Etiket arşivi: FETÖ

GÜNDEM ANALİZİ /// HOLLANDA, BİLDERBERG, PKK VE FETÖ KUŞATMASINDA TÜRKİYE : BATI İLE ÇATIŞ MA MI ? YENİLENMİŞ İTTFAK MI ?


HOLLANDA, BİLDERBERG, PKK VE FETÖ KUŞATMASINDA TÜRKİYE : BATI İLE ÇATIŞMA MI ? YENİLENMİŞ İTTFAK MI ?

KAYNAK : http://dikmecionur.blogspot.com.tr/2017/03/hollanda-bilderberg-pkk-ve-feto.html?m=1

Abd Başkanlık seçimleri ve neticesiyle beraber siyasi literatürün üzerinde durulması gereken konusu ulus devletler ve ulusçu tutumların yeniden yükseldiğidir. Küresel zihniyetin gümrüksüz ve sınırsız bir dünya tahayyülü Donald Trump’ın Meksika’ya ek gümrük tarifesi fikri ve küresel anlaşmaları rafa kaldırmasıyla bir parça sarsılmıştı. Siyasi vaziyetlerin domino etkisi gösterdiği yerkürede bu tavır Avrupa kıtasında da taraftar buldu. Aşırı sağ, ulusçuluk ve ırkçı tonlarda milliyetçilik giderek yayılmaya başladı. Abd başkanlık seçimlerinden kısa süre evvel İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı alması, Fransa’nın Afrika merkezli müstakil bağımsız politika izleme kararlılığı irili ufaklı diğer devletlerde göçmen karşıtlığı, farklı dinlere ve inançlara muhaliflik şeklinde ortaya çıktı ve seçim kampanyalarına rastladı. Bütün bunların toplamı ulus devletler yeniden keşfediliyor olarak algılanmaktadır. Hollanda Türkiye gerginliği ve hemen akabinde Fransa ile Almanya’nın Hollanda’yı destekleyen açıklamaları Türkiye kamuoyunda haklı olarak tepki gördü ve hilal haç savaşı olarak nitelendirildi.

Türkiye’nin tepkisi ve kendince belirleyeceği yaptırım kararları ne denli isabetliyse hilal haç savaşı gibi bir yaklaşım ise oldukça yanlış bir bakış açısı olacaktır. Çünkü haçı yani hristiyanlığıda var eden bu toprakların bizatihi kendisidir. Devleti Aliyye, Doğu Roma yani Hristiyan Bizans’ın komşusu, akrabası hatta devamıdır. İnciller bu topraklarda kabul edilmiş, havarilerin en önemlileri bu topraklarda yaşamış hatta haç simgesel olarak ilk kez ön Türklerce kullanılmıştır. Malazgirt meydan muharebesi bile Selçuklulara destek veren hristiyan peçenek ittifakının ürünüdür. Yani hilal ve haçın doğduğu kaynak aynı beslendiği pınar yine bizzat aynıdır. Dolayısıyla teşhisi doğru koymakta fayda vardır. Teolojik ve kültürel inançların hamisinin bu topraklar olduğu sabit olduğuna göre meselenin halklar kültürler veya inançlar ile değil bir avuç elitist karar alıcılar ile alakalı olduğu açıktır. Hollanda ve benzeri ülkelerin durumu kimlere ne kazandırmaktadır? Tabiki bu yaklaşımlar Türkiye’yi daha da çok ortadoğu’ya itmektedir ve bu 1996/99 Bilderberg grubunun tasarılarıyla örtüşmektedir. O yıllarda Bilderberg cenahında ençok tartışılan husus bir Ortadoğu Komutanlığı kurulması ve komutasının kontrollü olarak Türkiye’ye bırakılmasıydı. Bu konuları daha derinlemesine analiz ettikçe Hollanda Almanya, Bilderberg ve Fetö arasındaki şaşırtıcı bağlantılarda ortaya çıkmaktadır.

Arent Jen Wensinc, Hollandalı bir şarkiyatçıydı. İslam ve islam ülkeleri üzerine araştırmalarda bulundu öyle ki doktora tezinin adı bile ”Muhammed ve Medine Yahudileri”idi. Ona göre İslamiyet’in fetihletle Arabistan dışına hızla yayılması Medine çevresi ile sınırlı sayıda düzenlemeler getiren Kur’an dışında başka kaynağa ihtiyaç duyulduğunu bunun da Roma ve Yahudi hukuku Hristiyan ahlakı, Hellenizm’den alınan unsurlarla telafi edildiğini iddia ederek söz konusu alıntıların hadis literatüründe mündemiç olduğunu iddia etmiştir. Yani Wensinc’e göre hadis literatürü başka kültürlerden ödünçtür ve vaz geçilemez. Bu denli şaşırtıcı satırları işleyen Wensinc 1908’lerde Medine Sözleşmesi ile ilgilenmiş ve yeniden uygulanmasını şiddetle tavsiye etmiştir. Oryantalist ve şovalye ünvanlı bir Hollandalının Devleti Aliyye’ye neden ısrarla Medine Sözleşmesini önerdiği ve bu sözleşmenin daha sonra kimler tarafından önerileceği şaşırtıcı bir kurguyu ortaya çıkartacaktır.

