Günlük arşivler: 6 Aralık 2016

EKONOMİ & FİNANS DOSYASI : Doları düşürmek için değiştirilmesi gereken 10 yasa !


Doları düşürmek için değiştirilmesi gereken 10 yasa!

Doların yükselişine bir türlü dur diyemiyoruz. Tüm çabalara rağmen istenilen düşüş hala gerçekleşmedi. Berberin bile Bretton Woods ruhuyla mücadele ettiği kur savaşı bir süre daha devam edecek gibi gözüküyor. Peki, sizce kur neden düşmüyor?

Yaptığımız araştırmalar sonucu doların mevcut yasalar nedeniyle düşmediği sonucuna ulaştık. Evrensel olguları savunan bu yasalar sanıyoruz doların düşüşünün önündeki en önemli engel. Galiba bu yasalar var olduğu sürece doları düşürmemiz zor olacak. O nedenle tüm yasa koyucuları göreve davet ediyoruz.

Doları düşürmek için değiştirilmesi gereken 10 yasa:

1- Hofstadter Yasası

Yazar Douglas Hofstadter, "Gödel, Escher, Bach" adlı baş yapıtında bu yasayı şöyle tanımlar:

"Hofstadter yasasını göz önüne alsan da beklenenden daha fazla zaman alır."

Hani diyor ya eşşek sudan gelinceye kadar, işte Hofstadter’in de anlatmak istediği tam olarak budur. Bu yasaya göre, bu yasayı da göz önüne alsak, kurun düşmesi beklenenden daha fazla zaman alacak.

2- Betteridge Yasası

İngiliz Teknoloji Gazetecisi Ian Betteridge yasayı şöyle tanımlıyor:

"Eğer bir gazetede soru işareti ile biten bir başlık görürsen cevabı hayırdır."

Mesela "Aids’e çare mi bulundu?" "Fenerbahçe bu yıl şampiyon olabilecek mi?" gibi gazete manşetleri görürsen cevabın hayır olduğunu anlaman için yazının tamamını okumana gerek yoktur der bu yasa. Peki ya, "Dolar kuru acaba düşecek mi?" gibi bir başlık görürsen cevap ne olur sizce?

3- Clarke’ın Üç Yasası

İngiliz bilim kurgu yazarı Sir Arthur C.Clark, üç yasasından birincisini, "Hazards of Prophecy" adlı makalesinde şöyle tanımlar:

"Başarılı bir bilim insanı bir şeyin mümkün olduğunu söylüyorsa çok büyük ihtimalle haklıdır; bir şeyin imkansız olduğunu söylüyorsa muhtemelen yanılıyordur."

Birçok ekonomist ve analist, doların yükselişinin mevcut ekonomik şartlar nedeniyle mümkün olduğunu söylüyorlarsa haklıdırlar. Doların yükselmesi imkansızdır demiş olsalardı yanılıyor olacaklardı.

4- Gall Yasası

Amerikalı yazar John Gall "General Systemantics" adlı kitabında yasayı şöyle özetler:

"Her karmaşık sistem basit bir sistemden türemiştir. Karmaşık bir sistemi anlamak istiyorsan onu oluşturan küçük sistemlerden başlamalısın."

Gall yasası şöyle de yorumlanabilir: Kur gibi karmaşık sistemler basit sistemlerden oluşur. Mesela dolar kurunu düşürmek istiyorsan ihracatı arttırmak, cari açığı düşürmek, dış borcu azaltmak gibi küçük sistemlerden işe başlayabilirsin.

5- Goodhart Yasası

Ekonomist Charles Goodhart yasayı şöyle tanımlar:

"Eğer bir gösterge hedef oluyorsa, o gösterge sorunun iyi bir göstergesi olmaktan çıkar."

Daha açık söylersek, dolar kurunu ekonominin temel göstergesi haline getirirsek, birçok göstergeyi gözden kaçırırız ve sonuçta dolar kuru da önemli bir gösterge olmaktan çıkar. Son dönemlerde dolar kurunu düşürmek amacıyla satılan dolarların dolar rezervlerini nasıl erittiğini gözden kaçırdığımız gibi.

6- Grosch Yasası

Bilgisayar bilimcisi Herb Grosh’un yasası şöyledir:

"Bir şeyi 10 kat ucuza yapmak için 100 kat hızlı yapmalısın."

Ekonomiye uyarlarsak, doları düşürmek istiyorsan, ülkeye döviz girişlerinin öncekinden daha çok olması gerekir. Ama maalesef öyle değil.

7- Schneier Yasası

Şifre uzmanı Bruce Schneier yasayı şöyle tanımlar:

"Herhangi biri, nasıl kırılacağını bilemediği bir güvenlik sistemini rahatlıkla icat edebilir."

500 dolar bozduranı bedava traş eden dahi kardeşim, aynı işlemi 100 kaldıraçla forexte dolar/tl’de kısa pozisyon alarak yapsam bu uygulamadan yararlanabilir miyim?

8- Stein Yasası

Amerikalı ekonomist Herbert Stein’ın yasası şöyledir:

"Sonsuza kadar gitmeyecek bir trendi durdurmak için aksiyon almaya gerek yoktur; nasıl olsa duracaktır."

Ekonomist bile tasaya gerek yok, nasıl olsa bir gün duracak diyor. Yoksa durmaz diye mi endişeleniyoruz acaba?

9- Bayan Murphy Yasası

Murphy Yasasını bilmeyen yoktur herhalde: "İşler kötü gitmeye başladığında kötü gider." Peki ya Murphy şehir dışına çıktığında hangi yasa geçerli olacak? İşte, o zaman Bayan Murphy Yasasını kullanacağız:

"Bay Murphy şehir dışında olsa dahi işler kötü gitmeye başladığında kötü gider."

Bu yasa gerçekten ürpertici.

10- Dilbert Yasası

Dilbert’in yaratıcısı karikatürist Scott Adams yasayı şöyle açıklar:

"En ebleh elemanlar planlı bir şekilde, şirkete en az zarar verecekleri yere konuşlandırılır; yöneticiliğe terfi ettirilirler."

Yani demek istiyor ki, eğer bu makaleyi okuduysan, makaleyi al ve hemen patronun karşısına çık, sonra da şöyle de: "Şirketimizi döviz riski altında bırakan yasalar bunlardır. Acilen değiştirilmeleri gerekiyor!"

Mali işler müdürü yapmazlarsa ben de bir şey bilmiyorum!

RESEARCH DOCUMENT : Inside Able Archer 83, the Nuclear War Game that Put U.S.-Soviet Relations on “Hair Trigge r”


Inside Able Archer 83, the Nuclear War Game that Put U.S.-Soviet Relations on “Hair Trigger”

New Book Publishes Former Top Secrets from CIA, NATO, and Soviet Politburo

Posted December 6, 2016
National Security Archive Electronic Briefing Book No. 569
Edited by Nate Jones
For further information, contact : Nate Jones: 202.994.7000 and nsarchiv

Published by The New Press

Washington, D.C., December 6, 2016 – On November 9, 1983, the North Atlantic Treaty Organization launched a nuclear war against its nemesis, the Warsaw Pact, after NATO military commanders sought and received permission for “initial limited use of nuclear weapons” from the political leadership of the Western alliance. A detailed account of this horrific – if fictitious – conflict appears in a NATO scenario that is being published today by the National Security Archive and featured in the new book Able Archer 83: The Secret History of the NATO Exercise that Almost Triggered Nuclear War.

When “Blue’s” limited attack failed to stop “Orange” forces, NATO commanders proposed “follow on use of nuclear weapons” – essentially a carte blanche escalation – which they duly executed on the morning of November 11. Only then, with almost nothing left to destroy, did Able Archer 83, the NATO war game designed to practice the release of nuclear weapons during wartime conditions, come to an end.

While the 1983 nuclear conflagration was fictional, the top military and political leaders involved were entirely real, and the war game they enacted was based wholly on global strategic realities.

Now available to purchase, Able Archer 83, by the National Security Archive’s Nate Jones, tells the story of this dangerous but largely unknown nuclear exercise, the generals who ran it, and the American and Soviet leaders it affected, through a selection of declassified documents pried from U.S. and British agencies and archives, as well as formerly secret Soviet Politburo, KGB, and other Eastern Bloc files. The book vividly recreates what the U.S. government’s spy agency, the National Security Agency, described as “the most dangerous Soviet-American confrontation since the Cuban Missile Crisis.”

The book shows that Able Archer 83 simulated nuclear launch procedures so realistically that it triggered a Warsaw Pact response “unparalleled in scale” and risked actual nuclear war, in the words of a recently declassified, authoritative, all-source intelligence review included in Able Archer 83. This high-level review “strongly suggest[ed]” to its authors, the President’s Foreign Intelligence Advisory Board, “that Soviet Military leaders may have been seriously concerned that the U.S. would use Able Archer 83 as a cover for launching a real attack” and that “some Soviet forces were preparing to pre-empt or counterattack a NATO strike launched under cover of Able Archer.”

For the National Security Archive’s complete collection of over 1,000 declassified documents on the 1983 War Scare, see The Able Archer Sourcebook.

Able Archer 83 included “special wrinkles” that could have been misinterpreted by the Soviets, including testing new communications methods for nuclear release and the fact that "some US aircraft practiced the nuclear warhead handling procedures, including taxiing out of hangars carrying realistic-looking dummy warheads."

In response to possible indicators of a nuclear attack, the Warsaw Pact initiated an "unprecedented technical collection foray against Able Archer 83," including over 36 Soviet intelligence flights, significantly more than in previous exercises, conducted over the Norwegian, North, Baltic, and Barents Seas, "probably to determine whether US naval forces were deploying forward in support of Able Archer." Warsaw Pact military reactions to Able Archer 83 were also "unparalleled in scale" and included "transporting nuclear weapons from storage sites to delivery units by helicopter," and suspension of all flight operations except intelligence collection flights from 4 to 10 November, "probably to have available as many aircraft as possible for combat."

The all-source intelligence review concluded, "There is little doubt in our minds that the Soviets were genuinely worried by Able Archer" and that the U.S. intelligence community’s erroneous reporting made the "especially grave error to assume that since we know the US is not going to start World War III, the next leaders of the Kremlin will also believe that."

