Günlük arşivler: 12 Temmuz 2016

GÜNDEM ANALİZİ : Dünya Gündemi Hızla Akarken.


Obama Ortadoğu’yu bir yangın yerine çevirdiği gibi ülkesinde de belki de en hassas olması beklenen konuda büyük yaralar açarak görevi bırakmaya hazırlanıyor.

ABD’de siyahilerle polis arasında birbirini besleyen şiddet, Tedmur’de DAİŞ’in bir Rus helikopterini düşürmesi, Suriyeli muhaliflerin stratejik Kastello yolunu açmak için canhıraş mücadelesi, Esed rejiminin ateşkese rağmen sivillere ölüm yağdırması, Suriyelilere vatandaşlık tartışması, NATO toplantısı ve Cumartesi günü gündeme oturan “Bahoz Erdal” öldürüldü haberleri… Türkiye’nin Rusya ve İsrail’le diplomatik normalleşmesini henüz hakkıyla analiz edemeden dünyada o kadar önemli hadise cereyan ediyor ki… Her biri müstakil analizi hak eden bu gelişmeler sayesinde dünya dış politika gündemi baş döndürücü hızla ilerliyor. ABD’de artık çuvala sığmayan polis şiddeti bir siyahi başkanın döneminde tavan yapmış durumda. Obama Ortadoğu’yu bir yangın yerine çevirdiği gibi ülkesinde de belki de en hassas olması beklenen konuda büyük yaralar açarak görevi bırakmaya hazırlanıyor. Polis siyahi vatandaşlara karşı orantısız şiddet kullanıyor; siyahilere olağan şüpheli olarak yaklaşıyor. İşin acı tarafı ise ülkenin başında bir siyahinin olmasının bile bu ön yargıları kıramamış olması. Bahamalar’ın ABD’ye gidecek vatandaşlarına- özellikle genç erkeklere- seyahat uyarısı yapması da işin vahametini gösterir cinsten. Avrupa’da ırkçılık yükselişteyken, ABD’nin fabrika ayarlarını hatırlatan bu şiddet sarmalı endişe verici.

Nasıl ve neyle vurulduğu tartışıladursun DAİŞ’in Rus helikopterini düşürmesi de önemli gelişmelerden. Suriye’deki çatışmalarda hava unsurlarının dokunulmazlık zırhı her delindiğinde savaşın tabiatı değişiyor. Zira Esed yanlısı güçler tüm planlarını bu dokunulmazlık üzerine kurmuş durumda. Bir helikopter veya bir uçağın düşmesi bile geleceğe dair endişelerinin artması için yetiyor. “Acaba hangi silahla vuruldu ve vuranın elinde aynı silahtan kaç tane daha var?” soruları akılları kemiriyor.

Esed rejimi her zamanki gibi ateşkes ilanına sivil katliamlarıyla karşılık verirken; “Acaba ateşkes Şam lehçesinde farklı bir anlama mı geliyor?” şeklindeki ironik soru ne kadar da anlamlı. Muhalifler Halep’te bir taraftan rejim ve açık destekçileri diğer taraftan da rejimin yoldaşı PKK ile mücadele ediyor. Kastello yolu Halep’teki muhaliflerin dış dünyayla bağlantısı ve ateş altında. Kastello’dan bir iyi, bir kötü haber geliyor. Suriye krizinin genel seyrini Kastello ne kadar güzel özetliyor.

Türkiye’de de vatandaşlık tartışmalarına binaen Avrupa’dan mülhem “Suriyelileri istemiyoruz” kampanyası devam ediyor. Avrupa’da yabancı karşıtı partilerin yükseldiğini gören muhalefet ırkçılığa kayan söylemlerden kaçınmazken, “kime ve hangi şartlarda vatandaşlık?” tartışması yapılamıyor bile. Tüm Suriyeliler vatandaşlık kapsamına girmiyor; bazı Suriyeliler de var ki dünyanın her medeni ülkesinde vatandaşlığı hak ediyor. Somut kriterlere dayanan, nitelik ve ihtiyacı harmanlayan bir uygulama Türkiye’nin selametine olur. Bu konuda popülizmin rasyonaliteyi gölgelemesine izin vermemek lazım.

Şu açık ki NATO en önemli ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin güvenliğine yeterince katkıda bulunmuyor; yine de Varşova toplantısı kararlarına bakınca Türkiye dokunuşu dikkatlerden kaçmıyor. Özellikle sınır güvenliğimiz için NATO’nun daha fazla katkı vermesi gereken bir dönem yaşıyoruz. Son toplantıda buna dair işaretler çıktı ama ne ölçüde işlerlik kazanacak göreceğiz.

Ve Bahoz Erdal’ın öldürülmesi, eğer doğrulanırsa, PKK/YPG için büyük bir kayıp. PKK/YPG Suriye’deki önemli bir kurumsal hafızayı ve ilişkiler ağını kaybetmiş olur. Aynı şekilde “YPG/PKK farklı şeylerdir” masalları anlatanlar da iddialarını tamamen kaybederler (bence çoktan kaybettiler). Suriyeli gruplar Bahoz’un Himo Kampı civarında öldüğünü doğruluyor. %100 emin olmamız biraz vakit alabilir. PKK bu süreçte kaybını gizlemek isteyecek, gizleyemeyeceği noktada ise Suriye’de değil Kuzey Irak’ta olduğunu iddia edecektir. Her halükarda Bahoz öldüyse PKK ile mücadelede yeni döneme “hayırlı olsun” demek lazım.

[Sabah, 11 Temmuz 2016]

PKK ÖRGÜTÜ DOSYASI : ‘Bahoz Erdal’ın Öldürülmesi PKK-PYD İlişkisinin Kanıtıdır’


SETA Dış Politika Araştırmacısı Acun, "Fehman Hüseyin’in Suriye’nin Kamışlı kentinde öldürülmesi, PKK-PYD arasındaki organik ilişkinin bir kanıtı olarak kayıtlara geçmiştir." dedi.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, terör örgütü PKK’nın üst düzey sorumlularından "Bahoz Erdal" kod adlı Fehman Hüseyin’in öldürülmesinin, PKK-PYD arasındaki organik ilişkinin bir kanıtı olarak kayıtlara geçtiğini söyledi.

AA muhabirine konuşan Acun, Suriye’de rejime karşı savaşan Tel Hamis Tugayları tarafından Kamışlı şehrinde öldürüldüğü açıklanan Fehman Hüseyin’in, terör örgütü PKK’nın üst düzey sorumlularından biri olduğunu anımsattı.

Terör örgütü elebaşlarından birinin öldürülmesinin iki açıdan önemli olduğunu vurgulayan Acun, şunları kaydetti:

"Birincisi Türkiye’nin PKK liderliğine yönelik tasfiye operasyonuna başlamış olabileceğini gösteriyor ki uluslararası literatürde ‘leadership decapitation’ olarak adlandırılan ve terör örgütlerinin orta ve üst düzey liderlerinin belli bir strateji dahilinde tasfiye edilerek örgütlerin komuta kontrol yapısının çökertilmesini amaçlıyor. Son dönemde orta düzey birçok PKK askeri kanat sorumlusunun ülke içinde ve dışında etkisiz hale getirilmesinin ardından Fehman Hüseyin’in öldürülmüş olduğuna dair ciddi emareler, bize Türkiye’nin örgütü çözmeye yönelik strateji geliştirdiğini gösteriyor. "

"BAHOZ, YPG’Yİ TANZİMLE GÖREVLENDİRİLDİ"

PKK liderliğinin bu strateji çerçevesinde hedef olmaya devam edeceğini anlatan Acun, Reyhanlı terör saldırısının azmettiricisi Mihraç Ural’ın Suriye’de öldürülmüş olmasının da Türkiye’nin terör örgütü liderlerini uluslararası ölçekte tasfiye edebilmek adına ciddi bir kapasite geliştirdiğine işaret olduğunu dile getirdi.

Acun, terör örgütü elebaşının Kamışlı’da öldürülmesinin aynı zamanda PKK-PYD ilişkilerinin ifşası için de önem taşıdığına dikkati çekti.

