Etiket arşivi: Türk ordusu

TSK DOSYASI : Yaşar Nuri Öztürk Hoca’nın Türk Ordusu ile ilgili tespitleri /// LÜTFEN PAYLAŞIN


Ordu için ‘dinsiz’ dediler …

1. Diyanet’in dışında imam kadrosu olan tek kuruluştur. Ordu, ordugahı içinde camisi olan birlik çoktur…

2. Türkiye’ye süper mağazacılığı öğreten ve yurdun en ücra köşelerine kadar bu hizmeti verendir… Ordu pazarlarını yar etmediler..

3. Sosyal hakkı en güzel veren yürüten ve kollayandır…

4. Ordu yardımlaşma; birikmiş parasını Türk sanayisine hizmet için verendir… Renault otomobil ve diğerleri…. Hiç bir kamu kuruluşu personel parasıyla bunu yapmamıştır..

5. Milli Eğitim Bakanlığı’yla yarışaçak kadar okuma yazma öğretmiştir… “Ali Okulları”. Burdur Er Eğitim Tuğayı en ünlüsü…

6. Orman idaresinden çok ağaç dikmiştir… Birisi bile yanmamıştır..

7. İlk ehliyet alanların tümü askerde araç sürmeyi öğrenmiştir… Ordudaki Ulaştırma Birliği, dünyanın en büyük sürücü kursudur…

8. Oto bakımı ve tamirini bu millet ordu donatımlarda ve kademelerde öğrenmiştir.

9. Ayakla çiğnemeden ekmek yapmayı fırınlara ordu ekmek bölükleri öğretmiştir..

10. En çok terziyi ordu dikim evleri yetiştirmiştir.

11. Eğlenmeyi, tatil yapmayı, yaşamayı bu milete ordu evleri ve kampları öğretmiştir… Oysa her kuruluşun kampı ve sosyal tesisleri ve misafir haneleri vardır ama yaşatamamışlardır…

12. Türkiye “çok acil” i kullanırken ordu “ivedi”yi kullanacak kadar Türkçe’sine sahiptir ve yaşatanıdır.

13. Türk ordusu silah ve cephane demek değildir sadece… Tüm yaşam araç ve gereçleri için vazgeçilmez dev bir kuruluştur…

14. Çoğu kitaplarda taharatın küçük taşlarla yapılması anlatılır… Er eğitim tugaylarındaki tüm tuvaletler bu yüzden tıkanırdı… Bu ordu milletine kıçını temizlemeyi öğretmiştir… Burdur Er Eğitim Tugayı’nda usta erlere tuvalet nöbeti tutturup da cebinde taşla helaya girmesinler diye alınan tedbirleri denetliyen biri olarak biliyorum…

15. Etek ve koltuk altı temizliğinin kontrol edilip öğretildiği yerdir ordu..

16. ABD’nin sadece Vietnam’da, Fransa’nın sadece Cezayir’de, Rusların sadece Katyn’de (Polonya) katlettiklerinin binde biri Türk ordusunun şerefli tarihinde yoktur..

17. Bunların hepsi bir yana; dostu düşmanı bilir ki ordunun bir diğer adı “muhammedin ocağı” dır…

Bütün bu saldırılar bu mükemmelliğedir.

Bütün bunlar bu güzellikler toplamına olan kıskançlıktır.

“Askerde adam olmak” sözünün, Anadolu’nun dilinden kazınamaması bu yüzdendir..

[status draft]

TARİH : Sovyet Askeri İstihbaratı’nda Türk ordusuyla ilgili hangi belgeler çıktı


Teori dergisinin son sayısında Mehmet Perinçek, Sovyet Askeri İstihbaratının Türk Ordusuyla ilgili hazırladığı şemaları yayımladı.

Teori dergisinin son sayısında Mehmet Perinçek, Sovyet Askeri İstihbaratının Türk Ordusuyla ilgili hazırladığı şemaları yayımladı.

Sovyet Askeri İstihbaratı’nın, İstiklâl Savaşı döneminde Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ettiğini belirten Mehmet Perinçek, "Hatta Milli Mücadele liderliği, Sovyet devletinin M.V. Frunze, S. İ. Aralov gibi asker kökenli temsilcileriyle Türk Ordusu’nun gizli bilgilerini, planlarını paylaşmışlar, bu konularda fikir-alışverişlerinde bulunmuşlardır.[1]Gerek istihbarat yoluyla gerekse de Türk yetkilileriyle yapılan görüşmelerden elde edilen bilgiler Sovyet Askeri İstihbaratı tarafından devamlı rapor haline getirilmiştir." diye yazdı.

Bu raporlara ek olarak hazırlanan şema ve haritalardan örnekler paylaşan Perinçek, yayımladığı arşiv belgelerini şöyle açıkladı:

Bunlardan birincisi “Türk Ordusu’nun Batı Cephesi Ordusu’nun Teşkilat Şeması”. Şemanın sağ üst köşesinde “Çok Gizli” ibaresi bulunmaktadır. Aşağıdaki kopya tarafımıza verilirken bu ibarenin üstüne arşiv yetkilileri tarafından “Gizliliği Kaldırılmıştır” damgası vurulmuştur. Müstakil Kafkas Ordusu bünyesinde hazırlanan şema, 1 Ocak 1922 tarihlidir. Belge, Kızıl Ordu’nun merkez arşivi olan Rusya Askeri Devlet Arşivi’nde (RGVA) fond 25899 liste 3 dosya 483 yaprak 135 numaralarıyla kayıt altındadır.

