Günlük arşivler: 2 Aralık 2016

WEB SİTESİ TAVSİYESİ : KALİTELİ BİR TARİH SİTESİ /// GENEL TÜRK TARİHİ


WEB SİTESİ LİNKİ : http://www.genelturktarihi.net

TARİH : ÇAĞLAR BOYU ARAP İHANETLERİ


ALAR BOYU ARAP HANETLER.pdf

YARGI & ADLİYE DOSYASI /// MAHMUT ESEN : YARGININ KANAYAN YARALA RINDAN OLAN BİLİRKİŞİLİK KONUSUNDA YENİ KANUN NE GETİRİYOR ?


YARGININ KANAYAN YARALARINDAN OLAN BİLİRKİŞİLİK KONUSUNDA YENİ KANUN NE GETİRİYOR?

Mahmut ESEN

E. Mülkiye Başmüfettişi

I-GİRİŞ

03.11.2016 gün ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu 24.11.2016 gün ve 29898 sayılı R.G. yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girmiştir.[1]

Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisine bilirkişi denilmektedir.

Yeni Kanun; sayıları on binlerle ifade edilmekte olan bilirkişilerin yanı sıra[2], “hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda da” bilirkişiye başvurulmasına yönelik yaygın uygulama nedeniyle milyonlarca yurttaşımızı da yakından ilgilendirmektedir. Zira her ceza soruşturması/kovuşturması sırasında veya hukuk davalarında bilirkişi görevlendirilmesinin usul haline getirilmiş olduğu bilinmektedir. Bu yüzden bilirkişilik konusu ülkemizde yargının kanayan yaralarından biri haline gelmiştir.

Kanunla, bilirkişilik konusunda ülkemizde ilk kez, özel/ayrıntılı yasal bir düzenleme gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Bu suretle mevzuatta, bilirkişilik konusundaki mevcut hükümlerdeki farklılıkların giderilmesi ve uygulamada yeknesaklık sağlanmak istenmiştir. Bu bağlamda bilirkişilerin nitelikleri, eğitimi, seçimi ve denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ile bilirkişilik için etkin ve verimli bir kurumsal yapı oluşturulması amacıyla düzenlemeler getirilmiştir. Bu yüzden Kanun; adli, idari ve askerî yargı alanında yürütülen her türlü bilirkişilik faaliyetini kapsamaktadır. Böylelikle bilirkişiye başvurulması/görevlendirilmesi konularındaki mevcut düzensizliğin önü alınmak istenmiştir. Ayrıca bilirkişilerin sicili, listeye kaydı, listeden çıkarılması/denetimleri vb. hususlar merkezi sistemle kayıt altına alınmakta, kurumsallaşma hedeflenmektedir. (6754/ 1, 2 md.)

Tam olarak uygulanabilmesi halinde Kanunun, toplumun önemli bir ihtiyacına büyük oranda cevap verebileceği, yararlı olacağı düşünülmektedir.

Kolay ve noksansız kavranması için Kanun; bilirkişiler, Adalet Bakanlığı/ yargı örgütü ve mevzuattaki usul hükümlerinde getirdiği değişiklikler itibarıyla üç ayrı başlık altında incelenmiştir.

II-BİLİRKİŞİLİKLERE YÖNELİK DÜZENLEMELER

1-Bilirkişilik için temel ilkelerin belirlenmesi

Yürürlükteki mevzuatta değişik yasalarda yer alan genelgeçer ilkelerden yararlanılarak, bilirkişilere yönelik temel ilkeler yeniden/ayrıntılı/toplu olarak Kanunda belirlenmiştir

Bu temel ilkelerden önemli görülenleri aşağıya çıkarılmıştır.

 Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.

 Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

 Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.

 Bilirkişi, görevi sebebiyle kendisine tevdi edilen bilgi ve belgelerin veya öğrendiği sırların gizliliğini sağlamakla yükümlüdür.

 Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemez. Ayrıca UYAP Bilişim Sistemi /bağlısı bilişim sistemleri üzerinden ulaşılabilen bilgiler veya çözülebilen sorunlar için de bilirkişiye başvurulamaz. (6754/ 3. md.)

2-Bilirkişiliğe kabul koşulları

Bilirkişiliğe kabul edilebilmek için daha önceki tarihlerde mevzuatta belirtilmiş olan genel koşulların yanı sıra Kanunla bazı özel/yeni koşullarda getirilmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca bilirkişi olacakların:

 Bilirkişilik temel eğitimini tamamlaması,

 Bilirkişilik yapacağı temel ve alt uzmanlık alanları için (Bilirkişilik Daire Başkanlığınca belirlenecek olan) yeterlilik koşullarını taşıması,

 Bilirkişilik yapacağı uzmanlık alanında en az beş yıl çalışmış olması,

 Hukuk öğrenimi görmüş kişiler için hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmesi,

 Bilirkişilik listesinden ( isteği dışında) çıkarılmamış olması;

Gerekmektedir. (6754/10 md.)

Ayrıca bu koşullara uyan tüzel kişilere de bilirkişilik yapma olanağı getirilmiştir.

Bilirkişiler, bölge adliye mahkemesinin kurulu olduğu yerlerde (bölgeler bazında) belirlenecektir. Bilirkişiliğe başvurular bölge kurulunca değerlendirilecek; seçilenler sicile kayıt edilecek ve bölge kurulu bilirkişi listesi oluşturulacaktır. Adli, idari ve askeri yargı alanında görev alacak bilirkişiler, yargı çevresindeki bilirkişilik bölge kurulunca hazırlanmış listelerden görevlendirilecektir.

Bölge kurullarınca yeni listeler oluşturuluncaya kadar mevcut listeler geçerliliklerini korumaktadır. (6754/10-12, Geç. Md. 1)

3-Bilirkişilik sicilinden ve listesinden çıkarılma

Bilirkişiler,

 Bilirkişiliğe kabul şartlarının kaybedilmesi,

 Kanuni bir sebep olmaksızın bilirkişilik yapmaktan kaçınılması veya raporun belirlenen süre içinde mazeretsiz olarak verilmemesi,

 Bilirkişilik görevi ve bu görevin gerektirdiği etik ilkelerle bağdaşmayan, güven duygusunu sarsıcı tutum ve davranışlarda bulunulması; temel ilkelere aykırı olarak bilirkişilik faaliyetinde bulunulması,

 Performans değerlendirmeleri sonucunda yeterli bulunulmaması vb. durumlarda;

Bölge kurulu kararıyla sicilden ve listeden çıkarılabilmektedir. Bölge kurulunun kararlarına karşı ilgililere itiraz ve dava hakkı tanınmıştır. (6754/ 13,15 md.)

4-Bilirkişilerin denetlemesi ve haklarında inceleme yapılması

Bilirkişilerin; görevleriyle ilgili tutum ve davranışlarının veya hazırladıkları raporların (özel/teknik bilgi yönü hariç ) ilgili mevzuata uygunluğu bakımından bölge kurulları tarafından resen veya başvuru üzerine denetlenmesine ilişkin önemli bir kural getirilmiştir. Bu tür olumsuz durumların tespit halinde C. savcısı/hakimin, konuyu bölge kuruluna bildirme yükümlüğü bulunmaktadır.

Bu kişiler hakkında yapılacak inceleme sonucuna göre bilirkişilerin görevlerine son verilebilecektir. (6754/ 14.md.)

III-ADALET BAKANLIĞINDA ve YARGI ORGANLARINDA KONUYA İLİŞKİN YENİ ÖRGÜTLENME MODELİ

Bilirkişilik hizmetlerinin etkin, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak, bilirkişilik hizmetlerinin yürütülmesinde önerilerde bulunmak amacıyla Adalet Bakanlığı bünyesinde, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile arabuluculuk için getirilmiş olan düzenlemeye benzer yeni örgütlenmelere gidilmiş, yeni kadrolar ihdas edilmiştir.

Bu bağlamda Bakanlık merkez teşkilatında Hukuk İşleri Genel Md. bağlı “Bilirkişilik Daire Başkanlığı” ve “Bilirkişi Danışma Kurulu”; (taşrada) bölge adliye mahkemelerinin bulunduğu her yerde, “bilirkişilik bölge kurulu başkanlığı” ve “bilirkişilik bölge kurulu” kurulmuştur.

Kanunla (ilk kez) kurulmuş olan bu birim ve (sürekli görev yapacak) kurulların oluşum ve görev alanları aşağıya çıkarılmıştır.

1-Bilirkişilik Daire Başkanlığı

Bilirkişi uzmanlık alanlarının tespiti başta olmak üzere, bilirkişilerin sahip olması gereken nitelikler, uyulması gereken etik ilkeler, bilirkişilere verilecek temel eğitimin usul/esasları, bilirkişilerin denetimi, bilirkişiliğe kabulün usul ve esasları, bilirkişilerin sicilinin/listesinin tutulması/listeden çıkarılması, bilirkişi asgari ücret tarifesinin belirlenmesi, görev alanına giren konularda bilim komisyonları/ çalışma grupları oluşturması vb. işlemler; Bilirkişilik Daire Başkanlığınca yürütülecektir.

2-Bilirkişilik Danışma Kurulu

Danışma Kurulu, Adalet Bakanı Müsteşarının başkanlığında toplanmakta ve başkan dahil 23 üyeden oluşmaktadır. Kurul üyeleri; çoğunluğu yargı mensubu olmak üzere, kamu kurum/kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki bazı meslek kuruluşlarının temsilcilerinden meydana gelmiştir. Kurulun, yılda en az iki kez toplanması öngörülmüştür.

3-Bilirkişilik bölge kurulu başkanlığı

Bölge Kurulu Başkanı, HSYK tarafından bölge adliye mahkemesi üyeleri arasından seçilmektedir. Bilirkişiliğe kabul edilenlerin sicil/listeye kayıt/listeden çıkarma işlemleri, bilirkişiler hakkında inceleme/araştırma yapılması, bilirkişi raporlarının arşivlenmesi vb. işlemler bilirkişilik bölge kurulu başkanlığınca yerine getirilecektir. Bölge kurulu başkanı yalnızca bu görevleri yürütecek,(asli görevinden ayrılacak) kendilerine başka bir görev verilemeyecektir.

4-Bilirkişilik bölge kurulları

Bölge adliye mahkemesi, bölge kurulunun bulunduğu il merkezindeki adli/idari yargı mensupları arasından HSYK tarafından seçilen altı üyeden oluşmaktadır. Bilirkişilerin sicile/listeye kaydı/listeden silinmesine karar verilmesi; bilirkişilerin denetimi/performansının ölçülmesi vb. görevler bölge kurullarınca yerine getirilecektir. Bölge kurulları ayda en az bir kez toplanacaktır.

Bilirkişilik Danışma/bilirkişilik bölge kurulu ve bilim komisyonu üyelerine her toplantı için 2250 gösterge rakamı esas alınarak ( 2250 x 0,093259= 209,8 TL) huzur hakkı ödenecektir. (6754/4-9 md.)

IV-DEĞİŞTİRİLEN VE YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN HÜKÜMLER

6754 sayılı Kanunla, 2577 sayılı İYAK, 5271 sayılı CMK, 6100 sayılı HMK başta olmak üzere toplam (11) ayrı kanunda; ek/değişiklikler yapılmış, bazı hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.

Bilirkişilerin nitelikleri; seçilmesi, görevlendirilmesi, görevlerinin kapsamı/niteliği vb. konularda, (askeri mahkemeler ve AYİM dahil) Bilirkişilik Kanunundaki hükümler doğrultusunda mevzuatta yeknesaklık sağlanması amaçlanmıştır. (6754/ 19-54 md.)

Bu bağlamda;

 Bilirkişi ataması/görevlendirilmesine ilişkin mevzuattaki mevcut kurallar ağırlaştırılmıştır.

(Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacaktır. Ayrıca hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemeyecektir.) Uyulmaması halinde hakim/C. Savcıları için (uyarı niteliğinde) disiplin cezası getirilmiştir.

 Bilirkişiler bölge kurulu tarafından hazırlanmış listede yer alanlar arasından seçilecektir.