Kamışlı’nın PYD’nin ilan ettiği sözde federasyonun başkenti olduğunu aktaran Acun, "Bahoz, HPG’nin doğrudan liderliğini yapmış, PKK’nın uzun dönem Suriye muhaberatıyla ilişkilerini yürütmüş önemli bir isim. Aynı zamanda 2011 Suriye devrimi ardından örgüt tarafından doğrudan PYD’nin askeri kanadı olan YPG’yi tanzimle görevlendirildi. Şahin Cilo ile birlikte PKK/KCK’nın en üst düzey Suriye sorumlusu ve YPG’nin gerçek asker lideri konumundadır. Dolayısıyla Fehman Hüseyin’in Suriye’nin Kamışlı kentinde öldürülmesi, PKK-PYD arasındaki organik ilişkinin bir kanıtı olarak kayıtlara geçmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

[Anadolu Ajansı, 10 Temmuz 2016]

NATO DOSYASI : NATO Neyi Koruyor ?


Bu hafta sonu Varşova’da NATO Zirvesi yapılıyor.Avrupalı ortaklar ve ABD için önemli gündem Rusya’dan kaynaklanan tehdit iken, Türkiye uluslararası terörizme karşı müttefiklerinden dayanışma bekliyor.

Bu hafta sonu Varşova’da NATO Zirvesi yapılıyor. Ana gündem maddesi nedir diye bakıldığında üye ülkelerin tehdit algılarının değiştiği görülüyor. Avrupalı ortaklar ve ABD için önemli gündem Rusya’dan kaynaklanan tehdit iken, Türkiye uluslararası terörizme karşı müttefiklerinden dayanışma bekliyor.

1949 yılında kurulan NATO’nun temel amacı o dönemde büyük bir güç olarak ortaya çıkan ve Avrupa’yı tehdit ettiği düşünülen Sovyetler Birliği’ne karşı bir savunma duvarı oluşturmaktı. Soğuk Savaş sona erdiğinde bir süre NATO’nun varlığının devam edip etmemesi tartışıldı. Fransa’nın başı çektiği bazı Avrupalı üyeler artık Sovyet tehdidi ortadan kalktığına göre ABD desteğine ihtiyaç duymadıklarını söyleyip, ABD’nin dominant pozisyona sahip olduğu NATO yerine AB çatısı altında bir savunma mekanizması kurmak istediler. Buna karşılık İngiltere’nin önderliğindeki çok sayıdaki ülke ise başta uluslararası terörizm olmak üzere Avrupa’ya yönelik çok sayıda yeni tehdit olduğunu ve Avrupa’nın bu tehditlere karşı tek başına mücadele edemeyeceğini savunup ABD’nin Avrupa güvenliğine katkısının devam etmesi gerektiğini ileri sürdüler.

Bu tartışmalar neticesinde NATO, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın ana savunma örgütü olarak kaldı ve savunma doktrininde önemli değişikliğe gidildi. Buna göre, “Barış İçin Ortaklık” programı çerçevesinde NATO’nun iş birliği ortaklarından biri hâline gelen Rusya artık NATO’nun düşmanı değildi. İttifak’ın varlığının devamı için ileri sürülen yeni tehditler arasında uluslararası terörizm en ön sıralarda yer alıyordu.

Peki bugün dünyanın en büyük askerî örgütü olan NATO uluslararası terörizme karşı mücadele konusunda gerçekten etkili olabiliyor mu? Ya da üyelerine bu açıdan güven verebiliyor mu?

Terörist saldırıya uğrayan ülke Amerika olunca NATO üyelerinin ortak savunma mekanizmasını düzenleyen beşinci maddeyi harekete geçirdikleri ve Washington yönetimine destek verdikleri görülüyor. 11 Eylül Saldırıları sonrasında Türkiye dahil çok sayıda NATO üyesi ABD’ye destek olmuş ve bu ülkenin Afganistan müdahalesine katılmıştı.

Ancak terörist tehdit altındaki ülke Türkiye olunca NATO’nun tavrının aynı olmadığı görülüyor. Ankara’da, İstanbul’da DAEŞ ya da PKK bombalar patlattığında NATO’nun sadece söylem düzeyinde destek açıklamalarına şahit oluyoruz. DAEŞ tehdidinin önlenmesi için Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulmasını talep eden Ankara’nın çağrıları cevapsız kalıyor.

Daha da vahim olanı ise, bugün Türkiye’nin güvenliği açısından en az DAEŞ kadar büyük tehdit oluşturan ve şehirlerdeki sivil insanları hedef alan PKK’ya karşı mücadele konusunda NATO ülkelerinin gösterdiği anlaşılmaz tavırdır. PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamalarına rağmen bu örgütün Avrupa’da faaliyet göstermesine göz yuman bazı NATO müttefiklerimiz PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye ise açık destek vermeye devam etmektedirler.

NATO Varşova Zirvesi’nde Türkiye’nin en önemli talebi İttifak’ın Soğuk Savaş sonrasında en büyük tehdit olarak tanımladığı terörizm konusunda artık samimi davranmasıdır. Artık “senin teröristin iyi benim teröristim kötü” yaklaşımından vazgeçip terörün her türlüsüne karşı ortak bir duruş sergilemeleri gerekiyor. Çünkü terörizmin boyutları giderek büyüyor ve terörist saldırılar bütün dünyayı tehdit ediyor.

Türkiye’nin gerek Soğuk Savaş döneminde gerekse sonrasında Avrupa’nın güvenliğine katkısı çok oldu. NATO da Soğuk Savaş döneminde Sovyet tehdidine karşı Türkiye için bir kalkan oluşturdu. Terörizme karşı mücadele konusunda da bu ortaklığın devam etmesi hem Türkiye’ye hem de diğer NATO ülkelerine fayda sağlayacaktır.

Bunun için başta ABD olmak üzere NATO’nun önde gelen ülkelerinin terör örgütlerini her durumda bir tehdit olarak görmeleri ve kendi çıkarları doğrultusunda zaman zaman faydalı bir araç olarak görmekten ve kullanmaktan vazgeçmeleri gerekiyor.

[Türkiye,9 Temmuz 2016]

IŞİD ÖRGÜTÜ DOSYASI : DAEŞ’le Mücadelede Master Plan


Doğrudan sivilleri hedef alan ve mesajını Türkiye üzerinden uluslararası aktörlere ulaştırmaya çalışan bir DAEŞ terör stratejisi ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin, uzun bir stratejik soruna dönüşme ihtimali yüksek olan DAEŞ’le mücadelede bir master plana ihtiyacı var.

İstanbul, Dakka, Bağdat ve Medine’de bir hafta içinde peş peşe meydana gelen kanlı terör saldırıları DAEŞ’in terör stratejisindeki yeni tutumuna dair iki noktayı ön plana çıkardı. İlki örgütün hem Suriye’de hem de Irak’taki hayat sahasının giderek daralması. Bu daralmanın bir sonucu olarak örgüt bir taraftan toprak ve militan kaybederken diğer taraftan da yeni yabancı savaşçı çekme konusunda eskisi gibi beklediğini bulamıyor. Yani askeri olarak DAEŞ giderek zayıflıyor ve ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya.İkinci önemli nokta ise örgütün hayat sahasının merkezinde yer alan Suriye ve Irak’tan oluşan iç coğrafi halkada beka sorununu aşmak için yakın coğrafi halkada kaos temelli terör eylemlerine başvurarak “Askeri olarak beni yenseniz bile hala size dünyayı dar etme kapasitem” var mesajı vermesi. Nitekim son saldırıların yayıldığı coğrafi alana, hedeflerindeki rastgeleliğe ve eylemleri gerçekleştiren teröristlerin profillerine bakıldığında bu durum hemen anlaşılıyor. Söz konusu dört merkezde yapılan terör eylemlerinin yanı sıra son haftalarda gerek Türkiye merkezli gerekse de diğer ülkelerde engellenen muhtemel saldırılardaki hızlı artış ve çeşitlenme, söz konusu stratejik hedefteki değişimi daha da belirgin hale getiriyor. Bir de buna 2015yılından bu yana hedef kitlesine örgütün yaptığı;” Irak’a ya da Suriye’ye gelmenize gerek yok, bulunduğunuz yerlerde de eylem yaparak halifeliğin bir parçası olabilirsiniz” çağrısı eklendiğinde bu strateji tam anlamıyla yerli yerine oturuyor. Dolayısıyla DAEŞ terör saldırılarını bir çıkış strateji olarak daha fazla devreye sokmaya başladı.