Şemaya göre Batı Cephesi Ordusu, dört gruba ve bir müstakil kolorduya ayrılmaktadır. Gruplar, dört kolorduya, bir süvari alayına ve ağır topçu tümeninden oluşmaktadır. Ağır Topçu Tümeni, üç topçu alayından, topçu alayları ise dört bataryadan meydana gelmektedir. Bataryalar ise dörde ayrılmaktadır. Kolordular ise üç tümene, tümenler üç alaya, alaylar dört tabura, taburlar üç piyade bölüğüne, bir makinalı tüfek takımına ayrılmaktadır.

İkinci belgemiz ise 1 Şubat 1921 tarihli istihbarat raporuna ek olarak hazırlanmıştır. Harita, “Kemal Paşa’nın Türk Ordusu’nun Gruplaşması” başlığını taşımaktadır. Haritanın üzerine el yazısıyla düşen notlara göre Batı Cephesi’nde 81 bin, Doğu Cephesi’nde 54 bin, Güney Cephesi ve Kürdistan’da 48 bin, toplamda ise183 bin kişilik güç bulunmaktadır. Haritada İngiliz Orduları, Fransız Orduları, ayaklanan Araplar ve Kemal Paşa Ordularının cephe hattı özel işaretlerle gösterilmektedir. Belge, arşivde (RGVA) fond 7 liste 2 dosya 484 yaprak 134 numaralarıyla kayıt altındadır."

İşte o belgeler:

Odatv.com

[1] Ayrıntılı bilgiler için bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri: Sovyet Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 2005; Mehmet Perinçek,Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 2011.

TSK DOSYASI /// VİDEO : İlber Ortaylı & Celal Şengör – TÜRK ORDUSUNUN BİLİME KATKISI NEDİR ???


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=DxaPGwovlQ4&feature=em-subs_digest

TSK DOSYASI /// ARSLAN BULUT : Türk Ordusu’nu çözme raporu ve da rbe !..


Link : http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turk-ordusunu-cozme-raporu-ve-darbe-39123yy.htm

2006 yılının Mayıs ayında, Soros‘un Türkiye ayağı olan Açık Toplum Enstitüsü’nün finansmanı ile TESEV ve Cenevre’de kurulu ve kısa adı DCAF olan "Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Denetimi Merkezi", "Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" başlığı altında bir "Türkiye Almanağı" yayınlamıştı. 2006’nın Eylül ayında elime geçen bu raporla ilgili beş-altı yazı yazmıştım.

Kitabın editörü Prof. Dr. Ümit Cizre, sunuş yazısında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin M.Ö. 209 yılından beri başarısının temel sırrı olan "emre itaat" yerine "itiraz ve itiraf"ın konulmasını öngörüyordu!

TESEV’in yazarlarından bazıları, raporda Türkiye’nin çıkarına politika üretmeyi bir suç gibi algıladıklarını ortaya koyuyor, millî tavır ve faaliyetleri, birer suç delili gibi gösteriyor ama diğer yandan Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Genel Sekreterliği’ni, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Jandarma Genel Komutanlığı’nı tamamen çözmeye yönelik AB dayatmalarının savunuculuğunu üstleniyordu.

***

Rapor, basında Şahin Alpay ve Hasan Cemal tarafından, "Güvenlikte çağdaşlaşma" ve "Siyaseti normalleştirme çabası" olarak tanıtılıyordu

"Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" başlıklı rapor, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Cizre‘nin editörlüğünde Ahmet Yıldız, Zühtü Aslan, Gencer Özcan, Ümit Kardaş, Lale Sarıibrahimoğlu, İbrahim Cerrah, Ertan Beşe, M.Bedri Eryılmaz, Ferhat Ünlü, Önder Aytaç, Itır Toksöz ve Volkan Aytar‘ın yazılarından oluşuyordu.

Bu kişilerin bir kısmı Polis Akademisi’nde öğretim üyesiydi!

***

"21st Century Trust" adlı İngiliz düşünce kuruluşunun üyesi olan Lale Sarıibrahimoğlu, TESEV’in "Güvenlik sektörü" raporunda, hem TSK’yı, hem Jandarma’yı hem de Sahil Güvenlik Komutanlığı’nı ele alan üç yazı ile yer alıyordu.

Lale Sarıibrahimoğlu, ordunun küçülmesini istiyor, AB dayatmalarında olduğu gibi Genelkurmay Başkanı’nın Millî Savunma Bakanı’na bağlanmasını istiyor ve "Türkiye’nin AB kriterlerine uyumu amacıyla İçişleri Bakanlığı ile AB arasında bir dizi proje üzerinde çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmaların odağında, Türkiye’nin iç güvenlik politikalarının siyasi otorite tarafından hazırlanarak saydamlaştırılması ve iç güvenlikte Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Polis üçlüsünden oluşan farklı yapılanmaların yerine tamamıyla sivillerden oluşacak profesyonel bir sivil Sınır Polis Teşkilatı’nın kurulması bulunmaktadır" hatırlatmasında bulunuyordu.