 Bilirkişiler rapor veya açıklamalarında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamayacak; bunun yanı sıra hakimin görev alanına giren hukuki nitelendirme ve değerlendirmede bulunamayacaktır.

 Gerçeğe aykırı bilirkişilik yapılması halinde verilecek hapis cezanın üst sınırı artırılmıştır.

 Adli Tıp Kurumu yeniden yapılandırılmıştır. ( Adli tıp üst kurulları ve 8 adet adli tıp ihtisas kurulu oluşturulmuştur.)

SLAYT SHOW : BU YOLLARDAN GEÇECEK BABAYİĞİT ARANIYOR :))))))


SLAYT SHOW’U İNDİRMEK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

TARİH : BAZI YENİ ASUR KAYA KABARTMALARI TÜRKİYE’DE (İNGİLİZCE)


SOME NEW ASSYRIAN ROCK-RELIEFS IN TURKEY.pdf

EGE ADALARI SORUNU DOSYASI : AKP HÜKÜMETİ DEVRİNDE KARASULARIMIZIN TİRAJİ KOMİK DURUMU


Ali Can Sürekli

Bu sabah şafak saatlerinde Kuşadası Körfezi Dar Boğaz’da Alman sahil güvenliği tarafından durduruldum. Türk karasuları içinde değil idim. Dolayısıyla "ne hakla" diye sorma şansım olmadı, sonuçta Avrupa’da idim. Çok kibarca rotam soruldu ve botlarını ciddi gayret ile indirip tekneme geldiler. Kimlik kontrolü yapıp, tekne içerisini kontrol ettiler. Tüm bu işlemler olurken güler yüz ve nezakete çok özen gösterdiler. Hatta askeri postallar ile kamara içine girmelerine itirazımı da makuliyet ile kabul edip tekne içini güverte hetclerinden kontrol ettiler. En son tuvalette gizlediğim "20 mülteciyi ne yapmam gerekiyor" soruma da kahkaha ile karşılık verdiler. Bütün bunlar olur iken kızım ve dişli tayfa "Şans" güverte de idi. Yani bir aile durumumuz gayet net izlenebiliyor idi.

Şimdi aynı sahil güvenlik ile bundan bir buçuk ay önce sabaha karşı Sığacık Körfezi açıklarında da karşılaşmıs idim. Gece karanlığında sancak kıç omuzlugumdan yarım mil mesafeyi koruyarak karartma durumunda yarım saat kadar izlenmiş idim. Bu durumdan sıkıldığım için projektörüm ile üzerlerine ışık tutup telsizden çağrı ile amaçlarını sormuştum. Yavaşça borda hizama gelip dalgaları ile rahatsız etmemek için arkamda kalmaya ozen göstererek, multecilere yardım amaçlı olduklarını ifade etmişler, verdikleri rahatsizliktan özür dileyerek uzaklasmislar idi. Bu ikinci durumda teknede yalnız idim. Her iki durumda da seyir ışıklarım olması gerektiği gibi ve AIS cihazım açık ve teknem görünür durumda idi.
Özet ile hissettiğim iki olay arasında geçen bir buçuk ay içerisinde görevliler kibarliklarindan hiç bir şey kaybetmemiş ancak farklı talimatlar almışlar ve bizler açıkça daha bir potansiyel suçlu kabul edilmiş idik.

Sularımızın bir kaç mil dışında ülkemizin geldiği durum…

Hepimize iyi seyirler dilerim. Can Sürekli

TERÖR DOSYASI : Radikal İslamcıların yeni kozu Telegram


Avrupa ülkelerinde pek yaygın olmayan mobil mesajlaşma uygulaması Telegram, giderek radikal İslamcıların taraftar avına çıktığı bir platform haline dönüşüyor.

Avrupa ülkelerinde yaşayanlar WhatsApp ve Facebook başta olmak üzere Tango, Viber ve Line gibi mobil mesajlaşma uygulamalarını tercih ederken Rusya ve Ortadoğu’da ise Telegram hayli popüler. Hatta uygulamanın menşei olan Rusya’da Telegram, son dakika haberlerinin paylaşıldığı en önemli platform durumunda.

Ancak son dönemde uygulama yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde de yaygınlaşıyor. Federal Alman Siyasi Eğitim Merkezi (BPB) tarafından Berlin’de düzenlenen bir basın toplantısında, Telegram’daki Almanca sohbet kanalların sayısının 130’a ulaştığı açıklandı. Bunların yaklaşık üçte ikisi radikal İslamcıların propaganda platformu niteliğinde. Bazı kanallarda hergün şiddet motifleri içeren 100’ün üzerinde mesaj paylaşılıyor.

Telegram ile işbirliği yapılamıyor

Bu veriler, gençlerin sanal alemde maruz kaldığı tehlikelere dikkat çekmeyi hedefleyen Jugendschutz.net isimli kurumun araştırmasında yer alıyor. BPB ile ortak çalışan bir devlet kurumu olan Jugendschutz.net, son bir yılda internette gençlere yönelik yasadışı faaliyetlerin sayısında dört misli artış tespit etti. Kurumun müdür yardımcısı Stefan Glaser, inclenenen 6300 platformda binden fazla yasa ihlali tespit edildiğini, bunlardan yüzde 75’inde savaş ve şiddetin övüldüğini üçıkladı.

Halihazırda 100 milyondan fazla aktif kullanıcısı bulunan Telegram’ın sabit bir idarî merkezi yok. Facebook ve Twitter gibi platformlarda resmî bir şikayet merci mevcutken, Telegram’da böyle bir olanak söz konusu değil. Hal böyle olunca da gerçek bir idamın görüntüleri eşliğinde yapılan “Haydi gençler cepheye!” türünden çağrılar da dolaşımda kalmaya devam ediyor.

Popüler platformlar üzerinden reklam

Radikal İslamcılar, Telegram kanallarını daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için Facebook başta olmak üzere, tüm popüler sosyal ağlarda reklam yapıyor. Buralarda açılan sayfalarda Telegram’daki içerikler paylaşılıyor ve daha fazlası için söz konusu uygulamanın indirilip kanala abone olunması çağrısı yapılıyor.

Jugendschutz.net uzmanlarının tespitlerine göre, örneğin “İslamî usullere uygun beden eğitimi hareketleri” adı altında üstü kapalı olarak temel komando eğitiminden kesitler sunuluyor. Batılı kültürlere karşı nefret içeren ifadalerin yanı sıra ilgi çekici görsellerle de gençlere radikal unsurlar sevimli gösterilmeye çalışılıyor.

Dışlanan, hakir görülen ve ekonomik durumu kötü olan çocuk ve gençlerin bu tür içeriklere daha çok ilgi gösterdiğini kaydeden Federal Alman Siyasi Eğitim Merkezi’nden Stefan Glaser, eğitim faktörüne de dikkat çekiyor: “Okullardaki siyasi eğitim yetersiz kalıyor. Özellikle üçüncü ya da dördüncü sınıfta okuyan çocuklar, siyasi değerlerle ilgili bilgileri almaya hazır. Onların bu bilgi açlığı mutlaka giderilmeli.”

ARAŞTIRMA DOSYASI : Bir Toplum Nasıl Yok Olabilir ? Universe 25 Deneyi


Bir ütopyayı nasıl tasarlardınız?

John B. Calhoun’ un 1972′ de laboratuvar ortamında fareler için kurduğu düzenek tam bir ütopyaydı ve aslında giderek artan dünya nüfusunun sonucunda insanlığı nasıl bir sonun bekleme ihtimali olduğuna dair de önemli sonuçlarda ortaya koyuyordu.

Calhoun’u ünlü deneyinin adı Universe 25 (25. Evren). 25 diye anılmasının nedeni aslında kendisinin 1958 yılından itibaren benzer deneyi defalarca tekrarlamış olması. Deneyin düzeneği şu biçimde:

Yaklaşık 2.5 metreye 2.5 metre tabanı ve 90cm duvar yüksekliği olan bir kapalı bir düzenek düşünün. Her duvarda zeminden 50 cm yüksekliğe kadar dikine çıkan, duvara yapışık 16 tane tünel ve her tünelde 4 adet oda. Yani duvar başına 64, toplam 256 oda.

Şimdi bu ortama tamamen sağlıklı ortamlarda büyütülmüş, 4 dişi 4 erkek fare bırakalım. Ve onların keyifle yaşamlarını sürmeleri için uygun ortamı hazırlayalım. Isı 20 dereceye sabitlensin, sınırsız temiz su kaynağı olsun ve tünelin tepesinden onları besleyecek bol bol besin verilsin.

Bu şanslı 8 fare mutlu, mesut hayatlarına devam ederken elbette üreyecekler. İlk 104 gün boyunca fareler ortama alışmaya çalışıyor. Calhoun bu dönemi "ilk evre" olarak adlandırıyor. Bu evrede her fare kendi alanını seçiyor ve yuvalarını düzenliyor. Bu dönem sonrasında tam da beklendiği üzere hızlı bir nüfus artışı başlıyor. "Patlama evresi" olarak adlandırılan bu dönemde nüfus, yaklaşık olarak 60 günde bir 2 katına çıkıyor ve 315. günde 600’ün üstünde bir nüfusa ulaşılıyor.

Aslında halen çok büyük bir sıkıntı yok, sonuçta düzenek yaklaşık 3000 fareyi alabilecek kapasitede, farelerin sağlık kontrolleri düzenli yapılıyor, beslenme konusunda da kimsenin bir sıkıntısı yok.

Ancak ortada ilginç bir durum söz konusu. Odaların bazılarında fare popülasyonu diğerlerinden daha fazla oluyor, oysa her oda yemek ve suya kolayca ulaşabilinecek bir yerde duruyor. Zaman içinde anlaşılıyor ki aslında fareler yemeklerini birlikte yemekten, sosyalleşmekten hoşlanıyorlar. Bu durumda bazı odalar kapasitesinin çok üstünde fare barındırırken, diğerleri ise yarı dolu ya da tamamen boş oluyorlar.

Bu arada fareler arasında hafiften huzursuzluklarda baş göstermiyor değil. Ne gibi derseniz, huzurun kaçmasının nedeni açlık değil, kalabalık. Çünkü yeni doğan fareler zaten halihazırda kalabalıklaşmış bir popülasyona gözlerini açıyorlar. Ve işte bu dönemde "duraklama dönemi " denilen evre başlıyor. Fareler arasındaki sosyal bağlar kırılmaya başlıyor, çünkü gereğinden fazla sosyallik söz konusu. Erkek fareler yuvalarını korumaktan vazgeçiyor, kendi bölgesinden çok avluda dolanmaya başlıyorlar ve haliyle daha zayıf gördükleri rakiplerine saldırmaya. Zamanla saldırıya uğrayan zayıf fareler de saldırganlaşmaya başlıyor ve onlarda başkalarına saldırmaya.

Bu arada dişi fareler arasında da başka türlü değişimler oluyor, yavrularını korumaktan vazgeçiyorlar ve hatta onlara saldırıp yemeye başlıyorlar.

Az sayıda fare (deney sahibi bunlara "beautiful ones" diyor) en üst kattaki odalara çekiliyor ve hatta bazıları odanın girişini kapatmaya çalışıyor. Bunlar aşağıdaki karmaşadan izole bir biçimde, sistemle uyumlu olarak hayatlarını yemek yeyip, uyuyarak geçirmeyi tercih ediyor. Çiftleşmiyorlar, savaşmıyorlar.

Nüfusun zirve noktası olan 2200 fareye 560. günde yani bir buçuk yılda ulaşılıyor. Ve bu noktadan sonra gittikçe daha çok hızlanan bir nüfus düşüşü başlıyor ve 610. günde nüfus 100 ün altına düşüyor. Calhoun’un tabiriyle "ölüm evresi’başlıyor.

Kalan yüz kadar fare aslında ilk başlardaki şartlarla aynı koşullara ulaşmış olsa da artık yeni doğumlar olmuyor, hayatta kalma dürtülerini yitirdikleri için son dişi farenin ölümü ile deney sonar eriyor.