Upon being apprised of this danger, President Reagan "expressed surprise" and "described the events as ‘really scary.’" He also learned from the danger of Able Archer 83 and the 1983 War Scare. In his memoir, Reagan wrote, “Three years had taught me something surprising about the Russians: Many people at the top of the Soviet hierarchy were genuinely afraid of America and Americans. Perhaps this shouldn’t have surprised me, but it did…I think many of us in my administration took it for granted that the Russians, like ourselves, considered it unthinkable that the United States would launch a first strike against them. But the more experience I had with the Soviet leaders and other heads of state who knew them, the more I began to realize that many Soviet officials feared us not only as adversaries but as potential aggressors who might hurl nuclear weapons at them in a first strike[.]”

Four years later, a Top Secret intelligence estimate, published today for the first time, confirmed Reagan’s fears, concluding that, “if they had convincing evidence of US intentions to launch its strategic forces…the Soviets would attempt to preempt.”

READ THE DOCUMENTS

Artist’s rendition of a mobile SS-20 launch in the field. According to the National Security Agency’s internal history, the NSA’s overhead photography was only able to spot SS-20s during "an occasional lucky accident." U.S. National Archives.

Document 1: "Exercise Scenario," Undated, NATO Unclassified.

Source: Kindly provided by SHAPE chief historian Gregory Pedlow.

The unclassified summary of Exercise Able Archer 83 provided by the Supreme Headquarters Allied Powers Europe (SHAPE) describes how NATO envisioned and practiced nuclear war.

According to the account of the exercise, the impetus for nuclear war began in February 1983 with a change of leadership in the Kremlin. By March, the new fledging Soviet leadership was fighting proxy wars against the United States in the Middle East by providing political and military support to Iran, Syria, and South Yemen.

By June, conflict had spread from the Middle East to Europe. Due to its failing economy, the Soviet Union was unable to continue proving its usual levels of aid to its Eastern European satellites. But while the Eastern European economic situation worsened, its military preparedness improved. Warsaw Pact forces conducted frequent field training exercises, stockpiled equipment, and factories producing materiel went onto round-the-clock schedules.

Then, in August, nonaligned Yugoslavia shifted toward the West, formally requesting economic and military assistance from several NATO countries. Fearing Eastern European states could follow, the Warsaw Pact invaded Yugoslavia.

On October 31, the ground war broadened. Soviet Forces invaded Finland and, the next day, Norway. The Soviets commenced massive air and naval attacks against NATO’s European forces and bases. In southern Europe, Soviet ground forces invaded Greece while its navy carried out attacks in the Adriatic, Mediterranean, and Black Seas.

By November 4, Soviet and Warsaw Pact forces invaded West Germany while bombarding its entire eastern border with air attacks. Because NATO forces provided strong resistance to these Soviet invasions, conventional war turned unconventional. By November 6, Soviets forces launched chemical attacks, NATO responded in kind.

Unable to repel the Soviet’s ground advance, NATO attempted to send a message to the Warsaw Pact via nuclear signaling –the nuclear destruction of one city in the hope of averting total nuclear war. On the morning of November 8 NATO requested permission for “initial limited use of nuclear weapons against pre-selected fixed targets” on the morning of November 9. The Western capitals granted NATO permission to destroy Eastern European cities with nuclear attacks.

But “Blue’s use of nuclear weapons did not stop Orange’s aggression.” As a result, the next day the leader of NATO’s military, the Supreme Allied Command Europe (SACEUR), requested a “follow-on use of nuclear weapons.” Washington—and the other capitals—approved this request within twenty-four hours and on November 11 the follow-on attack was executed; a full-scale nuclear war had broken out.

A Pershing II is fired at White Sands Missile Test Range on November 19, 1982. U.S. National Archives.

Document 2: Extract from “The Soviet “War Scare,” President’s Foreign Intelligence Advisory Board, February 15, 1990, "TOP SECRET UMBRA GAMMA WNINTEL NOFORN NOCONTRACT ORCON."

Source: Mandatory Declassification Review Request to George H. W. Bush Presidential Library. Declassified by the Interagency Security Classification Appeals Panel.

This all-source intelligence review of the 1983 War Scare, released to the National Security Archive after a 12-year fight– concludes that the danger posed during Able Archer 83 was real.

"There is little doubt in our minds that the Soviets were genuinely worried by Able Archer… it appears that at least some Soviet forces were preparing to preempt or counterattack a NATO strike launched under cover of Abler Archer" and that "the President was given assessments of Soviet attitudes and actions that understated the risks to the United States." According to the PFIAB, the US Intelligence Community’s erroneous reporting made the "especially grave error to assume that since we know the US is not going to start World War III, the next leaders of the Kremlin will also believe that."

"The Board is deeply disturbed by the US handling of the war scare, both at the time and since. In the early stages of the war scare period, when evidence was thin, little effort was made to examine the various possible Soviet motivations behind some very anomalous events… When written, the 1984 SNIE’s [assessments] were overconfident." That estimate, written by veteran Soviet analyst Fritz Ermarth, downplayed the hazards.

Rather than shy away from discussing and analyzing the danger of nuclear war through miscalculation, the Board, chaired by Anne Armstrong, and the report’s primary author, Nina Stewart, wrote that it hoped its "TOP SECRET UMBRA GAMMA WNINTEL NOFORN NOCONTRACT ORCON" report would prompt "renewed interest, vigorous dialogue, and rigorous analyses of the [War Scare]." – at least by the few cleared to read it!

Twenty-six years later, the public is finally privy to much of the information about the War Scare and can finally participate in “the renewed interest, vigorous dialogue, and rigorous analyses” recommended by the PFIAB.

Document 3: Talking Points for Meeting with Ambassador to the Soviet Union Arthur Hartman, March 28, 1984, Confidential.

Source: Reagan Presidential Library, Matlock files, Chron June 1984, Box 5.

The potential for war with the Soviet Union was frequently on President Reagan’s mind. Months after the War Scare, he met his Ambassador to the Soviet Union Arthur Hartman in the Oval Office. Reagan held two index cards with three questions printed on them during his meeting. The final one asked, "Do you think Soviet leaders really fear us, or is all the huffing and puffing just part of their propaganda?" and remains the most important question of the 1983 War Scare. In his diary, Reagan wrote, "Art Hartman came by. He’s truly a fine Ambas. It was good to have a chance to pick his brains." But any answer that the ambassador gave to the president has not been found.

Plaque commemorating Yuri Andropov at Lubyanka, the headquarters of Russian State Security, dedicated by Vladimir Putin.

Document 4: Unpublished Interview with former Soviet Head of General Staff Marshal Sergei Akhromeyev, January 10, 1990.

Source: Princeton University, Mudd Manuscript Library, Don Oberdorfer Papers 1983-1990, Series 1, Soviet Interviews, 1990.

The great late Washington Post reporter Don Oberdorfer included a key footnote tipping the public off to the existence of the 1990 PFIAB report on the War Scare in his 1998 book From the Cold War to a New Era: The United States and the Soviet Union, 1983-1991. He also conducted an invaluable series of interviews with American and Soviet Cold Warriors once “on background” but now available to the public at Princeton University’s Mudd Manuscript Library. His interview with former head of the Soviet General Staff, Marshal Sergei Akhromeyev, is particularly enlightening.

In the key exchange of this 1990 interview, Akhromeyev tells Oberdorfer that he did not remember "Able Archer 83" but that "we believed the most dangerous military exercises are [were] Autumn Forge and Reforger. These are [were] the NATO exercise in Europe." Able Archer 83 was the nuclear climax to Autumn Forge 83. (Reforger was the radio silent deployment of some 19,000 US troops deployed to Europe for the war games.)

While Akhromeyev states that he felt no "immediate threat of war," he stated that “the Soviet leadership was gravely troubled by the state of Soviet-America relations” and that, "I must tell you that I personally and many of the people that I know had a different opinion of the United States in 1983 than I have today [1990]. I considered that the United States is [was] pressing for world supremacy … And I considered that as a result of this situation there can [could] be a war between the Soviet Union and the United States on the initiative of the United States."

Document 5: National Intelligence Estimate “Soviet Forces and Capabilities for Strategic Nuclear Conflict Through the Late 1990s,” Central Intelligence Agency, Top Secret.

Source: Mandatory Declassification Review Request to Central Intelligence Agency.

This CIA Intelligence Estimate, declassified after the National Security Archive spotted it in a footnote of the PFIAB, considers what would impact the Soviets’ “decision as to whether or not to risk initiating global nuclear war in various circumstances.”

According to the CIA, “If they [the Soviets] had convincing evidence of US intentions to launch its strategic forces (in, for example, and ongoing theater war in Europe) the Soviets would attempt to preempt” but, “[b]ecause preempting on the basis of such evidence could initiate global nuclear war unnecessarily, the Soviets would have to consider the probable nuclear devastation of their homeland…”

Nonetheless, “The Soviets have strong incentives to preempt in order to maximize theater damage to US forces and limit damage to Soviet forces and society.”

Over 400 pages in the annexes of this NIE were withheld in full by the CIA. According to the PFIAB report, there is a high likelihood that they discuss the risk or Soviet preemption by miscalculation, including an examination of the danger posed by Able Archer 83.

Of course, the National Security Archive has appealed these withholdings, and will continue to fight for their declassification.

TARİH : The French and the British in the Mediterranean, 1650-1750 (İNGİLİZCE)


The French and the British in the Mediterranean, 1650-1750.pdf

TARİH : Osmanlı Tarihinde Gerileme Meselesi 2006


Osmanl Tarihinde Gerileme Meselesi 2006.pdf

SİYASİ DOSYA : Hüseyin Hakkı Kahveci : “Erdoğan siyaseti ve kurşun askerleri.” -1-


Hüseyin Hakkı Kahveci : "Erdoğan siyaseti ve kurşun askerleri." -1-

Nasıl oluyorsa sağ cenah devamlı lider öğütüyor. Öğütülenler bir bir bakıyorsunuz ki ! Bakanlık koltuklarında veyahut Cumhurbaşkanlığı baş danışmanı oluyorlar. Yeni kadro Başkan yardımcılığı.

Hep söyledim.

Üzerine onlarca yazı ve bir kitapla açıkladım. Türkiye Cumhuriyeti kurumları kanun çerçevesinde hareket edip gerektiği şekilde inceleme ve denetim mekanizmasını çalıştırsın Erdoğan ve AKP hiçbir seçimde başarılı olamaz.

Şu ana kadar yapılan seçimler incelensin. Kesinlikle AKP ve Erdoğan için meşruiyet tartışması başlar.

Erdoğan siyasetinde devamlı olarak adam devşirme operasyonları yapılıyor. Siyasetin bu kadar yerlerde süründüğü bir siyaset dönemini ülkemiz hiç bir zaman yaşamadı .

Gelelim Erdoğan siyasetinin kurşun askerlerine ..

