Darbe sonrası halk oylamasıyla devlet başkanı seçilen Hafız Esed ülkeyi otoriter bir rejimle yönetmiştir. Hafız Esed’den sonra Beşşar Esed de baskıcı tutum sergilemiş ve bu zaten baskılardan, yasaklardan yılan halkın ayaklanmasına, Suriye’de geri dönüşümü olmayan sonuçların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve kısa zamanda Arap dünyasına yayılan halk hareketlerinden Mart 2011’de Suriye de payını almaya başlamıştır. Adına Arap Baharı denen bu halk hareketleri Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de hükümet değişikliğine neden olmuştur. Arap Baharı ile ortaya çıkan ayaklanmalar sonucu halk demokratik taleplerde bulunmuş, Esed ise bunlara baskıcı tutumlarıyla karşılık vermiştir. Sonuçta rejim yanlıları ile rejim karşıtları arasında kanlı çatışmalar başlamıştır. Bu durumdan en fazla etkilenen ülkelerden biri de şüphesiz Türkiye’dir. Bu noktada Türkiye, Suriye krizi ile birlikte vizyonunu ve misyonunu gösterebilme şansı bulmuştur. Ancak Türkiye’nin “Ortadoğu’da oyun kurucu ülke” politikası krizin başladığı 4 yıl boyunca Suriye’de karşılığını bulamamıştır. Bugün gelinen noktada ise Türkiye’nin Suriye’de çözüm olabilmesinin ve bu çözümde rol alabilmesinin yolunun Rusya’dan geçtiğini fark etmesi ve Rusya ile işbirliğine doğru ilerlemesi bu süreçte ona bir şeyler kazandırabilecek gibi görünmektedir. Rusya açısından düşünecek olursak Rusya’nın ta Çarlık Rusya döneminden beri Akdeniz’e inme düşünmesi ona Hafız Esed döneminde Suriye’de Laskiye yakınlarında askeri üs kurma imkanı sağlamıştır. Bugün ise Laskiye’de bir askeri üs inşaası bulunmaktadır. Yani Rusya’nın bölgeden çıkmayacağı kesindir. Bunu da her fırsatta gerek BM’ye gerek NATO’ya bölgede bulunan Rus askerleriyle, bölgeye gönderdiği S-300’ler, S-400’ler ile göstermektedir.
Suriye’deki Savaşın Doğuşu
1946’da bağımsızlığını kazanan Suriye arka arkaya askeri darbelere maruz kalmış ve istikrarsızlık içinde yaşamıştır. 1963’te yapılan darbe ile Baas Partisi iktidara gelmiştir. Diğer tüm muhalefeti gerisinde bırakarak 1971’de Hafız Esed devlet başkanı olmuştur. Esed demokratik görünümlü otoriter bir rejim yaratmış ve ülkede istikrarı sağlamıştır. 1973 Anayasasıyla ülkedeki bütün kurumlarda mutlak hâkimiyet sağlamıştır. Suriye’deki Nusayriler bir dini cemaat ve sosyal ayrımcılığa maruz kalmış bir mezhep olma konumundan çıkarak Suriye siyaseti ve ekonomisinde etkin bir konum kazanmıştır. Esed ülkenin stratejik konumlarına kendi ailesinden ve mezhebinden insanları yerleştirmiştir. Kolektif liderlik prensibini benimseyen Esed, kendisini merkeze alarak siyasi yapıyı şekillendirmiştir. Hafız Esed iç politikada etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden bir denge kurup azınlık yönetimi teşkil ederken dış politikada çıkar algılaması çerçevesinde politikalar üretmiştir. Arap milliyetçiliği ve İsrail karşıtlığı dış politikanın öncelikli konuları haline gelirken çift kutuplu dünyada denge politikası güdülmüştür. [1] Beşar Esed babasının ölümü üzerine Temmuz 2000’de düzenlenen bir referandumla devlet başkanı olmuştur. Bu referandum yapılmadan önce Suriye Anayasası’nda devlet başkanının yaşı ile ilgili olan maddesi değiştirilmiş, devlet başkanı olma yaşı 40’tan 34’e indirilmiştir ve bu yaş sınırı da Beşar Esed’e uymaktadır. Böylece monarşilerde bulunan yönetimin babadan oğula geçmesi özelliği Suriye’de uygulanmış ve Suriye “başkanlık monarşisi” özelliği kazanmıştır. Yeni yönetimle ortaya çıkan reform umutları menfaat gruplarının direnci sonucunda birkaç yıl içinde yok olmuştur. Çok partili sisteme geçme gibi adımlar atılamamıştır. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu, televizyon kanalı, radyo istasyonu ve internet sayfası yasaklanmış veya kapatılmıştır. Beşar Esed, 27 Mayıs 2007’de düzenlenen referandumla ikinci kez devlet başkanı seçilmiştir. Suriye’de ekonomik ve siyasi sistem hızla gelişen ve değişen toplum karşısında hantallaşmış, ihtiyaçlara ve taleplere karşılık veremez hale gelmiştir.