Muhammed Peygamber’in Medine’de yaşayan gruplara yönelik uygulamaya koyulan bu sözleşmenin bazı maddeleri şu şekildedir:

1. Yahudiler kendi dininde serbest olacaklar.
2. Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar.
3. şehir dışından bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak.
4. İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak.

Dönemsel koşulları itibarıyla gereklilik olan bir anlaşmayı daha sonra Hollandalı şarkiyatçı hatırlattı ve ondan sonra Türk kamuoyunda pekçok kez paylaşıldı ancak en ilginç olanı Demokratik İslam Kongresi’nin bu mutabakata vurgu yapmasıydı. Kürt sorununa çözümde referans olarak işlenen kongreyi toplayan pkk olmuştu. Ne garip ki marksist felsefeyle kurulduğunu iddia eden bir terör örgütü şarkiyatçıların Türk Toplumuna yeniden hatırlattığı mutabakatı gündeme getirerek çözüm bileşeni olarak sunuyordu. Aslında anlaşma maddeleri bir yerlere çekilmeye çok müsaitti, serbestlik, beraber savunma ve ortak savaş kararı parçalı eyalet sisteminin unsurlarıydı. Hollanda ve pkkdan sonra dini referanslara atıfla siyasi bir yön tayini vazifesine soyunanlardan biri de Fetö lideri Gülendi. 8 Ocak 2013’de gerçekleştirdiği Sulhta Hayır vardır isimli konuşmasıyla hep Yurtta Sulh Konseyi’nin işaretini veriyor hem de Hudeybiye Anlaşmasını gündeme taşıyordu : ”Keşke şu görüºme olmasa.. şu anlaşma olmasa.. şu uzlaşma olmasa.. biz Türk milleti.. şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eğmesek.. bazı şeylere evet demesek’ denilebilir. Muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse, işte o Hudeybiye Sulhu mülahazasıyla, Hudeybiye Sulhu’ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım. ”

Peki Hudeybiye ne idi ve hangi maddeleri içermekteydi?

Medineli Müslümanlar ve Mekkeli Müşrikler arasında yapıaln bir barış anlaşması olan Hudeybiye İslam Devletinin yani yeni devletin karşı cephe tarafından resmen tanındığının delili olarak gösterilir. Buna göre;

.Esirler karşılıklı serbest bırakılacak
.İki taraf arasında on yıl savaş olmayacak
.Müslümanlar bu yıl Kabe’yi ziyaret etmeyecek, gelecek yıl üç günden fazla ziyaret edilmeyecek ve canları ile malları güvence altında olacaktır.
Yani bu maddeleri kürt siyasi meselesine uyarlayacak olursak;
.Genel af çıkartılsın
.Operasyonlar durdurulsun ve
.Bölgede yerel kolluk gücü oluşturulsun şeklinde yorumlanabilir.

Görüldüğü gibi pkk Fetö ve daha öncesinde oryantalistlerin Türk kürt federatif modeli için referans dayanakları tarihteki İslami Anlaşmalar olmuştur.

Batılı karar alıcıların ve bazı lobilerin uygulamaları kırılgan, batıdan kopmuş ve tam manasıyla Ortadoğu’ya yönelmiş Türkiye’yi var edecek böylelikle bu anlaşmalar daha çok gündeme getirilebilecektir. Bilderberg ve Abd Türk Ordusu karargahının Konya’ya taşınması gerektiğini 1990’lı yıllarda belirtmiştir. Bu düşünce ise 15 Temmuz kalkışmasından sonra yeniden düşünülmeye başlandı. Aslında ısmarlama tez Medeniyetler Çatışması’nı sanki gerçek bir ideoloji gibi ortaya koyarak körfez ülkeleri Türkiye işbirliğini İran’a karşı kurgularlarken İran’ın da cephesini genişletmektedirler. Bu da küreselci Fabian Derneğinin bir uzantısı olan Frankfurt Mektebi’nin, Tez ve Anti Tez teorisidir. Onlara göre rakip düşünceler olmalıdır ve bunlar birbirlerini beslemektedir. Bu lobi, bu düşünceye göre Ortadoğu’da asla yalnızca şiilerine ya da sünnilerin önünü açmaz. İki grupta kendilerince elini güçlendirir, daha fazla silah alır, daha çok petrol satar ve neticesinde istenilen sentez ortaya çıkar.
Bugün eşcinselliğin özendirildiği, uyuşturucu kafelerin bulunduğu ve katolik kiliselerinin satışa çıkartıldığı Hollanda küresel sistemin pilot bölgesidir. Hollanda, Avusturya hatta İngiltere Kraliyet ailesinin soyuna ve tarihi kültürüne kaynaklık eden Almanya ise Davos ve Bilderberg’i kurarak dünya siyasetine yön tayin edebilme gayretine girmiştir. Yani Türkiye Hollanda gerginliği, Türkiye Avrupa ilişkileri tahmin edilemeyecek kadar sistemli ve asırlara dayanan oryantalist küresel merkezin yönlendirilmesinde seyretmektedir. Türkiye’nin bu oyunları bozabilmesi ancak Avrupa’da yani en başta balkanlarda etkinliğini arttırmasıyla mümkündür. Bu bölgeler tampon kuşak olarak görülmelerinin yanında aynı zamanda kara para aklama merkezleri olarak kullanılmaktadır. Türkiye’nin oryantalist planları ve Bilderberg siyasetini deforme edebilmesi kızmadan ve küsmeden coğrafyalarla dengeli ilişkiler geliştirebilmesine bağlıdır.