Bugün sırtları sıvazlananlar yarın abbas yolcu gidiyorlar.Ve şeytan taşlanır gibi taşlanıyorlar.

Son günlerde yeni açılan kadronun adı " CUMHURBAŞKANI YARDIMCILIĞI KADROSU " .

Emin olun bu kadro Milliyetçiliği bitirerek Ülkücülük kafesine sıkıştırarak bitirmeyi amaç ve araç edinmiş olan hatta bu konuda görevlendirilmiş olan DEVLET BAHÇELİ’dir.

AKP kurulurken KURŞUN ASKERLER !

En ünlüleri kuşkusuz Meral Akşener .AKP kurucuları arasında yer alıp sonra ayrılarak MHP ‘ye geçti.

Erkan Mumcu ; Anap Genel Başkan yardımcılığından ayrılarak AKP milletvekili oldu.Sonra istifa edip tekrar ANAP genel başkanı oldu.2007 seçimlerinde MERKEZ SAĞ ‘IN DP çatısı altında birleşme operasyonunda görevini yaptı.Mehmet Ağar ile beraber sabotajı gerçekleştirip ANAP ismini ve 20 yıllık siyasetini tarihe gömdü.Sonrasında TRT ‘ye iş yapan bir medya ajans şirketi ONE AJANS olarak kurdu.TRT için dışarıdan birçok proje hazırlayıp parasını aldı.Keyfine bakıyor.

Mehmet Ağar ; Çiller görevi bıraktıktan sonra DYP genel başkanı seçildi. DYP 2001 seçimlerinde 67 milletvekilliği kazandığı Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edildiği halde bizzat kendisi ve şu an AKP milletvekili olan Ahmet İyimaya ile beraber YSK başkanı (Devlet Bahçeli’nin akrabası olduğu iddiaları var ) DYP’nin parlamentoya girmesini istemediğini ve bunun engellenmesini talep etmişler sonuç olarak DYP’ye ait 67 milletvekilliği bu şekilde AKP ‘ye yansıtılarak MERKEZ SAĞ işbirlikçiler tarafından tasfiye edilerek AKP ‘ye meydan açılmış ve tasfiye edilmiştir.Kaldı ki 2007 DYP – ANAP birleşmesinde DYP genel başkanı sıfatı ile Erkan Mumcu ile beraber Merkez Sağ siyaseti tasfiye operasyonunu yaparak 2007 yılında AKP’nin tek başına iktidarının önünü açmış ve bugün yaşananların temelinde en büyük operasyonu yapmış kişiler arasında yer almıştır.

Tansu Çiller ; DYP genel başkanlığını bıraktıktan sonra bizzat eşi Özer Çiller tarafından beyan edildiği üzere " Recep Tayyip Erdoğan’a " danışmanlık yapmıştır.Son Cumhuriyet Bayramı AKSARAY kokteylinde eski başbakan sıfatı ile protokolde koşa koşa eşiyle beraber yer almıştır.Merkez Sağ tasfiye edilsin diye DYP genel başkanlığını bırakmış ve bir daha dönmeyerek seçmenlerin AKP ve MHP ‘ye kanalize olmasını sağlamıştır.

Süleyman Soylu ; Ağar sonrasında DYP genel başkanı seçilmiş ve meydan meydan gezerek ciddi denilebilecek bir muhalefet liderliği sergilemişti.Kongrede Cindoruk karşısında mağlup olunca FETÖ ve AKP kadrolarıyla işbirliğine girmiş referandumlarda AKP tarafından sağlanan maddi desteklerle birçok şehre giderek AKP lehine çalışmalarda bulunmuştu.2013 yılında AKP saflarına katılarak bugün için İç işleri bakanlığı koltuğuna oturmuştur.Öncesinde ise AKP genel başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.

Numan Kurtulmuş Refah Partisi İstanbul İl Başaknlığı görevine Erdoğan sonrsında getirilmiş bir isim. Erbakan karşısına emperyaller adına yenilikçi olarak çıkan Gül ve Erdoğan’ın Refah Partisi içerisinde ki eli kolu gibiydi. Erbakan hoca bunu fark ettiğinde çok geç kalmıştı.Hem yaşı ilerlemiş hemde yanında ki bir çok ismi HAS parti adı altında parti kuran Kurtulmuş toplamış sonrasında partililerle beraber AKP saflarına geçmiş.Başbakan yardımcısı olarak görev yapmakta.Erdoğan ceza evine girerken görüntülerde yakınında ki isim olan Numan Kurtulmuş ismiydi.

Kemal Derviş DSP ‘ye

Tansu Çiller DYP’ye

Abdullah Gül Refah Partisine operasyon yapacak isimler olarak ABD ve AB derinleri tarafından tespit edilmiş ve hazırlanmış isimlerdi.

Bu isimler operasyonun birinci ayağını oluştururken birçok isim operasyonun diğer ayaklarında yer alacaktı.

Refah partisine açılmış olan kapatma davasında sözde partileri adına savunma yapan Cemil Çiçek ismi dikkat çekici ismidir.Bugün Türkiye için iyi bir isim olduğu söylenemez .Hala AKP saflarında görevini yapmaktadır.

Yarın bu konuya devam edeceğiz.Tek tek isimlerin Erdoğan ve siyasetine nasıl kurşun asker olduklarını ve ülkeyi çıkmaza sürüklediklerini açıklayacağız.

İRTİCA DOSYASI /// VİDEO : BAHREYN’DE ŞERİAT YANLISI SPİKERİ CANLI YAYINDA YERLE BİR EDEN CESUR KADI N !


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=7HRWMPUPRvo&feature=youtu.be

YENİ DÜNYA DÜZENİ DOSYASI /// DR. HÜSEYİN ŞEYHANLIOĞLU : Anadolu Ruhu ve Yeniden Yeni Bir Dünya Düzeni


Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

hseyhanlioglu

Anadolu Ruhu ve Yeniden Yeni Bir Dünya Düzeni

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, “Osmanlı Devletinin (Batı tarafından) durdurulan bir medeniyet olduğunu” ifade etmektedir. Asya ve İslam Dünyasının son gücü Yüce Osmanlı Devleti, 1789 yılında başlayan süreçle 1908 yılında Batı tarafından ele geçirilip 1918 yılında yıkıldı. Konunun sebep, sonuç ve geleceği açısından üç temel nokta üzerinde durulacaktır.

Batı Ajanları: 1789 yılından itibaren başlayan Batılılaşma sürecinde, İngiliz, Fransız ve Rus büyükelçileri desteğiyle devleti ele geçiren mason Fuat, Ali, Mithat ve Mustafa Reşit gibi paşalarla başlayan süreç, Sultan Abdülaziz’i tahtan indirip katledecek kadar ileri giden mason şeyhülislamlara (Hayrullah Efendi) ulaştığını görmekteyiz.

1889 yılında kurulan ve ismi sürekli değişse de, bugün de FETO, PKK, DAİŞ, Şebap, Boko-Haram, Taliban, ruhu hep aynı kalan İttihat ve Terakki çetesinin, 1908 yılında darbeyle iktidarı ele geçirmesinden sonra Yüce Osmanlı Devletinin on yıl dahi bitmeden İttihatçı denilen bölücüler tarafından, Boğaza gelen iki Alman gemisiyle başlayan yıkım sürecinin Boğazdan Rusya’ya denizin altından kaçarak tamamlandığını görmekteyiz.

O zamanlar dahi Enver, Talat ve Cemallerin arkasında rical-ı gayb denilen mason carbonari ve elçiliklerin olduğu biliniyordu. Bunların son versiyonu ise “kod adlı abı” lerden oluşan FETO’cular olan Batı ajanların son darbesi 15 Temmuz’dur.

Anlaşma Zincirleri: Şu anda muhaliflerin Halep’ten çıkıp Şam’ı fethetmeleri gibi, 1918 yılından itibaren bu millet, hayatının son enerji hücrelerini kullanarak zafere ulaşmasına rağmen, öncelikle 1 Kasım 1922 yılında saltanatın kaldırılmasıyla başlayan hezimet süreci, Lozan’la tam bir sükut-u hayale uğramış, devrimler ve tek adamla hakimiyetin atasına, ruhuna ve amacına, alfabe üzerinde başlayan süreçle format atılmıştır. Lozan ile ülke içinde, Sykes-Pico ile Ortadoğu’da, BM ile Dünyada ayağımıza, dilimize, aklımıza ve kalbimize zincirler vurulmuştur. Amaç Asya’nın ve İslam son büyük milletini de Endülüs’te Araplar gibi moriskolaştırmak yani mankurtlaştırmaktır.

Batı Kontrol Noktaları: III. Selim’in Osmanlının ayakta durması için Avrupa’yı 1789 yılından itibaren örnek almasıyla başlayan süreç, 1839 yılında Tanzimat’ın ilanıyla resmileşmiş, Islahat ve Meşrutiyetle ölümle sonuçlanmıştır.

İster altı asırdır durmadan at koşturan bir milletin metal yorgunluğu deyin isterse durdurulan bir medeniyet deyin, kadim düzenin terkedilip Avrupa’nın örnek alınması Osmanlının ölümünün ana sebebidir.

Millet, devlet, güvenlik, eğitim, maliye ve hukuk sisteminin batıyla entegrasyonu bu milletin ölümünün başlıca sebepleridir. En iyi kopyacılığın yapıldığı dönemde bile (1908-1950 arası) Batılı reçeteler, bizi iyileştirmek yerine antibiyotikler gibi bağışıklık sistemimizi çökertmiş ve batı(l) ilaçlara mahkûm etmiştir.

Şu anda da bize, 227 yıllık Batı(l) yolun son 53 senesinde Avrupa Birliği kapısında, Suriyeli mülteciler gibi muamele yapılmaktadır. Aynı durumu Kore Savaşı, U-2 casus uçak krizi, Kıbrıs, Irak ve Suriye olaylarında NATO üyesi olarak da görmek mümkündür.

Sonuç, Şu anda Allah’ın güneşi yeniden Doğu’dan doğmaktadır. Sultan Abdülaziz, Abdülhamid, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Batı Dünyasına Dünya beşten büyüktür, Şii-Batı ittifakı yanlıştır, Avrasya, FETO, DAİŞ ve KCK gibi batılı ajanlara kalkan olan Erbakan’ın cesur talebesi Recep Tayyip Erdoğan’la ile her şey aslına dönmektedir.

Ama asıl güç, 1789’dan önceki, Çanakkale ve Kurtuluş savaşı ve 15 Temmuz ruhunu meydana döken Anadolu Ruhudur. Ve bu Anadolu ruhuyla yeniden Yeni Bir Dünya Düzeni kurarız.