ÇOK BOYUTLU TEHDİT

Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, DAEŞ’in terör saldırılarında eylemlerin mümkünlük koşullarını sağlayan dört ana kategori var. Birinci eylem evreni iç savaşın devam ettiği sahalardan oluşuyor. Suriye ve Irak bu kategorinin içinde yer aldığı gibi diğer bölgelere terör eylemcisi ihraç etmesi bakımından da yaşamsal iki ülke özelliği gösteriyor. İkincisi ise Irak ve Suriye dışında örgüte bağlı vilayetler aracılığıyla yaptığı eylemler. DAEŞ, Libya başta olmak üzere Mısır, Somali ve Cezayir’in dahil olduğu ülkeler başta olmak üzere toplam 21 vilayet aracılığıyla terör eylemlerini gerçekleştirme potansiyeline sahip. İlk iki kategori merkeze, komuta ve kontrol şeklinde yapısal olarak bağlı olması bakımından dikey bir hiyerarşi içinde doğrudan saldırılar gerçekleştiriyor. Üçüncü ve dördüncü kategori ise sırasıyla diğer terörist örgütler ile gizli hücrelerden oluşan sempatizan kitlesinin yer aldığı eylem evreni.

Türkiye, örgütün hem değişen terör stratejisi hem de eylem evreni açısından ele alındığında hedef ülkelerin ilk sıralarında yer alıyor. Bu durum bir bütün olarak Türkiye’yi yakın vadeli ciddi güvenlik riskleriyle karşı karşıya bırakabilir. Daha da kötüsü, DAEŞ’in Türkiye için baş etmesi zor ve uzun bir stratejik soruna dönüşme ihtimalinin giderek daha fazla ortaya çıkmış olması. Bu sorunu aşmak için Türkiye’nin DAEŞ’le mücadelede bir master planına ihtiyacı var. Zira DAEŞ tehdidi Türkiye için çok boyutlu bir noktaya gelmiş durumda.

DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik tehdidinin çok boyutlu karakterini ortaya koymak için öncelikle meseleyi ne askeri ne polisiye ne de radikalleşme ekseninde hızla genleşme temayülü gösteren tek bir soruna indirgememek gerekir. Türkiye daha ziyade hibrid bir DAEŞ problemi ve tehdidi ile karşı karşıya. Hibrid bir sorun olarak DAEŞ Türkiye için, terör ve aşırı şiddet sorununun bütün tefrik edici özelliklerini bir arada barındırması bakımından çok boyutlu bir nitelik arz ediyor. Çok boyutluluğun ilk düzlemi, DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik oluşturduğu güvenlik risklerinin çeşitliliği. İlk başta gelen tehditlerden biri, örgütün taktikleri, hedefleri ve eylemlecilerin profilleri bakımından merkez komutadan ayrı gibi gözüken Türkiye’de gerçekleştirdiği bombalı saldırı eylemleri. Suruç’tan İstanbul Atatük Havaalanı’na kadar geçen süre içinde yapılan yedi saldırıda; hedeflerin giderek çeşitlendiği, eylemlerin gerçekleştirilme biçimlerine dair taktiklerin daha sofistike ve uzun planlama dönemi sonucunda oluştuğu, en önemlisi de eylemci profillerinin Türk vatandaşlarından giderek çok-milletli bir ağ içinde ya da bu ağın bizzat elemanları tarafından hayata geçirildiğine şahit olduk. Bombalı saldırıların hepsi de DAEŞ’in Türkiye’de eylemleri planlayacak kadar gizli bir hücre yapılanmasına, zamana, lojistiğe, ekipmana ve insan gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla doğrudan sivilleri hedef alan ve mesajı giderek Türkiye üzerinden uluslararası aktörlere ulaştırmaya çalışan bir DAEŞ terör stratejisi ile karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi gerekir.

EVSİZ YTS’LER SORUNU

Atatürk Havalimanı’na yönelik saldırıda çeşitlik ve değişim bakımından tam bir kırılma ortaya çıktı. Hedef daha stratejik, mesaj daha küresel, taktikler hibrid, eylemci profili ise yabancı terorist savaşçılardan oluşan çok-milliyetli bir nitelik arz ediyordu. DAEŞ’in Türkiye’ye yönelik güvenlik tehditlerinin çeşitliliği bununla da sınırlı değil. İkinci büyük tehdit yabancı terörist savaşçılardan (YTS) kaynaklanıyor. DAEŞ’in Suriye’de genişlemesi ve sözde halifeliğin ilanından hemen sonra bu tehdit tek yönlü bir sorun gibi gözükürken artık tehdidin iki yönlü olduğu ortaya çıkmış durumda. DAEŞ saflarında yer alan Türkler tehdidin bir yüzünü gösteriyor fakat asıl tehdidin, geldikleri ülkelere geri dönme imkanı kalmayan ‘evsiz ya da vatansız’ YTS’lerden geldiğini ve bundan sonra geleceğini söylemek abartılı olmaz. Bu nedenle evsiz YTS sorunu gerçekte sadece Türkiye’nin geri dönüş güzergahı olarak görülmesiyle ilgili bir durum değil. Eğer sözde halifelik bayrağı altında ölmediler ise ellerindeki toprakları kaybettikçe ve yaşam alanı bulamadıkça her türlü yumuşak hedefi Türkiye dahil yakın coğrafi halka içinde gerçekleştirecekleri bir çıkış stratejisi arayacakları oldukça açık. Daha da önemlisi bu durum Türkiye için bir bütün olarak sınır güvenliği başta olmak üzere, söz konusu YTS’lerin Türkiye içindeki potansiyel DAEŞ hücrelerini kontrol ederek yönetmeye çalışacakları orta vadeli bir tür ‘Türkiye DAEŞ’i’ sorunu ortaya çıkarabilir. Böylesi bir ihtimal DAEŞ’i bir anda külli bir güvenlik sorununa dönüştürebilir.

Öte yandan DAEŞ saflarında Suriye iç savaşında yer almış Türklerin, eğer savaş alanında ölmedilerse geri dönme ihtimalleri bu sorunu daha da çetrefilli bir noktaya ulaştırır. Saldırganların hemen hemen hepsi de Türkiye’de belirgin bir sosyal ağın içinde yer alırken istinasız Suriye’de bulunmuş kişilerden oluşuyor. Suruç ve Ankara saldırıları sonrasında gerçekleştirilen yurt içi operasyonlar sonrası tutuklanan kişilerin sorgu tunakları incelendiğinde bu ağın nasıl bir yapıya kavuşturulmaya çalışıldığını görmek mümkün. Özellikle son aylarda İstanbul, Ankara, Gaziantep, Kilis ve İzmir gibi illerde gerçekleştirilen emniyet merkezli operasyonlar ile güvenlik güçleri tarafından Suriye sınırında yakalan kişilerin profilleri dikkate alındığında bu riskin boyutunu daha net bir biçimde görmek mümkün. YTS’lerin geri dönüşlerine dair yapılan araştırmalarda bu kişilerin geri döndükten sonra kendini gizleyerek topluma entegre olma oranları 9’da 1. DAEŞ gibi terör yapısının içinde yer alan kişiler döndükten sonra genellikle hedeflerini potansiyel bir radikal militan olarak bulunduğu ülkeye yönelterek terör eylemlerine devam ediyor.

