VİDEO LİNK :
https://www.youtube.com/watch?v=poF9XrkKLXE&feature=youtu.be
strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo
Cihatçıların hükmü sona ermeden önce, tek bir kadının bile gözleri yasal değildi. Gözlerin gösterilmesi cezalandırılabilir bir suçtu. Musul’daki kadınlara dayatılan kıyafet zorunluluğu, İslam Devleti’nin iki seneden daha fazla süre önce şehri istila etmesinin akabinde başladı. Kadın bedeninin her bir parçası silinene kadar, önce yüzle başlandı, sonrasında vücudun devamı geldi- eldivenle örtülmesi gereken ellerin yanı sıra çoraplarla gizlenmesi gereken ayaklar da dahil olmak üzere- ve yasa aşama aşama uygulandı. Kadınlara, gözlerine siyah ince bir örtü giymelerini söyleyen bir hoparlör duyurusu ile sonlandı. Halima Ali Beder, 39 yaşında, yüzünü örtmek için peçe ve abaya, çarşaf olarak da bilinen geniş elbise ile başlayan her yeni ilaveyi, dolabına kızgınlıkla eklediğini söyledi Gelgelelim, yine de, komşusunun evine uğramayı planlayıp evinin dışındaki bir alana adım attığında, İslam Devleti’nin gitgide artan acımasız uygulamalarına ters düştü. “Her şeyi giymiştim -peçe, çarşaf, eldivenler, çoraplar. Tek unuttuğum şey gözlerimi kapatmaktı.” dedi Beder; O, Kuzey Irak’taki Musul’dan 45 mil uzakta olan Hazar mülteci kampındaki görüşmelerde yaşadıklarını anlatan, kentin yakın zamanda özgürleşmiş mahallelerinden olan bir düzine kadından biri. Beder sadece birkaç adım attıktan sonra, ahlak polisi tarafından fark edildi ve yetkililer ona bağırmaya, onu cezalandırmaya başladı. “Kocan nerede? Herhangi birinin senin yüzünü görebilmesini kabul ediyor mu? diye sordular. Ama yüzümü göstermiyorum, sadece gözlerim açık, dedim.” 10 Haziran 2014’te İslam Devleti’nin eline düştüğünde, Musul’da iki milyondan fazla insan yaşıyordu. Pek çok kadının halihazırda saçlarını başörtüsü ile, kollarını uzun elbise kolları ile kapattığı muhafazakâr bir şehirdi. Fakat militanların kendi öğretilerini empoze ettiği diğer yerlerde yeni kurallar, zorunlu hayayı, nasıl hızla bunalmaya başladıklarını anlatan Musul’daki aileleri sinirlendirecek bir ekstremliğe götürdü. Şehrin zaptından üç gün sonra, militanlar kapı kapı dolaşarak “Şehrin Yasası”nı tanıtmaya başladılar, Musul’un yerlisi ve şu anda Dubai’deki Al Mesbar Araştırmaları ve Araştırma Merkezi’nde araştırmacı olan Rasha Al Aqeedi’nin bir araştırmasından yola çıkarak, nasıl yönetmeyi planladıklarını ortaya koydular. “Namuslu kadınlar,” diyor yasa, “haya ve geniş, bol çarşaflarınızla, evlerinizde kalın ve sadece gereklilik duyulması halinde dışarı çıkın.” Bölgenin her yeri İslam Devleti tarafından kontrol ediliyordu, kapalı kıyafetler içinde siyah bir siluet olarak görünen kadın imajının olduğu bir resim, reklam panolarında yükseliyordu. Bir kadının elbisesinin “kalın ve altındaki şeyi göstermeyecek” ve “dikkat çekmeyecek şekilde” olması gerektiğini içerenyedi madde ile yeni görünüşü açıkladılar. En az bir ay boyunca, yeni yasanın itaatkarları zorlanmadı. Temmuz sonu ile birlikte, binlerce peçe seti, dükkanlara dağıtıldı. Kadınlara, eldivenle beraber peçe giymeyi de buyuran, sayısız emrin ilki çıkarıldı. Aynı süre zarfında, ikamet edenler, araçların İslam Devleti’nin ahlak polisi logosu ile boyandığını gördüler, dedi Aqedi. Üniversiteye karşıt olarak, Diwan al-Hisba olarak bilinen polis genel merkezi birimi açtılar. Buranın yaptırım