ORTADOĞU DOSYASI /// NECDET BULUZ : “Türkiye-Ortadoğu ilişkilerinin dünü, bugünü, yarını .”


“Türkiye-Ortadoğu ilişkilerinin dünü, bugünü, yarını…”

NECDET BULUZ

Zafer Karadağ Çin’in en önemli ticaret kentlerinden Şanghai’de Türk-Çin ticaret ve turizminin gelişmesi yolunda çok büyük çaba gösteren kardeşlerimizden birisidir. Karadağ’ın bazı izlenimlerini ve yazılarını köşemize taşıyoruz.

Geçenlerde 26.Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ Paşa beraberinde Balanlı ve Sağdıç Paşalarla Shangai’ye gitti. Burada önemli bazı konuşmalar da yaptı. Zafer Karadağ, bu izlenimleri ve görüşlerini sosyal medyada bizimle de paylaştı.

Önemsediğimiz bu etkinlik ve görüşleri biz de bugün sizlerle paylaşmak istedik:

“Çin’de ailecek yaşadığımız 13’üncü yılımızda unutulmaz iki gün geçirdik.

Emekli olmasına ve fetö kumpası nedeniyle yıllarca hapis yatmasına rağmen, yüreğinden hiç eksilmeyen Vatan sevgisiyle, zor günler geçirmekte olan karamsar Halkımıza umut aşılamak için, adım adım Türkiye’yi dolaşıp konferanslar veren değerli komutanımız, Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, hedef büyüttü ve yurt dışında da konferanslar vermeye başladı.

Kıbrıs, Almanya ve Amerika’da verdiği konferanslardan sonra, bu defa Çin seferine çıkan Başbuğ Paşa ile birlikte, yine Fetöcülerin ayak oyunları yüzünden 3 yıl hapis yatmakla kalmayıp, Hava Kuvvetleri Komutanı olması da engellenen, Harp Akademileri eski komutanı emekli Orgeneral Bilgin Balanlı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı olması beklenirken 40 ayını cezaevinde geçiren, Güney Deniz Saha eski komutanı emekli Koramiral Kadir Sağdıç’ı, “Mustafa Kemal’in Şanghay’daki askerleri” olarak ağırlamanın gururunu ve mutluluğunu yaşadık.

Önce Şanghay Üniversitesi’nde, ertesi gün de bir Türk lokantasında dinleme fırsatı bulduğumuz değerli Paşalarımız, önce konferansın ana konusu olan “Türkiye ve Ortadoğu ilişkilerinin dünü – bugünü ve yarını” üzerine etkileyici birer konuşma yaptılar, özellikle Sağdıç Paşa yaptığı zengin sunumla bize, binlerce yıllık bir Ortadoğu tarihi turu yaptırdı.

Daha sonra İlker Paşam, Atatürk’ün özellikle devrimci kişiliğini ve “Yurtta sulh, cihanda sulh!” ilkesiyle ortaya koyduğu barışçıl kimliğini o kadar güzel anlattı ki, salondaki Türkler kadar Çinli dinleyiciler de dakikalarca alkışladılar. Konuşmasının sonunda Atatürk ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao Zedung’un benzeşen devrimci özelliklerine dikkat çeken ve Mao’nun Atatürk sevgisine vurgu yapan İlker Paşa, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği, uluslararası terör konusunda işbirliği, 15 Temmuz’da yaşadığımız darbe girişimi, Suriye’deki Fırat Kalkanı harekatı, Türkiye ile Çin arasındaki dış ticaret açığı, Çin’in çok önem verdiği “Bir kuşak, bir yol” projesi, Güneydoğu’da yaşanan çözüm süreci, Türkiye’de Ordu ve siyaset ilişkileri ile Amerika’daki Trump dönemi ve daha pek çok konuda değerlendirmelerde bulunduktan sonra, sorunların çözümünü sadece demokraside aramamız gerektiğini fakat güçlü bir demokrasi için de daha fazla örgütlü olmamızın şart olduğunu söyledi.

Hapisten çıktığından beri verdiği sayısız konferansla yetinmeyip bilgi, tecrübe ve görüşlerini kaleme aldığı kitaplarıyla da ışık saçmaya devam eden İlker Paşa’mın karşısına geçip, “Çin’deki Fenerbahçeliler Derneği adına da hoşgeldiniz diyorum Paşam” dedikten sonra, bugüne kadar yazdığı kitapların hepsini birden önüne koydum ve imzalamasını rica ettim.
Paşalarımızın üçünün de Fenerbahçeli olması tabii ki bizi daha da mutlu etti.

Bu arada, Balanlı Paşa konferans için taktığı üzerindeki Fenerbahçe kravatını, Hasdal Cezaevi’nde birlikte hapis yattığı Fenerbahçe Başkanı sayın Aziz Yıldırım tarafından hediye edildiğini söylediğinde, hepimiz hüzünlendik ve 3 Temmuz sürecinde dik duran, onurlu Fenerbahçe Taraftarının birer ferdi olmanın gururunu bir kez daha hissettik.

Paşalarımız, her iki toplantının sonundaki soru-cevap kısmında yöneltilen siyasi sorulara karşı çok net bir tavır sergilediler ve kendilerinin partiler üstü olduğunu, bu nedenle de iktidarda olsun, muhalefette olsun, Türkiye’deki partilerle ilgili destekleyen ya da eleştiren söylemlerde bulunmadıklarını vurguladılar.

Son olarak, sadece kendilerinin konuşmasının doğru olmayacağını, Şanghay’da yaşayan Türkler’i de tanımak ve düşüncelerini öğrenmek istediklerini söyleyen İlker Paşam’a ben de iki kez görüşlerimi aktarma fırsatı buldum.

Mikrofonu ilk aldığımda, Zafer Karadağ olarak yıllardır kurulması için gayret sarfettiğim, Şanghay Türk Ticaret ve Lojistik Merkezi’nin, Türkiye’nin Çin’e ihracatı artırma yolunda çok önemli katkılarda bulunabileceğini, bu sayede utanç verici boyutlara ulaşan dış ticaret açığımızın azaltılması için Ülkemizden Çin’e daha çeşitli ürünlerin, daha fazla miktarda ihraç edilebileceğini ifade etmeye çalıştım.

İkinci kez söz aldığımda ise, İlker Paşa’mın salondaki herkese yönelttiği;

– “Bu Çinliler ne kadar sakin insanlar, biz niye öyle sakin olamıyoruz?” sorusuna, bir başka soruyla cevap vereceğimi söyledim ve dedim ki;

– “Paşam, bu sakinlik karşılaştırmasını yapmak için önce size bir örnek vereyim. Ben 2004 yılında Şanghay’a yerleştiğim zaman, sadece iki metro hattı ve 30 tane istasyon vardı, oysa bugün 14 metro hattı ve yaklaşık 400 tane istasyon var, yetkililer 2020 yılındaki hedefin 22 hat ve 1.000 istasyon olduğunu açıkladılar. Ne var ki, 12 yıldır büyümesini gıpta ile izlediğimiz bu metro ağının hiç bir aşamasında, yani bir hat veya istasyon açılışında, ne Çin Devlet Başkanının, ne Başbakanın, ne bir Bakanın, ne bir Belediye Başkanının, ne de her hangi bir müdürün açılış töreni düzenlediğini görmedik. Çünkü Çin’deki Devlet anlayışına göre, metro yapmak Halka hizmet etmek için yöneticilerin üstlendikleri sıradan görevlerden biridir ve bunun için gösterişli bir tören düzenlemek AYIPTIR! Çinliler de bunu böyle kabul ettikleri için, şimdiden 700 kilometrelik bir örümcek ağına dönüşen Şanghay metrosuna “sakin sakin” binip, tadını çıkartıyorlar.

Geride bıraktığım 12 yılda, ihracatın artması, turizmin gelişmesi, yatırımcı çekmek, kültür faaliyetleri vs… hakkında çok tecrübe edindim, dolayısıyla söyleyecek çok şeyim birikti, ben de her fırsatta bunları yazıyor ve söylüyorum, fakat ne yazık ki 14 yıldır güzel Ülkemde çıkardığımız bu seslere pek kulak vermiyorlar. Ama olsun, ben yine de hazırladığım projelerim ve naçizane çabalarımla Ülkeme hizmet etmeye devam edeceğim çünkü sizin büyük Atatürk’ü referans göstererek söylediğiniz gibi, bireyler olarak bizlerin de Ülkemizi sıkıntılardan kurtaracak gayretler içinde olmamız gerekiyor. Bu bilinçle ben ve ailem, öncelikle kendi evimizin önünü temiz tutmaya ve elimizden geldiğince katkı üretmeye çalışıyoruz.”

Üç değerli Paşamızı Şanghay’a getirerek, biz Çin’de yaşayan Türklere büyük bir mutluluk yaşatan bu etkinliğin mimarları sayın Adnan Akfırat ve Prof. Dr. sayın Guo Changgang başta olmak üzere, katkıda bulunan herkese çok teşekkür ederim.

Ben, her şeyi Devletten beklemememiz gerektiği bilinciyle çabalarımı ve mücadelemi sürdürüyorum. Bu bağlamda geçen ay ilkini düzenlediğim; “Türkiye – Çin İlişkilerinin Gelişmesine Sivil Katkı” toplantıları ile de, iki ülke arasındaki sorunların azalması ve dostluğun gelişmesi adına durum tespiti yapmaya ve çözüm önerileri üretmeye devam edeceğim.

Öte yandan, Shanghai Karya International Trading Co. Ltd. olarak şirketimizin en önemli üç projesi olan;

– İçeriği http://www.Gen-Turk.com adresinde yer alan Türk ihraç ürünleri fuarı projemizi,

– Şanghay Türk Ticaret ve Lojistik Merkezi projemizi ve

– Çok daha fazla Çinli turisti Türkiye’de ve özellikle Muğla’da ağırlamak üzere geliştirdiğim turizm projemizi hayata geçirmek, böylece Türkiye ile Çin arasındaki dış ticaret açığının azalmasına katkıda bulunmak için gecemi gündüzüme katıp çalışıyorum.