Lale Sarıibrahimoğlu, "Buna yönelik olarak, ilk aşamada Jandarma ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kara sınırlarını koruma görevini, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın da deniz sınırlarını koruma görevini sonlandırması gerekmektedir. Dolayısıyla AB, oluşturulacak Sınır Polis Teşkilatı bünyesinde JGK’ya bir görev biçmemektedir. Ancak Sınır Polis Teşkilatı’nın kurulmasına değin geçen sürede polis ve jandarmadan oluşan ve birbirinden kopuk asayiş hizmetini yerine getiren kolluk kuvvetlerinin birbirleri ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir" diyordu.

***

TESEV raporunda, Sarıibrahimoğlu‘nun tartıştığı bütün konular, ABD, İngiltere ve bir bütün olarak AB’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni sınırları korumaktan bile alıkoymak, Jandarmayı lağvetmek, askerin istihbarat yapmasını önlemek gibi dayatmalarından ibaretti. İstihbarat askerden alındı biliyorsunuz…

Şimdi ABD’nin desteklediği FETÖ’nün darbe girişiminden sonra Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın, bu girişimde kullanıldıkları gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasının ne anlama geldiğini okurlara bırakıyorum.

Bu arada, Zaman‘ın bütün yazarları gibi Lale Sarıibrahimoğlu hakkında gözaltı kararı verilmiş. Mahkemeye çıkarılır da "Savunduğum ve propagandasını yaptığım AB dayatmalarının büyük kısmını daha önce uyguladınız. Jandarma ve Sahil Güvenlik konusunda da durum aynı… Fikirlerim iktidarda ama beni zindana attınız" derse ne cevap verecekler?

TSK DOSYASI /// VİDEO : Celal Şengör – TÜRK ORDUSU VE BİLİM


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=bWYh6R_zVFE&feature=em-subs_digest

TSK DOSYASI /// Sina Gürel Açıkladı : TÜRK ORDUSU’NA TUZAK !..


Bu pek çok şeyi açıklıyor…

ABD TSK’YA TUZAK KURMUŞ!

Türkiye iki Körfez savaşı gördü; 1991 ve 2003…

91’de Özal vardı, 2003’te ise Erdoğan

Türkiye iki Körfez Savaşı’na da doğrudan katılmadı ama iki Körfez savaşını da ABD aynında destekledi.

İki Körfez savaşında da Türk Ordusu Irak’a girecekti ama ikisinde de harekat yapamadı, neden?

Dönemin Dışileri Bakanı Sina Gürel; "ABD Türk Askeri İstemiyor" dedi…

1991 ve 2003 Körfez savaşları, bu savaşlarda Türkiye ve ABD’nin almış olduğu pozisyonlarına bakıldığında, Amerika’nın tarihin hiçbir döneminde Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesini istememiş olduğu açıkça görülür…

Neden ABD Türk Ordusu’nun Irak’a girmesini istemiyordu?

Bir savaşta Türk Ordusu’nun Irak’a girmesi demek, her hal ve şartta Musul ve Kerkük’teki tarihsel haklarını yeniden elde etmek için harekete geçecek anlamındadır. Öyle ya, 30 Ekim 1918’te Mondros Ateşkesi imzalandığı zaman Musul Türk topraklarıydı ama Osmanlı Padişah’ın fermanıyla savaş yapılmadan İngilizlere teslim edilmişti. Bu tarihe not düşülmüştü.

Günü geldiğinde bu defter yeniden açılabilecekti; işte bu riski göze alamayan ABD bu nedenle Türk Ordusu’nun Irak’ta bulunmasını hiç istememişti…

Peki ABD bu işi nasıl başarmıştı yani hem Türkiye üzerinden harekat yapmayı hem de Türk Ordusu’nun Irak’a girmesini engellemeyi?

Öyle ya ABD’yi destekleyen Türkiye’de kamuoyu ‘mademki bu desteği veriyoruz, öyleyse Musul ve Kerkük’teki tarihten gelen haklarımızı alalım bari’ demeyecek miydi?

ABD bu işi Türkiye’deki siyasi iktidarlar eliyle başardı; hem harekat yaptı, hem Türkiye’deki üsleri kullandı, hem Irak’a ambargo uygulatıp sıkıştırdı hem de Türk Ordusu’nun elini kolunu da bağladı…

1’nci Körfez Savaşı’nda bu oyunu ABD adına Özal oynamıştı; Türk Ordusuna olası bir savaşta siyasi direktif vermeyerek saf dışı bırakmıştı. Zaten Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay bu nedenle istifa etmiş ve ‘şak derse tak der yaparım’ diyen zihniyetler iş başına getirilmişti.

2’nci Körfez Savaşı’nda bu oyunu ABD adına bu kez Meclis’te siyasi dengeleri değiştirme gücüne sahip herkes adına Gül ve Erdoğan oynamıştı; önce ‘hayır denilen tezkere ile bırakın Türk Ordusu’nun Irak’a girmesini, ABD’nin Türk Ordusu’na saldırmasının bahanesi yaratılmış, 20 Mart günü evet denilen tezkere ile de Türkiye’nin bütün desteği ABD’ye verilmişti.