2010 yılında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da ortaya çıkan halk ayaklanmaları Suriye yönetimini endişelendirse de ilk tepkileri bu ayaklanmaları önemsememek ve kendilerine güvenmek olmuştur. Beşar Esed, uluslararasındaki duruşunun halkı tarafından desteklendiğini, ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi zorluklara halkının dayanabileceğini, ayaklanmayacaklarını savunmuştur. Ancak çok geçmeden ilk ayaklanma patlak vermiştir. Bu ayaklanma 17 Mart 2011 Dera kentinde ortaya çıkmıştır. En önemli nedeni de bütün ülkeyi etkileyen kuraklık ve yolsuzlukla beraber büyük bir işsizlik sorununun ortaya çıkmasıdır. Bu ayaklanma diğer kentlere de sıçramış, rejim baskıyla sorunu çözmeye çalışırken olaylar iç savaşa dönüşmüştür. Ancak halkın yaptığı bu ayaklanmalar rejim tarafından ciddiye alınmamış, bu ayaklanmaların arkasında dış güçlerin ya da aşırı kökten dincilerin olduğunu düşünmüştür. Sorunu tüm ülke genelinde olarak değil yerel bir sorun olarak düşünmüştür. Çatışmalarla birlikte yoğun insan hakları ihlalleri de ortaya çıkmıştır. Böylece sorun büyüdükçe büyümüş, iç mesele olmaktan çıkmıştır. Bu durum kısa sürede bölgesel ve küresel aktörlerin krize müdahale etmesine fırsat vermiştir. ABD, Esad rejiminin ezeli düşmanlarından biri olarak uluslararası tepki veren ilk aktörlerden biri olmuştur. Olayların tırmanması üzerine ABD konuyu bir yandan BM gündemine taşırken, diğer yandan Türkiye ve Arap Birliği ülkeleriyle yakın temasa geçmiş, bölgesel inisiyatifler geliştirilmesini ve diplomatik çabalara öncelik verilmesini desteklemiştir.10 ABD’nin çağrıları Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’dan hemen, Arap Birliği’nden ise gecikmeli karşılık bulmuş, özellikle Türkiye Esad yönetimine telkin ve baskılarda bulunmaya başlamıştır. Türkiye’nin bir taraftan Esad’a telkin ve baskıları devam ederken, diğer taraftan Arap Birliği’ni inisiyatif almaya teşvik etmesi ve muhalif grupları desteklemesi de krizin bölgeselleşmesi ve uluslararasılaşmasında etkili olmuştur. Esad’ın yönetimi terk etmesini amaçlayan grubun karşısına İran, Rusya ve Çin’den oluşan ve statükonun devamından yana tutum alan grup çıkmıştır. [2] Suriye’deki bu iç çatışma ve iktidar mücadelesine dış güçlerin dâhil olması sorunun daha da karmaşık hale gelmesine sebep olmuştur. Türkiye ise bu krizde başlangıçtan beri izlediği ahlaki ve ilkeli tutumunu kaybetme riski ile karşı karşıya kalmıştır.
Suriye Krizi’ne Türkiye’nin Bakışı ve Krizin Türkiye’ye Etkileri
Türkiye-Suriye sınırı 910 km’dir ve Türkiye’nin en uzun sınır hattı Suriye iledir. Bu ülkeler arasındaki sınır doğuda Dicle Nehri’nden batıda Akdeniz’e kadar uzanır. Türkiye’nin doğuda Şırnak’tan batıda Hatay’a kadar 6 ilinin Suriye’ye sınırı vardır. İki ülkede sınıra yakın bölgelerde yaşayan vatandaşlar arasında akrabalık vardır. İki ülke arasında ekonomi ve güvenlik alanlarında coğrafi yakınlıktan dolayı karşılıklı bağımlılık söz konusudur. Ayrıca Suriye Türkiye’nin Lübnan, Ürdün vb. Arap ülkelerine açılan kapısıdır. Su sorunu, PKK, Hatay meselesi gibi sorunlar altında Suriye-Türkiye ilişkileri belli dönemler dışında sorunlu olmuştur. AK Parti’nin 20002’de iktidara gelmesiyle ilişkiler hiç olmadığı kadar ilerlemiştir. Ancak Arap dünyasında başlayan ayaklanmaların Suriye’ye sıçramasıyla Türkiye-Suriye ilişkileri yeni bir döneme girmiştir. Türkiye ilk zamanlarda Esed ile iyi ilişkileri dikkate alarak ve bağları da koparmamak adına Esed yönetiminin bölgede yaptığı zulüm ve katliamlara sert tepki gösterememiştir. Ancak bu şiddeti ve baskıyı arttırması üzerine Türkiye’nin bu sessizliğini sürdürmesi imkânsızlaşmıştır. Esed’e sert uyarılar da bulunulmuş ancak şiddet ve baskı daha da artmıştır. Bunun üzerine dönemin Türkiye Başbakanı Erdoğan Suriye’de olanları Türkiye’nin iç işleri olarak algıladıklarını belirtmiştir.