Son yıllarda Ülkemizde yaşanan sıkıntılar nedeniyle Halkımızın karamsarlığına anlayış göstermemiz gerekiyor, fakat bunun umutsuzluğa dönüşmesine ASLA izin vermemeliyiz.”

necdetbuluz
www.facebook.com/necdet.buluz

YOLSUZLUK DOSYASI /// AKP’nin 15 yıllık yağma ve talan düzeni : Ekonomi böyle batırıldı


Hükümet ekonomideki sorunları dış gelişmelere bağlasa da 15 yıllık dönemdeki uygulamalar devlet kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini net biçimde gösteriyor

BARIŞ İNCE / barisince@birgun.net

Dolarda lira karşısında yaşanan soluksuz yükselişle birlikte Türkiye ekonomisinin sorunları kamuoyunda gündemin ilk sıralarına kadar yükseldi. Buna karşın ekonomide yaşanan sıkıntılar AKP’nin sorumsuz yağma politikalarının eseri. İktidara geldiği günden beri sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket eden AKP hükümetleri bir dizi uygulama ile hem devlet kaynaklarını yandaşlara peşkeş çektirdi, hem de halkı daha da yoksullaştırdı.

Para ‘sıcak’ geldi, üretim unutuldu

» Ülkede üretimin yerini sıcak para aldı. Son faiz artırım sürecinden önce en son 2006 yılında faiz artıran ABD, yaşadığı krizin ardından ise parasal büyüme adımını devreye sokarak tüm dünyayı paraya boğdu. ABD’de faizler düşük tutulunca 2000’li yıllar boyunca küresel sermayenin de yönelimi olarak gelişmekte olan ülkelere sıcak para girişi oldu. Bizim gibi yüksek faiz veren ülkelere yoğun bir giriş yaşandı. Ancak hükümet bu “bolluk” dönemini adeta sefahat ile geçirdi.

IMF’ye biat sürdü

» Kamusal kaynaklar yandaş kesimlere, yabancı sermayeye peşkeş yoluyla tüketildi. Ülkede kamusal üretimin önü kesildi, sermayeye ve dolayısıyla piyasaya bağımlı bir ekonomi yaratıldı. IMF programına paralel olarak Merkez Bankası bağımsız kılındı. 2001 krizi sonrası döviz kuru da serbest bırakılınca bugün “faiz lobisi” denen şey piyasanın ta kendisi oldu.

Kamu kurumları peşkeş çekildi

»TÜPRAŞ, Türk Telekom gibi ülkenin kritik öz kaynakları sermayeye peşkeş çekildi. 2007 yılında 4,14 milyar dolara (5,42 milyar TL) özelleştirmesi tamamlanan Tüpraş, özelleştirmenin ardından son 10 yılda 13 milyar TL kâr etti. Asıl vurgun ise Türk Telekom’da yaşandı. 2005 yılında 40 milyar dolar olarak hesaplanan şirketin değeri, 11 milyar dolar gösterildi ve şirketin yüzde 55’lik hissesi 21 yıllığına 6,5 milyar dolara Oger Telekom’a satıldı. Yapılan araştırmalarda şirketin devlete 21 yıllık zararı 90 milyar liranın üzerinde olacak.

‘Cazibe merkezi’ dediler…

» Madenler de yandaşlara bir bir peşkeş çekişmeye başlandı. Bakır, gümüş ve alüminyum fabrikaları hızla özelleştirildi. Uluslararası kuruluşlar için de devletin kapıları sonuna kadar açıldı, Türkiye dev ulus ötesi şirkeler için ‘cazibe merkezi’ olarak gösterildi. Ancak satacak şeyler azalınca devlet destekli uçuk projeler devreye girdi. Olmayan adalar yaratmak, kimsenin geçmeyeceği köprüler otoyollar inşa etmek, mega-dev işler yapmak gibi… Bu projelere sermaye, devlet garantisi nedeniyle ilgi gösterdi. Ancak kriz döneminde bu garanti de sorgulanır hale geldi.

Yandaşlar kasasını doldurdu

» Üretimde strateji belirlenemedi. Yandaşların etkin olduğu inşaat sektörü büyüme için motor güç olarak belirlendi. Bu sektörde AKP çevresinin büyük etkisi olması, rüşvet mekanizmasını da canlandırıyor, hükümetin işine geliyordu. Cengiz-Kolin-Limak gibi yandaş firmalar kasalarını enerji ihaleleriyle, inşaat projeleriyle hızla doldurdu. Yeşil alanlar ve devlete ait korunmadaki alanlar imara açıldı. Bu doğa talanı da sermayeye bir fırsat olarak sunuldu. Patronlar bu yeni fırsatlardan edinebilmek için biat noktasına getirildi. Gelmeyenler de cezalandırıldı.

Çiftçiyi küstürdüler

» Tarım arazileri imara açıldıkça ülkenin öz kaynaklarından tarım ve hayvancılık geriledi. Tarımda serbest piyasa ekonomisi gübrede-yemde tekeller oluşmasını sağladı. Devlet de çiftçiden aldığı mazota ağır vergiler yükledi. Çiftçinin maliyetleri hızla arttı. Buna karşın bir de tekeller tarafından dayatılan düşük fiyatlar köylüyü küstürdü. . Devletin depoları satıldı, mal stokçulara gitmeye başladı. Çiftçi geçinemez oldu, köyden kente göçün yolu açıldı. Yurtdışı markaları Türkiye’den ucuza aldığı ürünleri markalayıp satmaya başladı. Hayvancılık desteklenmediği gibi fiyat düşürmek adına yurtdışından et ithalatının önü açıldı. Dünyanın en uzak uçları olan Avustralya’dan, Uruguay’dan angus tipi büyükbaş hayvan ithal edildi. Buğdayda nohutta ihracatıyla övünen Türkiye net ithalatçı durumuna düştü.

Üretim değersizleştirildi

» İnşaata dayalı büyüme doğayı tahrip ettiği gibi bilgiye, teknolojiye, yeniliğe yeteri kadar dayanmadığı için katma değerli üretimin ihracattaki payı gelişmedi. Yüksek katma değer üretmesi beklenen ağır metal sanayinin sanayi içindeki payı sadece yüzde 8’de kaldı. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 3’ü geçemedi. Böyle olunca da yüksek gelir getiren ürünler yerine düşük gelirli ihracat gelişti. Kur farkı ile ihracat dengelenmeye çalışıldı.

Halk borçlandırıldı

» Ekonomide refah bir türlü sağlanmazken AKP iktidarı döneminde yurttaşlar hızla borçlandırıldı. 2002 yılında yurttaşların bankalara borcu 6,6 milyar lira iken bu rakam 2015 sonunda 385 milyar liraya yükseldi. Geçen sürede tüketici kredisi borcu 135 kat, kredi kartı borcu ise 18 kat arttı.

Tüm bunlarla ülkeyi küresel sermayenin kucağına atan, “babalar gibi satarım, her şeyi satarım” diyerek ülkenin öz kaynaklarını savuran Erdoğan ve kurmayları şu anda doların fırlayışını engelleyemiyor. ABD’de sıfır faiz uygulamasından faiz artırma yönelimine girince sıcak para ABD’ye kaçıyor. Yöneticilerin tek yaptığı, yurttaşa dolar bozdurun demek oluyor. Bağımsız ekonomisi olmayan ülkenin bağımsız siyaseti de olamıyor.

EGE ADALARI SORUNU DOSYASI : Yunanistan’ın işgal ettiği 18’inci ada !


Yunan bayrağı çekilen Aydın’ın sınırlarındaki Marathi Adası’nın 1933’te CHP tarafından Milletler Cemiyeti’ne Türk adası olarak ve ismen tescil ettirildiği belgelendi.

Sözcü’den Özlem Gürses’in haberine göre Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen 18’inci ada olan Marathi Adası’nın, 1933’te CHP tarafından Milletler Cemiyeti’ne Türk adası olarak ve ismen tescil ettirildiği ortaya çıktı. Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’ın ulaştığı belgede kayıt numaraları ile genel sekreterin imzası da var.

Uluslararası hukuka göre, Türkiye’ye bağlı olan Marathi Adası’nın 2004’ten beri Yunan işgali altında olduğu, adaya Yunan vatandaşlarının yerleştirildiği ve Yunan bayrakları asıldığı belirlenmişti. Adanın işgalini Ege’de Türkiye’ye ait 17 ada ve 1 kayalığın işgal edildiğini de gündeme getiren Ümit Yalım kamuoyuna açıkladı.Yalım, işgal altındaki 18’inci adanın tescil belgesini istedi. Ofis yetkilileri Marathi Adası’nın tescil belgesini Yalım’a iletti.

MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI İÇERİSİNDE

Marathi Adası’nın, 30 Ekim 1918 tarihinde işgal altında olmadığını, bu sebeple Misâk-ı Milli sınırları içinde bulunduğuna dikkat çeken Ümit Yalım, şunları kaydetti:

“4 Ocak 1932’de Türk-İtalyan Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmenin onay süreci devam ederken Türkiye, 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye oldu. Türk-İtalyan Sözleşmesi, 14 Ocak 1933’de TBMM tarafından kabul edildi ve 25 Ocak 1933 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Resmi Gazete’de yayımlanan Türk-İtalyan Sözleşmesi’nin 1. maddesinde, Marathi Adası’nın Türkiye’nin egemenliği altında olduğu belirtilmiştir. Sözleşme, 24 Mayıs 1933’te Milletler Cemiyeti Sekreterliği’ne tescil ettirilmiştir. Bu belge arşivlerde…”

Kaynak: Yunanistan’ın işgal ettiği 18’inci ada!

DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ DOSYASI /// İSMAİL ŞAHİN : Abdulkadir Yapçan’ın suçu ne ?


ismail_sahin

Abdulkadir Yapçan Doğu Türkistan’da Çin zulmüne karşı yıllarca mücadele veren bir isim. Barın ayaklanmasına iştirak ettiği için Çin hapishanelerinde 3 yıl hapis yattı. Sonra ülkesini terk etmek zorunda kaldı, Türkiye’ye sığındı.

Türkiye’ye gelmek durumunu değiştirmedi Yapçan’ın. İşgalci Çin yönetimi tarafından 1996-1997 yıllarında Doğu Türkistan’da "terör faaliyetleri"ne katıldığı iddiası ile hakkında Kırmızı Bülten çıkartılarak iadesi istendi.

Peki biz ne yaptık?

Bizim "millî hükümet", bu şikayetleri dikkate alarak Yapçan’ı 2003 yılı Haziran ayında gözaltına aldı.

Sonra…

2008’de yapılan Pekin Olimpiyat Oyunları öncesi tekrar gözaltına alındı ve bir süre Yozgat’ta "mecburi ikamet"e tabi tutuldu.

Peki Yapçan durdu mu?

Tabii ki durmadı. "Suç" işlemeye devam ederek Çin zulmünü anlatan televizyon programları yaptı.