Türkiye’nin çok-boyutlu DAEŞ problemini oluşturan üçüncü unsur ise tam da bu noktadan itibaren başlıyor: Radikalleşme sorunu. Radikal bir DAEŞ sempatizanı ya da militanı politikayı en son çözüm aracı olarak gören ve bunun yerine aşırı şiddet kullanmayı koyan bir kişi olarak tanımlanıyor. Bir de buna DAEŞ’in sözde halifelik ekseninde kurguladığı son derece köktenci ve ‘tekfirci mesiyanik’ bir ideoloji eklendiğinde politik tüm araçlar yerini askeri ve terör taktiklerine bırakıyor. DAEŞ’in bu anlamda Türkiye’yi bir bütün olarak “öteki” ilan ettiğini, bu ötelik kodlarının ortaya koyduğu bütünsel mesajın Türkiye’deki bazı guruplar tarafından dolaşıma sokulduğunu da hatırlatmakta fayda var. Sadece kendi yazılı medyası aracılığıyla değil aynı zamanda Türkiye’deki ‘uzantıları’ aracılığıyla bu mesajın konsolide edilmesi radikalleşme sorununun bir sosyolojik sorun olmaktan çıkarak hayati bir güvenlik sorununa dönüştürüyor.

Bir bütün olarak eylem yapma kapasitesi, YTS sorunu ve radikalleşme gibi üç ayaklı bir DAEŞ problemiyle başetmek ise hiç de kolay gözükmüyor. Bu üç sorunun da birbirini sıkı bir biçimde destekliğini akılda tutarak Türkiye’nin acil bir biçimde DAEŞ’le mücadelede bir tür master plan hazırlamaya ihtiyacı var. Öncelikli olarak sorunun hibrid karakterinin farkında olarak kurumlararası entegrasyonu dikkate alan bir mücadele strateji belgesi oluşturmak gerekiyor. Türkiye’de hali hazırda böylesi bir plan tam manasıyla ortaya koyulmadı. Öte yandan YTS’lerle mücadelede Türkiye, aldığı önlemlerin bir sonucu olarak yeni geçişleri engelleme konusunda önemli bir yol aldı. Ancak bu mücadelenin geri dönüşler açısından hala büyük bir risk teşkil ettiğini görmek gerekir. Bu nedenle başta Türk vatandaşları olmak üzere YTS’lerin yakalanması veya tespit edilmeleri durumunda yargılanmalarına dair hukuksal düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerekiyor. Radikalleşme ile mücadele ise daha kapsamlı bir şekilde bu master planın en önemli ayaklarından birini oluşturmalı. Elbette kapsamlı bir master mücadele planın üzerinde konuşulması gereken birçok başka noktası da var. Şimdilik bu meselenin üzerinde daha fazla düşünülmesi gereken acil bir tehdit olduğunu anlamak bile var olan mücadeleyi daha etkin bir noktaya taşıyacaktır.

[Star Açık Görüş, 9 Temmuz 2016]

MİT DOSYASI : MİT’e yardım etmek için 34 bin kişi başvurdu


Milli İstihbarat teşkilatı 2015 yılında halktan en büyük desteği aldığı ortaya çıktı. MİT verilerine göre terörist saldırıların artmasıyla birlikte kuruma güven ve ilgi de arttı. Sadece 2015 yılında MİT’e yardım etmek isteyen kurumda çalışmak isteyenlerin sayısı 34 bini buldu.

MİT‘e yardım etmek için 34 bin kişi başvurdu

Terör saldırılarının artmasının ardından vatandaşlar Milli İstihbarat Teşkilatı’na yardımcı olmak için adeta akın etti. 34 bin kişi Sadece 2015 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı’na yardımcı olmak istediğini beyan eden 34 bin kişi kuruma başvuruda bulundu.

Türkiye’de son dönemdeki terör saldırıları ve bu eylemlerin ardından artırılan güvenlik önlemleri gündemdeki sıcaklığını korurken MİT’e vatandaşlardan yoğun başvuru geldiği belirtildi.

Türkiye’de 20 Temmuz 2015 Suruç patlaması ile başlayan ve yoğunlaşan terör saldırıları neredeyse her ay İstanbul, Ankara illeri başta olmak üzere bir saldırı olarak devam ederken bu süreçte MİT’e de gelen ihbarlarda ve MİT’e ‘yardımcı olma’ başvurularında artış yaşandı.

2015 yılı boyunca MİT’e toplam 34 bin vatandaş başvuru yaparken bu başvuruların büyük çoğunluğu temmuz ayındaki patlamanın ardından geldi.

Aylık 2500-3000 bandında kalan vatandaşların başvurularının bu yılın mayıs ayında artışı da dikkat çekti.

MİT verilerine göre mayıs ayında 3563 vatandaş “yardımcı olmak istediğini” ifade ederek MİT’e başvurdu. Mayıs ayında IŞİD’in ve PKK’nın eylemler yapacağı yönünde birçok iddia kamuoyuna yansımış, bu örgütlere yönelik çok sayıda operasyon da yapılmıştı.

Bu süreçte birçok haber ve yorumdan etkilenen vatandaşın da MİT’e başvurduğu ifade ediliyor. Kaynak: Milliyet Gazetesi

MİT DOSYASI : Çifte emlakçı infazında, tutuklu sanık MİT çalışanı çıktı


Kayseri’de enselerinden vurularak öldürülen emlakçı Cuma Çiğdem (37) ve Özgür Alsan’ın (33) cinayet sanığı tutuklu Nazım D. (40), Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) çalışanı çıktı. 17 yıldır MİT’in idari bölümünde memur olduğunu belirten Nazım D., cinayetlerle ilgisinin olmadığını savundu.

14 Aralık 2015’te Kocasinan İlçesine bağlı Serçeönü Mahallesi Özal Plaza’daki ofiste enselerinden vurularak öldürülen Cuma Çiğdem ve Özgür Alsan’ın öldürülmesiyle ilgili tutuklanan Nazım D., ‘Kasten ve Tasarlayarak Adam Öldürme’ suçundan 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Duruşmada Nevşehir E Tipi Cezaevi’nde yatan Nazım D., öldürülen Özgür Alsan’ın eşi Yasemin Aslan, Cuma Çiğdem’in eşi Pınar, annesi Pembe Çiğdem, sanık ve mağdur avukatları hazır bulundu. Cinayetlerle ilgisinin olmadığını ileri süren Nazım D. savunmasında şunları söyledi:

“Milli İstihbarat Teşkilatı’nda farklı görevlerde olmak üzere 17 yıldır çalışmaktayım. Berber arkadaşım vasıtasıyla tanıştığım Cuma ve Özgür’den ev almak istedim. Sonra ev için 77 bin 500 TL’ye anlaştık. Evi aldıktan bir süre sonra inşaatın ilerlemediğini gördüm. Cuma’nın yanına gittim paramı istedim. Parasının olmadığını senet yapabileceğini söyledi. 2 senet yaptık. Senedin ödeme günü üzerinden iki gün geçti ama ödeme yapmadı. Bunun üzerine aradım. ‘Bana bir hafta daha zaman ver’ dedi. Ben de sana 10 gün daha müsaade dedim. 10 gün sonra da gelen giden olmayınca haciz işlemi için avukata gittim. Sonrasında öldürüldüklerini duydum. Olaydan birkaç gün sonra yaptığım trafik kazası sonrasında kaldırıldığım Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gözaltına alındım. Ben kar maskesi takmadım. Cuma ve Özgür’ün öldürüldüğünü ortak arkadaşımız olan berber Oktay’dan haber aldım. İkisinin de ölümlerinden üzüntü duydum.”

Özgür Alsan

Öldürülen Cuma Çiğdem’in annesi Pembe Çiğdem ise sanık Nazım D.ye tepki göstererek “4 bebem ortada kaldı. Oğlum öldü, o yaşıyor” dedi. Cuma Çiğdem’in ağabeyi Tuncer de kardeşini öldürenlerin en ağır şekilde cezalandırılmasını istedi.

Mahkeme heyeti delillerin karartılabileceği gerekçesiyle, görüntü ve fotoğrafların TÜBİTAK’a gönderilerek incelenmesine karar verip, duruşmayı 8 Eylül’e erteledi.