Suriye’deki kriz, İran’ın ve Arap Birliği’nin müdahil olmasıyla bölgesel bir anlaşmazlık haline dönüşmüştür. Esed yönetiminin Arap Birliği’nin hazırladığı çözüm planına uymaması sonucunda Suriye’nin üyeliği askıya alınmıştır. Bu gelişmelerden sonra Türkiye de bu ülkeye tek taraflı yaptırımlar uygulamaya başlamıştır.
Türkiye’nin 30 Kasım 2011 tarihinde 9 madde halinde açıkladığı yaptırımlar kapsamında;
· Suriye’de halkıyla barışık bir yönetim kurulana kadar Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmasının askıya alındığını,
· Baas iktidarında halka karşı şiddete başvuran kişilerin Türkiye’ye seyahatlerinin yasaklandığını ve Türkiye’deki mal varlıklarının dondurulacağını, Esed rejiminin kuvvetli destekçisi konumundaki bazı işadamlarına da benzer tedbirlerin getirileceğini,
· Suriye ordusuna her türlü askeri malzemenin satış ve tedarikinin durdurulacağını,
· Türkiye üzerinden Suriye’ye silah ve askeri malzeme transferinin önleneceğini,
· Suriye Merkez Bankası ile ilişkilerin durdurulacağını,
· Suriye hükümetinin Türkiye’deki finansal mal varlıklarının dondurulacağını,
· Suriye hükümeti ile kredi ilişkilerinin durdurulacağını,
· Suriye Ticaret Bankası ile işlemlerin durdurulacağını,
· Suriye’deki altyapı projelerinin finansmanı için imzalanan Eximbank kredi anlaşmasının askıya alındığını duyurmuştur.[3]
2012 yılında Arap Birliği tarafından BM’ye taşınan Suriye Krizi küresel bir anlaşmazlığa dönüşmüştür. Dönemin Başbakanı Erdoğan Beşşar Esed’in iktidarı terketmetsi yönündeki yaklaşımını sürdürmüştür. Türkiye’nin muhalefet olarak sürdürdüğü temaslara karşılık Esed rejimi PKK/KCK terör örgütü liderleriyle irtibat kurmuş ve Suriye’nin kuzeyinde PKK/KCK’nın Suriye uzantısı olan PYD’ye serbestlik tanımıştır. Gerilen ilişkiler sonucunda Türk Hava Kuvvetleri’ne ait bir F-4 tipi savaş uçağı, Malatya’dan havalandıktan sonra Akdeniz üzerinde düştü. Uçakla ilgili uluslararası ajanslar “Suriye düşürdü” haberini geçti. Dün gece Başbakan Erdoğan başkanlığında yapılan güvenlik zirvesinde sonrası yapılan açıklamada da uçağın Suriye tarafından düşürüldüğü doğrulandı. Başbakan Erdoğan’ın açıklaması şöyle: “22 Haziran 2012 tarihinde görev uçuşu için Malatya Erhaç Meydanı’ndan kalkış yapan uçakla, radar ve telsiz temasının kesilmesinin akabinde yaşanan gelişmeler, yapılan toplantıda ele alınmıştır. İlgili kurumlarımızın sağladığı verilerin değerlendirilmesi ve Suriye ile yürütülen ortak arama kurtarma faaliyetleri çerçevesinde elde edilen bilgiler neticesinde uçağımızın Suriye tarafından düşürüldüğü anlaşılmıştır. Pilotlarımız dâhil arama kurtarma çalışmaları halen devam etmektedir. Türkiye olayın tam olarak aydınlatılmasının ardından, nihai tavrını ortaya koyacak, atılması gereken adımları kararlılıkla atacaktır.” [4] Uçağın düşürülmesi ve iki pilotun şehit olması sonucu Türkiye, Suriye’ye karşı angajman kurallarını değiştirmiş, Türk kara ve hava sahasına yaklaşan unsurların hedef alınacağını belirtmiştir. Bu dönemde Türkiye, sığınmacılar sorununa karşı Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge kurulabilirliği konusunda BM’ye ve NATO’ya öneride bulunmuştur. Bu öneriyi Fransa kabul ederken, ABD temkinli yaklaşmış, Rusya ise karşı çıkmıştır.