Bu arada ilginç bir gelişme yaşandı. "Şanghay Beşlisi" romantizmine kapıldığımız günlerde birden bire Çin’in aklına Yapçan’ın "Kırmızı Bülten"ini yenilemek geldi.

Tesadüfe bakın ki, son Çin seyahatinde Doğu Türkistan için Çin’in kulağını çeken (!) hükümetimiz ziyarete gitmeden iki gün önce, 31 Ağustos’ta Yapçan gözaltına alındı.

Ondan bir gün sonra da program yaptığı televizyon kapatıldı.

Yapçan 29 Eylül’de serbest bırakıldı, ardından 30 Eylül’de tekrar tutuklanarak Maltepe Cezaevi’ne konuldu. 40 gün cezaevinde kalan Yapçan çıktığı gün Göç İdaresi tarafından Kırklareli Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi.

Eğer bir müdahale olmazsa Çin’e iade edilecek.

Şunu da not edelim: "Kalifikasyonu çok yüksek" Suriyelileri vatandaş yapmak için çalışmalar yürüten hükümetimiz Yapçan’ın vatandaşlık başvurusuna da yıllardır cevap vermeye fırsat bulamadı.

Yapçan’ın şu anda neyle suçlandığı belli değil. Beraat ettiği davada Çin’e veya 3. bir ülkeye gönderilmemesine dair karar verilmiş. AİHM’nin de Yapçan’ın sınır dışı edilmemesine dair 30 Kasım’da aldığı bir karar var.

Peki o zaman Yapçan ne ile suçlanıyor ve neden sınır dışı edilmek isteniyor?

"Millî" hükümetimizin şu sıralar Çin ile ilişkiler hususundaki hassasiyeti ve tabii ki "Türk sorunu" hakkındaki tarihi yaklaşımı malûm da "tutarlılık" adına sorum şu: Yapçan benzeri pek çok muhalif lider Türkiye’de ikamet ediyor. Esad veya El Abadi istese onları da sınır dışı edecek miyiz?

Devlet dediğin iş ve işlemlerinde bir "standarda" sahip olmalı, Abdulkadir Yapçan’a neyse diğerlerine de o olmalı, değil mi?

Şu aralar AKP ile birlikte fiilî durumları hukukileştirme mücadelesi veren MHP’li yetkililer meşgul olduğu için olsa gerek Yapçan’ın durumunu Meclis gündemine taşımak CHP’li Gürsel Tekin’e düştü.

Durum bu.

Türk Dünyası’ndan sorumlu bir birimin olduğu MHP’nin bu konudaki girişimlerine bu sütunda yer vermek için sabırla bekliyoruz.

***

Özür…

"Üniversitemizde PKK istemiyoruz, ‘Apo’nun P…. Yıldıramaz Bizleri’ şeklinde slogan attığınız ve olayların büyümesine neden olduğunuz" demiş ve devam etmişler: "Yükseköğretim kurumunda kişilerin şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak disiplini suçunu işlediğiniz için…"

Bu eylem için, yani üniversitesinde PKK istemediği ve elinde binlerce insanımızın kanı olan bir eşkıyanın aleyhine slogan attığı için öğrenciye ceza verilmiş. Önce "bir ay uzaklaştırma"ya karar verilmiş, sonra "merhamet" gösterilip "kınama" cezasına indirilmiş hüküm.

Nerede?

Yer tanıdık: Hacettepe Üniversitesi….

Hacettepe’de bu ilk değil. Daha önce bu sütundan PKK’nın Hacettepe Üniversitesi’ni üs edindiğini, çocuklarımızın can güvenliğinin tehdit altında olduğunu yazdık.

"Devlet tedbir alsın" dedik…

Sonuç: Eşkıyanın üniversiteyi işgal etmesini seyreden idare, bu işgali protesto eden öğrencilere bölücü teröristlerin "şeref ve haysiyetini zedelemek" suçundan kınama cezası verdi.

Aylarca önce Hacettepe’deki terörist işgalin seyredilmesine isyan edip "Hacettepe cenahında değişen bir şey yok" demiştim.

Yanılmışım, bir şeyler değişmiş…

Eski Rektör Türk bayrağını bir tahrik unsuru olarak görüp öğrencilerine "Türk bayrağı açarsanız karşı taraf daha çok tahrik olacak" diyordu.

Şimdiki Rektör ise teröristlerin şeref ve haysiyetini zedeleyen öğrencilere ceza veriyor…

Değişim böylesine gözle görülür bir hâl almışken yanılmamalıydım.

Özür dilerim…

Kaynak: Abdulkadir Yapçan’ın suçu ne? – İsmail ŞAHİN

Earn Money Online With Surveys


THIS WEBSITE TEACHES YOU HOW TO MAKE MONEY ONLINE WITH TAKING SURVEYS !!!

If you have a computer and like giving your opinion, you might want to try doing online surveys from home to make a little extra cash

while trying new products. There are hundreds of companies that enlist research panels of average consumers to complete surveys

online.

Have fun & get paid for doing surveys…

For details and education, please visit:

If you are not interested in money making surveys, please send an email with the subject line ”Remove” to this email address : remove_surveys@post.com
Your email will be automatically deleted from our information list.

DUYURU : DAHA KAPSAMLI PAYLAŞIMLAR İÇİN LÜTFEN == SKYPE ADRESİNİZİ == BİZİMLE PAYLAŞIN /// TEŞEKKÜRLER


Değerli Üyelerimiz;

Sizlerle inter aktif iletişim kurarak eleştirilerinizi, önerilerinizi yada şikayetlerinizi anında bilmek ve bu çerçevede paylaşımlarımızı revize etmek istiyoruz.

Amacımız; daha kapsamlı, daha kaliteli, daha doğru ve içerik olarak ilginç yazıları, videoları ve dökümantasyonu sizlere çabucak ulaştırmaktır.

Bundan dolayı sizlerle sürekli irtibatta olmak isteriz.

Lütfen SKYPE ADRESİNİZİ bizimle paylaşın. Skype Adresimiz : Private.Post

Teşekkür eder, mutlu paylaşımlar dileriz.

[status draft]

DUYURU : YAZIŞMALARIMIZI DİLERSENİZ TWITTER ADRESLERİMİZDEN DE TAKİP EDEBİLİRSİNİZ !!!


Değerli Üyelerimiz & Takipçilerimiz;

4 adet TWITTER adresimiz bulunuyor.

Yazışmalarımız hem blog’larda hem de aynı anda twitter ve facebook adreslerinde yayınlanarak takipçilerimize ulaştırılıyor. Eğer dilerseniz yazışmalarımızı düzenli olarak TWITTER Adreslerimizden de takip edebilirsiniz.

LİNK : https://twitter.com/TC_OZEL_BURO

LİNK : https://twitter.com/TC_Istihbarat

LİNK : https://twitter.com/SpecialBureau

LİNK : https://twitter.com/AntiniKuntin

Saygılarımız sunar, mutlu paylaşımlar dileriz.

ÖZEL BÜRO

DUYURU : SİZLER DE EĞER İSTERSENİZ YAZI VE LİNK GÖNDEREREK YAYINLARIMIZA YAZAR VE PARTNER OLABİLİRSİNİZ


Değerli Üyeler;

Grubumuza ait 12 adet blog bulunuyor. Grubumuzda 2001 yılından bu yana strateji, komplo teorileri, istihbarat, teknoloji, mizah, araştırma, terör, bilişim, mk ultra, haarp, New World Order (Yeni Dünya Düzeni) ve daha bir çok konuda paylaşım yaparak üyelerimizi her konuda elimizden geldiğince bilgilendirmeye çalışıyoruz. Eğer eksiğimiz yada hatamız olmuşsa yada olursa şimdiden affola.

AKTİF BLOG’larımız

Blogları takip etmek için TAKİP ET butonuna tıklamanız yada e-posta adresini kaydetmeniz yeterlidir.

STRATEJİK GÜVENLİK

http://stratejikguvenlik.wordpress.com (Tıklayın)

YÜKSEK STRATEJİ

http://yuksekstrateji.wordpress.com (Tıklayın)

(AKP HÜKÜMETİ BLOGU YURT İÇİNDEN ERİŞİME KAPATTI. VPN İLE YURT İÇİNDEN ERİŞİLEBİLİYOR)

İSTİHBARAT SAHASI

http://istihbaratsahasi.wordpress.com (Tıklayın)

(AKP HÜKÜMETİ BLOGU YURT İÇİNDEN ERİŞİME KAPATTI. VPN İLE YURT İÇİNDEN ERİŞİLEBİLİYOR)

DERİN İSTİHBARAT

http://derinistihbarat.wordpress.com (Tıklayın)

(AKP HÜKÜMETİ BLOGU YURT İÇİNDEN ERİŞİME KAPATTI. VPN İLE YURT İÇİNDEN ERİŞİLEBİLİYOR)

DERİN STRATEJİ

http://derinstrateji.wordpress.com (Tıklayın)

(AKP HÜKÜMETİ BLOGU YURT İÇİNDEN ERİŞİME KAPATTI. VPN İLE YURT İÇİNDEN ERİŞİLEBİLİYOR)

İSTİHBARAT ALANI

http://istihbaratalani.wordpress.com (Tıklayın)

(AKP HÜKÜMETİ BLOGU YURT İÇİNDEN ERİŞİME KAPATTI. VPN İLE YURT İÇİNDEN ERİŞİLEBİLİYOR)

STRATEJİK İSTİHBARAT

http://stratejikistihbarat.wordpress.com (Tıklayın)

STRATEJİK OPERASYON

http://stratejikoperasyon.wordpress.com (Tıklayın)

İSTİHBARAT VE ANALİZ

https://istihbaratveanaliz.wordpress.com (Tıklayın)

İSTİHBARAT BLOG

https://istihbaratblog.wordpress.com (Tıklayın)

STRATEJİ SİTE

https://stratejisite.wordpress.com (Tıklayın)

TEKNOLOJİ VE ARAŞTIRMA (BİLİŞİM VE TEKNİK KONULAR)

http://teknolojivearastirma.blogspot.com.tr (Tıklayın)

Değerli Üyeler;

Grubumuza sizler de eğer isterseniz ilgi ve kapsama alanımıza giren konularda yazı yada makale linkleri göndererek bloglarımızda yayınlayabilirsiniz. Gönderilen tüm yazı ve linkler etiğe bağlı kalınarak kaynak ve gönderen ismi belirtilerek yayınlanır. Bu şekilde süregelen beyin fırtınasına bir şimşekte siz çaktırabilirsiniz. Ne kadar çok bilgi o kadar kıymetli insan düsturuna herzaman bağlıyız. Bunu da şu ana kadar ki paylaşımlarımızla ifade ettiğimize inanıyoruz.