Bu arada izole olarak yaşayan "beautiful ones" ne alemde derseniz, onlar zaten ilk ölümlerini içgüdülerini yitirerek yaşamış olanlar. Calhoun, kolonideki inanılmaz çöküşü fark ettiği esnada bu fareleri düzenekten dışarı çıkartıp yeni bir sisteme yerleştiriyor. Bu ekosistemde doğal olarak nüfus daha azken, yer sıkıntısı da tamamen ortadan kaldırılmış durumda. Farelerin, ruhsal boşluklarından uyanıp ekosistemi keşfe çıkacakları düşünülüyor. Ancak sonuçlar, hiç beklenildiği gibi olmuyor. Fareler, bu yeni ekosistemde dahi birbirleriyle hiçbir şekilde sosyal etkileşime girmiyor ve üremekten kaçınmaya devam ediyor.

Sonundaysa bu küçük grup, hiçbir doğum olmadan, yaşlılıktan birer birer ölüyor.

Bu deney daha çok nüfus planlaması propagandası için kullanılmış olsa da, aslında "davranış batağı" dediğimiz, toplumun sert bir şekilde çirkinleşmeye başlaması kavramını bizlere gösteriyor.

Çalışmaları toplumun geleceği hakkında oldukça karanlık ve ürkütücü sonuçlar ortaya koysa da, kendisi durumun o kadar da kötü olmayabileceğini düşünüyordu aslında. İnsanın farelerden farklı olarak alan kullanımı konusunda daha akılcı olabileceğini, öz farkındalık ve yaratıcılık sayesinde Universe 25’inkine benzemeyen bir kaderimiz olabileceğini. Hatta Calhoun, daha yaratıcı olan ve sosyal açıdan daha gelişmiş farelerin, etraflarındaki korkunç dünyadan kurtulma konusunda daha büyük adaylar olduğunu belirtiyordu.

Aşağıdaki video deney hakkında daha fazla fikir verebilir sizlere

Hazırlayan: Sibel Çağlar

Kaynaklar:

LİNK : http://www.cabinetmagazine.org/issues/42/wiles.php

LİNK : https://onedio.com/haber/insanligin-gelecegine-yonelik-bilim-tarihinin-en-carpici-deneylerinden-biri-universe-25-737961

LİNK : https://eksisozluk.com/davranis-batagi–4412741

LİNK : http://www.matematiksel.org/bir-toplum-nasil-yok-olabilir-universe-25-deneyi/

RESEARCH DOCUMENT /// FOIA@250 : World’s First Freedom of Information Act Dates to 1766


Ordinance on Freedom of Writing and of the Press dates to 1766

FOIA@250: World’s First Freedom of Information Act Dates to 1766

The Enduring Legacy of Finland’s Anders Chydenius

Global Impact from FOIA Laws in 113 Countries

US FOIA Has Room to Grow to Be World Transparency Leader

Posted December 2, 2016
National Security Archive Electronic Briefing Book No. 568
Edited by Lauren Harper

For further information, contact: 202.994.7000 and nsarchiv

Washington, D.C., December 2, 2016 – 250 years ago today, two centuries before the United States enacted the Freedom of Information Act, the Swedish Parliament passed the Ordinance on Freedom of Writing and of the Press, the world’s first law requiring "publicity for official documents."

The Finnish-Swedish enlightenment thinker and politician Anders Chydenius was the champion of this 18th century open records law, and today in Sweden the Parliament is holding a special ceremony to mark the day the Ordinance became law. Ironically, Chydenius himself had already been expelled from the Diet because of his trouble-making over oligarchs’ trade privileges and secret military budgets.

“Historians cannot trace a direct line from Sweden’s 1766 law to the U.S. law of 1966, but the Swedish and Finnish idea of publicity for official documents percolated through the 19th century movement in the U.S. that changed common law notions – that requesters had to demonstrate a need to know before they could get government records – into the right to know, now recognized as a fundamental human right,” said Tom Blanton, director of the National Security Archive.

The Anders Chydenius Foundation’s publication, “The World’s First Freedom of Information Act,” is a must-read for in-depth information on the origins of the freedom of information concept. Highlights include:

As of 2016, some 113 countries have enacted freedom of information laws and the right to information is recognized in Article 19 of both the Universal Declaration on Human Rights and the International Covenant on Civil and Political Rights.

FreedomInfo.org recently highlighted the most impactful international FOI stories from 2016. These stories collectively show how FOI laws were used to help reveal, among other things, that Indian banks were discriminating against Muslim borrowers, that the Scottish government scrapped an environmental preserve after being pressured by energy lobbyists, that Australian police used banned restraint techniques on asylum seekers, and that cost-driven decisions not to add corrosion controls to Flint, Michigan’s water supply, and the subsequent cover-up, continue to endanger the health of the town.

But challenges to promoting openness and keeping the government accountable remain – in the US and abroad – particularly given the uncertainty about how a Donald Trump presidency will affect these issues.

Canada’s Centre for Law and Democracy Right to Information Ranking Project, which grades global FOI laws, currently places the United States firmly in the middle of the pack at 55. There are clear steps the US can take, however, to re-emerge as a global transparency leader like establishing a FOIA tribunal that has the power of the Mandatory Declassification Review’s (MDR) Interagency Security Classification Appeals Panel (ISCAP) to overrule agencies (ISCAP overrules agency classification decisions in MDR appeals nearly 75% of the time), and adding a public interest balancing test to the requirements for all FOIA exemptions agencies invoke. Taking such steps will boost the United States’ global transparency ranking and further advance the founding principles of open government.

KAMPANYA : PARASIZLIK YÜZÜNDEN GENELEVDE ÇALIŞMAK ZORUNDA KALAN NİNELERİMİZE DEVLET SAHİP ÇIKSIN ! !!!


KAMPANYAYA KATILMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

ÖZEL BÜRO GRUBU, Türkiye’nin bir kanayan yarasını daha gündeme getirme kararı aldı. Hemen konuya girelim. Türkiye’nin yaşlı nüfusu oldukça fazla. Şanslı olan yaşlılarımıza çocukları yada akrabaları bakıyor. Bir kısmı ise devletin koruması altında huzurevlerinde barınıyor. Bunlar şanslı doğmuş olanlar.

Ama ya dışlanmış, hor görülmüş, 2. Sınıf vatandaş muamelesi gören yaşlılarımız ne durumda ?

Gençliğinde kader kurbanı olmuş, bir çoğu ailesinin kendisini terk etmesi nedeniyle yada koca şiddeti, yetim kalma gibi sebeplerden hiçbir zaman sıcak bir yuva sahibi olamamış kadınlarımız ne durumda düşündünüz mü ?

Biz söyleyelim o zaman.

Haberdeki örnekte de okuyacağınız gibi 80 yaşında hala seks işçisi olarak çalışmaya mecbur bırakılmışlar. Onlar için bir umut yok, bir gelecek yok.

Ama madem ki sıfatlarımızın başında “İNSAN OLMAK” var. Bu duruma seyirci kalamayız. Eğer insan isek kalmamalıyız. Biz bu çirkin kadere elbette DUR diyebilecek güçteyiz. Hayatları boyunca yüzü gülmeyen kadınlarımıza, ninelerimize insanlığın ölmediğini gösterebiliriz. Onları hiç olmaz ise yaşlılıklarında rahat ettirebiliriz, her ne yapmış ne yaşamış olurlarsa olsun. Bu bizlerin insanlık vazifesidir.

Şimdi lütfen bu kampanyaya bir 5 dakikanızı ayırın ve tüm sosyal medya çevrenize, üye olduğunuz mail gruplarına gönderin.

Gönderin ki yarın vicdanımızda kara bir leke oluşmasın !!!

LÜTFEN TIKLAYIN :

KAMPANYA : PARASIZLIK YÜZÜNDEN 80 YAŞINDA SEKS İŞÇİSİ OLARAK ÇALIŞAN NİNELERİMİZ E DEVLET SAHİP ÇIKSIN !!! /// https://istihbaratveanaliz.wordpress.com/2016/11/15/kampanya-parasizlik-yuzunden-80-yasinda-seks-iscisi-olarak-calisan-ninelerimiz-e-devlet-sahip-ciksin/

***

HABERİN KAYNAĞI : http://www.aydinlik.com.tr/toplum/2016/80-yasinda-5-liraya-genelevde-calisiyor

HABER BAŞLIĞI : 80 yaşında 5 liraya genelevde çalışıyor
İzmir Valiliğinin yaptığı çalışma, genelevlerde yaşamı gözler önüne serdi. 80 yaşında 5 lira karşılığında cinsel ilişki kuran H., torunlarına bakmak için çalışmaya mecbur olduğunu söyledi

Hayati ÖZCAN/AYDINLIK

İzmir’de 23 genelevde yapılan anket, bu evlerde çalışan kadınların yaşam koşullarını ortaya koydu. Evlerde çalışan kadınların yaşları 23 ile 80 arasında değişiyor. Anket çalışması sırasında 80 yaşındaki H., torunlarını okutabilmek için 5 TL karşılığında çalışmaya devam ettiğini söyledi.

İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırma Merkezi temsilcilerinin de katılımıyla İzmir Valiliği bünyesinde oluşturulan Genelevde Çalışan Genel Kadınların Hak İhlallerini Tespit ve Araştırma Alt Komisyonu kadınlarla görüştü. Genelevlerde çalışan kadınların bazılarının yaşlarını bile bilmediği, nüfus cüzdanlarının ise kendilerinde değil genelevin patronunda olduğu ortaya çıktı. Yaşamları boyunca, babalarından, erkek kardeşlerinden ve kocalarından korkan kadınların, genelevde de patronlarından korktuğu gözlemlendi. Kadınların bu işi ortalama 18.68 yıldır yaptıkları ve bir kısmının da bu süre boyunca 3-4 kere dışarıya çıktığı görüldü. Genelevde günlük çalışma saati ise en düşük 5 en yüksek 14 saat.

YAŞLARI BÜYÜTÜLMÜŞ

Komisyon üyeleri, 115 kadınla görüştü. Kadınların yaşları 23 ile 80 arasında değişiyor. Yaş ortalaması 43.65. Ancak birçoğu vesika alabilmek için yaşını büyütmüş. 80 yaşında olup da hâlâ genelevde çalışan H., komisyon üyelerine, torunlarını okutmak zorunda olduğu için hâlâ müşteri kabul ettiğini söyledi. H. “Vizite ücretini çok düşük tutuyorum. 5 TL de olsa yine para kazanıyorum” dedi. H., genelev dışında başka bir iş verilmediği için burada çalışmaya mecbur olduğunu söyledi.

Kadınların eğitim durumları incelendiğinde, büyük çoğunluğunun ya hiç eğitim almadığı ya da sınırlı aldığı görülüyor. Kadınların yüzde 15.7’si okuma yazma bilmiyor. Yüzde 57.4’ü ilkokul, yüzde 10.4’ü ortaokul, yüzde 14,8’i lise, yüzde 0.9’u üniversite mezunu.

KOCASI GETİRDİ

Kadınların yüzde 43.5’nin bekar, yüzde 43.5’nin boşanmış yüzde 13’nün dul olduğu görüldü. Yapılan görüşmelerde, kadınlar evlilikleri sırasında yoğun olarak taciz, şiddet ve tecavüze uğradıklarını söylediler. Kadınların büyük kısmı, kocaları tarafından başka erkeklerle para karşılığı birlikte olmaya zorlandığını belirtti. Kadınlardan biri genelevde çalışmaya nasıl başladığını şu sözlerle anlattı: Diyarbakır’da evliydim, kocam her fırsatta dövüp zorla beni başka erkeklere pazarlıyordu. Aileme gidemezdim “gelirsen kefenle çıkarsın” diyorlardı. Kocam “Senin için İzmir’de boru fabrikasında iş buldum” dedi. Doğru düzgün bir işte çalışacağım diye sevindim. Bir geldim o geliş 20 yıldır burada çalışıyorum.