Suriye ordusuna ait topçu birliklerinden 3 Ekim 2012 tarihinde atılan top mermilerinin Türkiye sınırları içinde Akçakale’ye düşmesi neticesinde 5 Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş ve 10 kişi yaralanmıştır. Uçak krizinden farklı olarak bu saldırılara misli ile mukabele edilmiş, atışın yapıldığı noktalardaki hedefler Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Şam’ın kaza olduğunu iddia ettiği ancak tekrar etmeye devam eden saldırıların ardından Türkiye, Suriye’ye karşı caydırıcı olmak maksadıyla Meclis’te hükümete bir yıl süre ile yurtdışına asker gönderme yetkisi veren tezkere kararını almıştır. Türkiye bu dönemde Suriye kaynaklı tehditlere karşı ayrıca NATO’dan savunma amaçlı Patriot füze sistemi talep etmiştir. Türkiye’nin talebinin kabul edilmesiyle gönderilen Patriot hava savunma sistemi Suriye sınırına konuşlandırılmıştır. [5]
Suriye Krizi Türkiye’deki terör eylemlerinin artmasına da yol açmıştır. Daha önce sınır kapılarında meydana gelen bombalı saldırılardan sonra 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelmiştir. Ayrıca Suriye Krizi Türkiye’nin güneyinde bir sığınmacı sorununu meydana getirmiştir. Çatışmalardan kaçan Suriye vatandaşları komşu ülkeler olan Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a sığınmışlardır. Bugün Türkiye’de 3 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Bu mesele Türkiye’de ciddi bir mali külfete yol açmış ve Suriye yakınlarındaki il ve ilçelerimizde de güvenlik sorunları ortaya çıkmıştır. Bu insanların bazıları kaçak yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışırken yollarda telef olmuşlar büyük bir çoğunluğu Ege Denizi’nde boğularak ölmüştür. Batı bu insanların kendi ülkelerine gelmemeleri için Türkiye ile anlaşmaya çalışmışlar, bu insanların mali ihtiyaçlarını karşılayacaklarını beyan etmişlerdir. Ancak ne kadarını karşılamışlar orası tartışılır.
Suriye Krizi PKK/KCK terör örgütüne ciddi bir dış destek sağlamıştır. Suriye’deki otorite boşluğu ve Esed’in örgüte destek vermesi örgüt için bölgede hareket alanı sağlamıştır. Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdistan hedefleyen terör örgütü, PYD üzerinden bölgedeki ayrılıkçı eğilimi tahrik etmiş, Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda başlangıç olarak özerk bir yönetim kurmaya çalışmıştır. Bu terör örgütü Suriyeli Kürtlerden militan temin etmiştir.
Kürt yapılanması özellikle Türkiye iç siyasete ilişkin önemli etkiler yaratırken, Suriye’de ortaya çıkan güç boşluğunda ortaya çıkan IŞİD gibi petrol kaynaklarına yakınlığı nedeniyle dünyanın en zengin terör grupları arasında sayılan silahlı gruplar Türkiye için gerek kısa vadede gerek uzun vadede daha büyük tehditler oluşturmaktadır. Bölgedeki istikrarsızlık sürdükçe bu güçlerin alanı daha da genişleyecek ve Türkiye için daha büyük bir tehdit oluşturacaklardır. 2015 yılı itibariyle IŞİD Türkiye’yle sınır komşusu olmuştur.[6]
Suriye Krizi’nde Rusya’nın Tutumu
Rusya’nın yüzyıllar boyunca yegâne amacı Akdeniz’e inmek olmuştur. Bu sebeple de Orta Doğu bölgesiyle ilgilenmeye, bölgede nüfuz edinmeye çalışmıştır. BM’de Suriye’yi defalarca ekonomik yaptırımlardan kurtaran Rusya, gerek BM bünyesinde gerekse uluslararası arenada Suriye’nin koruyucusu haline gelmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Suriye ile geliştirdiği işbirliğidir. 2005-2010 yılları arasında Rusya, Suriye’ye 2,5-3 milyar dolar değerinde silah satmıştır. Askeri teknolojilerin yanı sıra enerji alanlarında da işbirliğini geliştirmek için adımlar atmışlardır. 2005’te Rusya ile Suriye; Ürdün, Mısır ve Suriye’yi enerji alanında birbirine bağlayacak doğalgaz boru hattının Suriye’deki uzantısının Ruslar tarafından inşa edilmesi konusunda anlaşmışlardır.
Rusya-Suriye münasebetlerinde Suriye’deki Tartus limanı ve buradaki Rus askerî varlığı da önemli rol oynamaktadır. Suriye’deki Tartus limanı, Soğuk Savaş sırasında Ruslar tarafından bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanılmıştır. Her ne kadar bugün bu üs Ruslara ait olmasa da çok sayıda Rus askeri görevlisi, Suriye ordusunda danışman sıfatıyla görev yapmaktadır. 2010 yılından itibaren Rusya Tartus limanını yenileme ve modern teknolojilerle donatmak için bölgedeki çalışmaları hızlandırmış bulunmaktadır. Ruslar, Tartus limanını Rusya’nın Karadeniz Askeri Donanması’nın ihtiyaçlarını karşılayacak hale getirmektedir.[7] Rusya’nın bu limanının yeniden yapılandırmasının sebebi sadece gemilerinin ihtiyaçlarını karşılamak değildir. Rusya burada kendi bayrağını dalgalandırarak bölgede etkisini ve nüfuzunu arttırmak ve Kırım’daki üssünü kaybettiği takdirde bunu Akdeniz’de telafi etmek istemektedir. Netice itibarıyla Suriye ile geliştirilen çok yönlü işbirliği, bu ülkeyi, Rusya’nın bölgedeki en önemli dayanağı haline getirmiştir.