Eğer yazı ve link göndermek isterseniz Grup Yönetimi E-posta adresine (ozel-buro) gönderebilirsiniz.

Grup Adminlerimiz Yusuf Özbek, Savaş Kırçovalı ve Murat Tekeli beyler gelen tüm yazı ve linkleri kontrol ederek yayınlayacaktır. Bunun dışında ki soru, talep ve önerileriniz için Grup Sözcümüz Erkut Ersoy’a (yerkutersoy) yazabilirsiniz. Tüm iletileriniz en kısa sürede cevaplandırılacaktır.

Saygılarımızla;

ÖZEL BÜRO GRUBU

DUYURU : ARAŞTIRMAMIZI İSTEDİĞİNİZ KONULARI BİZE YAZIN, SİZİN İÇİN ARAŞTIRIP PAYLAŞALIM


Değerli Üyelerimiz;

Mail grubumuzda ve blog’larımızda şu ana kadar yüzlerce konuda bir çoğu araştırma dosyası olan paylaşımlar yaptık. Ancak ÖZEL BÜRO olarak her zaman daha iyisini, daha doğru ve daha kapsamlı bilgiyi vizyon edinmiş bir grubuz.

Bu nedenle sizlerin de desteğiyle ve katılımıyla grubumuzu EN DOĞRU, EN KAPSAMLI VE GERÇEK MANÂDA ENTELEKTÜEL BİR GRUP YAPMAYI AMAÇ EDİNDİK.

İletişim adresimizden bize araştırmamızı istediğiniz konuları veya bize iletmek istediğiniz hususları yazabilirsiniz.

En kısa sürede sizin için araştırıp paylaşacağız.

Yada sizlerin paylaşmak istediği konular olursa buraya yazabilirsiniz.

Teşekkürler,

ÖZEL BÜRO GRUBU YÖNETİMİ

[status draft]

DUYURU : Daha iyi bir yayın politikası için takipçilerimizle tanışmak istiyoruz, lütfen ek’teki formu doldurup yollayınız.


Değerli Üyelerimiz Merhaba;

Kurulduğumuz Haziran 2007 tarihinden bugüne kadar üyelerimizle on binlerce farklı paylaşım yaparak, sansürlenmemiş en doğru ve kapsamlı bilgileri sizlere aktarmaya gayret ettik. Tabi doğal olarak vazgeçmeyeceğimiz Kemalist çizgimizden ödün vermediğimizden dolayı zaman zaman AB-D güdümlü AKP, BDP ve bilumum yandaş odaklar tarafından protesto edildik, çoğu zaman da şikayet edildik. Hatta bu şikayetler o kadar ileri gitti ki 5 adet bloğumuz, 1 adet facebook hesabımız ve 1 adet twitter hesabımız ABD istihbaratı yönlendirmeli yerli resmi işbirlikçiler tarafından kapatıldı.

Atatürk’e hakaret eden twitter ve facebook hesaplarını takibe alıp sorumlularını savcılığa verdiğimiz de ve bunlar hakkında resmi kovuşturma işlemi başlatılınca bundan da bazı kesimler rahatsızlık duydu ve yine grubumuzu saçma sapan tehditlerle yıldırmaya çalıştılar. Artık “bir gün hesabını vereceksiniz, öldüreceğiz” diyenler mi ararsınız “evinize uyuşturucu saklayıp ihbar edeceğiz” diyenler mi ararsınız, saçma sapan bir çok şekilde tehditlere maruz kaldık ama hiçbir zaman NE AKP DERİN DEVLETİ’NE – NE AB-D GÜDÜMLÜ RESMİ İŞBİRLİKÇİLERİNE – NE DE PKK İTLERİNE boyun eğmedik ve eğmeyeceğiz.

Sizleri KEMALİST ÇİZGİMİZDEN taviz vermeden sansürsüz net bilgilerle aydınlatmaya devam edeceğiz.

Çünkü meşhur bir siyasinin TBMM kürsüsünde söylediği gibi biz de kefenimizi üzerimize giyip dolaşıyoruz. Ama o siyasiden farklı olarak biz giymeden önce abdest de alıyoruz, o abdestsiz geziyor o başka J

Şaka bir yana hiçbir şeyden korkumuz olmadığını sanıyoruz şu ana kadar ki yayın politikamızdan ve paylaşımlarımızdan anlamışsınızdır.

Hiçbir medya kurumu derin AKP’den, derin FETÖ Örgütünden tek kelime edemezken hatta yalakalıkta sınır tanımazken biz derin AKP VE ŞUREK’ASI hakkında, Feto ve cemaati hakkında en sansürsüz yazılar yayınladık. En kapsamlı videoları paylaştık. Bundan en ufak bir geri adım atmadık, korkmadık ve çekinmedik. Zira bizim Doğan Medyası gibi patronumuz AKP ile “al takke ver külah” ihale alış verişinde bulunmuyor. Çalık Medyası gibi vergi borcu silinsin diye AKP’nin bir taraflarını yalamıyor. Bizim kurucu üyemiz Erkut bey alnının teri ile devlete önemli istihbari hizmetlerde bulunmuş, Ergenekon kumpası ile suçsuz yere 3 sene 1 hafta hapis yatırılmış bir istihbarat emektarı.

Yani AKP’nin talimatı ile Maliye Bakanlığının teftişine sokabileceği şirketleri ve bazı veliahtlar gibi gemicikleri, AKP’nin Genel Müdürleri gibi 4,5 milyon Dolar yüklü ayakkabı kutuları yok. Ortadirek sade bir vatandaş, ve kıt kaynağı olmasına rağmen halkın gerçekleri öğrenme düsturuna inanarak ve gecesini gündüzüne katarak vatandaşlarımızı bilgilendirmeye devam ediyor.

ÖZEL BÜRO GRUBU, Sözde Ermeni Soykırımı konusunda tüm dünya çapında bilgilendirme projesini yürütüyor. Dileyenler bu proje hakkında buradan (tıklayın) detaylı bilgi alabilirler. Bu kapsamda yapılan çalışmaların büyük bir kısmını kendi imkanlarıyla karşılıyor. Bir kısmı ise grup yöneticilerinin vefakarca verdikleri destekten sağlanıyor. Sırası gelmişken destek veren yöneticilerimize ve yurtsever üyelerimize, Araştırma DVD Setleri’mizden satın alarak bu projenin devamına katkı sağlayan tüm takipçilerimize tekrar teşekkür ederiz.

Eğer Araştırma DVD Setleri’mizi ileride satın alacak üyelerimiz olursa şunu bilsinler ki, buradan gelen para SÖZDE SOYKIRIM konusunda yurt dışına yapılan e-posta bilgilendirme çalışması için harcanmıştır. Bu çalışmayı yürütmek için yurt dışında bir server kiralanmış ve 2016 yılında gönderilen 358,000 e-posta bu server üzerinden yapılmıştır. Buradan ve buradan detaylı bilgi alabilirsiniz.

Değerli Üyelerimiz,

Bu kısacık girişten sonra asıl sizinle paylaşmak istediğimiz konu şudur.

Biz ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU olarak paylaşımlarımızı sizlerle yapmaktan çok büyük keyif alıyoruz, mutlu oluyoruz. Ama aynı zamanda sizlerle İNTERAKTİF bir ilişkiye girmekte istiyoruz. Yani kısacası sizleri tanımak ve paylaşımlarımız hakkında ne düşündüğünüzü, eleştirilerinizi ve yorumlarınızı merak ediyoruz.

Bu amaçla bir İLETİŞİM FORMU oluşturduk. Ve sizden ricamız bu iletişim formundaki ilgili yerleri doldurarak aşağıda bulunan e-posta adresimize göndermeniz.

Böylece sizlerin mail adresini, cep numaranızı, twitter ve facebook hesaplarını bileceğiz ve sizlerle sürekli iletişimde olacağız. Duyurularımızı anında sizlerle paylaşabileceğiz. Sizlerin paylaşımlarından biz haberdar olacağız. Eğer sizler de önemli bir konu veya kampanya paylaşırsanız bizler de bu emeğinize destek verebileceğiz.

Bu şekilde takipçilerimizle olan mesafenin daha kısalacağına inanıyoruz.

İletişim Formu ek’tedir.

Lütfen doldurduktan sonra ozel – buro @ isnet . net . tr adresimize gönderiniz.

Teşekkür ederiz.

Yusuf ÖZBEK

ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU Yöneticisi

[status draft]

OZEL BURO ISTIHBARAT GRUBU UYE ILETISIM FORMU.xls

YARGI & ADLİYE DOSYASI /// Cezaevleri alarm veriyor : Son 10 yıl da tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 117,7 arttı


Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgilere göre, tutuklu ve hükümlü sayısı son 10 yılda iki katını aşarken, cezaevi sayısı ise neredeyse yarı oranında arttırıldı.

Verilere göre, Türkiye’de son 10 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 117,7 oranında artarak 197 bin 297 kişiye ulaştı. Cezaevinde bulunanların 186 bin 963’ü erkek, 7 bin 894’ü kadınlar, 2 bin 440’ı 18 yaş altındaki çocuklar oluşturdu.

2007’de 90 bin 837, 2008’de 103 bin 235, 2009’da 116 bin 340, 2010’da 120 bin 814, 2011’de 128 bin 604, 2012’de 136 bin 20, 2013’de 145 bin 478, 2014’de 158 bin 837, 2015’te 178 bin 89 olan Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı 2016 yılının kasım ayında ise 197 bin 297’ye yükseldi.

372 cezaevi de doldu

Türkiye’de son 10 yılda 111 adet yeni ceza infaz kurumu açıldı. Yeni açılanlarla birlikte ceza infaz kurumu sayısı 372’ye, kapasiteleri ise 197 bin 297’ye yükseldi. Türkiye’de 2007 yılında 8, 2008 yılında 13, 2009 yılında 8, 2010 yılında 7, 2011 yılında 2, 2012 yılında 14, 2013 yılında 10, 2014 yılında 14, 2015 yılında 18 ve 2016 yılında 17 yeni ceza infaz kurumu açıldı.

Türkiye’de 6 Ekim 2016 tarihi itibariyle yayınlanan ceza ve infaz kurumu verilerine göre, 290 kapalı, 66 müstakil açık ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitim evi, 6 kadın kapalı, 4 kadın açık, 4 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 372 ceza infaz kurumu bulunuyor.

