleyeyim: Ben ikisine de hakkımı helal etmedim, etmeyeceğim…

İktidar muhalefete, muhalefet iktidara hakkını helal ettiğine göre, bugüne kadar yapılan muhalefetin, göstermelik olduğu da ortaya çıkmıştır.

Gerçekte; Y-CHP ile Y-MHP’nin, AKP iktidarlarına payanda oldukları bir kez daha görülmüştür.

Karşı devrimin iyice yerleşmesi için, kendilerine verilen görevleri hakkıyla yerine getirdiler.

Hendek Savaşları” da Türkiye’de safları iyice belirginleştirmiştir…

Biz, her zamanki gibi Türkiye tarafındayız…

ABD’nin kara gücü PKK ile birlikte, bu hainler o hendeklere gömülmedikçe, bu Millet rahat bir uyku uyuyamayacaktır…

Bizim için de başka Türkiye yoktur!..

DİPNOTLAR:

(1)http://www.hurriyet.com.tr/ucak-dustu-komutan-aaya-acikladi-pilotlardan-biri-elimizde-40018089

(2)http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/431535/Davutoglu__Ucagin_vurulmasi_emrini_bizzat_ben_verdim.html

(3)http://kutucugum.com/emel-supurur/e-kitap-a-harfi-12280/ahmet-davutoglu-stratejik-derinlik,27535.pdf

(4) http://www.ucmk.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=196&Itemid=45

(5) Davutoğlu’nun, Hakan Fidan’ı milletvekili yapmaya kalkışarak Erdoğan’ı Ak Saray’a hapsetme planı, başkanlık sistemine karşı durması, PKK ile yeniden masaya oturmayı seslendirmesi, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadeleyi savsaklaması vb. gibi olaylar, Erdoğan ile arasında güven bunalımı yaratmış olabilir, süreci hızlandırabilirler. Lakin bunların hiçbiri, Erdoğan’ın sır küpü ve suç ortağı Davutoğlu’nu feda etmeyi gerektirecek ağırlıkta kabul edilemez.

(6)http://www.ntv.com.tr/dunya/beyaz-saray-basbakan-davutoglu-abdnin-iyi-bir-ortagiydi,oU0_O37-hku0djWPRF4aaA

(7)http://odatv.com/amerika-ankaradaki-adamini-kaybetti-0605161200.html

(8)http://www.sabah.com.tr/webtv/turkiye/davutoglu-cumhurbaskanimizla-son-nefesime-kadar-vefa-iliskisini-surdurecegim

(9)http://www.ahaber.com.tr/gundem/2016/05/07/erdogan-600-bin-insan-katil-terorist-esad-tarafindan-olduruldu

(10)http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/527169/_4_Mayis_Saray_darbesi.html

(11)http://www.aksam.com.tr/siyaset/chp-askerlerin-yargilanmasini-istedi/haber-512565

(12)http://www.aydinlikgazete.com/politika/28-subata-benzetti-h87207.html

(13)http://haber.sol.org.tr/toplum/bahceli-hukumete-verdigimiz-fiili-destek-hukuki-boyut-alabilir-155199

(14)http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1933281-davutoglu-sesi-titreye-titreye-veda-etti

(15)http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1933009-kilicdaroglu-davutogluna-hakkimi-helal-ediyorum

TARİH : Atatürk’ten bir anı… /// KURTDERELİ MEHMET


MUHTEŞEM BİR ANI……

1931’de Ankara’da, Mustafa Kemal Atatürk,

yurtdışında Türkiye’yi iyi temsil ettiğini duyduğu Kurtdereli’yle tanışıyor ve o günün geceyarısı kendisine bir mektup yazıyor.

Mektubunda da:

“Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum.

O, bu mektubumla beraberdir.

Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.” diyor.

Geceyarısı bu mektubu, Salih Bozok’u görevlendirerek Zafer Oteli’nde kalmakta olan Kurtdereli’ye yolluyor. Mektubun içinde de 1000 Lira’lık bir İş Bankası çek’i koyuyor; çekin üzerini de imzalayarak ve “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 T. Lira veriniz. Bu para, Aralık ay’ı aylığımdan faiziyle kesilecektir.” diye yazarak.