Rusya, Suriye Krizi nedeniyle Suriye’de uluslararası askeri bir müdahaleye kendi yakın çevresindeki krizlere örnek olmaması için karşı çıkmaktadır. Rusya, Suriye’deki kendisine dost merkezi hükümetten yanadır ve sorunun Suriyelilerin sorunu olduğunu savunmaktadır. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennady Gatilov, “Biz hiçbir zaman siyasi sürecin sonunda Esad’ın mutlaka iktidarda kalması gerektiğini söylemedik ve bu yönde ısrarcı olmadık. Bu konu Suriye halkı tarafından çözülecektir” demektedir.[8] Ancak Esad giderse Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını nasıl koruyacağı muammadır. 2012 yaz aylarında Rusya bir yandan BMGK’nın Suriye’ye karşı sert önlemler almasını engellemeye çalışırken bir yandan da Suriyeli muhaliflerle Esad yönetiminin arasını yapmaya çalışmıştır.
Suriye Krizi’nde Türkiye ve Rusya Arasında Yaşanan Gelişmeler
Suriye Krizi’nde Türkiye ve Rusya’nın Suriye politikaları farklı olsa bile yaşanan sorunlarda ortak payda bulunabilmiş ve ticari, siyasi ve sosyal ilişkilerini devam ettirebilmişlerdi. Ancak geçtiğimiz sene Rus uçağının düşürülmesi akabinde iki ülke arasındaki ilişkiler en gergin günlerini yaşamıştır. Bugün ise gelinen noktada karşılıklı olarak zarara uğrama sonucunda geri adımlar atılmış ve Suriye’de birlikte çözüm arayışına gidilmiştir. Öncelikli olarak Suriye Krizi süresince Türkiye ve Rusya arasında yaşanan sorunlara değinmek istiyorum.
22 Haziran 2012 tarihinde Suriye tarafından Türk jeti düşürülmüş ancak Rusya Suriye politikasını değiştirmemiş aksine Suriye yanlısı bir politika izlemiştir.
10 Ekim 2012 gecesi Türkiye, askeri kargo taşıdığı şüphesiyle Moskova’dan Şam’a giden Suriye’ye ait sivil bir uçağı askeri jetler zoruyla Esenboğa Havalimanı’na mecburi inişe zorlamış ve ardından Türkiye-Rusya ilişkileri gerilmiştir. Türkiye’nin uçakta bulunan malzemelere el koymasının ardından Rusya Dışişleri Bakanı, Suriye Krizi ve Ankara’da indirilen Suriye uçağıyla ilgili olarak Türkiye’nin, bu olayda Chicago Sözleşmesi’ne dayanarak hareket ettiğini açıklayarak iki ülke arasındaki gergin ortamı bir anlamda yatıştırmıştır.[9]
Kasım 2012 sonlarında Türkiye’nin NATO’dan Suriye sınırına konuşlandırılmak üzere Patriot füzeleri talep etmesi haberi gündeme gelmiştir. Bunun üzerine Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Türkiye-Suriye sınırının silahlandırılmasının bir alarm olduğuna dikkat çekerek Türkiye’ye bölgede tehlike seviyesini arttırmak yerine etkilerini Suriyeli muhalifler üzerinde kullanarak Suriye’de diyaloğun bir an önce kurulmaya başlanması gerektiğini söylemiştir.
24 Kasım 2015’te Rusya’ya ait Su-24 tipi savaş uçağının sınır ihlali yapması nedeniyle Türk F-16’ları tarafından düşürülmesinden sonra Türkiye ve Rusya ilişkileri gerilmiştir. Rusya, Türkiye karşıtı bir politikaya yönelmiştir. 24 Kasımda düşürülen uçakla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada uçağın beş dakika içinde 10 kere uyarıldığı açıklanmıştır. Kriz ile birlikte düşürülen uçağın rotası ve sınır ihlaline ilişkin olarak iki ülke arasında harita krizi ortaya çıkmıştır. Bu krizle birlikte Rusya Devlet Başkanı Putin yaptığı açıklamalarla iki ülkenin stratejik ortaklığını rafa kaldıran tutumlara yönelmiştir. Krizin ardından Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’ye gerçekleştirmeyi planladığı ziyaretini iptal etmiştir. Ayrıca Putin Suriye’nin Laskiye kentindeki hava üssüne S-300 füze bataryaları gönderileceğini söylemiş ve Savunma Bakanlığı da S-400 hava savunma sistemi de göndereceğini açıklamıştır.
Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, “Türkiye uçağımızı düşürmekle savaş başlattı, ama karşılık vermedik.” ifadelerini kullanmıştır. Rusya hükümeti, Putin’in imzasını attığı ekonomik yaptırımları uçağın düşürülmesinden 4 gün sonra yürürlüğe sokmuştur. Buna göre;
-Türkiye ve Rusya arasındaki vize serbestisi kaldırılmış,
-Başta gıda ürünleri olmak üzere Türkiye’den gelen birçok ürünün Rusya’ya girmesi engellenmiş,
-Türkiye’ye tur satışları yasaklandı ve charter uçuşları kaldırılmış,
-Türkiye yargı yetkisi altında bulunan şirketlerin Rusya’daki faaliyetleri durdurulmuş,
-İzin verilen yaklaşık 60 şirket dışında Rusya’daki işverenlerin yeni Türk işçi çalıştırması yasaklanmıştır.[10]
Olaylar bu şekilde seyrederken yaptırımlar yüzünden ekonomide meydana gelen zararla birlikte Türkiye Rusya ile ilişkilerini düzeltme kararı almış ve bu kararını Rusya’ya bildirmiştir. Rusya da ilişkilerden yana olmuş ancak bazı şartlar ileri sürmüştür: Resmi özür, tazminat ve pilotun katilinin cezalandırılması. Türkiye ise bu artların kabul edilemez olduğunu bildirmiştir. Ancak zamanla Türkiye’nin bu sert tutumu yumuşamıştır. İlişkilerin normalleşmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Birlik gününde (12 Haziran) Kremlin’e mektup göndermiş ve “ilişkimiz hak ettiği seviyeye ulaşsın” demiştir. Rusya mektubun yeterli olmadığını, ilişkilerin normalleşmesi için resmi özür dilenmesi gerektiğini ifade etmiştir. 27 Haziran’da Erdoğan’ın Rusya’dan resmi özür dilediğini ve tazminat ödemeye hazır olduğunu belirten Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden düzeltilmesi için gerekli çalışmaların başlatılacağını bildirmiştir. Rus-Türk ilişkilerinin normalleşmesi için iki ülke lideri 9 Ağustos’ta St. Petersburg’da bir araya gelerek ilişkilerin krizin öncesi seviyeye getirilmesinde mutabık olmuşlardır. Sonuç olarak Suriye Krizi nedeniyle bölgede çıkar çatışması yaşayan bu iki ülke karşılıklı olarak ekonomik anlamda zarara uğradıklarını fark ettiklerinde ilişkilerini normalleştirmeye karar vermişlerdir. Bugünde Suriye bölgesinde müttefik olmaya çalışmaktadırlar.
Fırat Kalkanı Harekâtı
Fırat Kalkanı Harekâtı, Türkiye ve Türk ordusu tarafından eğitilmiş Özgür Suriye Ordusu grupları tarafından yapılan askeri bir operasyondur. Operasyonun amacı Türkiye tarafından tehlike olarak görülen unsurları temizlemek, sınır ve bölgedeki halkın güvenliğini sağlamak ve kontrol altına almak ve göç sorununu yok etmek için 5 bin km²lik alanda IŞİD, YPG ve Suriye rejimi güçlerinden sivillerin güvenliği dolayısıyla tamamen temizlenmesi hedeflenen Güvenli Bölge oluşturmaktır. Harekâtın bir diğer amacı ise PYD’nin bölgede kantonları birleştirerek otonom bir yapı kurma hedefini bitirmektir. Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonda IŞİD ve YPG mevzilerinin yoğun ateş ile hava ve kara unsurlarınca vurulduğunu duyurmuştur. 24 Ağustos’ta başlayan harekâtın ilk 6 gününde IŞİD’den 33 köy ele geçirildi. 5 Eylül’de ise IŞİD Türkiye sınırındaki tüm köylerden çıkarılmıştır.[11]
20 Ağustos 2016’da sayıca büyük bir grup muhalif ağır ve orta seviye teçhizat yüklü elliye yakın araç ile Çobanbey’den yola çıkarak Türkiye sınırına yaklaşmışlardır. 22 Ağustos 2016’da, Irak ve Şam İslam Devleti tarafından Gaziantep saldırısına misilleme olarak Karkamış’a 2 adet havan ateş yapılmıştır. Türk Kara Kuvvetleri 60 adet obüs ateşleyerek Cerablus ve Menbiç’i bombardıman ateşine tutmuştur. Karkamış’da vatandaşlara şehri terketmesi söylendi ve belde kısa sürede boşaltılmıştır. 25 Ağustos 2016’da Türk Silahlı Kuvvetleri, “Topraklar ilhak edilmeyecek Özgür Suriye Ordusu’na teslim edilecektir” açıklamasını yapmıştır.[12] Operasyona tüm dünyadan çeşitli tepkiler gelmiştir. Bunlar başlıca şöyledir:
Suriye: Suriye Dışişleri’nden yapılan ilk açıklamada, “Türk tanklarının Suriye’ye girmesi egemenliğimizin ihlalidir.” denilmiştir.