MİZAH : RUSYA’YA ÖZÜR DİLENDİKTEN SONRA RUS MEDYASI FECİ MAKARAYA BAŞLADI /// İŞTE BUYRUN


MİZAH : OSMANLI’DA OLDUĞU GİBİ YASAMA VE YÜRTMEDEN SONRA YARGI’DA TEK KİŞİNİN KONTROLÜNDE /// İŞTE BUYRUN


MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ : DEVLET AĞABEY BİZE KIZMA AMA BU İŞ SENİNLE OLMUYOR /// LÜTFEN BIRAK !!


DİREN BAHÇELİ !!!

DİREN Kİ, BU ÇIFIT TEZGAH DEVAM ETSİN …

DİREN Kİ, SOYSUZLAR ÜLKEYİ TALAN ETSİN …

DİREN Kİ, İHANETLER YOL BULSUN …

DİREN Kİ, AKP TEK BAŞINA İKTİDARINI DEVAM ETTİRSİN …

DİREN Kİ, GÖZÜNÜN ÖNÜNDE TÜRK MİLLETİ, TÜRKİYE MİLLETİ OLSUN …

DİREN Kİ, MHP İKTİDAR YÜZÜ GÖRMESİN …

DİREN Kİ, ÜLKESİNİ SEVENLER KAHROLSUN …

DİREN Kİ, ÜLKÜCÜLER BİRBİRİNİ YESİN …

DİREN Kİ, YENİ ANAYASA YAPILSIN, TÜRKİYE’NİN TAPUSU BÖLÜŞÜLSÜN …

DİREN Kİ, AMERİKAN SİSTEMİ BAŞKANLIK GELSİN, BİZİMKİ BAŞKAN OLSUN …

DİREN Kİ, TÜRKLÜK ANAYASADAN ÇIKARILSIN …

DİREN Kİ, ÖZ VATANDAŞIMIZ ÇÖPLÜKTEN BESLENİRKEN ELİN SURİYELİSİNE TOKİ’DEN BELEŞ EV VERİLSİN …

BU BÖYLE DEVAM EDER SAYIN BAHÇELİ …

ARTIK KOLTUĞUNUZU GENÇLERE DEVREDİN …. MAALESEF SİZİNLE DEĞİŞİM OLMUYOR, ÜLKE YERİNDE SAYIYOR ….

LÜTFEN KIZMAYIN …. BİZ SADECE GÖRDÜĞÜMÜZÜ SÖYLEDİK …. SAYGILAR ….

FİLİSTİN DOSYASI : TEK KAREDE AK PARTİNİN FİLİSTİN POLİTİKASI


SAĞLIK & GDO DOSYASI : HANIMLARIMIZ GDO YÜZÜNDEN BIYIKLI DOLAŞIYOR /// TAYYİP BEYİN İSE KEYFİ YERİNDE :))))


SONER YALÇIN : Tavuğuma "kışt" dedin

Protokollarda herkesin önüne plastik/pet şişe konurken, Erdoğan‘ın önüne cam şişede su konuluyor.

Erdoğan neden plastik/pet şişede su içmiyor?

Plastik insan sağlığına zararlı mı?

Bunu sormak suç olabilir mi?

Maalesef benzer soru şikayet konusu yapıldı.

Şöyle…

Tarih:1 Nisan 2015.

Bu köşede "Bu Kümes Neyin Sembolü" diye makale yazdım.

Dedim ki…

"Ak Saray’daki tavuk-bıldırcın kümeslerinden; Ak Saray bahçesinde yetiştirilen sebzelerden bahsediyorum.

Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu?

Millete yedirdiğini kendi yemiyor.

Millete yedirdiğini ailesine yedirmiyor.

Hiç mi kimsenin aklına gelmiyor; Cumhurbaşkanı neden bakkaldan, pazardan, marketten alışveriş etmiyor da kendi yiyeceğini kendi ürettiriyor.

13 yıldır milletin ne yediğini/millete ne yedirdiğini kendi iyi biliyor!

Evet, endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum:

Sizin çocuğunuzun erken ergenliğe girmesine neden olan yiyeceklerden.

Sizin çocuğunuzun alerjisini artıran, obezite olmasını sağlayan, tüm hormon bozukluklarına neden olan yiyeceklerden bahsediyorum.

Sizin, kısır olmanıza, kanser olmanıza, sinir sistemi bozukluklarına sebep olan yiyeceklerden bahsediyorum.

Çevreyi yok eden GDO’lu/ genetiği değiştirilmiş endüstriyel yiyeceklerden bahsediyorum!

Gördünüz mü? Duydunuz mu? Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki; halkına yedirdiğini kendi yemiyor, ailesine yedirmiyor!.."

Bunu yazdığım için Erdoğan, kendisine hakaret edildiği iddiasıyla şikayetçi oldu. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, "kovuşturmaya yer yoktur" kararı verdi.

Fakat… Erdoğan bu karara itiraz etti.

Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği itirazı haklı buldu; "kovuşturmaya yer yoktur" kararını kaldırdı!

Devreye Adalet Bakanlığı girdi. Bakanlık dava açılmasına izin verdi. Ve…

Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame hazırlayıp Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sundu. Konu, Cumhurbaşkanına hakaret idi!

Dava süreci başladı…

Bakınız…

Hitler’in yedikleri

Liderlerin yediği- içtiği her daim haber olur.

Örnek vereyim:

Margot Woelk, Adolf Hitler’in çeşnicibaşısı idi. Söylediğine göre Hitler, aralarında pilav, salata ve biberin bulunduğu tamamen sebzelerden oluşan yemekler yerdi.

Hitler, ne balık ne de et türü yiyeceklerin sofrasına gelmesine izin verirdi. Çoğunlukla vejeteryan diyeti uygulasa da arada sosis ve jambon yediği iddia edilir.

Elisabeth Kalhammer de, Hitler’in son günlerini geçirdiği Berghof Sarayı‘nda hizmetçi olarak çalıştı. Hitler’in sağlık problemleri nedeni ile çok sıkı bir diyeti olduğunu buna rağmen şekerli yiyeceklere karşı koyamadığını anlattı. Bu nedenle, görevlerinden biri de her gün Hitler için özel bir pasta hazırlamaktı. Elma, fındık fıstık ve kuru üzümden yapılan bu pastanın adı ise "Führer Pastası" idi.

Hitler’in ayrıca çikolatalı bisküvi ve tatlı çöreklere de zaafı vardı. Çay saatinde Nymphenburg porseleni fincan seti ile çay içerdi.

Belki anımsarsınız; bu köşede, "Hitler’in Ak Sarayı: BERGHOF" adlı yazı kaleme aldım. Şöyle yazdım: "Hitler’in sarayında modern teknikle donatılmış çiftlik vardı. Hitler’in gıda malzemeleri bu çiftlik tarafından üretiliyordu!" (14 Eylül 2014 )

Hitler’in yemek kültürüne dair çok yazılar çıktı.

Keza, sofra adabını bilmediği ve sofrada tırnaklarını yeme adeti olduğu; çok hızlı ve mekanik bir şekilde yemek yiyen Hitler’in, mide şişkinliğinden muzdarip olduğu yazıldı.

Sigara içilmesine çok karşıydı. Hele huzurunda sigara içilmesine asla izin vermezdi. Vs.

Yani…

Dünyada liderlerin yemeleri, içmeleri hep merak konusu olur ve yazılır.

İlk kez Türkiye’de bu konu davalık oluyor!

Sormayacak mıyız

Sarayında kümes yapan Cumhurbaşkanı’na sormayacak mıyız; "Siz doğal et-yumurta yiyeceksiniz de biz ne yiyeceğiz?"

Dava konusu olan yazımda AKP için şunu dedim:

"Ülkeye GDO’lu ithal ürünler gelmesi için neler yapmadılar ki:

Tohumumuzu kuruttular: Çıkardıkları tohum yasasıyla köylüyü yabancı şirketlere-hibrit tohumlara mecbur ettiler.

Toprağın bin bir çeşit ilaçla zehirlenmesine, sularımızın kirlenmesine seslerini çıkarmadılar.