Kurtdereli, kısa bir süre sonra, bankaya gidip çek’i veriyor,

1000 Lira’lık ödül kendisine ödeniyor. Ama Kurtdereli bankadan gitmiyor. Niçin beklediğini soruyorlar;

“Çeki vermenizi bekliyorum” diyor.

“Parayı aldın, çek bizde kalacak. Bu işlerin usulü böyledir.” diyor banka müdürü.

Kurtdereli de “O halde alın bu 1000 lira’yı, benim çekimi geri verin” diyor;

Şaşıran banka müdürü: “Neden?” diye sorunca

Kurtdereli: “Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında da imzası vardır.” diyor.

Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çek’i ömür boyu saklayabilmek için reddediyor yani.

Kurtdereli, bir demecinde bu olayı şöyle yorumluyor:

“Sultan II. Abdülhamit’in saltanat döneminde Avrupa’ya gitmek için vapura bindiğim zaman, saray’dan bir mabeyinci gelip dedi ki:

“Zat-i Şahane’nin selamları var, Avrupa’da güreşirken benim taç ve tahtımın şerefini koruyarak güreş yapsın, buyurdular.”

Ben de kendisine dedim ki:

“Zat-ı Şahane’nin taç ve tahtının olduğu kadar, benim sırtımın da şerefi vardır!”

Mabeyinci bir şey demeden gitti.

Kendisine söylediğimi aynen padişaha söylemiş olacak ki, Avrupa’dan dönen pehlivanlara hediyeler ihsan verilmek âdet olduğu halde, dönüşümde bana hiçbir şey verilmedi, fakat şu feleğin işine akıl sır erer mi?

Bana dünyanın en büyük adamı, işte ömrümün son mükâfatını verdi.

Selcuk Maruflu
19D. Istanbul Milletvekili

KAPİTALİZM DOSYASI /// SONER YALÇIN : Panama Belgeleri’nin sırrı bu mektupta


SONER YALÇIN : Panama Belgeleri’nin sırrı bu mektupta

Panama Belgeleri’nde Türk işadamlarının da isimleri ortaya serildi.

Bu durumu nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?

Bu köşede sık sık Joseph Stiglitz adını telaffuz ederim.

Dünyanın tanıdığı Amerikalı sosyal devletçi ekonomist.

Cambridge’den Yale’e; Oxford’dan Stanford’a; Princeton’dan Columbia’ya kadar çeşitli üniversitelerde profesörlük yaptı.

Bill Clinton‘un başkanlığı döneminde Ekonomik Danışmanlar Kurulu’nun başkanlığında bulundu.

Dünya Bankası’nda başkan yardımcısı görevinde iken; Türkiye gibi ülkelerin nasıl uçuruma yuvarlatıldığını görüp istifa etti. Dünya Bankası ve IMF’nin içyüzünü anlattığı mektubu olay oldu.

Stiglitz‘in 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü alması şaşırtıcıydı. Çünkü, altın yıllarını yaşayan neoliberalizme/vahşi kapitalizme sert eleştirilerde bulundu.

Uzatmayayım….

Stiglitz’in "Eşitsizliğin Bedeli" kitabından alıntı yaparak Panama Belgeleri’nin aslında neyi ortaya çıkardığını yazacağım. Bakın ne diyor mektubunda Stiglitz:

"Merhaba Ben Kapitalizm;

Küçük kızlarınızı Barbie bebeklerle büyüttüm; bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar diye neden şaşırıyorsunuz! Çıkarlarım uğruna kocaman bir moda endüstrisi yarattım! İstediğimi de elde ettim; 17 yaşındaki kızların çoğu dış görünüşlerinden rahatsız.

Ben Kapitalizmim! Bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücudunu beğenmemesine yetiyor!.."

Kuşkusuz…

Mektup bununla sınırlı değil…

Devam edelim:

En büyük yalan

"Ben Kapitalizmim;

Ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki; hırsız bir CEO‘nun hayat hikayesi sizin için azim ve başarı hikayesi olabiliyor.

Ben Kapitalizmim;

Ve ortalama bir insanın; günde 5.5 saat televizyon seyrettiği, kitap okumadığı, tiyatro ve sinemaya çok az gittiği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok!