ABD: ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, “Her iki tarafa da burada asıl düşmanın IŞİD olduğunu hatırlatmaya çalışıyoruz.” ifadesini kullanmıştır. Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada, “NATO Müttefikimiz Türkiye DAEŞ karşıtı çabalara değerli katkılarda bulundu” denilirken ertesi gün yapılan açıklamada ise ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Cook, “Fırat Kalkanı Operasyonu DAEŞ’e büyük bir darbe vurdu” şeklinde konuşmuştur.
Rusya: Rusya Dışişleri’nden yapılan açıklamada, Türkiye-Suriye sınırında yaşanan gelişmelerin Moskova’da derin bir endişeye neden olduğu bildirilmiştir. Açıklamada “Türkiye’nin Cerablus’taki operasyonlarında Şam ile işbirliği yapmalı.” ifadelerine yer verilmiştir.
PYD Lideri Salih Müslim : “Türkiye, Suriye batağında çok şey kaybedecektir.” açıklamasında bulunmuştur.
Fransa: Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Fransa, uluslararası koalisyonun ortağı olan Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki çabalarını yoğunlaştırmasını memnuniyetle karşılamaktadır.” denildi. Ertesi gün cumhurbaşkanı François Hollande, “IŞİD’in saldırılarına sahne oluşunu göz önüne aldığımızda Türkiye’nin bu operasyonunu anlayışla karşılıyoruz. Fakat aynı zamanda bu operasyonun, müzakereye götüren ortak bir iradeye dönüşmesini sağlamalıyız.” açıklamasında bulunmuştur.
Almanya: Almanya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Martin Schäfer, “Türkiye’nin başlattığı harekatı anlayışla karşıladıklarını” belirterek, “Ankara’nın Uluslararası Koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı mücadeledeki hedefleri ve amaçları ile uyumlu hareket ettiğini” dile getirmiştir.
İsrail: İsrail Büyükelçiliği Ankara Maslahatgüzarı Amira Oron, “Türkiye, sınırlarında IŞİD’in olmasına izin veremez. Türkiye’yle hemfikiriz ve destekliyoruz” açıklamasında bulunmuştur.
İran: İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bahram Kasimi yaptığı açıklamada,”Suriye topraklarındaki terörist gruplarla mücadele, uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan o ülkenin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygı gösterilerek merkezi yönetimle koordineli şekilde yapılmalı” ifadesinde bulunmuştur.[13]
Bu tepkilere rağmen Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonuna başlamış ve bugün hala sürdürmektedir. Bölgeyi önemli oranda temizleyebilmiş ve bölgede yaşayan Türkmen halkı evlerine geri dönebilmiştir.
Sonuç
Suriye’de ortaya çıkan kriz her ne kadar bir iç isyan şeklinde başlamış olsa da kısa zaman sonra etkisi tüm komşu ülkeleri etkilemiştir. Orta Doğu iç ve dış aktörlerin müdahalesine çok açık olan bir bölgedir. Bu bölgede ortaya çıkan sorunların çözümü kolay değildir. Sorunların çözümünde inisiyatif alınması ve küresel ölçekte ağırlığı olan aktörlerin bölge ülkeleriyle işbirliği içinde ortak bir noktada buluşması gerekmektedir. Ne yazık ki Suriye, meselede söz sahibi olan ülkelerin anlaşamamasının faturasını ödemektedir. İhmaller, anlaşmazlıklar, yanlış politikalar ve çekişmeler neticesinde içinden çıkılamaz bir çatışma alanı haline gelen Suriye, komşu ülkeler için de bir tehdit ve istikrarsızlık kaynağı olmuştur. Esed rejiminin gerilemesiyle ortaya çıkan boşluğun devlet altı gruplar tarafından doldurulması Suriye krizinin gidişatını değiştirmiş ve yeni aktörler ve pazarlık alanları oluşturmuştur.
İŞİD gibi içte ve dışta sorumsuzca hareket eden ve terörü hedefe ulaşmak için amaç edinen yapıların bölgede etki alanını genişletmiştir. Bu noktada çok yönlü ve sıfır sorunlu bir dış politika yönünde adımlar atan Türkiye’nin durumu hiç de iyi değildir. Bir yandan sınırının hemen dibinde IŞİD ile karşı karşıya gelmiş bir yandan da Suriye’nin kuzeyinde oluşmaya başlayan ve özerklik yolunda ilerleyen yeni bir Kürt oluşumuyla karşı karşıya gelmiştir. Bölgedeki Türkmenlere yapılan zulüm de bunun cabasıdır. Ayrıca Suriye’de savaştan kaçan milyonlarca Suriye’yi ülkesine almış olan Türkiye için mülteci sorunu da oldukça önemlidir. Bu insanlar hem ekonomik anlamda hem de güvenlik anlamında Türkiye’yi zor durumda bırakmaktadır. Üstelik Suriye Krizi yüzünden Rusya ile de ilişkilerinde sorunlar yaşamış, bu sorunlar yüzünden de ekonomik anlamda zor zamanlardan geçmiştir.