Kadınların yüzde 47,8’i resmi nikah, yüzde 17,4’ü imam nikahı, yüzde 5,2’si hem resmi hem de imam nikahı ile evlendiğini söyledi. Yüzde 28,7 ise hiç evlenmediğini belirtti. Genelevde çalışan kadınların çocuk sayısı ortalama 1.12 çıktı. Kadınların bir kısım çocuklarıyla hiç görüşmezken bir kısmının çocukları da annelerinin hasta bakımı ve bunun gibi işlerde çalıştığını düşünüyor. Çocuk sahibi olan kadınların çoğu, vesikalı oldukları için başka iş bulamadıklarını, deneseler de geneleve geri dönmek zorunda kaldıklarını söylediler.

Para karşılığı ilk ilişki 11 yaş!

Genelevde çalışan kadınlara ilk cinsel deneyimlerini yaşadıklarında kaç yaşında oldukları da soruldu. En düşük 8, en yüksek 23 çıktı. Cinsel deneyim yaş ortalaması ise 16. Komisyon üyeleri, 8 yaşında cinsel deneyimin söz konusu olamayacağını, bunun tecavüz olduğunu değerlendirdi. Para karşılığı ilk cinsel ilişkide en düşük yaş 11, en yüksek yaş 43. Yaş ortalaması, 21.22. Burada çıkan 11 yaş sonucuyla ilgili de, böyle bir talebin o yaşta çocuktan gelmesinin mümkün olmadığı çocuğun aile bireyleri tarafından başka erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkiye zorlandığı değerlendirmesine de yer verildi.

İller arası nakil

Kadınların yüzde 22.6’sı Ege Bölgesi, yüzde 20,9’u Akdeniz Bölgesi, yüzde 18.3’ü Marmara Bölgesi, yüzde 9.6’sı Karadeniz Bölgesi, yüzde 9.6’sı İç Anadolu Bölgesi, yüzde 7,8 Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüzde 1.7’si Doğu Anadolu Bölgesi şehirlerinde yüzde 2.6’sı da yurtdışında doğduğunu söyledi. Çalışmayı yapan komisyon üyeleri, her bölgeden kadının olması durumunu farklı illerdeki genelevlerden nakille yer değişikliği yapıldığı şeklinde değerlendirdi.

30 kez düşük yaptı

Kadınların yüzde 78.3’ü düşük ya da kürtaj yapması haline evet yüzde 21.7’si hayır yanıtını verdi. Düşük sayısı, 0 ile 30 arasında değişiyor. Ortalama düşük sayısı 4.40. Kadınların yüzde 57.4’ü düşük ya da kürtajı özel sağlık kuruluşunda, yüzde 9.6’sı resmi sağlık kuruluşunda, yüzde 7’si kendi kendine, yüzde 3.5’i ebe ve benzeri sağılık personelinin yardımıyla yaptığını söyledi.

Yaşlansa da burada yaşıyor

Yaşı ilerleyen kadınlar, genelevlerde yaşamaya devam ediyor. Artık yeterince para kazanamayan bu kadınlar, dışarıdan ev tutamadıkları için genelevin patronundan oda kiralayarak burada yaşamaya devam ediyor. Yaşlanan genelev kadınları, tutukları odanın yanındaki odada da düşük ücretlerle müşteri kabul ediyor.

MİZAH /// VİDEO : Ülkelere Göre Güzelliğin Farklı Tanımı


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=AWE2rpRW88c&feature=em-uploademail

AK PARTİ DOSYASI /// SABAHATTİN ÖNKİBAR : ABDULLAH GÜL; BUNLARI YAPAR, ŞUNLARI YAPAMAZ


Abdullah Gül, ABD, AB ve İsrail ile özel ilişkilere girer.

Abdullah Gül, Avrupa Birliği’nin Tayyip Erdoğan hakkındaki hüküm ve kampanyalarına karşı tavır almaz.

Abdullah Gül, gizli gizli Batı’ya, Tayyip Erdoğan’ın yegane siyasi alternatif benim mesajını verir.

Ama Abdullah Gül, asla siyasi kavga ve mücadelenin içinde olmaz.

AKP’ye alternatif yeni bir parti kurmaz.

Tayyip Edoğan’ı hiç karşısına alamaz.

Israrla ve inatla konjonktürün lehine değişmesini bekler ki bu ancak Erdoğan’ın vefatı ile mümkündür.

Hülasa Gül, Erdoğan yaşadıkça siyasette var olamaz!

ERDOĞAN NEYİN PEŞİNDE ANLAYAN VAR MI?

Bir lider, bir önder, bir devlet başkanı günü birlik farklı mesaj veremez!

Bir gün siyah dediğine, ertesi gün kara derse kafa karıştırır ve kendine olan güveni sabote eder!

Hadi içerdekilere önemsiz diye bakılıyor ama dışardakiler öyle değiller ve sorgular ki Putin bile apar topar telefonla aramıştır.

Tayyip Erdoğan’ın son Suriye açıklaması herkesi allak-bullak etti.

Bugüne kadar TSK Suriye’de ‘Kürt koridoru’ olmasın diye harekatta diye düşünülürken Erdoğan hayır öyle değil, tek hedef Esed dedi.

Öyle ise soralım dün söylenenler neyin nesiydi ve son MGK açıklaması nedir?

Görülen Erdoğan’ın Batı’ya sempatik görünmek için kendi sözlerini bile inkar etmesi ki bu devletimiz adına alarm halidir.

İŞTE İKİ AYRI 15 YIL!

Atatürk’ün 15 yılında ümmet iken millet olduk, AKP’nin 15 yılında ise millet iken ümmet yapılıyoruz.

Atatürk’ün 15 yılında hep üretip biriktirdik, son 15 yılda hep tüketip biriktirilenleri tükettik.

Atatürk’ün 15 yılında Edirne’den Van’a kardeştik, son 15 yılda alt kattaki komşu, üst kattakine hasım!

Atatürk’ün 15 yılında bağımsızdık, son 15 yılda herkesten azar ve şamar yiyoruz!

Atatürk’ün 15 yılında 1929 dünya ekonomik buhranına rağmen ortalama büyüme yüzde 8, son 15 yılda yüzde 4’ün altında.

Atatürk’ün 15 yılının sonunda bile Hatay’ı kazandık, son 15 yılda Ege’de 17 ada kaybettik.

Atatürk’ün 15 yılında Osmanlı’nın borcunu ödedik, son 15 yılda Türkiye 100 yılda borçlandığının iki katı borçlandı.

PKK İLE FETÖ’YE VAR, KARDEŞE YOK!

Adamın yaptığı fikrini açıklamak!

“FETÖ’cüler abimi kandırmışlar” diye bir afiş taşıdı!

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi Celal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyorum.

Vay sen misin bunu yapan!

Anında CHP’den ihraç için disipline!

Pardon ama CHP’nin özgürlük anlayışı sadece bölücü PKK ile casus şebekesi FETÖ için mi?

Neden o iki alçak silahlı güruha güya demokrasi ambalajı ile sahiplenilirken Celal Kılıçdaroğlu masum yere infaz ediliyor.

Demek ki CHP’nin özgürlüğü mazruf değil, sadece zarf!

TAYYİP İSRAF MI DEDİ?

Duydunuz mu Tayyip Erdoğan devlette israf çok dedi.

İyi de 15 yıldır kim yönetiyor bu devleti?

Cumhurbaşkanlığı’na ait 6 uçak var iken 7. uçağı ben mi aldım ki alınan son süper lüks uçaktan dünyada çok az kişide var.

Örtülü ödenek harcamalarına bakalım kim ne kadar harcamış?

1980’den bu yana ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı ve Başbakanların tamamının harcadığı para Tayyip Erdoğan’ın harcadığının yarısı ise söyleyin nedir bunun açıklaması ?

Pardon israfın tanımı nedir sayın Erdoğan açıklar mısınız?

DUYURU : MK ULTRA MAĞDURLARI İÇİN – İNDİRİMLİ – EV HARMONIZER (DEFENDER) PAKEDİ HİZMET İNİZE SUNULDU


Değerli Yurtseverler,

Sizler için tüm Avrupa, Amerika ve dünyadaki diğer bölgeleri araştırıyor ve sorununuzu çözebilecek tüm korunma ürünlerini bulup hizmetinize sunuyoruz. Daha önce çok sayıda mağdura DEFENDER ürünü tahsis ettik ve kullananlardan aldığımız bilgiye göre oldukça faydalanmışlar. Burada şunu da hatırlatmamız lazım. DEFENDER, HARMONIZER ve JAMMER gibi cihazlar uydu üzerinden, obzerver gibi hareketli araçlardan yada cep telefonu üzerinden gelebilecek RF/EMF dalgalarına karşı koruma sağlar.

Ancak tarafımıza başvuran mağdurun sorunu psikolojik ise bu durumda bu ürünleri talep etmeden önce tam teşekküllü bir PSİKİYATRİ HASTANESİ’nde tedavi görmesi gerekiyor. Biz ÖZEL BÜRO GRUBU olarak tarafımıza başvuran her mağduru samimiyetle dinliyoruz.

Ancak PSİKOLOG veya PSİKİYATRİST değiliz.

Bu nedenle durumunuzun psikolojik olup olmadığını bize başvurmadan önce kontrol ettirmeniz de fayda var. Çünkü bir ŞİZOFRENİ hastasının yaşadığı komplikasyon ile bir MK ULTRA mağdurunun yaşadığı komplikasyon birebir benzerlik gösterir. Eğer başvuran mağdurda şizofreni hastalığı varsa – ki bu hastalık genlerden dahi geçebilir. Örneğin Anne, Baba yada yakın bir akrabanızda bu hastalık varsa size de gen yolu ile geçmiş olabilir– bunu bizim bilebilmemiz mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye şartlarına göre oldukça pahalı olan bu koruma ürünlerini talep etmeden önce uzman bir psikiyatri servisinde kontrolden geçmeniz ve bir bulgu saptanmaz ise alternatif yollara başvurmanızda fayda var.

Bu kısa girişten sonra size iyi bir haber verelim.

Uzun bir zamandan beridir, tarafımıza başvuran mağdurlara DEFENDER cihazı tahsis ediyoruz. İlgili firma yetkilileri ile görüştük ve ürün fiyatları konusunda yardımcı olmalarını talep ettik. Çünkü Amerika’daki bir tüketici için 534 dolar olan bir DEFENDER cihazı son derece makul bir fiyatta iken, asgari ücretin 1,600 TL olduğu Türkiye’de bu tutar bir asgari ücretlinin aldığı tam maaşın bile üzerinde kalıyor. Tarafımıza başvuran mağdurların % 80’inin işinin gücünün olmadığını düşünürsek bu durumda mağdurların hepsine maalesef bu cihazı tahsis edememekteyiz. Üzgünüz ancak bu konuda maalesef bir çözümümüz bulunmuyor. Yani Amerika’da 2,500 dolar maaş alan bir garson, maaşının 5’te 1’i ile 1 adet defender cihazı alabiliyorken, asgari ücret alan bir Türk garsonun tam maaşı bile 1 adet defender cihazını almaya ne yazık ki yetmiyor. Durum ne yazık ki böyle. ÖZEL BÜRO GRUBU olarak bu durumu firma yetkililerine aktardık.

Firma yetkilileri de sadece ÖZEL BÜRO GRUBU’nun yardımcı olduğu MK ULTRA mağdurlarına yönelik kampanyalı bir fiyat listesi oluşturdu.

Fiyat bilgileri aşağıda. Uygun gördüğünüz kampanyayı seçip bize bildirirseniz ABD’deki firmadan hemen siparişini geçeriz.

ÖZEL BÜRO NOTU :

1. JAMMER, DEFENDER CİHAZI İLE BERABER KULLANILDIĞINDA ÇOK DAHA ETKİLİDİR ANCAK DEFENDER CİHAZI OLMADAN DA ÇOK GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE KULLANABİLİRSİNİZ. DEFENDER CİHAZI MK ULTRA MAĞDURLARI İÇİN ÖZEL OLARAK ÜRETİLMİŞTİR VE JAMMER DEĞİLDİR. AYRICA JAMMER CİHAZI ALMAK İSTERSENİZ SİZLER İÇİN İTHAL ETTİĞİMİZ 3 FARKLI JAMMER MODELİNİ BURADAN İNCELEYEBİLİRSİNİZ.