yetkilileri, tüm şehir boyunca yayılmıştı, numaralandırılmış alıntılarla dolu kitaplar taşıyorlardı. Polisler, kıyafet yasasını ihlal eden bir kadını yakaladıklarında, kocasının kimlik kartına karşılık bir ikaz yazdılar. Sonrasında eşi, yargılanmadan önce bir duruşmaya çıkmak zorunda kaldı. Suça bağlı olarak, para cezası ödemek zorunda bırakıldı, aksi takdirde, o ya da karısı kırbaç cezasına mahkûm edilecekti, dedi yakın zamanlardaki firariler. İslam polisleri, Beder’in evinden içeri izinsiz bir şekilde daldıklarında, eşinin kimlik kartını istediler. Sonrasında, eşi onlar bir şey yapmadan önce ortaya çıkınca, 50,000 dinar para cezası ödemek zorunda bırakıldı- bu, 40 dolar civarında bir para miktarı, bir ailenin aylık gelirinin oldukça büyük bir bölümü. Kadınlar, sakinler, ahlak polisinin her yerde bulunduğu yönünde bir izlenim edininceye kadar, muhafızların her ay çoğaldığını söylüyor. Yetkililer, dükkanların yakınlarında ve pazar standının yanında dolaşıyordu. 27 yaşında Zeena Mohamed isimli bir kadın peçesini, satın almayı düşündüğü krem rengi elbiseyi görecek kadar nasıl kaldırdığını anlattı. Siyah tül ile, rengin tonundan emin olamadığını söyledi. Derhal, bir erkeğin bağırdığını duydu ve onu dükkândan uzaklaştıran yetkiliyi görmek için başını kaldırdı. Diğerleri, örtüyü kaldırmaktan korktukları için, esnafın onlara geri verdiği paranın miktarından emin olmadıklarını belirtti. Sendeleme, ve hatta düşme, düzenli bir olay haline geldi dediler. Suriye ve Libya’nın yanı sıra, Irak’ta terör grupları tarafından kontrol edilen bölgeler boyunca, İslam Devleti’nin hisbesi, bir erdem bürokrasisi oldu, ofisleri çeşitli ihlallerin yer aldığı makbuz dosyaları ile dolup taşıyordu. Yanlış sakal uzunluğu, tasdik edilen sürede dua etmeme, sigara ve alkol bulundurma, ve diğer fark edilen ahlaki zayıflıkların uzun bir listesi ile beraber, erkekleri arındırma ve cezalandırma yoluna gidip, bir suç listesi yürüttüler. İslam Devleti, grubun kara bayrağını taşıyan antetli kâğıtta, pek çok yayınlanmamış örneği New York Times ile paylaşmayı kabul eden, araştırmacı Aymenn Jawad el-Tamimi’den alınan belgelere göre, her yeni kısıtlamayı ayrıntılarıyla anlatan ve cezaları özetleyen fetvalar yayınladı. Fetvalardan biri, kadınların giymesi gereken münasip rengi tartışıyor, kırmızının yasak olduğunu belirtiyordu. Bir başkası, bütün yüzün örtülmesinin öneminden bahsediyordu, “Çünkü burası, cezbetme ve baştan çıkarma yeridir.” Bir kadın çorabında bir delik sebebiyle durduruldu, ayak bileğindeki deriyi açığa vuruyordu. Orta yaşlı bir sekreter, sürekli kayıp durmasına sebep olduğu için, eldivenin kalem tutmasını nasıl zorlaştırdığını anlatıyordu. Çıkarmaya çalıştığında da etiketlendi ve tehdit edildi. Çünkü kıyafet yasası, kadınların kamusal alanda ne giyeceğini belirliyordu. 39 yaşında bir kadın olan Wafa, ailesinin ağılındaki toprak fırında bazlama pişirmek için gittiğinde, kendini esvap giymek zorunda hissetmedi. Ağıl duvarla çevrili olmasına rağmen, insanlar üzerinden baktığında görünecek kadar da alçaktı, bu sayede de görüldü. Yetkililer derhal kocasının kimlik kartını istemek için geldiler. “Onlara, eğer evlerimizin içlerine dahi müdahale etmeye başlamayı planlıyorlarsa, bize tüp ve gıda ve diğer ihtiyacımız olan şeyleri getirmeleri gerektiğini, bu sayede dışarı çıkmak zorunda kalmayacağımızı söyledim.” “Taş Devri’nde