Rusya ile sorunlarını halletmiş ve artık bölgede aktif olmaya ve bölgedeki durumu kendi lehine çevirmeye karar vermiştir. Bunun için de adına Fırat Kalkanı Operasyonu denilen harekâta başlamış, belirli adımlar atabilmiştir. Yine de Türkiye’nin bu operasyona istikrarlı bir şekilde devam etmesi ve bölgeyle olan sınırını kendi aleyhine sonuçlar doğurabilecek her türlü etkiden arındırması gerekmektedir. Bunun için de Suriye’de Esed rejimi ile anlaşmalıdır.
Afranur ARIKAN, Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler 3.sınıf öğrencisi
—
DİPNOTLAR
[1] Yağmur ŞEN, Suriye’de Arap Baharı, Yasama Dergisi, Ocak- Şubat-Mart-Nisan 2013, sayı 23, syf.59
[2] Oktay BİNGÖL, Krizlerin Uluslararasılaşması: Rejime Karşı Protestolardan Bölgesel Çatışmaya Suriye Örneği, syf.4
[3] Atilla SANDIKLI- Ali SEMİN, Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye, BİLGESAM, syf:236
[4] Levent İÇGEN, Vatan Ankara, Suriye, Türk Savaş Uçağını Düşürdü! 23 Haziran 2012
[5] Atilla SANDIKLI, Ali SEMİN, Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye’ye Etkileri, BİLGESAM, syf:237
[6] Nurettin ALTUNDEĞER, M. Ertuğrul YILMAZ, İç Savaştan Bölgesel İstikrarsızlığa: Suriye Krizi’nin Türkiye’ye Faturası, syf: 293
[7] İlyas KAMALOĞLU (KAMALOV), Rusya’nın Orta Doğu Politikası, ORSAM Rapor No:125 THE BLACK SEA INTERNATIONAL Rapor No:23, Temmuz 2012, syf:14
[8] Oktay BİNGÖL, Krizlerin Uluslararasılaşması: Rejime Karşı Protestolardan Bölgesel Çatışmaya Suriye Örneği, syf:17
[9] Merve Suna ÖZEL, Suriye Krizi Sürecinde Rusya-Türkiye İlişkisinde Uçaklar-Jetler-Sorunlar, 21. Yüzyıl Enstitüsü Bilim Birlik Barış, 4 Aralık 2015
[10] HABERUS Rusya ve Avrasya’dan Güncel Haberler, Uçak Krizinde Yıldönümü; Türk-Rus İlişkilerinde Neler Yaşandı? – Analiz, 24 Kasım 2016
[11] By Editör, El Bab ve Fırat Kalkanı Haritası, Stratejik Ortak, 25 Kasım 2016
[12] Fırat Kalkanı Operasyonu, Wikipedi Özgür Ansiklopedi
[13] Fırat Kalkanı Operasyonu, Wikipedi Özgür Ansiklopedi
KAYNAKÇA
Yağmur ŞEN, Suriye’de Arap Baharı, Yasama Dergisi, Ocak- Şubat-Mart-Nisan 2013, sayı 23
Oktay BİNGÖL, Krizlerin Uluslararasılaşması: Rejime Karşı Protestolardan Bölgesel Çatışmaya Suriye Örneği
Atilla SANDIKLI- Ali SEMİN, Bütün Boyutlarıyla Suriye Krizi ve Türkiye, BİLGESAM
Levent İÇGEN, Vatan Ankara, Suriye, Türk Savaş Uçağını Düşürdü! 23 Haziran 2012
Nurettin ALTUNDEĞER, M. Ertuğrul YILMAZ, İç Savaştan Bölgesel İstikrarsızlığa: Suriye Krizi’nin Türkiye’ye Faturası
İlyas KAMALOĞLU (KAMALOV), Rusya’nın Orta Doğu Politikası, ORSAM Rapor No:125 THE BLACK SEA INTERNATIONAL Rapor No:23, Temmuz 2012
Merve Suna ÖZEL, Suriye Krizi Sürecinde Rusya-Türkiye İlişkisinde Uçaklar-Jetler-Sorunlar, 21. Yüzyıl Enstitüsü Bilim Birlik Barış, 4 Aralık 2015
HABERUS Rusya ve Avrasya’dan Güncel Haberler, Uçak Krizinde Yıldönümü; Türk-Rus İlişkilerinde Neler Yaşandı? – Analiz, 24 Kasım 2016
By Editör, El Bab ve Fırat Kalkanı Haritası, Stratejik Ortak, 25 Kasım 2016
Fırat Kalkanı Operasyonu, Wikipedi Özgür Ansiklopedi
Son Yorumlar