Ben Kapitalizmim;

Ve Steve Jobs tabii ki çok önemli biriydi; ancak yüzde 1’inizin ihtiyacı olan makineleri 3. dünya ülkelerinde, ucuz işçilerle üretmekte çok başarılıydı! Elbette bütün kapitalistler birer ‘aziz’ gibi konuşacaklar. Tıpkı Bill Gates gibi, 150 milyon dolarlık 66 bin metrekare bir evde yaşayan bir aziz!

Ben Kapitalizmim;

Ve benim yüzümden ortalık, miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu. Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken, siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!

Ben Kapitalizmim;

Ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!

Ben Kapitalizmim;

Ve Starbucks için kahve üreten bir çiftçinin, oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için üç gün çalışması gerek!

Ben Kapitalizmim;

Ve Uzakdoğu’da 6-12 yaş arası kızlar 200 dolar gibi komik paralarla seks kölesi olarak satılıyorlar.

Ben Kapitalizmim;

Ve serbest piyasa ekonomisi dünyanın en büyük yalanı… "

Bitmedi mektup…

İşin özü budur

"Ben Kapitalizmim;

Ve kadınlara sesleniyorum! Lütfen birer obje haline geldiğinizi aklınıza getirmeden Victoria’s Secret‘a koşun. Avuç içi kadar çamaşıra 80 dolar verince çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum!

Ben Kapitalizmim;

Ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!

Ben Kapitalizmim;

Ve Tayland’da Disney fabrikası için çalışan bir çocuğun Disneyland‘e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek.

Ben Kapitalizmim;

Ve Afrika Kıtası’ndan her sene 8.5 milyar dolar değerinde pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar.

Ben Kapitalizmim;

Ve siz pırlantalara bayılırsınız, Hindistan’da 1 milyon kişi günde 1.2 dolar kazanarak o pırlantaları üretiyorlar.

Ben Kapitalizmim;

Ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.

Ben Kapitalizmim;

Ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!

Ben Kapitalizmim;

Ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kabe manzaralı otellerinde, ibadet ederlerken!

Ben Kapitalizmim;

Ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hıristiyan bayramı Noel’i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için kutlarken, ABD’de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok. Çünkü televizyonda gördüğünüz Amerikalıların hepsi havuzlu villalarda yaşıyor.

Ben Kapitalizmim;

Ve yine başardım! Bütün kadınları dolapları tıka basa dolu olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım.

Dünya nüfusunun yüzde 50‘si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin yüzde 1‘ine sahip. Dünya nüfusunun yüzde 1’i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin yüzde 50‘sine sahip.

Ben Kapitalizmim;

Ve bankacılar benim evlatlarım. Amerikalıların yüzde 85’i eğer ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. İşte bu kapitalin gücü!

Sizi özgür bırakmayan, fikirlerinize sansür vuran, en sonunda polis kurşunuyla öldüren sistemi kendi elinizle kurmanız ne tuhaf? Sizin ağzınızı burnunuzu kırıp hapse tıkmaları için bir sistem kuracak parayı kendi vergilerinizle sağlamanız ne tuhaf?.."

Yani… "Bu Panama Belgeleri nedir" diye bana sormayınız.

"Türkiye neden faşizme doğru gidiyor" diye bana sormayınız.

İşin özünü-sırrını bu mektup anlatıyor…

BİLİM DOSYASI /// VİDEO : ASRIN PROJESİ (!) Çin malı düğmeye bas ve bir salavatda sen çek


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=UZm41v2SnO4&feature=youtu.be

CIA DOSYASI /// VİDEO : Eski CIA’cıdan Fethullah Gülen açıklaması


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=bafr11lKttY&feature=youtu.be

İRTİCA DOSYASI /// VİDEO : İslam Devleti gelince namaz kılmayanın kafası kesilecek, cesedi çöpe atılacak !


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=H-rdYS9m9Zk

IRA ÖRGÜTÜ DOSYASI : İNGİLTERE IRA TERÖRÜNÜ NASIL BİTİRDİ ?


Onur Öymen yeni kitabı ARKA PLAN’da yazdı….