yaşamak zorunda bırakıyorsunuz bizi.” Onun sadece bir uyarı ile gitmesine izin verdiler, ama bir dahaki sefere cezalandırılacaktı. Sadece ilk isminin kullanılmasını isteyen Wafa, çocuklarıyla beraber bir piknikte olduğunu anlattı. Ahlak polisinin yeşil logosuna sahip siyah bir arabayı fark ettiğinde, yüzünün etrafındaki kumaşı, ya da peçeyi, elindeki kaşığı ağzına götürecek kadar kaldırdığını söyledi. Bu sefer, kocasının kimliğine el koydular ve ona bir ihtar verdiler. “Alıkoyma sebebi” diyordu 4715 numaralı makbuz. “Dışarıda peçesiz dolaşan bir eş.” Daha sonra, Wafa’yı ofislerine götürdüler, burada uzun sakallı bir yargıç cezasını hızla not düştü: 21 kırbaç darbesi. “Protesto etmeye çalıştım. Ve anlatmaya. Peçeyi kaldırmazsam, nasıl yemek yiyecektim? Ama dinlemediler.” dedi. Onu, Suriyeli bir kadının ona dizleri üstüne çökmesini emrettiği bir odaya götürdüler. Kadının elinde, üstünde metal çiviler olan bir kablo vardı. “Hissettiğim acı, tarif edilemezdi,” diyor Wafa. “Bağırıyordum, ağlıyorum- yalvarıyordum- dua okuyordum.” Sırtı lime lime edilmişti, hastanede iki gece geçirdi ve haftalar sonra sadece midesinin üzerine uzanıp uyuyabildiğini söyledi. Sonuç olarak, belirginleşti ki, yasaların amacı, kadınları evlerine kapatmaktı. “Bütün amaç buydu. İslami hukuk sisteminin özü, kadınların eriyip kaybolmasını sağlamaktı. Onları görünmez kılmaktı.” dedi Aqeedi. Görüşmeye devam ettiği, hala Musul’da olan ve iki yıldan fazla süredir evini terk etmeyen bir kadının örneğini verdi. Küçük bir grup isyan etmeye çalıştı. Mohamed bu küçük grup içinde olduğunu ve rutin olarak ahlak polisine karşılık verdiğini söylüyor, ki bu annesi ve kız kardeşleri tarafından da doğrulanan bir iddia. Mahallelerinin özgürleştirilmesinin üzerinden çok geçmeden, Zeena Mohamed ve kız kardeşi Mona, kadın iç çamaşırları satan bir dükkâna gittiler. İslam Devleti savaşçılarının iki eşi, müşteriler arasındaydı “ve dükkandaki en müstehcen çamaşırları satın alıyorlardı,” dedi Zeena. Kardeşler dükkândan ayrıldığında, dükkânın dışındaki koridorda dolaşan iki İslam Devleti eşinin yanından geçtiler. Bir tanesi, Zeena’nın gözlerinin üstüne tülü örtmeyi unuttuğunu gördü ve yüksek sesle onu uyarmaya başladı. “Eşin yukarıda müstehcen iç çamaşırları satın alıyor,” diye cevap verdi Zeena. “Ve sen benim gözlerimi göstermemle mi alakadarsın?” Çeviren (Tam Metin): Gaye Polat Gaye Polat |
YILMAZ ÖZDİL : Evetçi rektörler… Bilim insanı mı? Saray imamı mı?
Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısı profesör, “ben bu ülkede cahil, okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum, ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, cahil halktır, profesörden başlayarak en tehlikeli olanlar üniversite mensuplarıdır, en güvenilir olanlar, ilkokul bile okumamış olanlardır, okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor” dedi. Bu herifi YÖK’e yönetici yaptılar.
Kadın profesör Akp’den milletvekili adayı oldu, kazanamadı, rektör adayı oldu, gene kazanamadı, dindar cumhurbaşkanı tarafından metazori rektör yapıldı, tarihteki ilk türbanlı rektör oldu, yandaş medya tarafından ayakta alkışlandı, ne kadar Atatürkçü akademisyen varsa hepsine kan kusturdu, neticede fetocu olduğu anlaşıldı, tutuklandı! Senelerce başörtümüz yüzünden üniversiteye giremedik diye oy istediler, kendilerinin atadığı ilk türbanlı rektör darbeci çıktı.