Denetimleri yapacak ziraat mühendislerine, veterinerlere iş vermediler.

Çıkardıkları Biyogüvenlik Yasası ile GDO‘lu ürünlerin gıda imalatında ve hayvan yeminde kullanılmasını serbest bıraktırarak gıda güvenliğini tümden yok ettiler.

Ve sürekli yasalarla oynayarak tarımı-hayvancılığı bitirdiler; yabancı gıda tekellerine ülkeyi bağımlı hale getirerek, gıda bağımsızlığını yok ettiler.

Eti bozdular…

Sütü bozdular…

Temiz sağlıklı yiyecek bırakmadılar.

Tarımsal tüm devlet kuruluşlarını peşkeş çektiler…

İnsanımızı ithal GDO‘lu ürünlere mecbur bırakarak sindirim sistemlerini yok ettiler…

Ve şimdi…

Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki…

Sağlıklı beslenmek için, Ak Saray’a kümesler kurduruyorlar; sebze-meyve diktiriyorlar…

Demek gıda tehlikesinin farkındalar ki…

Sağlıklı beslenmek için, Ak Saray’a yaptığı bitki kürleriyle tanınan gıda danışmanı alıyorlar…

Peki…

Ya biz? Ya bizim sağlığımız?

Halk sağlığının hiç mi önemi yok?

Sormayalım mı? Susalım mı?

Kümesin gerçek anlamını yazmayalım mı?"

Bakınız…

Cumhurbaşkanı siyasal bir kişiliktir ve bu soruların yanıtları mahkemelik değildir.

Tarım politikalarını eleştiren bir makale için bu kadar ısrar ediliyorsa, bunun altında başka sebep vardır.

Eğer amaç susturmak ise, susmayacağımızı artık anlamaları gerekir…

Bizi Cemaatçi gazetecilerle karıştırmasınlar.

Biz buradayız. Onlar yokken de buradaydık. Onlar yine olmayacakken de burada olup eleştirilerimizi sürdüreceğiz.

Çünkü biz yandaş değiliz, halkın gazetecisiyiz…

LİNK : http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/tavuguma-kist-dedin-1310274/

AK PARTİ DOSYASI /// VİDEO : AK TROLLER İŞ BAŞINDA /// BU SEFER TAYYP BEYİN YURTSEVERLİĞİNİN PROPAGANDASINI YAPIYORLAR :)))))


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=LD1dVxyqH6c&feature=em-subs_digest

PARAPSİKOLOJİ & GİZEM DOSYASI /// VİDEO : Açıklanamayan 5 ÜRKÜTÜCÜ Kaybolma Vakası


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=WEte-vl_yIU&feature=em-subs_digest

SU & ENERJİ & DOĞALGAZ DOSYASI : Elektrik fiyatları ve Dağıtım B edeli


Elektrik fiyatlarında düzenleme yapılmazsa diğer bölgelerde de problemler baş gösterecektir.

Elektrik kullanım karşılığı 142,00 TL iken

Dağıtım Bedeli adı altında: 78,00 TL almaya devam edildikçe insanlar sahtekârlığa teşvik edilmiş olurlar.

Dağıtım Bedeli adı altında tüketicilerden: Dağıtım şirketlerin Yatırım, İşletme ve Bakım gideri olarak alınmaktadır. Böyle bir sistem dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

Kanunun17.Maddesi 4. Fıkrasına yaptıkları karışıklıkla tüketicilerden Dağıtım Şirketleri için Sermaye toplamaktadırlar.

Örnek verirsek

6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun

MADDE 17. (1) Bu Kanun kapsamında düzenlenen ve bir sonraki dönem uygulanması önerilen tarifeler, ilgili tüzel kişi tarafından, Kurul tarafından belirlenecek usul ve esaslara göre hazırlanır ve onaylanmak üzere Kuruma sunulur. Kurul, mevzuat çerçevesinde uygun bulmadığı tarife tekliflerinin revize edilmesini ister veya gerekmesi hâlinde resen revize ederek onaylar. İlgili tüzel kişiler Kurul tarafından onaylanan tarifeleri uygulamakla yükümlüdür. diyor

Madde 17 (1) fıkrasında belirtilen hususlar Tüzel kişileri; Yani güneş, rüzgâr veye diğer yollarla elektrik üretip TEDAŞ hattına veren ve bundan kar sağlayan kişileri bağlar. Bunun konutlardaki tüketimle alakası yoktur.

Madde 17 (4) fıkrasında: Kurul onaylı tarifelerin hüküm ve şartları, bu tarifelere tabi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bir gerçek veya tüzel kişinin tabi olduğu tarifede öngörülen ödemelerden herhangi birisini yapmaması hâlinde, söz konusu hizmetin durdurulabilmesini de içeren usul ve esaslar Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.

Madde 17 (4) fıkrasında tüzel ve gerçek, bütün tüketiciler aynı kategoriye konmuştur. Elektrik üretip E.N.Hatlarından faydalanarak gelir sağlayan Tüzel kişilerle, konutlarda elektrik tüketen gerçek kişilere aynı tarife uygulamış oluyor bu hatadır, hatadan dönülmelidir. 17. Maddede (4). Fıkrasına belirtilen Tüzel kişiler için ayrı birim fiyat, konutlar için ayrı birim fiyat uygulanmalıdır.

Bu konu ilgilere bildirilmiştir. Ancak; Sistemi düzeltme yerine yasayı değiştirdiler.

Türkiye de yasa koyucular, vatandaşı mağdur etmek için her türlü numarayı çevirmekte ustalaşmışlar.

Allah ıslah etsin

Yusuf YAMAN

Emekli Elektrik Mühendisi

PARAPSİKOLOJİ & GİZEM DOSYASI /// VİDEO : 8,000 Kilometre Öteyi Gören Adam


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=5OwhCLMQXvY&feature=em-subs_digest

ÖZEL BÜRO NOTU : Kayıpları bulan adam: Gerard Croiset Hollandalı ünlü duru görücü ve şifacı Gerard Croiset, ölü ya da diri kayıp kişilerin yerini saptamada çok başarılı oldu. Polisle yaptığı çalışmalar çoğunlukla gazetelerin baş sayfalarında yer aldı. 24 YAŞINDAKİ KIZI Carol’ın kayboluşundan 8 hafta sonra Profesör Walter E. Sandelius, onu bulmak için her yolu denemeye hazırdı. Carol’ı Amerika Birleşik Devletleri’ nin Kansas eyaletinin Topeka kentindeki bir hastaneye gidişinden sonra gören olmamıştı. Fotoğrafların tüm ülkeye dağıtılmasına rağmen henüz bir haber alınamamıştı. Son çare, Croiset’ye geliyor Kansas Üniversitesi’nde siyasi bilimler profe­sörü Sandelius, bir gün psişik yetenekleri ara­cılığıyla ölü ya da diri, kayıp kişileri bulmakla ve suçları aydınlatmakla ün salan Hollandalı durugörücü ve şifacı Gerard Croiset’e ilişkin bir haber okudu. Kızını bulmak için, denenmedik yol bırak­mamış olan Sandelius, 11 Aralık 1959′da Utrecht Üniversitesi’ne telefon açtı. Croiset ile uzun yıllar birlikte çalışan parapsikolog profesör Willem Tenhaeff ile konuştuktan sonra, ertesi gün, Croiset’in Tenhaeffin bürosuna geleceği saatte yeniden telefonlaş­mak üzere anlaştılar. Öngörü yeteneğini ölçmek için yapılan Zener kartı deneyinin elektronik benzeriyle birlikte görülen Croiset. Tahminleri genellikle ortanın oldukça üstündeydi Kayıp kızı “görüyor”

PARAPSİKOLOJİ & GİZEM DOSYASI /// VİDEO : Türkiye’de Bulunan 10 Esrarengiz Mekan


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=AchnHrhYL-Q&feature=em-subs_digest

GÜNDEM ANALİZİ /// VİDEO : Ne Yapmalı Programı /// 11.07.2016 /// Doç. Dr. Barış Doster – Me tin Çorabatır – Hilmi Yarayıcı – Filiz Atıcı


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=W1-TmfLZUDQ&list=TLURFwImDYlv8xMjA3MjAxNg

YENİ DÜNYA DÜZENİ DOSYASI : KÜRESEL OPERASYONLAR VE THE NEW WORL D ORDER


Erkan MACİT

Avrupa’yı veya Avrupa devletleri nın yönetimini vatandaşlar veya mensubu olduğu devletin halkları yönetmiyor. Kararları halklar almıyor. Bilinçli bir şekilde yapılan algı operasyonlarıyla medya ve çEşıtlı acık kaynak ıletısım araçlarıyla insan algılarını dizayn edip sanık kendi düşünceleriymiş gibi hissettirip karar almalarını sağlıyorlar. Amerika, İngiltere, İsrail in görünümünde ve görünenin arkasında olan tek kutuplu yenidünya dizayn operasyonlarını yürüten Aileler ve bu ailelere mensup baron ve güç merkezlerinin yönetimindedir.