2. ELEKTRONİK KORUMA ÜRÜNLERİ SADECE GPS, 3G-4G VE ELF DALGALARINDAN KORUNMAK İÇİN FAYDALIDIR. EĞER SORUNUNUZ PSİKOLOJİK İSE BU ÜRÜNLERİN SİZLERE BİR FAYDASI OLMAZ. BU NEDENLE CİHAZLARI SATIN ALMADAN ÖNCE TAM TEŞEKKÜLLÜ BİR PSİKİYATRİ HASTANESİNDE KONTROLDEN GEÇMENİZİ TAVSİYE EDERİZ.

3. CİHAZLARI SİPARİŞ ETMENİZ HALİNDE (JAMMER’LAR İÇİN) 3 HAFTA, (DEFENDER İÇİN) 2-3 HAFTA İÇİNDE GETİRTEBİLİRİZ.

4. SİPARİŞLER FİRMANIN STOKLARI İLE SINIRLIDIR.

5. BAZI ÜRÜNLER DOLAR FİYATI İLE FİYATLANDIRILMIŞTIR. DOLAR KURUNDAKİ DALGALANMALAR ÜRÜN FİYATINA ARTI YADA EKSİ OLARAK YANSITILACAKTIR.

6. KARGO BEDELLERİ FİYATA DAHİLDİR.

7. ÜRÜNLERLE İLGİLİ BİLGİ İNGİLİZCE OLARAK AŞAĞIDADIR.

8. TALEP ETTİĞİNİZ ÜRÜNÜN BEDELİNİ AŞAĞIDAKİ HESAP NUMARAMIZA HAVALE/EFT YAPTIKTAN SONRA LÜTFEN SİPARİŞ İÇİN 0539-570-2295 NOLU HATTIMIZA SMS ATINIZ.

ZİRAAT BANKASI AKÇAKOCA DÜZCE ŞUBESİ HESAP NO : 0318-62940443-5001 /// İBAN NO :TR130001000318629404435001

NO ÜRÜN ADI / MODELİ BİRİM ADETİ BİZİM FİYAT (USD) TOPLAM TUTAR (TL) DOLAR KURU (23.11.2016)
1 1 AD. EV HARMONIZER + 1 AD. PERSONEL HARMONIZER 1 887 3.010,03 TL 3,3935
2 1 AD. EV HARMONIZER + 2 AD. PERSONEL HARMONIZER 1 997 3.383,32 TL
3 2 AD. EV HARMONIZER + 1 AD. ARABA HARMONIZER 1 1019 3.457,98 TL
4 2 AD. EV HARMONIZER + 2 AD. PERSONEL HARMONIZER + 2 AD. USB HARMONIZER 1 1697 5.758,77 TL
5 3 AD. EV HARMONIZER + 1 AD. USB HARMONIZER 1 1119 3.797,33 TL

SADECE EV HARMONIZER : 734 USD & TL OLARAK 2,491 TL

SURİYE DOSYASI /// AHMET TAKAN : Suriye bataklığında acı gerçek : ÖSO, Mehmetçiği sattı…


ahttakan

Bu satırları kaleme aldığımız saatlerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin arama faaliyetleri devam ediyordu. Terör örgütü IŞİD’in Suriye’de kaçırdığı iki Türk askerinden -resmi bilgilendirmelere göre- hâlâ haber alınamamıştı. Aslında bu çok hazin olayın nasıl gerçekleştiğini anlamak için önceki güne (Salı) dönmek lazım;

Anayasa değişiklik paketiydi,ekonomik krizdi, siyasi partilerin grup toplantılarıydı derken; ikindi saatlerinde Suriye topraklarında yürütülen Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili askeri kaynaklardan ciddi duyumlar almaya başladık. Bu sırada terör örgütü IŞİD’in El Bab yakınlarında iki Türk askerini kaçırdığı iddiaları ile çalkalandı ortalık. Resmi teyit akşamın ilerleyen saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden yapıldı;

"Devam eden Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında, 29 Kasım 2016 Salı günü saat 15.30 sularında iki silah arkadaşımızla irtibat kesilmiş olup, bölgede arama faaliyetleri devam etmektedir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur."

Genelkurmay Başkanlığı bu resmi açıklamayı yapmadan önce terör örgütüne yakın bir ajanstan haber de duyulmuştu!..

TSK’nın, ÖSO kuvvetleriyle birlikte yürüttüğü Fırat Kalkanı operasyonu sırasında defalarca bu köşede bazı önemli derin çelişkileri gündeme taşımıştık. IŞİD’ten alınıp ÖSO’ya teslim edilen yerleşim yerlerinin tekrar nasıl bu terör örgütünün eline geçtiğini, ÖSO güçlerinin dağınıklığını,içindeki bazı güvenilir olmayan yapıları, ABD ile işbirlikçi grupları,cepheyi bırakıp terk edenleri..Nedenleriyle!..Bunları yazarken, dayanağımızın da sağlam askeri kaynaklar olduğunu bir kez daha hatırlatırım.Suriye bataklığında bu işin böyle gitmeyeceğini sadece ben değil tüm askeri çevreler bas bas bağırıyordu.

Tüm bunların üstüne, El Bab’a yaklaşırken yediğimiz ve hala karanlıkta olan gece yarısı hava baskını ve şehit olan 5 kahramanımız… Son olarak da iki askerimizin IŞİD’e esir düşmesi…

Askeri kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre, El Bab’a çok yakın köylerde operasyonlar devam ederken, ÖSO’nun kontrolünde olan Dana köyüne IŞİD ağır bir saldırı düzenledi. Saldırı Türk askerlerine yönelikti. Askeri kaynağımın verdiği bilgiye göre, çatışma sırasında Türk askerlerin yanında yer alması gereken ÖSO güçlerinin neredeyse tamamı bölgeden kaçtı.Kaynağımın deyimiyle, " canları pahasına köyü savunan ve çatışmaya giren Mehmetçiklerimizin yanında sadece 2-3 ÖSO’lu kaldı"… Kısacası; ÖSO Mehmetçiği sattı ve kaçtı!.. Havadan ve karadan arama faaliyeti devam ederken,askeri kaynaklardan aldığım bilgilere göre, gelen duyumlar 2 Türk askerinin Rakka’ya götürüldüğü yönündeydi. İŞİD’in e güçlü olduğu yerde Türk askerlerinin nasıl kurtarılacağı sorusu dün MGK toplantısı öncesi ve sırasında gündemin birinci maddesiydi.

Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili peş peşe çok can sıkıcı haberler ve de gündeme düşmeyen işaretler gelirken, Ankara’da konuşulanlar arasında PKK/PYD’nin ağırlıklı silahlı güçlerini Esad ile anlaşarak Münbiç ve Afrin’den Halep’e çekeceği de vardı. Diğer bir enteresan konu ise, Suriye’de gece yarsısı yediğimiz nokta hava baskının nasıl ve kim tarafından gerçekleştirildiği, Suriye rejiminin bu gücü olup olmadığı soruları yanıt bulamazken, Mısır‘ın önemli sayıda savaş uçağını destek için Suriye’ye gönderdiği duyumlarıydı!..Fırat Kalkanı operasyonu devam ederken sahadaki ABD sessizliğine de ayrıca dikkatlerinizi çekmek isterim!…

Salı gününden itibaren giderek yoğunlaşan, "TSK önemli sayıda piyade gücünü Suriye’ye sokacak" iddiaları gölgesinde toplanan dünkü MGK sırasında devlet koridorlarında tek sıkıntılı gündem maddesi bunlardan ibaret miydi?..Hayır…

R.Erdoğan’ın, "Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik,başka bir şey için değil "sözleri kriz maddelerine eklenmişti.

Neden?..

Askeri ve diplomatik kaynaklar, Meclis’te, Türk askerinin sınır ötesi operasyonları için uzatılan tezkerenin gerekçelerine dikkat çekip, Erdoğan’ın bu sözlerinin uluslararası sahada yaratacağı büyük sıkıntılara işaret ediyordu. Adeta, saç baş yoluyorlardı!..

Yazımızın, Suriye ile ilgili bölümünü noktalarken, Türk askerlerine yönelik teyit edilmemiş saldırı haberleri geliyordu!..

***

Gündemin diğer en sıcak maddesi;

Cumhurbaşkanlığı görünümlü başkanlık Anayasa değişiklik paketi için bugün Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli bir araya geliyor. İki parti arasında pürüzlü/müzakereli (!) maddeler konuşulurken siyasi kulislere çok önemli bir iddia düştü. AKP kulislerinde söylenen o ki; Cumhurbaşkanının seçilmesini düzenleyen Anayasa 101’inci maddede küçük bir (!) değişikliğe gidilebilir. Cumhurbaşkanının üniversite mezunu olma şartı yüksek okul mezunu olma şartına bağlanabilir. Konu ile ilgili yorumu, bu konuda çok mesai harcayan değerli Yusuf Halaçoğlu hocamıza bırakıyorum!..

Kaynak: Suriye bataklığında acı gerçek: ÖSO, Mehmetçiği sattı… – Ahmet TAKAN

YENİ DÜNYA DÜZENİ DOSYASI : Mali Tufan ve Bitcoin


Girişimci ve Akademisyen Cemil Şinasi Türün‘ün CoinTürk için özel olarak hazırladığı bu değerli makaleyi okurlarımız için yayınlıyoruz.

Tufan, insanlığın en eski yazılı kaynaklarında ismi geçen travmatik bir doğa olayının adı. Durmaksızın sürekli, aylarca yağan bir yağmur, evleri, tarlaları, köyleri boğan bir sele dönüşür. Bu dramatik hadisenin eski kaynaklardaki anlatımlarından anlarız ki, bu hikayede biz insanlar için alınması gereken dersler vardır. Tufan hikayesinde, ahlaken ipin ucunu kaçırmış olan insanlık ve tanrının (ya da doğanın) yakarışını işiten, onun verdiği cezadan kendisini ve çevresindeki inananları koruyan Nuh isimli aydınlanmış kişi anlatılır.

Bugün pek çok akil insan, ne zaman, nasıl gerçekleşeceği bilinmeyen bir Mali Tufan tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu yazıyorlar, söylüyorlar. Bu modern senaryoda elbette metaforik bir yağmurdan bahsediliyor; aslında bahsedilen bulutlar, tepemize kabus gibi toplanmış olan ağır borç yükü. Bu borç için sözü geçen sayılar 700 trilyon dolardan başlıyor ve bunun iki katına kadar giden değerler yayınlanıyor.

Ne var ki, bu felaketin ne zaman olacağı bilinmediği gibi, tam ne şekilde gerçekleşeceği de bilinmiyor, elimizde birbiri ile bağlantılı iki zorlu mesele var:

700 trilyonluk bir borç yükü insanlığın tepesinde bir kılıç gibi sallanmakta. Bu borcun ne vadede, nasıl ödeneceği bir muamma. (global Mali Tufan)

ABD’nin milli parası olan dolar aynı zamanda global olarak kullanılan bir “reserve currency” yani ihtiyat akçesi. Bu durum, yani hem küresel bir ihtiyat akçesi hem de bir ülkenin milli parası olması, doların üzerinde bir kriz baskısı yaratmış durumda (buna da Kasırga diyelim)

Şimdi, birinci madde için ilk akla gelen soru, bu borcun kime ait olduğu. Cevap: Hepimize. Nasıl ki global ısınma, sadece dünyanın ekosistemini yüksek ölçüde kirleten büyük ve tüketim toplumu olan ülkelerin problemi değilse bu borç da sadece belli ülke insanlarının borcu deyip geçemeyeceğimiz bir noktada.

Şimdi yandaki resme bir bakın. Resmin içindeki yeşil dikdörtgen dünyanın tüm ülkelerinin 2015 yılı toplam cirosunu, yani 73 trilyon doları temsil ediyor. ABD bunun dörtte biri, Türkiye ise yüzde biri. O köşedeki kırmızı kutucuk, alan olarak yeşil dikdörtgenin 100’de biri. Resmin en dışındaki sarı çerçeve ise 700 trilyon dolarlık borcu temsil ediyor.