Profesör Veysel Eroğlu, “NASA da kim oluyor, bizim teknolojimiz onlardan ileri, NASA bizim çok gerimizde” dedi. Hükümetimiz tarafından “ilim adamı” kabul edilen Cübbeli Ahmet, profesör Veysel Eroğlu’nu tasdikledi, “Mars’ta su var mı, Merih’te et var mı, but var mı, manyak manyak işler, masrafa değmez, akılsız, salak herifler, hepsi cahil zaten, ver bana 100 bin dolar hepsini anlatayım” dedi.
Hacettepe Üniversitesi profesörü, trenlere mescit yapılmasını istedi, Devlet Demiryolları inceledi, virajlarda kıble denk getirilemeyeceği için yapılamadı.
İTÜ profesörü, rüyasında tarikat şeyhi gördü, tarikat şeyhi “YÖK yanlış işler yapıyor” dedi, rüyasındaki şeyhin sözlerini dilekçeye döken profesör, başbakanlığa gönderdi, başbakanlık inceledi, “kardeşim arıza mısın?” demedi, gereğinin yapılması için milli eğitim bakanlığına havale etti, milli eğitim bakanlığı dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için YÖK’e havale etti iyi mi.
Dumlupınar Üniversitesi doçenti, evini dergaha çevirdi, çarşaflı eşini peygamber ilan etti, çarşafın üstüne kafasına taç takıp, çıplak ayaklarını öptüren bu arkadaşın “gökyüzünde nikahımız kıyıldı” diyerek, gözüne kestirdiği müritleriyle yattığı anlaşıldı.
Selçuk Üniversitesi profesörü, dekolte giyen kadınların tecavüzü göze alması gerektiğini söyledi, “kadının evden çıkması caiz değildir, parfüm haramdır, kadının topuklu ayakkabı giymesi ayete aykırıdır, saç boyama caiz değildir, kadının fazla laf etmeden arada sırada konuşmasında sakınca yoktur” dedi.
Yıldız Teknik Üniversitesi profesörü, teknoloji panelinde konuştu, İslami usüllerle, helal bisiklet üretilebileceğini izah etti.
Lise mezunu dolandırıcı, sahte üniversite diplomasıyla Kastamonu Üniversitesi’nde bölüm başkanı oldu, kimse uyanmadı, şakır şakır ders verdi, mis gibi dekan olacaktı, profesör olarak Mustafa Kemal Üniversitesi’ne transfer olmaya kalktı, tesadüfen enselendi.
Yıldız Teknik Üniversitesi profesörü, Gezi parkına alışveriş merkezi dikilmesine karşı çıkanları “gavur” ilan etti, “Yahudi, Ermeni veya Rumsanız, Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum, soyunuzu araştırın” dedi.
TBMM’de dağıtılan imam hatip mezunlarının dergisinde, plajlarımızdaki boğulma vakalarını önlemek için “bilimsel” öneri getirildi. “Herhangi bir kişi denizde boğulmak üzereyken, samimi şekilde dua ederse kurtulur” denildi.
TRT’de “bilimsel” program yayınlandı, CIA ve Mossad’ın cinlerle istihbarat topladığı, KGB’nin cinler sayesinde düşman denizaltılarını takip ettiği açıklandı. NASA yetkililerinin uzayda kaybolan uyduların cinler tarafından tamir edilmesi için Türkiye’ye geldiği, Turgut Özal aracılığıyla Sakarya’daki bir hoca’dan yardım istediği anlatıldı.
İsmi Abdülhamid olarak değiştirilen GATA’nın profesörü, şizofreni hastalığının cin çarpması yüzünden meydana geldiğini izah etti. İnsan beynine yerleşen cinlerin şizofreniye sebep olduğunu, tedavi için dini şifacılarla üfürükçülerin faydalı olabileceğini söyledi.
TÜBİTAK başkan yardımcılığı da yapan YÖK başkanı profesör, akademik yıl açılış konuşmasında “domatesin içine öyle bir mekanizma yerleştirirler ki, milletimiz yok olabilir” dedi.
Selçuk Üniversitesi profesörü, kalçaya takılan platinleri, sanayi sitesinde tornacıya yaptırdı.