1 Mart ile 20 Mart arasında ne olmuştu derseniz, Erdoğan Başbakan olmuştu…

Dönemin Dışişleri Bakanı Sina Gürel ABD’nin bu gizli niyetlerini şöyle açığa vuruyor;
‘Kuzey Irak’ta zaten otorite yoktu. Türkiye güvenliği için burada askeri güç bulunduruyordu. Bunu bir kolorduya çıkarmak, savunma hakkımızın doğal bir sonucuydu. Bunu Çankaya Köşkündeki zirvede kararlaştırdık.

ABD’nin Türk askeri istemediği belliydi. Bunu Washington ziyaretimizde de anlaşmıştık. Biz planlar, haritalar göstermişlerdi ama Türk askeri bu planlar içinde yoktu.
Türkiye, ABD savaş planlarının bir parçası, bir geçici üssü gibi görülüyordu. Bunu kabul etmek mümkün değildi.

Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülke kendi ulusal çıkarları gerektirdiğinde askeri önlemlerini kimseyi beklemeden alabilecek bir ülkedir. Bunun gereği, Kuzey Irak’a bir kolordu büyüklüğünde güç göndermekti ve kontrol altına almaktı. Türkiye’nin çıkarları bunu gerektiriyordu.

Türkiye için en iyi yol savaş öncesinde bu kararını uygulayıp kendi önlemini almaktı. Ancak, o günün siyasi koşullarında bu kararı yeni hükümetin uygulaması gerekecekti. Zirvede ilke kararı alınmasına karşın, AKP hükümeti bunu uygulamadı ve 1 Mart tezkeresine giden süreç yaşandı.’[1]

5 Ekim’de, Çankaya Zirvesi’nde alınmış olan ‘Irak’a bir Kolordu gönderilmesi’ kararını AKP Hükümeti uygulamamıştı…

Bu savaşlar esnasında sınır ötesi harekat denilerek yapılan işler, Irak’a giren Türk Ordusu’na siyasi direktif verilmemiş olduğu için harekattan ziyade küçük küçük çatışmalar halinde geçmiş ve hiçbir sonuca da ulaşamayacaktı hala da öyle…

Genelkurmay; ulusal çıkarlarımız gözardı edildi…

Yıllar sonra Genelkurmay Başkanlığı, 2003 Körfez Savaşı’nın Türkiye açısından sonucu şöyle açıklayacaktır;
‘İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra Türkiye yine iki nedenle zararlı çıkmıştır.

Bir; coğrafyasına hapsolmuştur.

İki; PKK çok büyük bir serbestlik kazanmıştır ve çok miktarda silah ve malzeme, dağılan Irak ordusundan ele geçirilmiştir. Daha önceleri PKK ile mücadele içinde olan Kuzey Irak’taki Kürt gruplarından bir tanesi ki bir zamanlar KYB, PKK ile birlikte o Kürt grubuna saldırıyordu, şimdi doğal bir müttefik haline gelmiştir ve Kuzey Irak’ta çok büyük bir hareket serbestisine sahiptir.

Eskiden katırlarla gittikleri yere şimdi taksilerle gidiyorlar. Buna ait görüntüler elimizde. Bu da ikinci Körfez harekatının Türkiye açısından olumsuz bir sonucu olmuştur.’

ABD işgali sonucu Irak’ın parçalanmaya yüz tuttuğunu da Genelkurmay Başkanlığı şu sözlerle altını çizecektir;

Yine Kuzey Irak’a baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor; hazırlanmış olan bir taslak anayasa var. Bu iyi incelendiğinde şu görülmektedir: Kağıt üzerinde federal bir yapı oluşturuluyor. Güney Şii bölgesi, Sünni bölgesi ve Kürt bölgesi diye üç bölge. Ama anayasanın içindeki hükümleri iyi incelediğinizde, bunun değil federasyon, konfederasyon bile olmadığı, gevşek bir konfederasyon yani kopmaya hazır bir konfederasyon şeklinde olduğu görülmektedir.

Zaten tarihe de baktığımızda konfederasyonların uzun süreli yaşamadıklarını görüyoruz. Ya kopmuşlardır ayrı devletçikler kurmuşlardır ya da üniter bir yapıya kavuşmuşlardır. Bunların örnekleri var.’

Genelkurmay bir adım daha ileri giderek Irak’ta bir Kürt devleti kurulmakta olduğunu Türk milletine ve Türk siyasetine ilan edecektir;

PKK’nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak’ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır. Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak’ın marşı yoktur.

Şu anda Kuzey Irak’ta durum budur. Federal bir yapıda bazı şeyler merkezi olur. Kuzey Irak’ta merkez bankası kuruldu. Bunun anlamı her yönüyle diğerlerinden ayrı müstakil bir yapı oluştu. Merkez bankası para basıyor. Kendi parasını kullanıyor. Böyle bir yapı var.’

Ve Genelkurmay Başkanlığı bu durumun önüne geçilmesi için, kamuoyu önünde Hükümet’ten yetki isteyecek kadar işin önemini Türk Milleti ve Devlet kadrolarına duyurmaya çalışacaktır, şöyle ki;

‘Peki, Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı mı? Evet, yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı. Fayda sağlar mı? Evet, sağlar. Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım. TSK, yasal zeminde görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir.”