Onur Öymen’in yeni kitabı :

“Arka Plan – Teröre destek verenler"

Kitap tarih boyunca terörün kimler tarafından ve nasıl kullanıldığını anlatıyor.
Osmanlıya karşı Ermeni ayaklanmaları ve arkasındakileri, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemindeki ayaklanmalar ve arkalarındaki dış güçler anlatılıyor.
Milli Mücadele dönemimde, İngilizlerin, Yunanlıların bu coğrafyada kimleri nasıl ve hangi gerekçelerle tahrik ve isyana teşvik ettiğini okuyacaksınız.
Kıbrıs Barış Harekatından sonra Kürt-Rum-Ermeni işbirliğinin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz.
Kitapta PKK terör örgütünün dış destekçilerini göreceksiniz
Asıl önemlisi, bir yalanı, “terör örgütüyle masaya oturun” diye telkinde bulunanların ne kadar iki yüzlü olduklarını gözler önüne seriyor.
Önceki Başkan George W. Bush 15 Mayıs 2008 de İsrail Meclisi Knesset’de yaptığı konuşmada, bazılarının Amerika’ya teröristlerle müzakere etmesini önerdiklerini, bunun çılgınca bir düşünce olduğunu, Amerika’nın hiçbir zaman teröristlerle görüşmeyeceğini söylediğini, okuyacaksınız.
Kitapta, Barack Obama’nın 2009 da TBMM de yaptığı konuşmada, PKK sorununu çözmek için Bağdat hükümetiyle, Barzani ile görüşün gerekli reform yasalarını çıkartın, dediğini okuyacaksınız.Yani Amerika için mücadele, Türkiye için müzakere yöntemi öngördüklerini göreceksiniz.
Bize insanlık dersi verenlerin, “tarihinizle yüzleşin” diyenlerin atalarının tarih boyunca milyonları nasıl katlettiğini okuyacaksınız.
Hiçbir terör örgütünün dış güçlerin tahrik ve desteği olmadan tek başına mücadele ile ayakta kalamayacağını okuyacaksınız.
Aslında terörle içerde güvenlikçi tedbirlerle mücadele ederken, elbette sosyal ve ekonomik tedbirleri alacağız, ama asıl ve en önemlisi terörün ve terör örgütünün arkasındaki dış desteği muhakkak etkisiz hale getirmenin şart olduğunu görüyoruz.

(Şahin Mengü)

İngiltere’de "Öcalan’a özgürlük" kampanyası başlatılması İngiltere’nin IRA terörünü nasıl bitirdiği sorusunu akla getirdi. Üstelik kampanyaya IRA bir zamanlar IRA destekçisi olan Sinn Féin’in milletvekilleri de bulunuyor.

İngiltere’de açılan "Öcalan’a özgürlük" kampanyası haberini okumak için TIKLAYINIZ..

Onur Öymen İngiltere’nin IRA terörünü nasıl bitidirdiğini Arka Plan kitabında yazdı.

İNGİLTERE VE IRA TERÖRÜ (Arka Plan’dan)

1921 yılında İrlanda, uzun bir mücadeleden sonra İngiltere’den bağımsızlığını kazanınca Ada İrlanda’yla İngiltere arasında paylaşıldı. 26 bölge Güneyde, 6 bölge de kuzeyde kaldı. Kuzey İrlanda, halkın çoğunluğu Protestan olan İngiltere’ye bağlı özerk bir bölge oldu. İrlanda’nın Güneyinde olduğu gibi, Kuzey’deki İrlanda asıllılar da Katolik’ti. Kuzey İrlanda’daki çatışmaların arka planında büyük ölçüde bu mezhep ayrılıkları yatıyor. Kuzey’deki Katolikler , eğitim, refah, konut, iş sahibi olma gibi alanlarda Protestanlar tarafından ayrımcı muameleye tabi tutulduklarını ileri sürmeye başladılar. 1960’lı yıllarda Katolik örgütlerin protestolarını eyleme dönüştürmeye başlamaları üzerine İngiltere o bölgeye asker gönderdi. Bu gelişme çatışmaları büsbütün arttırdı. Katolik direnişçiler ikiye ayrıldı. Resmi İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ile Bölgesel İrlanda Cumhuriyet ordusu (PIRA) farklı mücadele yöntemleri benimsediler. Kısa bir süre sonra PIRA mücadelenin ağırlık noktası haline geldi. 1970’li yıllarda PIRA İngiliz askerlerini hedef aldı. Buna karşı İngiltere’yle birleşmek isteyen Protestanlar da Ulster Gönüllü Gücü (UVE) gibi kendi silahlı mücadele birliklerini oluşturdular. O tarihten sonra çatışmalar ve terör eylemleri bir yandan İngiliz askerlerini, bir yandan da bu iki grubu karşı karşıya getirdi.