Soruyorum şimdi size: Dünya milletleri bir araya gelseydi ve tüm parasal işlemlere, yani sabah içtiğimiz çaya, vapura ödediğimiz bilet parasına, sinema biletine, maçlara, her ama her yere %10’luk ek bir BÖV, yani borç ödeme vergisi koymuş olsaydı, bu borç ne kadar zamanda ödenirdi? Cevap: Sadece ana para için 100 yılda. Yazıyla, YÜZ YIL.

Evet, baylar bayanlar; yüzde 18 KDV üstüne ek olarak yüzde10’luk BÖV ödemeye, hem de 100 yıl boyunca ödemeye hazır mısınız? Eğer değilseniz, o zaman bu borcun ödenemeyeceğine de ikna olmuşsunuz demektir.

Zaten buraya kadarını pek çoğumuz biliyorduk. Gelelim ikinci meseleye, Kasırga’ya.

Kasırga

ABD dolarının dünyada geçer akçe olmasının yıllardır bu ülkeye ekonomik katkıları oldu. Tüm dünya devletleri petrolü, değerli madenleri filan alıp satarken dolar kullandılar, zira buna zorunluydular. Ancak, Çin’in dünyamızda dev bir fabrika haline gelip her türlü oyuncak, elektronik, tekstil ve sair mamul maddeyi üretip bir de herkese satar hale gelmesiyle garip, yeni bir durum ortaya çıktı. ABD, son 25 yılda Çin’in en büyük müşterisi oldu ve kendi bastığı dolarla kendi tüketimini finanse etti.

Düşünün, dünyanın dört bir yanında, bin türlü iş karşılığı verilip alınan global bir para, aynı zamanda Miami’den Seattle’a her eyalette gündelik alışverişte , maaş ödemelerinde kullanılanla aynı para, ikisi de ABD doları.

Ülkemizde 2015’de gerçekleşen yaklaşık 2 trilyon liralık (733 milyar dolarlık) mali işlemler, toplam 250 milyar likit lira ile gerçekleşiyor (en üstteki resimde köşedeki küçücük kırmızı kutucuk Türkiye cirosu, ikinci resimde büyük kırmızı dikdörtgenle gösterilmiş). Türkiye’deki likit para 85 milyar dolarken, tüm dünyadaki bitcoin’lerin toplam değeri ise 7 milyar dolarcık. (Bakınız alttaki resim)

Yani aynı 100 lira, yıl içinde ülkede 8 defa tur atıyor, yılda sekiz el değiştiriyor. ABD’de bu rakam, Dünya Bankası verilerine göre 6 civarında. ABD’de yıllık GSMH, yani ülke içi ekonomik ciro IMF verileri ile geçen yıl 18 trilyon dolara yakın gerçekleşmiş. Demek oluyor ki, 18 trilyon dolarlık Amerikan ekonomisi, topu topu 3 trilyon dolarlık likit para ile dönüyor (18 bölü 6).

Amerika dışındaki likit doların 6 ila 8 trilyon dolar arasında bir yerde olduğu tahmin ediliyor. Referans için yazayım, 2008’den 2010’a kadar FED’in devletlere, Avrupa bankalarına ve şirketlere gizlice 16 trilyon dolar kredi verdiği biliniyor. Hadi, örneğimiz için ilk tahminin ortalamasını kullanıp 7 trilyon yeşil dolar dünyada likit durumda, yani ceplerde ya da kısa vadeli hesaplarda diye varsayalım.

Peki bir ülke, trilyonlarca dolar akçesi dünyanın bir çok ülkesinde gezerken bunları nasıl kontrol edebilir? Cevap: Edemez. Nitekim, FED tarafından basılmış bunca karşılıksız dolar, bu yazının birinci kısmının konusu olan Mali Tufan olayının tetikleyicilerinden biri haline gelmiş durumda.

Şimdi dünya milletlerinin vatandaşı olan bizler, Türkiye’de, Çin’de, Hindistan’da milyarlarca insan bir sabah kalkıp da Amerikan dolarının eskisi kadar değerli olmadığına karar verirsek ne olur? İşte bu ihtimal, bize Amerika Birleşik Devletleri isimli ülkenin tarihte görülmemiş bir hiper enflasyonla, yani para yağmuru ile, yani bir Kasırga ile karşılaşabileceğini bildiriyor. O para, aynı gayrimenkullere, aynı hisselere, aynı mallara saldırır ve ülke ekonomisi bir anda yerle yeksan olur.

Eğer doların değeri global olarak ve psikolojik olarak inişe geçerse, o zaman tüm bu 7 trilyon dolar Amerika’ya doğru yola çıkar ya da hızla başka bir akçeye dönmek ister. Ancak euro gibi diğer akçeler de bu düşüşten etkileneceğinden, bitcoin ve diğer alt-coin’ler de dolarların kaçacağı sığınaklar olacaktır.

Farz edelim bu 7 trilyon doların %10’u gelsin bitcoin satın alsın. 700 milyar doların kısa bir sürede bitcoin’le değiş-tokuş edilmesi, bugün 7 milyar dolar olan toplam bitcoin değerinin, bir anda 100 katı kadar bir değerlenmeye işaret edecektir.

Özetle, bitcoin’cilere bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber: bu olaylar sahiden gerçekleştiğinde bitcoin 100 kat artışla 45,000 dolar olabilir. Ama bir de kötü haberim var, dolar o noktada çerez para haline gelmiştir, mesela Türkiye’de 10 kuruşa düşmüş olabilir. Yine de o gün, bitcoin ve diğer alt-coin’ler için bambaşka bir dünya kurulmuş olur.

Warren Buffett Planı

Mali Kasırga’ya karşı Amerika’nın bir plan yapıyor olduğunu düşünenlerdenim.

Kendimi en zengin Amerikalı olan Bay Warren Buffett’ın yerine koydum. Ülkedeki ikinci en zengin kişi de briç arkadaşım Bill Gates. Biz ve tabii danışmanlarımız, oturup düşündük, kendimizi ve paralarımızı bir kara kuğu olayı (“black swan”, ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen epik olaylara deniliyor) olan Tufan’dan koruyamasak da Kasırga’dan koruyabileceğimize ikna olduk.

Bitcoin’in 2009’dan bugüne süren heyecanlı ama başarılı hikayesinden, algoritmik ve kontrollü büyümesinden ve değerinin dünyanın fiat akçelerine göre stabil bir seviyeye oturmasından çok etkilendik. Ve dedik ki, “Bill, sahi biz neden Amerika içi dahili ekonomide kullanılan akçe (currency) ile global olarak kontrolümüz dışında büyüyen ve stabil durumda olmayan dolarları birbirinden ayırmıyoruz?”

Önce pek kimseye çaktırmadan kendimize US-Coin diye aynen bitcoin gibi (veya belki ripple gibi) bir kripto para tasarlatmıyoruz? Hatta, gidelim bitcoin’in başındaki mühendisi, Gavin Andresen’i transfer edelim, bu yeni algoritmik parayı ona ve ekibine yaptıralım. Bulabilirsek Satoshi’ye de danışalım. Hatta Hillary’yi de seçtirelim, ki bizim CEO’muz olarak bu işleri ona yaptıralım.

Eh bu saatten sonra, yeni akçemizi kontrolü bizde olmayan altına da endeksleyemeyiz. En temizi, kendimize algoritmik bir US-Coin tasarlatırız, sınırlı sayıda ürettiririz, artışını da programlatırız, sonra bir hafta içinde elimizdeki ve bankalarımızdaki tüm dolarları o tarafa aktarırız.

Bu yeni US-Coin’in mining’ini, yani yenilerinin üretimini de Amerika sınırları içinde tutarız. Dışarıdan IP almayız, tüm madenciler bizden olur. Hatta US-coin’in blockchain’ini önce bizlerin kontrolündeki 5-6 bin makinede tutarız, sonra yavaş yavaş güvenilir makineleri de ekleriz. Olur biter.

Sonra Amerika içindeki alış-verişlerde kullanılmak üzere bir US-Coin kartı bastırır tüm vatandaşlara birer chip’li kimlik kartı olarak veririz. Onunla gider marketlerden yemek filan alırlar. Herkesin maaşı o karta yüklenir, böylece bir anda ülkede US dolardan US-coin’e geçilmiş olur. Şirketler de ödemelerini kendi aralarında bu yeni US-coin ile yapmaya başlarlar. Visa ve MasterCard zaten arkadaşlarımız, onlar da yeni kredi kartları çıkartır, bankalara verirler, hemen eskileri ile değiştirir insanlarımız.

Artık eski bitcoin Çin’in kontrolündeymiş, yok Amerikan doları Çin’in baskısıyla rezerv akçe olmaktan çıkacakmış, yok trilyonlarca dolarlık borçlar krize açık durumdaymış. Bunlar artık başka ülke insanlarının derdi olur. Sonra biz US-Coin’e kendi birikimlerimizi aktardıktan sonra, açarız uluslararası pazara da, isteyen gelir hala o noktada değeri varsa ellerindeki dolarlarla bizim değerli US-Coin’imizden satın alırlar.

Bu yeni US-blockchain üzerine tüm hisse senetleri, tüm evlerimizin ve arsalarımızın tapuları, arabalarımızın ruhsatları, tüm alacak senetlerimiz falan filan, velhasılı kelam her türlü taşınmaz mallarımızı ve değerli kağıtlarımızı yazarız. Bir de US-Coin’e geçiş aşamamızda bunları da kayıt altına alır, blockchain üzerine (ama adımız gizli kalacak şekilde şifreli) olarak yazılınca keyfimiz tam yerine gelir.

Denizaşırı hesaplarda duran, totaliter rejimlerin liderlerinin gizli dolarları filan ellerinde patlar. Panama belgeleri gibi o saate kadar ortaya çıkmış ve çıkmamış bir ton gizli hesaptaki para bir anda pul oluverir. Artık o andan sonra dünyada dolar isterse 10 kuruşa düşsün, bize ne.

Şimdi bu senaryo gerçekten işletilirse, Tufan da o saate kadar gerçekleşmemişse, 2017 yaz ayları gibi dünyada doların rezerv akçe olma özelliğini yine ABD devleti kendi eliyle iptal etmiş olur. Bitcoin, ki üretiminde Asyalı madencilerin önemli rolü olmaya devam edecektir, Çin devletinin de katkılarıyla dünyanın yeni rezerv akçesi haline gelebilir. Ancak o zaman dahi gündelik hayatımıza, bakkal harcamalarımıza girmiş olacağına ben pek ihtimal vermiyorum: Bitcoin o gün de gerçek manada bir yatırım ve korunma aracı olarak kullanılacaktır.

TARİKATLER & CEMAATLER DOSYASI : Tarikat okul ve yurtları kamulaştırılsın


Tarikat okullarının ve yurtlarının kamulaştırılmasını ilk defa gündeme getiren Vatan Partisi (o zamanki İşçi Partisi) olmuştu. Yıl: 1997

Taksim, İstiklal Caddesi, 28 Eylül 1997

Geçen yıllar bu isteğin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Bu okullarda, bu yurtlarda yetiştirilenler 15 Temmuz 2015 darbesinin neferleri oldular. Bu yurtlarda çocuklarımız cinsel tacize ve tecavüze uğradı, yakıldı.

Fethullahçı okullara ve yurtlara el konuldu ama, onun başaramadığı görevi devir almak üzere Süleymancılar ve Menzilciler başta olmak üzere bilumum tarikat ve cemaatler serbestçe faaliyete devam ediyorlar.

İstisnasız bütün tarikat ve cemaatlere ait okul ve yurtlar acilen kamulaştırılmalı, devletin idaresi altına verilmelidir.

Vatan Partisi Öncü Gençlik Genel Başkanı Aykut Diş, Türk gençliğini tarikat ve cemaatlerin pençesinden kurtaracaklarını açıkladı.

"Devlet yurdunun yıkılıp bir tarikatın yurduna mahkum bırakılan kardeşlerimizi yangınlara kurban vermekten utanç duyuyoruz."

"Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkıma uğratanlar, öğrencileri tarikatlara muhtaç hale getirenlere bunun bedelini ödetmek bizim sorumluluğumuzdur"

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=6LwBMDaytKA

LİNK : http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/vatan-partisi-genel-baskan-yardimcisi-profesor-doktor-tulin-oygur-tarikat-yurtlari-kamulastirilmali-h131292.html

DUYURU : SİVİLLERE SATIŞI YASAL OLAN EN KAPSAMLI MOBİL JAMMER /// 8 Bands GSM CDMA 3G 4G GPS L1 WiFi Lojac k Cell Phone Jammer, Blocking GPS


Değerli Yurtseverler,

Elimizdeki tüm imkanlarla MK ULTRA & TELEGRAM teknolojisi hakkında tüm kaynakları tarayarak (resmi belgeler dahil) edindiğimiz bilgi ve bulguları sizlerle paylaşıyoruz. Aynı zamanda çözüm önerilerimizi de bu kapsamda mağdur olduğunu iddia eden tüm vatandaşlarımızla paylaşıyoruz.

ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU, bu konu yani bu teknoloji ULUSAL GÜVENLİĞİ ilgilendirdiği için konuya dahil olmuş durumda.

2001 yılından itibaren tüm iddiaları kapsamlı olarak araştırıyoruz. Elimizden geldiğince bilgimiz dahilinde tüm mağdurlara 7/24 ücretsiz olarak REHBERLİK VE DANIŞMANLIK HİZMETİ veriyoruz. Aynı zamanda MK ULTRA & TELEGRAM GOOGLE MAIL GRUBU’muz (Şu anda 270 mağdur üye bulunuyor), FACEBOOK GRUBUMUZ (Şu anda 1,360 takipçi bulunuyor) ve WHATSAPP LİSTE’miz (Şu anda 35 mağdur üye bulunuyor) üzerinden bu teknolojiye dair güncel haber ve bilgileri ve çözüm önerilerimizi paylaşıyoruz. Mağdurların kendi aralarında tartışabilmelerini ve sohbet etmelerini temin ediyoruz.

1. Eğer, tarafımıza başvuran ve mağdur olduğunu iddia eden kişi, istihbarat kurumlarının kendisi hakkında teknik takip uygulaması yaptığını düşünüyorsa, talep etmesi halinde cüzi bir ücret mukabilinde Avukat aracılığı ile Savcılık Dilekçesinin hazırlanmasını sağlıyoruz. BİLGİ EDİNME KANUNU tüm Türk Vatandaşlarının yararlanabildiği bir kanundur. İsteyen vatandaşımız, bu kanun çerçevesinde resmi kurumlara, kendisini ilgilendiren kanuni bir durum hakkında soru sorma hakkına sahiptir.

2. Ayrıca, ABD’den ithal izni aldığımız DEFENDER CİHAZI’nı talep eden tüm mağdurlar için ithal edebiliyoruz. Bu cihaz sadece MK ULTRA & TELEGRAM MAĞDURLARI için üretilmiş, nano teknolojik özel bir üründür. ABD satış fiyatı 495 USD’dir. (Kargo bedeli 39 USD’dir). Talep eden mağdurlar için toplam 534 USD’ye getirtebiliyoruz. Ne işe yaradığı hakkında bilgi almak isterseniz lütfen BURAYA tıklayınız.

3. Yine ayrıca, ABD’li bir nano teknoloji firmasının MK ULTRA & TELEGRAM MAĞDURLARI için ürettiği giyilebilen, ELF ve radyasyon geçirmeyen özel giysi ve şapkaları da talep edilmesi halinde ithal edebiliyoruz. Detaylar için buraya tıklayın.

Ürün hakkında detaylı bilgi almak için lütfen aşağıdaki açıklamaları inceleyin.

ÖNEMLİ NOT

1. Ürün açıklaması İngilizcedir. GOOGLE TRANSLATE ile tercüme edebilirsiniz.

2. Ödeme için kullanılacak hesap numarası : ZİRAAT BANKASI AKÇAKOCA DÜZCE ŞUBESİ HESAP NO : 0318-62940443-5001 /// İBAN NO : TR130001000318629404435001 (Erkut Ersoy adına)

3. Ürün ABD’den kargo ile 2-3 hafta içinde ulaşmaktadır.

4. Ürün ABD malıdır.

5. Ürün ABD’de 922 USD’den satışa sunuldu. Dolar kuru : 3,1219 TL (02.11.2016 itibariyle) TL Fiyatı : 2,878 TL

6. Ürüne 25 USD kargo bedeli dahildir.

7. Dolar kurundaki dalgalanmalar ürün fiyatına yansıtılır.

8. Ürünler ABD’den geldiği için iade ve deneme imkanı bulunmamaktadır. Bu nedenle lütfen doğru ürün seçiniz.

ÜRÜN AÇIKLAMASI (ENGLISH)

8 Bands GSM CDMA 3G 4G GPS L1 WiFi Lojack Cell Phone Jammer, Blocking GPS

Tracker, WiFi, Lojack and 4G mobile Phone all in one (for Europe)

Availability: In stock & $922.00

Quick Overview

This 8 Bands Cellphone Jammer blocks all GSM 3G CDMA 4G frequencies,it also blocking WiFi Lojack and GPS L1, Great for agaist GPS tracking,Lojack tracking,Cellphone monitoring when your on car or office meeting,avoid your kids not internet surfacing at night.

Details

This 8 Bands Cellphone Jammer blocks all GSM 3G CDMA 4G frequencies,it also blocking WiFi Lojack and GPS L1, best choice for agaist GPS tracking,Lojack tracking,Cellphone monitoring when your on car or office meeting,avoid your kids not internet surfacing at night.

Multi-band cell phone signal jammer can work to isolate the specified unwanted frequency bands when there is the demand for signal free zone. The8 Bands GSM CDMA 3G 4G GPS L1 WiFi Lojack Cell Phone Jammer,Blocking GPS Tracker,WiFi,Lojack and 4G mobile phone all in one (for Europe). Selection Frequency is one of the multifunctional signal blocking units available with well-built compact construction and delicately combined functionality.

The powerful jammer has a wide affected frequency ranges to include CDMA/GSM, DCS/PCS, 3G, 4G LTE, 4G Wimax and GPS/Wifi. It also has a jamming range up to 15m, depending on the signal strength in the given area. Within the range, just turn on the jammer, all wireless connection to 2G, 3G, 4G or Wifi,GPS network will be disabled at the same time. Also, the jammer is a selectable unit. In other word, user can choose to allow operation of one or a few of frequency bands.

Adjustment of ON or OFF any of the single bands will not cause any disruption to the operation of others.

The jammer is flexibly applicable for its portability and ease of charging. It can be applied at meeting rooms, conference rooms, trains, bus and more location as you want, powered by universally using AC adapter or by 4000mA/h rechargeable battery. The well-designed cooling system will further ensure you a lasting service time.

Jamming frequencies:

GSM900 and GSM1800 in Europe
CDMA850 in both USA and Europe

4G in Europe

Effective Frequencies:


GSM: 925MHZ – 960MHz
DCS: 1805MHZ – 1880MHz
3G: 2110MHZ – 2170MHz
GPS: 1570MHZ -1610MHZ
WIFI: 2400MHZ – 2500MHZ
LOJACK: 168MHZ – 178MHZ
4G: 790MHZ – 862MHZ
4G: 2620MHZ – 2690MHZ

Specifications:


Working Radius: 15 meters
Output power: 4W
Power Supply: can work via battery and two power adapters
Battery Information: Lithium-ion 3.7V 4000mA
Battery Working Time: 2 hours maximum
Adapters Details: AC 110~250V to DC 12V, car 12V to DC 12V, both 4000mA
Antennas Details: high-tech rubber (8 units)
Dimensions Of Device: 130x80x38mm(not include antennas)
Weight Of Product: 800g


Package List:


1 * Portable Signal Jammer
1 * AC adaptor
1 * Car adaptor
1 * Antenna
1 * User Manual


Advantages:


Multiple bands
High output power
Cooling fan inside , Could be used in car directly,With car charger and AC charger
With Built-in Battery:4000mA/h,Charge full time about 6Hours,Working time:1-2Hours.

Application Area:


it can be applied at meeting rooms, conference rooms, trains, bus and more
For some locations of special purpose such as hospitals, gas stations and more, Please do field test first to make sure no interference happened to the normal operation of their equipment and instrument

Fully protected against:

iPhone3,iPhone4/S,iPhone5/S/C,iPhone6/plus/S/C
iPad2/3/4
All Sumsung 3G 4G cellphone
HTC cellphone
Moto cellphone
All other cellphones
GPS Tracker
WiFi Device
Lojack Tracker

MİZAH : Doktora tezi ve danışman /// KISSADAN HİSSE


Doktora Tezi ve Danışman

Bir Tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk bir şeyler yazıyor.

Oradan geçen bir Tilki:


– Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
– Doktora tezimi yazıyorum.
– Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında?
– Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında.
– Yok canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşanlar Tilki yerler mi?
– Olur canım, gel istersen, sana ispat edeyim.


Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk birşeyler yazmaya devam eder.


Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür.


– Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
– Doktora tezimi.
– Ne hakkında?
– Tavşanların Kurtları yemesi hakkında.
– Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?
– Gel istersen göstereyim…


Yine beraberce yuvaya girerler. Tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.


Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz? Manzara şudur:


Bir köşede Tilkinin kemikleri… Bir köşede Kurdun kemikleri…

Diğer köşede ise TAVŞANIN DOKTORA DANIŞMANI ASLAN, kürdanla dişlerini temizliyor!

ANA FiKiR VE SONUÇ:

Doktora yapmak için, tezin önemi yoktur. (Ergenekon)
Konunun da önemi yoktur. (Ülkenin parçalanması)
Önemli olan, tez danışmanıdır (Örneğin ABD)…

Hadi tavşanı da siz bulun…..

YOLSUZLUK DOSYASI : Melih Gökçek’ten Cemaat’e büyük kıyak, hem d e 15 Temmuz’da…


Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 15 Temmuz günü, "FETÖ" üyeliğinden aranan Ömer Akgül’ün ağabeyi Mehmet Akgül ve CHP Ankara eski Milletvekili ve ATO eski Başkanı Sinan Aygün’ün ortak olduğu Alan Taahhüt İnşaat A.Ş’ye 100 milyon liralık kıyak yaptığı iddia edildi.

İstanbul Haber Ajansı‘nın haberine göre, "FETÖ yöneticisi" olarak aranan firari sanık Ömer Akgül’ün ağabeyi Mehmet Akgül ve Sinan Aygün’ün ortak olduğu Ankara Sögütözü Eskişehir yolu kavşağı üzerinde bulunan 12 bin 82 metrekare yüzölçümlü arazinin inşaat izni 1.50 emsal olmasına rağmen, 15 Temmuz darbe günü Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis kararı ile 2.10’a yükseltilerek 100 milyon liralık rant sağladığı ortaya çıktı.

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nun, 24 Kasım 2016 tarihli itiraz dilekçesinde yer alan Söğütözü-Eskişehir Yolu kavşağındaki parselle ilgili olarak, "Ankara Büyükşehir Belesiye Meclisi’nin 15 Temmuz 2016 gün ve 1402 sayılı kararıyla FETÖ üyesi olduğu tespit edilen şahısların mülkiyetinde bulunan araziye imar değişikliği yapılarak rant sağlandığı" iddia edildi.

ATO eski Başkanı Sinan Aygün, aynı tarihlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar ve Bayındırlık Komisyonu’na verdiği ikinci dilekçede, ‘FETÖ’cü ortağını şirketten çıkardığını ifade ederek aynı araziye imar değişikliğinin 2.50’ye çıkarılmasını istediği ve İmar ve Bayındırılık Komisyonu’nun bu dilekçeyi kabul ettiği kaydedildi.

ÇOCUK İSTİSMARI DOSYASI /// Çocukluğu cinsel istismarla geçti, m ücadeleyle ayağa kalktı, şimdi soruyor : Peki siz niye umutsuzsu nuz ?


soL’un haber merkezinin e-posta kutusuna düşen bir mektupla tanıdık onu.

Türkiye, AKP’li vekillerin “cinsel istismar sanıklarını aklayacak yasal düzenleme”sine kilitlenmişti.