Şubat 2008’de Irak kuzeyindeki Zap terör kampına yapılan yedi günlük bir güç gösterisini saymazsanız, Kuzey Irak’a hiç askeri harekât yapılmayacak, oysaki Erdoğan siyaseti istemiş olsaydı Türkiye, bu savaştan kazanan taraf olarak çıkabilecekti…

ABD, Özal ve Erdoğan siyasetleri eliyle Türk Ordusunu sadece coğrafyasına hapsetmekle kalmayacak, sonradan bu işleri adli bir suç soruşturmasına dönüştürerek, Türk Milletini yaratılışının destanı olan Ergenekon’la tam da kalbinden vuracaktır…

Ancak bu türkü de burada bitmeyecektir…

Kaynak: Büyük Suikast/Destek Yayınları.

[1] Bila, ‘Sivil Darbe Girişimi ve Ankara’da Irak Savaşları’, s. 183.

BİLGETÜRK

TSK DOSYASI /// MURAT AKBAŞ : Murat Akbaş – Türk ordusuna yapılan kumpas kime yaradı – 1 –


ULUSAL ÇIKARLARIMIZI YOK SAYARAK ABD ÇIKARLARINA NEDEN HİZMET EDİYORUZ?

ORDUMUZ VE HÜKÜMET KİME HİZMET EDİYOR?

Yunanistan`ın “STRATEJİK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ” eski başkanı Korgeneral TAGARIS tarafından yazılan ve ABD Chicago`da Hıristiyan Siyonistlerin “ARMEGEDDON YAYIN” evinde 1978`de basılan ve ücretsiz dağıtılan kitabında bakın bize karşı sevgilerini nasıl anlatıyorlar… Tabi bizlerde bu sevginin karşılığı olarak “CELLADINA AŞIK OLAN KURBAN” gibi nasıl kuzu kuzu bugünlere geldiğimizi görmemizi sağlaması açısından bir ışık tutmak istiyorum. Dost görünenler kuzu postuna bürünmüş Türkiye`nin her yerinde cirit atıyorlar… Neyse nerde kalmıştık 1978 yılındaki açıklamaya dönelim;

“Biz Türklerin canavar derecesinde barbar bir ırka mensup olduğumuzu… Anadolu`da farklı din ve kökenden milyonlarca insanı katledip, şimdi kendimize ait olmayan topraklarda oturduğumuzu…. Öyle 50 milyon falan değil, Kürtler, Ermeni ve Rum asıllılar sayılmazsa nüfusumuzun 20 milyonu zor bulduğunu…

Tarihi adaletin bu Türk vahşetini temizlemek üzere; Anadolu`da yeniden Kürdistan`ın ve Pontus İmparatorluğu`nun kurulması şart olduğunu” söyleyenler ve yazanlar boş durmadılar;

Yine AVRUPA KONSEYİ`nin 26 Nisan 2003 tarihli kararında 6. Ve 12`inci maddelerinde “SİYASİ ÇÖZÜM” diye, azınlık saydığı Kürtlere ve diğer kökenlere her türlü haklarının verilmesini zırvalarken, hala AB`ye girmeye can atan NATO KAFALI KOMUTANLAR… Başbakanlar var iken, Kuvvet Komutanlarının atama görüşmelerini ve MGK`daki gelişmeleri Ertuğrul ÖZKÖK, Zafer MUTLU ve Hasan CEMAL gibi sicilli gazetecilerle konuşup değerlendirecek kadar seviyesini alçaltan BILDERBERGCİ MASON Mesut YILMAZ ve diğer geçmiş ve gelecek SİYASİCİLERİMİZ ne kadar çok değil mi?

Emin ÇÖLAŞAN`ın 27 Mart 2003 tarihli köşesinde “bu süreçte beni ürküten bir şey var. Genel Kurmay Başkanının kişiliğinde, toplumun güvendiği tek kurum olan SİLAHLI KUVVETLERİN yıpratılmasından endişe ediyorum” dediği…

28 Mart 2003`de Mustafa BALBAY`ın ise; “Acaba yurt dışında ve NATO kışlasında on sekiz sene kalmasının etkisi ile mi, ülkemizin hassasiyetlerine ve dengelerine batı gözüyle bakıyor?” diye hayret ettiği bazı generallere rağmen…

1974 KIBRIS BARIŞ HAREKATI sırasında, Yarbay rütbesiyle komutanı olduğu Kocatepe muhribinin, Genel Kurmaya gönderdiği yanlış mesajlar yüzünden“Yunan Savaş Gemisi” zannedilerek bizim jetlerimizce(yakıtını LİBYA LİDERİ KADDAFİ verdi biz ne yaptık?) vurulup batırılmasına sebep olan… Kocatepe muhribimizle en az 60 Mehmetçiğimizi denizin dibine batıran… ama kendisi denize atlayan, nasıl bir tesadüfse, bu savaş ortasında oralarda güya avlanan İSRAİL BALIKÇI GEMİSİ tarafından bulunup kurtarılan!… Ardından bu olaydan hızla yükselip Oramiral olan, hatta bir ara Genel Kurmay başkanlığına oynayan ve 28 Şubatın meşhurlarından sayılan… Emekli olunca da Korkmaz YİĞİT gibi devlet işlerinden kazanç sağlayanlara katiplik yapan Güven ERKAYA gibi bazı ucuz kahramanlara…