İngiltere neden Avrupa birliğinden durduk yere ayrılma kararı aldı? Bu soruya karşı sayfalar dolusunca makale yazılır, çizilir. Dedim ya az önce, sistem senin düşünmeni etkileyecek şekilde üretiyor zaten. Senin düşünmene fırsat vermiyorlar değil, düşünce biçimlerine etki edecek şekilde o algıyı sen fark etmeden sen de  tasarlıyorlar. Yazılanların çizilenlerin bir çoğu birbirinin aynısıdır. Bu da ne denli kitlesel ve toplumsal zihin operasyonunun etkisini gösteriyor..

Yazımıza kaldığımız yere dönelim İngiltere veya Britanya Krallığı, dünya tarihinde en geniş topraklara sahip olmuş bir imparatorluk. Zamanının en önde gelen küresel gücüdür. 15. yüzyılın sonlarında ki Portekiz ve İspanya ile başlayan küresel deniz keşiflerinin bir sonucudur. Britanya İmparatorluğu kapladığı çok geniş alan nedeniyle "Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk" olarak adlandırılırdı. Medya ve Sinema endüstrisinde çok başarılı propagandalar yürüttüler. James Bond sinema filmiyle çeşitli psikolojik harekatlar uygulayıp MI-6 nın yani DIŞ İSTİHBARAT’ın propagandasını yapıp dünya istihbarat örgütlerinde diğer toplumların algısında MI-6 yerini aldı . Sherlock Holmes sinema filmi, dizisi ve hikâye veya roman bazında kitaplarla MI-5 i yani İngiliz iç istihbaratı algılarda insanlara yansıttılar. Ve İngiliz Hükümetleri, vaktinde dünyayı yönetmiş, yeterli deneyime sahip devlet geleneğine sahip bir millettir.

Akla şu geliyor, Acaba Avrupa birliği ile İngiltere danışıklı dövüş mü yapıyor… Dünya yı sömüren bir ülke ve dünya dili olarak kendi ülkesinin dili İngilizceyi tüm dünya ülkelerinde tek dil olarak okutan bir akıl kendi bindiği dalı kesermi..Acaba Türkiye’yi bu oyunun içine çekip ekonomik olarak bizi Avrupa’ya bağlı kılmak mı düşünülür. Baktılar Türkiye’yi dizayn edemiyorlar her alandan saldırıyorlar ekonomik olarak bağımlı hale getirip dizaynda verebilirler.

21. nci yüzyılda dünya nüfusu artmış durumda ve bir çok yer altı ile yer üstü kaynaklar tüketildi Avrupa ve büyük hanedanlık yönetiminde ki ülkeler yeni kaynak aramasına girdiler.. Nüfus planlamaları GDO’lu ürünler hastalıklar vb. yarı acık ve örtülü operasyonlar yürütüyorlar. Aynı Türkiye’de yaşanan gezi parkı olayları gibi Avrupa’da yaşanan sokak ayaklanmaları artan terör olayları Ortadoğu’yu şekillendirme harekatları bu da gösteriyor ki..

21.ncı yüzyıl da Haçlı ayaklanması Tapınak şövalyelerinin devamı gül ve hac kardeşliği AB’yi kuranlardı. Aynı şekilde ABD’yi Avrupa birliğini kuran güç mason teşkilatlarıdır. İlk mason teşkilatını İngilizler kurmuştur…

Hanedanların Tapınakçıların bütün planlarını deşifre ettik. Britanya Krallığının kendi hesapları tutmayacak.Ortadoğu yeniden dizayn edilecek. Batı’nın her yaptığı plan sömürü ve ele geçirme üstüne bütün hedeflerini belirlediler. Sınırlarını çizdiler.

Ama Büyük Türkiye’yi geçemediler.. Küresel sermayedarlar tetikçilerini kullana dursun biz dereyi geçtik.. şimdi onlar düşünsün..Büyük Türkiye’yi kimse durduramayacak.

Her türlü zorluğa göğüs gereceğiz Batı’ya karşı Dik duracağız. Bizim kim olduğumuzu ve neler yapabileceğimizi onlar çok iyi biliyorlar.

Artık hem dünya hemde Büyük Türkiye açısından önemli gelişmeler oluyor. Bu gelişmeler olurken de AB,NATO ve BM gibi kurumlar da bizleri kendi halimize bırakmamanın hesaplarını yapıyorlar. Çünkü Büyük Türkiye onlar için bir kabus.!

Devletimizin teknoloji seviyesi küresel elitlerin finanse edip savaş gücü olarak kullandığı ülkelerden ve onların ordularından düşük seviyede olabilir. Evet, bu konudaki eksiklerin farkındayız, ve bu eksikleri gideriyoruz her gün biraz daha büyüyoruz.

Ama 21. yüzyılın ilk çeyreğinde gelişen inanılmaz teknoloji küresel elitlerin de kontrol sınırını aştı ve dünya hâkimiyetine gitmenin yolunun tekrardan Anadolu toprakları ve etrafından geçtiğini hem onlar hem de karşılarındaki güç çok iyi gördü. Yakın zamanda da devamlı duyurulan toryum madenleri, kendisini kullanacak güce Dünya Sistemine hâkim olma hakkını sunacaktır. Belki de bir ilahi adalet olarak Toryum rezervlerinin %70’inin üzerinde oturan tek milletiz. Bunu biliyorlar mı.?

Evet biliyorlar. Peki Türkiye’nin üzerine neden bu kadar geliyorlar? Söyleyeyim! Düne kadar Türkiye’yi dışlayan AB ve Avrupa Türkiye üzerinden tek şansları olduğunu iyi biliyorlar. Çünkü bizim dirilişimiz onları korkutuyor. Bizim her türlü gelişimimiz onları kabuslara sürüklüyor. Enerji ve Yeraltı kaynaklarımız, ülkemizin istikrarlı gidişi, milletimizin iradesine sahip çıkması onları ürkütüyor.! Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, İngiltere Başbakanı David Cameron’un son birkaç gündür yaptığı açıklamalara bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bakın Merkel ve Putin bir şeylerin farkına vardı. Merkel ve Putin ileride Büyük Türkiye için nelerin onları ilgilendireceğini ve hangi konularda Büyük Türkiye’den destek alacaklarını iyi fark ettiler. Bunlar size ütopik gelmesin.!

Yukarda da belırttıgımız gıbı yer altı ıle yer ustu kaynaklar tüketildi Avrupa ve büyük hanedanlık yönetiminde kı ülkeler yeni kaynak aramasına girdiler. Oyun başladı herkes safını kendi çıkarları doğrultusunda belirliyor bakalım üzerimize nasıl gelecekler soruyorum Masonları kullanarak mı yoksa başka ülkelerin üzerinden örtülü olarak mı gelecekler ilerleyen günlerde göreceğiz ve dikkat çeken detay ABD sessiz bu sessizlik hayra alamet değil Hep söylüyorum ya “Oyun Büyük” demokrasi geldi ırak dağıldı, Libya dağıldı, mısır dağıldı, Suriye dağıldı Ortadoğu çizim operasyonları kapsamında demokrasi ile Türkiye sınırına konuşlanan çeşitli terör örgütleri ve oluşumları kanser hücresi gibi sınır hattını sarmış durumda terör korku psikolojisi ile beslenir. Devlet olarak milletimize güven duygusu üretmemiz lazım oyun içinde oyun var… Ve bu millet her turlu oyunu bozar. Hiç bir şey için geç değil.