Kadınlar, erkekler, gençler, hukukçular, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, sanatçılar, cinsel saldırı mağdurları: Herkesin ve her kesimin, o “yasal düzenleme” konusunda söz söylediği, kafa yorduğu, tartışmalara girdiği bir süreci yaşıyorduk ülkece.

Posta kutumuza düşen mektup, çocukluğu boyunca cinsel saldırıya uğramış bir gencin, talan edilmiş bir ömrün çığlığıydı… AKP’nin gündeme sürdüğü “cinsel istismar sanıklarını aklayacak düzenleme”, işte o çocuğu, yaşadıklarını anlatmaya, paylaşmaya ve sesini yükseltmeye itmişti.

Tanımıyorduk mektubun sahibini… Ama peş peşe gönderdiği e-postalarla, ısrarla yayınlanmasını istediği mektubuyla, bir gün içinde 3-4 kez “Ne olacak benim çığlığım, söyleyeceklerim” diye bizi uyaran ve “hadi”leyen kararlılığıyla, belli ki patlamaya hazır bir yanardağ ile karşı karşıyaydık.

Karar verdik. Hangi kentteyse bu feryadın sahibi, buluşup konuşacaktık.

Öyle de yaptık.

Yaşadığı kentte buluştuk. İsmi ve resmi bizde saklı bu arkadaşımızla, her şeyi ta en başından konuştuk. O anlattı biz not aldık. O söyledi biz yandık. Gözyaşlarımızı içimize akıtarak konuştuk. Acı bir çocukluğun, hüzünlü bir gençliğin kavurduğu bir hayatla yüzleştik.

O, bir üniversite öğrencisi. Ailesinden uzakta, dostları, arkadaşları, yoldaşlarıyla bir yaşam sürüyor.

Çocukluğunu ve hayatını cehenneme çeviren cinsel saldırıları, doğduğu, çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği kentin kenar mahallelerinden birinde yaşadı.

3 yaşındaydı: Dünyayı, hayatı, insanları tanımanın en başında yani… İlk cinsel istismarla işte o zaman tanıştı. Evet… 3 yaşından 13 yaşında kadar… 10 karanlık yıl… 10 acı yıl… 10 suskun, içine kapanık, haykırışlarını kendi kendine bastırmak zorunda kaldığı, kimselere hiçbir şey anlatılamayan 10 dilsiz yıl.

Kimlerdi sana saldıranlar, o günlere dönmek acı veriyordur kuşkusuz ama yaşadıklarını anlatabilir misin?

Mahalleden insanlardı. Tanıdıklarımızdı. Komşularımızın büyük, ergen çocukları… Gel oynayalım derlerdi bana, 3 yaşında bir çocuktum, oyun teklifine “hayır” diyemeyecek yaşta yani… Giderdim. “Oyun” dedikleri şeyin ne olduğu belli… Sonradan fark etmeye başladım bunun ruhuma acı verdiğini… Ne bilir, ne anlar ki 3 yaşındaki bir çocuk… Hissediyordum kötü bir şey olduğunu. Belki de o yüzden söyleyemiyordum evdekilere. Ne olduğunu bilmediğim ama gizli kalması gereken bir şey olduğu çok belli. Sonra 4 kişi oldular… O 4 kişi zaman zaman evlerine çağırarak ya da bir punduna getirerek beni istismar ettiler. Cinsel istismar ve saldırı en ileri noktaya kadar gerçekleşti.

Ne zamana kadar sürdü?

İlköğretim 8 yıldı o zaman. Neredeyse ilköğretimin sonlarına kadar sürdü, kaba bir hesapla 3 ile 13 yaş arası denebilir… Yani 10 yıl boyunca, farklı periyotlarda, zaman zaman sıklaşarak, zaman zaman azalarak ama hep güvercin tedirginliğinde yaşadım o 10 yılı… Pır pır ederek yüreğim. Çırpınıyordum. Kimseye bir şey söyleyemiyordum.

"HAYRET EDİYORUM, YÜZÜME NASIL BAKIYORLAR DİYE…"

Peki yıllar geçti aradan. O saldırganlarla karşılaşıyor musun memlekete, ailenin yanına gittikçe? Çok acı, çok karmakarışık, çok altüst edici bir deneyim olsa gerek…

Evet karşılaşıyorum. Evlendi bazıları. Çocuğu olan var. Göz göze geldiğimiz oluyor. Ve ben hayretler içinde soruyorum kendime, ‘Bu insan benim yüzüme nasıl bakıyor’ diye… Onlar aslında suç işlediklerinin farkındalar… Biliyorlar suçlu olduklarını… Karşılaştığımızda hep iki çift laf söylemek istedim. Bir yandan da geriye dönmek, o acı günleri yeniden yaşamak, hatırlamak istemedim. Çünkü çökertirdi beni o günlere dönmek, yeniden yaşamak. Şu anda anlatırken bile kötü oluyorum…

Yıllar sonra, artık büyüdüğünde, yaşadıklarının iğrenç bir saldırı, istismar olduğunu öğrendiğinde ailene bu konuyu açmayı düşünmedin mi? Saldırganların ceza alması için mesela…

Söylemek istemedim… Büyürdü bu iş… İstenmeyen, bize zarar verecek yerlere gidebilirdi.

"HEP ÇOCUKLARIN MUTLU OLACAĞI ÜLKE NASIL KURULUR DİYE DÜŞÜNDÜM"

Sonra ne oldu? Senin bir kırılma noktan, yolunu yöntemini çizme kararın olduğunu görebiliyorum… Sonrasını konuşalım biraz da…

Ben sonra hep hayatı sorguladım. İyi bir yaşam beklentisi oluştu bende. Hep mutsuz, tedirgin, kaygılar içinde bir çocukluk yaşadığım içindir ki, ben hep sonraki yıllarda “Bir çocuk nasıl mutlu olur” sorusunun yanıtını aradım. Mutluluğu aradım hep. Yaşadığım çevrede hep gericiler vardı, sağcılar vardı, muhafazakarlar vardı. Bunlarla çepeçevre kuşatılmış bir çocukluk geçirdim ve o cehennem gibi 10 yılı ben işte tam da böyle bir çevrenin içinde yaşadım. Ama ben küçüklüğümden beri okumaya, soru sormaya, sorularıma yanıt aramaya meraklıydım. Okumalarımı, öğrenmelerimi, araştırmalarını hep kendi halimde ve içimde gerçekleştirdim. İçsel yolculuklara çıktım. Lisede anlattıkları hep saçma geldi. Ve sorgulama dönemine girdim. Gericilerin, sağcıların, muhafazakarların karşıma çıkardıkları tezler, hiçbir zaman uymadı bana. Birden kendimi, onların karşısında ileri ve politik cümleler kurarken buldum. Yaşadığım o iğrençlikler karşısında, hep çocukların mutlu olabileceği bir ülke nasıl kurulabilir konusunda kafa yordum, iyi bir Türkiye için ne yapmalıyım diye sordum.

"MÜCADELE ETMESEM YA İÇİME KAPANIR İNTİHAR EDERDİM YA LÜMPEN BİR İNSAN OLURDUM"

Bu düşünceler nereye götürdü seni?

Bir şey yapmam lazımdı. Harekete geçmem lazımdı. Lise 2’de kararımı vermiştim. Bir şey yapmanın yolunun örgütlenmeden geçtiğini, örgütlü bir şekilde mücadele etmem gerektiğini kavramıştım. Bakın, ben o yaşadığım çok acı 10 yıldan sonra eğer mücadele etmeye, örgütlü mücadeleye karar vermeseydim, ya içine kapanık, umutsuz, geleceksiz, dünyaya geldiğine pişman bir insan olurdum ya da kötü alışkanlıkları olan, lümpen bir insan olurdum ya da herhalde intihar ederdim… Onca acının, onca talanın, onca ruh çırpınışının sonunda eğer ben hayata bunca bağlı bir insansam, mücadele etmeye karar vermemden dolayıdır. Hayata bağlı olmasam, örgütlü olmazdım. Umuda inandığım için örgütlüyüm ben… Çevremizdeki insanlar umutsuz ne yazık ki. Kendi yaşadığım o acılarla dolu 10 yıla baktığımda, çevremdeki insanlara bazen sormak istiyorum, “siz niye umutsuzsunuz” diye…

Bizimle buluşmaya, kendini anlatmaya, içini dökmeye nasıl karar verdin?

O gece TBMM’de AKP’li milletvekillerinin “cinsel istismar sanıklarını aklama düzenlemesi” adı verilen önergeyi okudum soL Haber Portalı’ndan… Çok canım sıkıldı. Kötü oldum. İçim içime sığmadı. Yaşadıklarım geldi aklıma. Fena halde sıkıldım o gece… Ve şunu düşündüm: Meclis’te o iğrenç önergeye imzalar atılırken, bu ülkenin çeşitli mahallelerinde belki de onlarca çocuk cinsel istismara, cinsel saldırıya maruz kalıyordu. Bunu düşündüm. Kendi yaşadıklarımı düşündüm. Ve oturdum, size yazdığım o mektubu kaleme aldım. Can havliyle gönderdim.

"ÖRNEĞİN BENİM 10 YIL UĞRADIĞIM SALDIRI HİÇBİR RAKAMA, VERİYE YANSIMADI"

Evet… Böyle düşünmeye iten ne seni, örneğin tanıklık ettiğin, bildiğin tek cinsal istismar, cinsel saldırı kendi yaşadığın mıydı, o çevrede başka istismarlar yaşandığını düşünüyor musun?

Benim yaşadığım mahallede, benim o istismara maruz kaldığım yıllarda bildiğim, gözlediğim, hissettiğim cinsel saldırılar oluyordu. Şimdilerde çeşitli haberlerde bir takım rakamlar, kimi veriler yazılıp çiziliyor. Cinsel istismarın arttığı söyleniyor. Cinsel istismar ve saldırılara dair gerçek, nesnel rakamların bilinebileceğini düşünmüyorum. Çünkü şu var: Örneğin benim yaklaşık 10 yıl boyunca maruz kaldığım cinsel istismar hiçbir rakama, hiçbir veriye yansımadı. Rakamlara, verilere yansımayan yüzlerce, binlerce cinsel istismar, cinsel saldırı var. Kesinlikle var.

Dönüşümün, okumaya ve sorgulamaya başlayışın, mücadeleye karar verişin nasıl başladı? O acılardan, ancak mücadele ederek kurtulabileceğine olan inancın nasıl pekişti?

Kendi isteğimle, kendim seçerek okuduğum ilk şiir kitabı bir Nâzım Hikmet kitabıydı. “Yeni Şiirler” adıyla yayınlanan şiirler çok etkilemişti beni.

Sonra?

Sonra… Örgütlü mücadeleye karar verdiğim günlerdeydi. Arayışta olduğum kesindi. Yaşadığım kentin bir caddesinde yürürken, bir apartmanın girişinde, hunharca sökülmek istenirken kırılmış bir tabela gördüm. Tabelada, Nâzım Hikmet’in şiirinde okuduğum “Sen dünümüz, bugünümüz, yarınımızsın” diye anılan partinin adı yazıyordu. O günü, acıyla geçen çocukluğum gibi unutamıyorum. Hemen hemen her gün yürüdüğüm o caddedeki rastlantı, bana bir davet gibi geldi. Tereddüt etmeden ama korkarak ve heyecanla apartmana girdim, kapıyı çaldım. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan iki saat sohbet ettik partidekilerle. Güzel günlere giden yolda ilk adımı atmaya işte o gün karar verdim. Eve dönmek üzere ayrılırken, çıkışta, kapının hemen karşısındaki duyuru panosunda boyacı bir çocuk karikatürü gördüm. Beni kapıdan uğurlayan arkadaşa sordum. Aldığım yanıtı hiç unutmuyorum: “Tanıştırayım, bu bizim Hıdırımız…” İşte o anda, Hıdır’ın büyüyecek olan umudumuz olduğunu anlamıştım. O an, bir kez daha, yaşanması gereken güzel günler için elimden geleni yapacağıma kendi kendime söz verdim. O andan itibaren, gerçek adım bir yana, bir Hıdır da bendim.

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.