Korgenerallikten emekli edilince MHP`ye girip Devlet BAHÇELİ`ye danışman olan ve Amerika`nın Irak işgaline karşı çıkanlara şiddet ve hiddetle saldıran ve hatta; “Amerika Afganistan`daki batağı kurutamaz” dediler. Bak adam gitti, iki günde halletti arayı… Irak savaşında da aynı şeyler söylendi… “Neymiş; gelmesinler, gitmesinler, bölgede bilmem neler olurmuş…” Adam geldi vurdu, yerleşti… Ve Amerika bir daha buradan gitmez!” Diyen ve ABD`nin işgal ve işkencesine sevinen milliyetçi danışmanlara rağmen…

Kurmay Albay rütbesiyle 1978 – 1980 arası Kara Harp Okulu öğrenci Alay Komutanı iken, 500 Harbiyeliler 400 kadarını, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerinin tespit edilerek bu kutsal ve Milli kurumdan atılmasını sağlayan…

Ege ordu komutanlığı sırasında, 3 Haziran 1997 gecesi İzmir`e giden ve Hikmet KÖKSAL, Güven ERKAYA, Ahmet ÇÖREKÇİ ve Teoman KOMANLA birlikte; gizli güçlerin dayatmasıyla Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI`nın yönetime el koyup, ERBAKAN Hükümetini devirme teklifini; 3`ncü Ordu komutanı Atilla ATEŞ`le beraber cesaret ve dirayetle karşı çıkarak, masonik merkezlerin bu oyununu bozan… Artı Genel Kurmay Başkanı olduğunda da, birçok davet almasına rağmen Amerika`ya gitmeyip, Çin, Hindistan, Pakistan, Japonya ve Rusya`ya ziyaretler yapan ve ABD – AB EMPERYALİZMİNE karşı TÜRKİYE MERKEZLİ yeni bir oluşumun sinyallerini yakan Hüseyin KIVRIKOĞLU GİBİ ASALETLİ, HAYSİYETLİ, CESARETLİ VE MİLLİ DÜŞÜNCELLİ “BAŞ TACI” KOMUTANLARIMIZDA vardır.

Harp Akademilerindeki bir konuşmasında “AB`ye mahkum ve mecbur değiliz. Bir ütopya uğruna ülke geleceğimizin ve güvenliğimizin tehlikeye girdiğini göz ardı edemeyiz… Hatta gerekirse ülke ve bölge yararımız ve Milli çıkarlarımız için İRAN ve RUSYA ile irtibat ve ittifaklar kurabiliriz.” Anlamında tarihi ve talihli tespitler ve tembihler yapan Milli haysiyetli paşalarımızda vardır…

Elezığ`daki 8`inci Kolordu Komutanlığından tanıdığımız ve 1995 Ekiminde Antalya`da yapılan uluslar arası Güvenlik ve İş Birliği Konferansında;

“Daha ne zamana kadar ulusal çıkarlarımızı göz ardı etmek pahasına, ABD`nin çıkarlarına hizmet edeceğiz!?”…

TSK ve TÜRKİYE, “Kraldan çok kralcı kesilip, kendi savunma ihtiyaçlarını bir kenara itip, NATO direktiflerinin esiri olmuş gibiyiz!…

“Biz bu yanlış zihniyetin cezasını, hazırlıklı olmadığımızdan dolayı Güneydoğu`daki terör mücadelemizde çok acı şekilde çekmekteyiz!” diye haykırışlarını hatırladığımız mert, metin ve peygamber ocağımızda olan komutanlarımız vardır.

Duyarlı bir aydınımız yerinde tespitiyle, “dönemin İngiliz Büyükelçisi ve mason Reşit Paşa`nın birlikte hazırladığı ve Tanzimat-ı Hayriye diye toplumun aldatıldığı süreç aslında, Müslüman Türklerin çözülmesi ve Barbar batılılarca fikren ve fiilen esir edilmesinin en somut adımıdır. “En az yüzde on hain kontenjanımız vardır” ve emperyalist güçler içimizdeki bu hainler eliyle ülkemizi kontrol altında tutmaktadır. Acaba bu hain kontenjanı bugün nerelerdedir ve oranı artmış mıdır?

Mustafa Kemal, bu çözülme sürecinin hızını azaltmaya ve dâhiyane bir manevra ile hain masonları oyalamaya ve hiç değilse sınırları belirli bir vatan parçasını kurtarmaya çalışmış ve başarmıştır.

“Atatürk, rejimi Cumhuriyet olan Milli bir devlet kurmak ve bunu İslam – Ümmet bilincinden süzeceği milli ve medeni bir kültür temeline oturtmak amacını taşımıştır. Atatürk her türlü mandacılığın ve BATILILARA DAYANMANIN KARŞISINDADIR…

İsmet İNÖNÜ ile aralarındaki uyuşmazlığın esas nedeni de bu noktada aranmalıdır. İsmet İNÖNÜ MANDACIDIR. Tam hürriyetten değil, dış himayeden yanadır. İşte bu yüzden Hatay sorunu sırasında Atatürk`le araları tamamen açılmış ve Mustafa KEMAL, İsmet İNÖNÜ`yü Başbakanlıktan uzaklaştırmış ve ölünceye kadar yanına yaklaştırmamıştır.