1971 yılı terör eylemlerinin hızla yükselişe geçtiği bir yıl oldu. O yılın Ağustos ayına kadar 32 kişi öldürüldü. Aynı yılın Ağustos ayıyla Aralık sonu arasında bu sayı 154’e çıktı. 1972 yılının Ocak ayında İngiliz güvenlik güçleri silahsız göstericilere ateş açıp 13 sivilin ölümüne yol açınca çatışmalar büsbütün şiddetlendi. ‘Kanlı Pazar’ denilen bu katliam Kuzey İrlanda’da bir kırılma noktası oldu. İngiltere Hükümeti duruma hakim olamayacağını gördüğü Kuzey İrlanda’da yerel yönetimi feshetti ve bölgeyi doğrudan doğruya Londra’dan yönetmeye başladı. Özerklik beklenen sonucu vermemiş, soruna çözüm getirmemiş, çatışmaların büsbütün artmasına yol açmıştı. İngiltere Hükümeti böyle düşünüyordu. Artık Kuzey İrlanda’yı İngiliz Hükümetinin bir Devlet Bakanı yönetecekti.

1990’lı yılların ortalarına kadar 3,000 kişi çatışmalarda hayatını kaybetti. Bunların % 48’i PIRA tarafından öldürülmüştü. Ölenlerin %54’ü çatışmalara katılmayan masum sivillerden oluşuyordu.[1]

1974 ile 1994 yılları arasında birçok görüşme ve uzlaşma girişimi oldu ancak bunlar sonuç vermedi. Katoliklerle Protestanlar arasında yetki paylaşımı konusunda anlaşmaya varılamadı ve çatışmalar büsbütün şiddetlendi.

İngiltere Hükümeti Kuzey İrlanda’daki tarafları devre dışı bırakarak doğrudan doğruya İrlanda Hükümetiyle temasa geçti. Perdenin arkasında İrlanda Hükümeti’nin etkili rol oynadığı anlaşılmıştı. İki Hükümet 1985 yılında bir anlaşma imzaladılar. Buna göre, İngiltere, İrlanda Hükümetiyle, Kuzey İrlanda’daki gelişmeler hakkında danışmalarda bulunacak, İrlanda ise Kuzey İrlanda’daki çoğunluğun iradesini kabul edecekti. Protestanlar bu anlaşmaya karşı çıktılar. Güney Afrika’dan silah alarak mücadeleyi şiddetlendirdiler. Terörü masa başında çözmek kolay değildi.

Bazı sivil toplum örgütleri ve din adamları dolaylı temaslar sağlamaya çalıştılarsa da bekledikleri sonucu alamadılar. İngiliz Hükümeti, IRA’yı desteklediği için Sinn Féin’in Başkanı Gerry Adams ile görüşmeyi kabul etmiyordu.

1994 yılında çatışmalar şiddetlendi. Protestan terör örgütleri ilk defa PIRA’dan daha fazla kişiyi öldürdüler. Sonunda, 31 Ağustos 1994’de PIRA tek taraflı ateş kes ilan etti ve silahlı eylemlerini tamamen durdurduğunu açıkladı. Bu arada İngiliz güvenlik ve istihbarat güçlerinin hem Katolik hem de Protestan terör örgütlerinin içine sızdığı ve üst kademelere kadar ulaştığı anlaşıldı. PIRA’nın çatışmaları bitirme kararında bunun da etkisi olmuş mudur? Muhtemeldir.

PIRA’nın en önemli finans kaynaklarının başında Amerika’daki İrlanda asıllıların yaptıkları yardımlar geliyordu. Amerikan Hükümeti buna uzun süre göz yummuştu. Ancak Başkan Clinton 1994 yılında Kuzey İrlanda’yla ilgili bir girişim başlattı. Önce Gerry Adams’a Amerikan vizesi verdi. Daha sonra bizzat Kuzey İrlanda’yı ziyaret etti. Orada halka hitap etti ve Gerry Adams’la el sıkıştı. Eski Senatör Geoge J. Mitchell’i Kuzey İrlanda Özel Danışmanı olarak atadı.