Cezaevlerinin kapasitesini arttırmak için ise 2010 yılında 5, 2011 yılında 7, 2012 yılında 9, 2013 yılında 6, 2014 yılında 5, 2015 yılında 2 adet olmak üzere 34 adet ceza infaz kurumuna ek bina yapılarak 9 bin 492 kişilik kapasite artırımına gidildi.

Yeni açılan cezaevlerine ve ek binalara rağmen, tutuklu ve hükümlü sayısı kapasite aşmaya devam ediyor. Türkiye’de cezaevlerinin toplam kapasitesi 189 bin 269 olmasına rağmen, 1 Kasım itibariyle 197 bin 297 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Rakamlara göre cezaevlerinde kapasite fazlası 8 bin 28 tutuklu ve hükümlü bulunuyor.

Marmara ilk sırada

Tutuklu ve hükümlülerin bölgelere göre dağılımında Marmara Bölgesi yüzde 27,4 ile ilk sırada yer alırken, Marmara’yı yüzde 17,7 ile Ege Bölgesi, yüzde 14,3 ile Akdeniz Bölgesi, yüzde 13,5 ile İç Anadolu Bölgesi, yüzde 12,2 ile Karadeniz Bölgesi, yüzde 8,2 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüzde 6,7 ile Doğu Anadolu Bölgesi izledi.

Hırsızlık başı çekiyor

Türkiye’de cezaevlerinde en fazla hırsızlık, uyuşturucu ve adam öldürme suçlarından giren tutuklu ve hükümlüler bulunuyor. Cezaevlerinde bulunanların bazı suçlarına göre dağılımında ilk sırayı yüzde 22,8 ile hırsızlık alıyor. Hırsızlığı yüzde 18,9 ile uyuşturucu, yüzde 15,5 ile adam öldürme, yüzde 12,5 ile yaralama, yüzde 12,2 ile yağma veya gasp, yüzde 8,1 ile cinsel suçlar, yüzde 4,8 ile sahtecilik, yüzde 3,2 ile dolandırıcılık, yüzde 1,1 ile fuhuş, yüzde 0,9 ile de adam öldürmeye teşebbüs suçları izledi.

KIBRIS DOSYASI /// Prof. Dr. Ümit Özdağ : “Bir devlet elden gidiyor”


MHP Genel Başkan Adayı Özdağ, sosyal medya hesabından Kıbrıs’la ilgili önemli bir açıklama yaptı. Harita üzerinden değerlendirme yapan Özdağ, hükümeti Kıbrıs konusunda uyardı.

Konuyla ilgili Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve AKP’ye yüklenen Özdağ, “Günaydın, Kıbrıs’ta Rumlara teslim olmak için çırpınan Akıncı ve ona dur demeyen bir AKP hükümeti. Bir devlet kaybedebiliriz” ifadelerini kullandı.

İşte Özdağ’ın paylaşımı:

TARİH : Neden komünal yıkanma sanatına geri dönmeliyiz ?


Neden komünal yıkanma sanatına geri dönmeliyiz ?

Türümüzün tarihinin büyük bir bölümünde, dünyanın birçok bölgesinde yıkanmak kolektif bir eylem olmuştur. Antik Asya’da, yıkanmanın vücudu ve ruhu arındıran dini bir ritüel olduğuna inanılmıştır. Yunanlar için banyo yapılan yer, kendini gösterme, dans, müzik ve sporla ilgiliyken Roma’da yemek yenecek, okunacak, egzersiz yapılacak, politika tartışılacak toplum merkezleri olarak işlevini yerine getirmiştir.

Ancak topluca yıkanmak, modern dünyada pek rastlanmayan bir ritüel. Bu gelenek hala bazı coğrafyalarda sosyal yaşamın önemli bir parçasıyken -örneğin Türkiye, Japonya, İsveç- büyük şehirlerde yaşayanlar için, bilhassa İngilizce konuşulan ülkelerde, hemen hemen tükenmiş durumda. Londra, New York, Sydney’de yaşayanların çoğu evlerinde, plastik kabinlerde yalnız yıkanıyor ve duş almayı yalnızca ,işlevsel bir aktivite, kişinin kendini temizlemesi için en hızlı ve etkin yöntem olarak görüyor.

Topluca yıkanmanın yitirilişi, küçük ritüelist topluluklardan, tikel bireylerin yitirilmiş ilişkilerinin oluşturduğu devasa metropollere olan çok geniş bir global dönüşümün yalnızca bir göstergesi. Bu eylemin dönüşümü, hizmet ve ürün hareketleri gibi olağanüstü faydalarının yanısıra, şiddetli yalnızlık, duygusuzluk ve depresyondan paniğe, sosyal anksiyete bozuklukları gibi yeni psikolojik fenomenlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 20. yüzyılın başında çoğunlukla sosyologlar tarafından kullanılan “kentsel yabancılaşma” terimi günümüz dünyasını tanımlamak için bir klişe haline gelmiştir.

Bugün, modernitenin baskın görünümündense, arketipal hamamı hayal etmek güçtür. Tabiki bu mekanlar müthiş bir çeşitlilik gösterir. Japon kültüründeki sento geleneği, sıkı kuralları ve hijyen konusundaki titiz ruhuyla, Viktorya dönemi İngilteresi’nin bilinmeyen bakımsız banyolarına göre olduğundan daha farklı olamazlar. Amerikan Yerlilerinin ter atma odaları lakȟóta‘lar, Macaristan’da bulunan bazıları birden fazla zemine yayılan devasa fürdő‘lara göre, çok daha farklı bir duygusal deneyim yaşatırlar. Bütün bu örnekleri bağlayan ortak özellik, sosyal yaşamda bir araya gelmeyecek bireylerin bir arada olmasını sağlayan ve onları direkt fiziksel temas durumuna sokan rolleri olmuştur. Bugün hala bu gelenekleri önemli kılan şey ise sağladıkları sosyal yakınlık özelliğidir.

Komünal hamamları böyle bir prensiple yeniden ele almak, modern şehirlerde yaşamanın sebep olduğu yalnızlıkla başa çıkmamıza yardımcı olabilir. Bunlar, mali durumu yetenlere sonsuz gençlik sağlayan lüks spa merkezleri ya da güzellik salonları değil, gerçek toplumsal alanlar; ucuz, çok amaçlı ve herekesin erişebileceği alanlar.

Bugün Yoga’ya başlayan pek çok insan farkındalığı ve diğer beden-zihin alıştırmalarını, metro vagonlarında tutulmuş hayatlarından ve bilgisayar ekranı karşısında kamburlaşmış bedeninden “ruhunu azad etme”nin özel bir çözümü olarak görüyor. Hamamlar vücuda odaklanmak için benzer bir alan sağlayabilir fakat kritik bir biçimde bu durum kolektif düzlemde, maddi varlığı sosyal etkileşim alanına tekrar yerleştirmeye yarayacaktır. Japonlar buna hadaka no tsukiai (çıplaklar birliği) ya da yeni jenerasyonun diliyle skinship adını veriyor.

Basit bir prensip: Fiziksel olarak başkalarıyla bir arada, an’da olmak kendimize ve çevremizdeki biyolojik organizmalara olan farkındalığımızı arttırıcaktır. Tren yada otobüs geçip giderken gözümüze takılan hayalet figürler, bu alanlarda, soyut fikirler ya da salt numaralar olmaktan çıkıp bir kez daha insan olurlar.

Çoğu zaman unutuluyor ki; Roma döneminde hamamlar farklı sınıflardan insanların yan yana yıkandığı yerlerdi. İmparatorluk boyunca hamamlar, farklı ırklardan ve yaşlardan insanları bir araya getiren demokratik bir alan işlevi gördü. Tarihçi Mary Beard’a göre, imparatorun kendisi dahi birçok koruma ve köle tarfından korunarak da olsa, insanlarla birlikte yıkanırdı. Başka vücutları tecrübe etmek; onlara dokunmak, koklamak kendi vücudumuzu anlamanın önemli bir yoludur. Aksi taktirde filmler, reklamlar ve diğer medya organları gözüyle şekillendirilmiş, sterilize edilmiş, “photoshoplanmış” olmanın bir vücut normu sayılacağı bir yorum zihnimizde sürdürülebilir.

Çıplaklığın, idealize yada pornografik görüntülerle kalıplaştığı bir toplumda yaşayan bizler, irademiz dışında, kıllı sırtlar, sarkık bel ve “garip görünen” meme uçlarından iğrenir durumdayız. Hamamlarda çıplaklığın norm kabul edildiği, hatta bazen zorunlu tutulan, Danimarka gibi ülkeler bu sorunlar karşısında nispeten daha özgürlükçü bir tutum sergiliyor. Bu tutum, bahsettiğimiz pratiğin temel vücut çeşitliliğini nasıl yeniden normlaştıracağının ve “normal vücut” kalıplarını üreten sıkı kuralların nasıl yıkılıcağının örneğidir.

Geleceğin hamamlarının, eski örneklerinin tarihi sosyal fonksiyonlarını geliştirip en çekici yönleriyle harmanlayarak yeni bir model olarak kurulması, çeşitli kamusal alanların erozyonunu telafi etmek için kullanılabilir. Kütüphaneler ya da performans alanları olarak hizmet verebilir ya da felsefi tartışmaların yapıldığı, satranç oynanan bir merkez görevi görebilir. Fas hamamları gibi bahçeleri olabilir böylece şehir sakinlerinin bitkiler, çiçekler ve hayvanlarla temas halinde olması sağlanabilir.

Politik olarak da, sürdürülebilir bir ekonomi için sergilenen emeğin bir parçası olabilir. Geçen yıl Paris’teki Birleşmiş Milletler İklim Değişim Konferansı‘nda, ülkeler doğalgaz kombilerinin yerini, karbon dostu alternatifleriyle değiştirmek konusunda anlaştılar. Kombiler, arabalar ve uçaklar kadar zararlı olmasa da, kişisel yıkanmaya karşı duyduğumuz bağlılık doğaya yüklediğimiz sürdürülemez bir yükün parçası. Güneş enerjisiyle ısınan toplu banyolar bu yükü hafifletebilir.

Toplu yıkanmayı nostaljik bir nesne olarak göz ardı etmek ilkellik olur. Komünal yıkanmak türümüz arasında neredeyse evrensel bir davranış ve bireysel temizlikten çok daha fazla şeyi temsil ediyor. Bu pratiği yeniden hayata geçirmek için pragmatik nedenler olduğu gibi, bu antik ve derin sanatın daha temel ihtiyaçları karşıladığı da söylenebilir.

Yazar: Jamie Mackay
Çeviren: Kıvanç İvriz
Kaynak: aeon

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.