Atatürk`ten sonra onun ölümüne sebep olan hain güçler (masonlar ve dönmeler) tarafından İNÖNÜ hiç hesapta yokken Cumhurbaşkanı yapılmış ve uydurdukları KEMALİZM KALIBI ile ATATÜRK`ün başlattığı MİLLİ, YERLİ VE HAYSİYETLİ bir dönem kapanmıştır, Tanzimatla başlayan çözülme sürecine yeniden hız verilmiştir. Atatürk`ün ölümü ile birlikte karşı devrim bir virüs gibi insan vücudundan beslenirken; vücudun zayıf düştüğünde ise virüs harekete geçerek insanı ölüme götüren bir yapı ile karşı karşıyayız.

Anadolu`yu parçalama planı olan “SERV” ameliyatının yapılabilmesi için, milletimizi narkozla uyuşturma aşaması ile “LOZAN`ı” hiçe sayarak ülkemizdeki etnik ve dini çatışma ve yozlaşma yolları açılmıştır.

Emekli bir Generalimizin ifadesiyle; 650 yıllık bütün Osmanlı idaresinde Doğu`daki isyan sayısı sadece 14 iken, bu bölücü ve yıkıcı amaçlı ve dışarıdan destekli ayaklanma sayısı Cumhuriyet döneminde 25`i bulmaktadır. Ne çok düşmanımız ve hainimiz varmış, buradan da anlaşılıyor değil mi?

Daha beteri ise; AKP`nin sivil ve askeri yüksek bürokrasinin boş vermişlik havası içinde sırıtan işbirliği gafleti sonucu; Irak`ta güvenliğimizi ve geleceğimizi karartan gelişmeler yaşanmakta; Türkiye bölgeden dışlanmakta… “KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ” diye tükürdüklerimiz bir bir “Pembeleşmekte” ve“TÜRKMENLER SAHİPSİZ” bırakılmaktadır. Herkes söz sahibi iken; “TÜRKMENLER NEDEN HAKLARINI SAVUNAMIYOR VEYA TÜRKİYE NEDEN SAHİP CIKAMIYOR?

Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour HERSH, İsrail`in Irak`ın kuzeyinde Kürtler`le işbirliği içinde operasyonlar yaptığını ve bu durumu AKP iktidarının dolaylı destek sağladığını yazmıştır. Bağdat,taki EBU GARİB hapishanesindeki işkence skandalını ortaya çıkaran HERSH, İsrail İstihbarat ve askeri yetkililerinin şu sırada “KUZEY IRAK`TA AYRILIKÇI KÜRTLER`LE BERABER ÇALIŞTIĞINI ve bazı OPERASYON`lar için KUZEY IRAK`TA ÖZEL MERKEZLER açtığını söylemekteydi.

New York TİMES `ta çıkan başka bir habere göre; Irak`lı ayrılıkçı Kürtler, o topraklarda yüzyıllardır yaşayan kardeşlerimizi, Türkmenleri, evlerinden silah zoruyla çıkartıp mülteci durumuna düşürüyor, arazilerine el konuluyor ve bölgenin demografik –siyasi haritasını değiştiriyor… Böylece Kürtler`in hâkimiyet alanlarını güneye genişletmeyi amaçlıyor.

Sanki şimdi aynı oyunu SURİYE`de uygulamıyorlar mı? Dünyanın gözü önünde boşaltılan coğrafyalara kimler hâkim olacak farkında mısın?

Ø En büyük tehlikenin, Türkmeneli Kerkük`te olduğuna dikkat çeken gazete, Kürt liderlerin petrol açısından zengin bu şehri bölgesel bir Kürt başkenti yapmak istediklerini de yazıyor.

Ø Halen 10 bin civarında Kürt`ün, Kerkük`ün hemen dışında kamp kurduğunu ve şehre girmek için Amerikalı yetkililere baskı yaptığını belirten New York TİMES, etnik bir çatışmanın “yani TÜRKMEN KATLİAMININ” olabileceğine dikkat çekiyor! Kerkük`te kent dışında kamp kuran 10 bin Peşmergenin her an şehre girebileceğini ve her an bir TÜRK KATLİAMI olabileceğini haber veriyor.

Ø Son iki yılda Irak`ta yapılan suikastlarda tam 43 TÜRKMEN Lider öldürüldü ve kaçırıldı, haberimiz bile olmadı. Çünkü “MASONİK MEDYA” bunları yazmadı veya yazdırmadı…

Ø Uzun yıllardır Amerika`da yaşayan TÜRK Mühendis-Mimar ve Bilim adamlarının kurduğu etkili sivil toplum örgütü MİM, geçtiğimiz 2004 yılında New York`ta bir panel düzenledi, panele katılanların konuşmaları büyük önem taşımaktaydı;

Ø Kerkük ve diğer şehirlerden sürülmüş olan on binlerce Türkmen, artık evlerine dönmek istemektedir. Bu geri dönüş süreci planlı olarak gerçekleştirilmediği takdirde, Kürtler`in “siyasi ve askeri” üstünlüğü karşısında Kerkük yeni bir etnik temizleme kampanyasına maruz kalarak safi bir Kürt şehrine dönüşebilecektir. Şu an TÜRKİYE`nin tutumu çok önemlidir. 30 Haziran itibariyle oluşmaya başlayacak yeni Irak`ta, Türkmenler`in Kürt grupların cebri altına girmesi olasılığı yüksektir. Bu nedenle ilgili olaylar “ACİL” takip edilmesi gereken bir gelişmedir.