Mitchell 6 maddelik bir plan önerdi. Buna göre PIRA silah bırakacak, bununla eş zamanlı olarak görüşmelerde bulunulacaktı. Ancak PIRA eylemlerini sürdürdüğü için Sinn Féin bu görüşmelerin dışında bırakılacaktı.

PIRA bu girişimden etkilendi mi? Pek sayılmaz. 15 Haziran 1996’da İngiltere’nin en önemli şehirlerinden Manchester’de çok büyük bir bomba patlatıldı. 200 kişi yaralandı. Şehrin merkezinde büyük tahribat oldu. Bu İngiltere’nin 2. Dünya Savaşından beri gördüğü en büyük bombalamaydı.

20 Temmuz 1997’de PIRA tek taraflı ateş kes ilan etti. Bunu İngiltere’nin İrlanda’yla imzaladığı 10 Nisan 1998’de imzaladığı “İyi Cuma” (Good Friday) antlaşması izledi. Bu anlaşmaya Kuzey İrlanda’daki 8 Parti de katıldı. Ancak Demokratik Birleşime Partisi (DUP) karşı çıktı. Bu anlaşmanın önemli unsurlarından biri Kuzey İrlanda halkının çoğunluğunun İngiltere’ye bağlı kalmak istediğinin kabulüydü. Diğer önemli bir hüküm de silahların bırakılmasıyla ilgiliydi. Bu anlaşma düzenlenen bir referandumda Kuzey İrlanda halkının % 71’i, İrlanda Cumhuriyeti halkının % 94’ü tarafından onaylandı. Artık halkın terör eylemlerini desteklemediği iyice anlaşılmıştı.

Peki, bu gelişmelerden sonra Kuzey İrlanda’da terör bitmiş sayılabilir miydi? Pek sayılamazdı. Bu defa Gerçek IRA isimli bir kuruluş ortaya çıktı ve bombalama eylemlerine başladı. Protestanların içindeki militan gruplar da saldırılarını sürdürdüler. Okul çocuklarını, Katolikleri öldürdüler, evlerine saldırılar düzenlediler. Bu eylemler 2002 yılının başlarında da devam etti. 2005 yılında PIRA bütün silahlı eylemlerini sona erdirdiğini ilan etti ve silahlarının büyük çoğunluğunu teslim etti. New York’taki ikiz kulelere 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan saldırılardan sonra Amerikan kamuoyunun teröre karşı büyük tepki göstermesi İrlanda asıllı Amerikalıları da etkiledi. Onların büyük çoğunluğu PIRA’ya yaptıkları yardımı kestiler.[2]Kaynakların kurutulması, dış desteğin sonlandırılması da kuşkusuz PIRA’nın silahları bırakmasının etkenlerinden biri olmuştu. Silah zoruyla siyasi çözüm dayatmanın mümkün olamayacağı sonunda belki anlaşılmıştı ama geride binlerce masum insanın kanı kalmıştı.

Bu gelişmelere rağmen barış tam olarak sağlanamadı. Bu defa Gerçek İrlanda Kurtuluş Ordusu (RIRA) adında bir örgüt ortaya çıktı ve kanlı eylemlerine başladı. Ancak onların liderlerinin yakalanıp tutuklanmasından sonra Kuzey İrlanda’da terör büyük ölçüde sona erdi.

[1] Cronin, Audrey & Kurth, Hoe, Terrorism Ends, Princeton Umiversity Press, New Jersey, 2009, s. 42-43

[2] Cronin, Terrorism Ends, s. 42-47.

AVRUPA BİRLİĞİ DOSYASI : AP Türkiye Raporu – Ermeni soykırımı ve PKK’nın aklanması (İNGİ LİZCE)


AP Trkiye Raporu – Ermeni soykrm ve PKK’nn aklanmas.pdf

KAMPANYA : Google do not exchange the names of Azerbaijani historical lands


KAMPANYAYA KATILMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

Dünyanın en büyük arama motoru olan Google`nin yan ürünü Google Map`te Ermenilerce işgal edilmiş tarihi Azerbaycan toprakları sanki ermeni topraklarıymış gibi Ermenice gösteriliyor. Biz Uluslararası Enformasyon ve Araştırmalar Enstitütüsü olarak bu yanlışa itiraz ediyor ve acilen düzeltilmesini istiyoruz. Ve sizlerden de destek bekliyoruz!!!!