Profesör sağlık bakanımız, Türkiye’deki sağlık sisteminin ABD’den çok daha iyi durumda olduğunu söyledi, keneden korunmak için pantolon paçalarını çoraba sokmamızı önerdi.
Fahri profesör unvanı bulunan asrın liderimiz, neden matematik dersi, fizik dersi, “kimya” dersi tartışılmıyor da, din dersi tartılışıyor derken… Türk profesör Aziz Sancar “kimya” dalında Nobel kazandı.
Varlığıyla onur duyduğumuz Mardinli profesör Aziz Sancar, “bu ödül Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde kazanıldı” diyerek, Nobel ödülünü tam 19 Mayıs’ta Anıtkabir’e teslim ederken… Mardin üniversitesinin “imam” rektörü, şeytan rıdvan gibi video hazırladı, Cumhuriyet’in sonu anlamına gelen referandum için “evet diyorum” filan dedi.
Açıkça görüldüğü üzere…
Evet-Hayır seçimi değildir.
*
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” vizyonuyla, “ulemaya soralım” arasındaki tercihin, referandumudur.
– Yaşadığımız bunca rezalete, aymazlığa, hainliğe, ihanete, herkesin bildiği ortaklıklara, kendi sözleri olan ‘ne istediler de vermedik’ itirafına ve 15 Temmuz olaylarına rağmen “Aldatıldık” diyebilen, gencecik kızlı erkekli çocuklarımıza tecavüz edildiğinde bir kereden bir şey olmaz beyanatları veren kafa yapısıdır.
Mevcut anayasaya rağmen anayasa suçu işleyerek anayasayı değiştirmek ve yargı dahil bütün yetkileri tek elde toplamak isteyen kafa yapısıdır.
– Başı örtülü bacısı ile şortlu kızı bir araya getiremeyen, şortlu kızlara tiksintiyle bakan, bacım diyemeyen kafa yapısıdır.
– Sanat eserlerine “Ucube” diyen kafa yapısıdır.
– Devlet sanatçısı ödülünü sahibinden geri isteyen/alan, sanatı yasaklayan, engelleyen kafa yapısıdır.
– Bir yanda MHP liderine senin çocuğun yok, evlat sahibi olmayı sen nereden anlayacaksın derken diğer yandan polis tarafından katledilen on beş yaşındaki evladımızın annesini meydanlarda yuhalatan kafa yapısıdır.
– Biz suçluları biliyoruz ama suç işleyene kadar bir şey yapamıyoruz diyen kafa yapısıdır.
– Kendi söyleyip kendi gülen, kendi söyleyip kendi inanan, kendisini milletin çobanı zannedip hitap ettiği topluluğu sürü kabul eden kafa yapısıdır.
– Yani kendisini çoban diye tanımlayan kafa yapısıdır.
– Kendilerinin sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz olduğunu iddia ederek oturdukları makamları işgal eden kafa yapısıdır.
– Elinde Kur’an ile meydanlarda siyaset yapan, camilerde siyasi toplantılar düzenleyen, dini siyasete alet edip lâiklik ilkesini ayaklar altına alan ve anayasa suçu işleyen kafa yapısıdır.
– Siyaseti camilerde yapıp din ticaretinden medet umanların kafa yapısıdır.
– Üzerine giydiği cübbeyi palto sanarak başbakanın karşısında önünü iliklemeye kalkışan yüksek yargı başkanlarının kafa yapısıdır..
– Siyasetçinin önünde ayağa kalkarak adaleti ve hukuku ayaklar altına alan bazı yargı mensuplarının kafa yapısıdır.
– Devletin ve milletin kendisine emanet edilen malını mülkünü eşe dosta ve yandaşlara peşkeş çekerek günü kurtaran ve ülkemizi bu yolla idare eden kafa yapısıdır.
– Bütçesi koskocaman, ancak yaptıkları bir incir çekirdeğini bile doldurmayan Diyanet’in akıl ve mantıkla açıklanması mümkün olmayan fetvalar veren kafa yapısıdır.
– Şu anda işgal ettiği makamları borçlu oluğu insanlara sarhoş/ayyaş diyebilen kafa yapısıdır.