Ø Türkmenler herhangi bir tehdit ya da baskı altında kalırsa bu Türk kamuoyunu harekete geçirecek bir katalizör olacaktır. Böylesine bir gelişme Ankara`yı Kuzey Irak`a tek taraflı olarak müdahale etmeye dahi itebilecek olaylar sinsilesini başlatacaktır.

Yunan Profesör`ün ilginç yorumu;

“Demokratik ilkelere ve insan haklarına saygı duyduğunu hala beyan eden Bush (Irak`a yaptığı “insani” girişimler, Uluslar arası Af Örgütü tarafından uluslar arası bir suç ve medeniyetimize darbe olarak nitelendiriyor) demokratik ilkelere sahip tek ülke olduğundan, Türkiye modelini İSLAM Dünyasına lanse etmek amacıyla, başbakan ERDOĞAN`ı toplantısına davet ediyor.

Türkiye`yi “askeri mutlakiyetten, Batı tipi İslam`i demokrasiye geçirmek” gibi bu büyük değişime soyunmuş olmasından dolayı, ERDOĞAN son Sovyet Lideri GORBAÇOV`u anımsatıyor.

Hatırlarsanız Gorbaçov; Marksizm ilkelerine dayalı Soyalist sitemi değiştirmeye çalışmış ve haliyle ülke yapısı sarsılmıştı. Sovyetler Birliği`nin dağılmasıyla ülkede yaşanan kaos sırasında Gorbaçov, Batı`nın “sevimli çocuğu” yapılmıştı. Rus lider, uyguladığı demokratik reformların otoriter yönetimin tamamen dağılmasına yol açacağını hesaba katmamıştı. Fakat Recep Tayyip ERDOĞAN acaba bu açılım-saçılım, BOP EŞ BAŞKANI ülkemizin başına neler açabileceğini hiç düşünüyor mudur?

“ATATÜRK`ün İSTEDİĞİ NOKTAYA GELEMEDİK!”

1. Ordu Komutanı Org. Hurşit TOLON, bunları Kuleli Askeri Lisesi`nin açılış töreninde yaptığı konuşmada söylemişti.

Ölümünden 66 yıl sonra ATATÜRK`ün istediği yere gelmeyi başaramadık!” Paşa`nın sözleri doğruydu. Aklı başında olan herkes bunu biliyordu. Belki de üzerinde milletçe hem fikir olduğumuz yegane düşünce budur.

Öyleyse, bu muazzam ATATÜRKÇÜ kitleye rağmen, Gazi Mustafa Kemal`in istediği noktaya niçin gelinemiyordu?

Bir millet toptan geri zekalı, kalın kafalı ve kötü ahlaklı olmadığına göre, nasıl oluyordu da ulaşması gereken noktaya bir türlü varılamıyordu?

Çünkü kendilerine ATAÜRKÇÜ diyenler, kabaca üç sınıfa ayrılıyordu;

1. Grup: MUSTAFA KEMAL`in devrimciliğini hiç anlamayıp, yaptığı inkılap ve yeniliklerin kabuklarıydı.

2. Grup: ATATÜRKÇÜLÜĞÜ Bir kimlik ve egemenlik aracı olarak kullanıyor ve istismar ediyordu. Atatürk`ü putlaştırıp ondan besleniyorlardı.

3. Grup: Mustafa Kemal ATATÜRK DÜŞÜNCE SİSTEMİ`nin sürecin ruhundaki devrimciliğin sürdürülmesi gerektiğini savunuyordu. Milli devrimci sosyal adalet ilkesinde bütün toplumu kucaklayan ve muasır medeniyetin de üstünde çalışan bir nesil amaçlanıyordu. Hepsinden önemlisi “İNSAN OLMA SEVDASINDAYDI”

Ezici çoğunluktaki birinciler hep seyrettiler. Onlar seyrettiği için ikinciler egemen hale geldiler. Üçüncüler ise zaten azınlıktaydılar, hep suçlanıp, dışlandılar.

Bugün hala memlekette bin bir çeşit ATATRÜKÇÜ kol geziyor. Ab emperyalisttir diyenler de ATATÜRKÇÜ, AB`ye ortak olalım diyenlerde ATATÜRKÇÜ, Devletçiler de ATATÜRKÇÜ, LİBERALLER de ATATÜRKÇÜ geçiniyorlar… gel de çık işin içinden fakat elimizde BİR TEK ADAM “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” var. Bir gönülde iki kalp olmaz beyler bayanlar…

“ilim bir nokta imiş cahiller çoğaltmış”…ne güzel söylemiş atamız HZ. ALİ (RA)…

Sevgi ve saygılarımızla… “HER ZAMAN HAZIR OLACAĞIZ”… GERİSİ TEFFRERRUATTIR… atamirası ulus… murat akbaş

Kaynakça: BİZİM ATATATÜRK – AHMET AKGÜL – TOGAN YAYINCILIK

İstanbul Times/ Murat Akbaş

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.