To: The management of “Google” company

Dear company management!

As is known, it has been more than 20 years since the historical lands of Azerbaijan were occupied by Armenian armed forces. As a result of the military aggression of the armed forces of Armenia against our country, 20 percent of Azerbaijan – Nagorno-Karabakh, as well as the adjacent 7 regions (Agdam, Fizuli, Lachin, Gubadli, Jabrail, Zangilan and Kalbajar) was occupied, about one million our compatriots became refugees and internally displaced persons. One of the most tragic events of the twentieth century, committed during this period. Nagorno-Karabakh and 7 surrounding regions occupied by Armenia are an integral part of Azerbaijan’s territory.

The UN Security Council had adopted resolutions Nos 822, 853, 874 and 884 in 1993 on soonest settlement of the conflict by peaceful means, the liberation of the occupied territories, on the return of refugees and internally displaced persons to their homes. However, Armenia does not comply with any of these resolutions.

There is information about approximately one million Azerbaijani refugees and internally displaced persons formed as a result of military aggression and occupation of 20 percent of the lands of Azerbaijan in 1988-1992 by the Armenian armed forces, measures to improve their social conditions and living conditions, current needs, etc.

Mr. Ilham Aliyev, the President of the Republic of Azerbaijan has repeatedly stated that we will restore our territorial integrity. The two countries signed a ceasefire agreement in 1994. The co-chairs of the OSCE Minsk Group, Russia, France and the US, are currently holding the peace negotiations.

During this time, the Geographical names of Azerbaijani territories occupied by Armenia were changed to Armenian place names by the invader Armenia and the so-called "Nagorno Karabakh Republic".

According to the investigations, it was determined that, overall 277 geographic place names of Azerbaijani (Turkish) origin were changed stage by stage and have been subjected to aggression.

The Armenians carried out fraudulently the change of place names of Azerbaijani (Turkish) origin and they did it in different ways.

So that, the place names of Azerbaijani (Turkish) origin have been totally replaced with the armenian names by the invader country (- Aghdam city – Akna; Akn; Hakaku; Khojaly city– İvanyan, Aigestan; Gubadli city – Sanasar; Lachin city – Berdzor; Jabrail city – Jrakan etc.), they have kept Armenian spelling variant of some place names changed during the former Soviet Union (Jojavand city -Martuni; -Khankendi city. – Stepanakert.- Yukhari Yemishjan – Verin Sznek; Almali – Khindiristan; Daghyurd v.- Sarushen v., (Khojaly dis.). Aghbulag v., – Mismina v., (Jojavand dist.,) as a result of literal translation were changed (Aghbulag vil., – Aknakhbyur vil., (Jojavand dist.,); Nakhchivanli v.- Navsepavan v. (Khojaly d.,); Boyuk Taghlar v. – Mets Taghlar v. (Jojavand dist.,); Chaykend v. – Getashen v. (Dashkesen dist) and sometimes they have distorted the historical place names by adding or reducing only a letter (- Gurzallar v. – Gurzalar v; – Buzlug v.- Buzug v. (Goranboy dist); Vangli v.- Vank v. (Kalbajar dist) etc.”.)

Unfortunately, during the investigations we came across some mistakes in Google maps prepared by your company.

So that, the names of a number of historical Azerbaijani lands have been changed and distorted. At the same time, during the investigations, it was determined that some Azerbaijani territories that were not occupied, but their names were changed by Armenians insidiously, and their names are shown with those names during searching on your map (Barda-Partav, Zod ashirimi – Sotskiy Pereval, Qaradaghli – Varanda).

It is contrary to all international conventions, decisions, and laws.

Dear company management!

Since Google is a worldwide known search engine, we consider it important to inform you about mistakes noticed on Google Maps. In particular, the mistakes are gross, and harm the interests of Azerbaijan.

We ask you to remove the distortion of the historical Azerbaijani territory names occupied by Armenia.

International Information and Research Institute(IIRI)

JAPONYA DOSYASI /// VİDEO : 23 NİSAN – JAPONYA’da BİR OKULDA ÖĞRENCİLER


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=2TyFWrXvwj4&feature=youtu.be

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.