Görünürde ki İngiliz kraliyet ailesi temsili olarak bir yapı onun arkadaşındaki asıl güç direktörler İngiltere’yi yönetiyor. Kim bu direktörler? çeşitli mason locaları ve daha üst akıl masonlarında üstündeki localar. Bu düzende üst akıl devletin üstündeki görünmeyen yapılardır. Ve Onlar her türlü kendi planlarını uygulatmak adına, güçlenen devletleri diz çöktürmek adına taşeron örgütleri kullanarak, kaos çıkararak, huzur bozarak diz çöktürmek isteyeceklerdir. Bunu hep yaptılar! Geçmiş tarih bu örnekler ile doludur. Milletimizin huzur güvenini ne zaman tesis etsek, ne zaman bir şekilde yükselişe geçsek bu gibi durumlar da bu nifak elleri devreye sokmuşlardır.

Türk milleti de köklü bir tarihe sahip, Biz yüzyıllardır devlet kurduk genimizde bu var. Ne geçmişten bu günümüze İngiliz’in oyunu biter ne de o oyunu bozan mücadele eden vatan evlatları biter.

Kaynak: Araştırmacı Yazar; ERKAN MACİT Makaleleri

Açık internet derlemeleri; BURAK İĞLİKÇİ

KAMPANYA : Suriyeli Mültecilerin Vatandaşlığa Alınmasına Hayır !


KAMPANYAYA KATILMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.

En ufak bir şeyi bile, "halka götürelim, referandum yapalım" diyenler, Suriyeli mültecilerin vatandaşlığa alınması gibi önemli kararı, ‘üstü kapalı ve net olmayan açıklamalar’ ile tek başına karar vermeleri kabul edilemez.

-Biz, Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak; Net ve anlaşılır olmayan açıklamalar ile "Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesini kesinlikle istemiyoruz." Eğer verilecekse de "Referandum yolu ile verilmesini istiyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık hakkında yaptığı açıklamaları okumak için Tıklayınız!

"T.C. VATANDAŞLIĞI VE KALİFİYE ELEMAN HAKKINDA"

Sayın Cumhurbaşkanı, kalifiye olan Suriyelilere vatandaşlık vermeyi düşündüklerini belirtmiş. Kalifiye olan kişilerin kamplarda veya zor koşullarda yaşamalarını istemediklerini belirtmiş.

Şimdi soruyorum;

1. Kalifiye olmayanların kamplarda ve zor koşullarda yaşaması normal midir?

2. Türkiye’nin yeterli sayıda kalifiye elemanı yok mu?

3. Önce kalifiye olanları aldık diyelim, daha sonra diğerlerini de vatandaşlığa alacak mıyız? Ayrıca vatandaşlığa alınacak Suriyelilerin; Hırsız, katil, tecavüzcü ve terörist olup olmadıklarına nereden bakacaksınız? Elinizde böyle bir veri bankası var mı?

4. Basında belgeleriyle çıkan haberlere göre, daha önceden binlerce Suriye’linin zaten, T.C vatandaşı yapıldığı söyleniyor. Bu doğru mu? Bir Suriyeliye verilen T.C kimlik görseli: Kimliği görmek için tıklayın!

5. Biz, madem kalifiye eleman alacağız, neden onlara sadece, "geçici oturma ve çalışma izni" vermiyoruz da vatandaşlık veriyoruz?

6. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmek için sadece kalifiye olmak yeterli mi?, Eğer yeterliyse bu uygulama diğer ülkeler için de yapılacak mı?

7. Suriyelilerin içinde öyle çok kalifiye elemanlar vardı madem; Suriyelilerin burada kalmaları için, Avrupa birliği bize neden o kadar para verdi?

8. Biz, kendi kalifiye, pırlanta ve zehir gibi beyinleri elimizden tutamayıp başka ülkelere kaptırıyorken, elin sözde kalifiye Suriyelisi neden bizimle kalsın?

9. Sınırlarımızdan içeri giren Suriye vatandaşlarının, ulusal güvenliğimizi tehdit edip etmeyeceklerinin bir garantisi var mı? *Son dönemlerde ülkemize karşı yapılan bombalı saldırıları, bu insanların içinde veya bunların adını kullanarak sınırdan içeri girmiş olma ihtimalleri var mı? *İçlerinde bombacı olup olmadıklarını nereden biliyoruz? *Suriyeli olsalar bile ülkemize ve halkımıza karşı bir komplo kurmayacaklarının bir garantisi var mı? -Bugün haberlerde bile; "2 SURİYELİ BOMBA HAZIRLARKEN PARÇALANDI" haberleri çıktı! Haberin videosunu izlemek için tıklayınız!

10.En son; "TÜM SURİYELİLERE TOKİ’DEN EV VERECEĞİNİZİ SÖYLEDİNİZ" ve hemen ardından tüm sosyal medyada şu şekilde tepkiler verildi; "Ülkem’de, evi olmayan, barakalarda yaşayan onca Asker ve Şehitlerimize bile bu hak verilmemişken, nasıl olur da Suriyelilere bu hak verilebilir?" ve "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeliler için, kendisine oy verenlerin tepkisini bile hiçe sayarak, T.C Vatandaşlığı verdiği yetmiyor gibi, gelen tepkilere İnat/nispet yaparcasına, insanlara resti çekercesine, gıcır gıcır ev veriyor." deniyor. Bu soruları/tepkileri eminim bizlerden daha çok takip ediyorsunuzdur. Peki, bu insanların söyledikleri umurunuzda mı?

*Buraya eklemek istediğiniz bir şey varsa yazın lütfen:
https://www.facebook.com/MehmetBerkee
https://twitter.com/mehmetzberke

FLORYA PLAJINDAKİ SURİYELİ GRUP BÜYÜK TARTIŞMA YARATTI

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Florya Sosyal Tesisleri’nde düzenlediği plaj eğlencesine 300 kadar Suriyeli katıldı. Katılanların taşkınlık çıkarması sosyal medyada büyük tepki topladı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Florya Sosyal Tesisleri’nde düzenlediği plaj eğlencesine Suriyeliler damga vurdu.

Etkinliğe katılan 300 kadar Suriyeli, “Suriye” tezahüratları yapıp dans ederek vatandaşların denize girmesine engel oldu. Medyada yaşanan olayın görüntülerini paylaşan sosyal medya kullanıcıları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı ‘vatandaşlık’ açıklamalarını hatırlatarak duruma büyük tepki gösterdi.

O GÖRÜNTÜLERİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

DESTEK OLUN!

Sayın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Kampanyamızın gerekli mercilere iletilebilmesi için daha çok imzaya ihtiyacımız var. Kampanyayı paylaşarak siz de destek olun!

*Hazır yollayabileceğiniz mesajlar:

"SURİYELİ MÜLTECİLERİN VATANDAŞLIĞA ALINMASINA HAYIR!!!" Başlığı altında imza kampanyası başlatıldı. Başkalarının da bu kampanyadan haberdar edip, imzalaması için önerin, paylaşın lütfen!

Bu kampanyayı imzalamak için linke tıklayın: http://chn.ge/29vhtgp

*Arkadaşlarınıza mesaj atmak için:

"SURİYELİ MÜLTECİLERİN VATANDAŞLIĞA ALINMASINA HAYIR!!!" Başlığı altında imza kampanyası başlatıldı. Bu kampanyayı imzalamak için linke tıklayın: http://chn.ge/29vhtgp

AK PARTİ DOSYASI : ALAATTİN ÇAKICI RES (!) TAYYİP ERDOĞAN’A YİNE AYARI VERDİ :)))


HABER LİNKİ : http://www.gazete2023.com/guncel/alaattin-cakici-dan-erdogan-a-yine-sert-sozler-h51478.html

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.