İngiliz Independent’ın haberine göre Başkent Riyad’da çekilen fotoğraf ilk olarak Melek el Şehri isimli kullanıcı tarafından paylaşıldı. Bu paylaşım Suudi Arabistan’da gündem yarattı. Çünkü kadınların başörtüsü takmasının zorunlu olduğu Suudi Arabistan’da bu fotoğrafı gören kimi sosyal medya kullanıcıları başını örtmeyen ve ayak bilekleri görünen bu kadının idam edilmesi gerektiğine dair çok sayıda yorumda bulundu.
Yorumlar nedeniyle el Şehri fotoğrafı kaldırdı ancak tartışmalar bitmedi.
Başka bir kullanıcı tarafından Twitter’da yeniden paylaşılan fotoğrafa yapılan yorumlardan birinde Suudi bir erkek, "kadının öldürülmesi ve cesedinin köpeklere atılmasını" isterken bir başkası, "bu iğrenç harekete en sert cezanın verilmesini istiyorum" yazdı.
Hafta başında yaşanan olay nedeniyle sosyal medyada "Asi Melek el Şehri’nin cezalandırılmasını talep ediyoruz" etiketi hızla yayıldı.
Büyük öfkeye rağmen ülkede genç kadına destek verenler de oldu. Bir kullanıcı "Bedenini örtmesinin onun hayatından daha önemli olduğunu söylüyoruz. Çünkü Suudi Arabistan kadınların cehennemi" yazdı.
Suudi Arabistan dünyada kadınların araç kullanmasına izin verilmeyen tek ülke konumunda.
Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’ne bugün ikinci kez stant açan gerici dernek, liseliler tarafından kovuldu.
Anadolu Gençlik Derneği isimli gerici derneğin Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nde (BAAL) açtığı stand, liseliler tarafından kapatıldı. Standa "Gerici örgütlere geçit vermeyeceğiz!" ve "Okulumuzda AGD’ye’ yer yok!" yazılı dövizler asıldı.
soL’un haberine göre, liselilerin tepkisiyle karşılaşan gerici dernek ise okuldan ayrılmak zorunda kaldı.
BAAL öğrencileri "Ülkenin geneline yayılmış olan bu gericilik ve karanlık daha iki gün önce Aladağ’daki arkadaşlarımızın canına mal oldu. Bugün ise, geçen sene okulumuzdan kovulan AGD tekrar şansını denemek istedi. Biz buna izin vermedik. Okulumuzda ve ülkemizde gericiliğe geçit vermeyeceğiz" açıklamasında bulundu.
Başörtüsü kafasından kayan 4 yaşındaki kızını döverek öldürdü
Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi Gedik köyü İmamı A.Y., kendisine ait sosyal paylaşım sitesi Facebook hesabından, ‘Hayırlı cumalar cuma’mız mübarek olsun. Cumaya gitmeyen erkekler bacımsınız’ paylaşımında bulununca tepki topladı.
Bayramiç’in Gedik Köyü’nün imamı A.Y., Facebook hesabından ‘Hayırlı cumalar, cuma’mız mübarek olsun. Cumaya gitmeyen erkekler bacımsınız’ yazısını paylaştı. İmam A.Y.’in paylaşımını görenler, tepki gösterdi. Tepkili vatandaşlardan bazıları sosyal medyadan örgütlenip, gelecek cuma namazını Gedik Köyü’nde kılmaya karar verdi. Vatandaşların aldığı bu karar karşısında imam Y. de sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta bir paylaşım daha yaparak, ‘Bu cuma günü tüm dava arkadaşlarımızı Gedik Camisi’ne bekliyorum. Cemaatimiz bol olsun azcık’ ifadelerini kullandı.
Aydınlanma Hareketi zorunlu din derslerinden muafiyet için velileri dava açmaya çağırdı.
Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi, zorunlu din dersine karşı velileri dersten muafiyet için dilekçe verip, dava açmaya çağırdı. Çocuklarının zorunlu din dersinden muafiyet kazanması için 6 adımlık yönerge oluşturulurken, velilerin her türlü soru ve yardım talebi için Aydınlanma Hareketi Hukuk Komisyonu’na başvurabileceği belirtildi.
Zorunlu din dersinden muafiyet için verilmesi gereken dava dilekçe örneklerine http://aydinlanmahareketi.org/zorunlu-din-dersi.html adresinden ulaşılabilir.
http://www.ozel-buro-istihbarat.com
Digi.Security@isnet.net.tr
Mustafa Kemal'in Askeriyiz
strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji
Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel
Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu
The latest news on WordPress.com and the WordPress community.
Son Yorumlar