Haçlı seferleri izlenimi veren veya bilmeden doğu batı savaşı olarak adlandırılan yeni düzen Türk Ortadoğu kaynaşması (fakat bu bütüncül manada bir ortadoğu değil) buna mukabil, fetö pkk söylem benzerliği ve tarihsel islami kaynakları günümüze uygulama zorlaması eşliğinde parçalı bir Türkiye manzarasını doğurur. Oyunların bozulabilmesi ancak önceliklerin dayatılmasıyla mümkündür. Farkında olan bir Türkiye önceliklerini keşfetme ve gündeme getirme kararlılığına erişebilecektir.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// VİDEO : Habertürk Gündem – 11 Mart 2017 (FETÖ ile Mücadele)


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=5kcGBEqNlak&list=TLGGEfIraVkBbJ4xMjAzMjAxNw

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ ‘Candy Crush Saga’ görünümlü program kurdu


FETÖ ‘Candy Crush Saga’ görünümlü program kurdu

FETÖ/PDY mensuplarının kriptolu haberleşme ağı ‘ByLock’un ardından Mart başından itibaren ‘Candy Crush Saga’ görünümlü yeni bir mesajlaşma programı üzerinden bilgilendirildiği belirlendi. FETÖ elebaşı Gülen’in, ağ üzerinden mesajlar göndererek, itirafların önüne geçip örgütün direncini artırmaya çalıştığı belirlendi. Uygulamanın nasıl yüklendiği ve kimler tarafından kullanıldığı araştırılıyor.

FETÖ’nün kullandığı yeni mesajlaşma programının ‘Candy Crush Saga’ görünümlü olduğu tespit edildi.

FETÖ’nün Bylock, Eagle, Talk ve Kakao’dan sonra mart ayından itibaren yeni bir ağ üzerinden örgüt üyelerine motivasyon ve yönlendirme mesajları göndermeye başladığı ortaya çıktı. Güvenlik birimleri, milyonlarca kişi tarafından oynanan "Candy Crush Saga" görünümlü yeni mesajlaşma programını deşifre etti.

Örgütün, bu program üzerinden çözülmelerin ve itirafların önüne geçmek için gözaltına alınma ve tutukluluk sırasında hangi hallerin işkence ve kötü muameleye delil olduğu yönünde bilgi verdiği belirlendi.

Örgütün, üyelerine hakim karşısında işkence ve kötü muamele gördükleri yönünde şikayetlerini yüksek sesle dillendirmeleri talimatı verdiği de ortaya çıktı.

Bu konuda ‘Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ ve ‘Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne başvurulması, kendilerine yardımcı olunacağı mesajı verildiği tespit edildi.

İtiraflar harekete geçirdi

Darbe girişiminin ardından gözaltı ve ihraç süreçlerinde bazı FETÖ üyeleri, itirafçı oldu. Bu itirafların önüne geçmek isteyen örgütün, üyelerinin moral ve motivasyonlarını yüksek tutmak amacıyla farklı yöntemlere başvurduğu öğrenildi. Örgütün, bu çerçevede mart ayından itibaren haberleşme için milyonlarca kişi tarafından oynanan “Candy Crush Saga" görünümlü yeni bir mesajlaşma programını devreye koyduğu saptandı.

FETÖ’nün haberleşme ağı ‘By Lock’ adım adım böyle çözüldü

Fuatavni operasyonunda yakalanan Başbakanlık Veri Uzmanı Akif Mustafa Koçyiğit’in örgüt içi iletişim ağına dair itiraflar ‘By Lock’ isimli bir programa işaret ederken, bu programın istihbarat ekiplerince deşifre edildiği sürece dair tüm detaylara yenisafak.com ulaştı. Elde edilen verilere göre örgüt, Kasım 2014 itibariyle "By Lock" adlı hem android hem de iOS tabanlı cihazlara uygun olan kriptolu mesaj uygulamasını kullanmaya başladı. Kısa süre içinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın istihbarat birimleri örgüt mensuplarının kriptolu mesajlarını arşivlemeye ve çözümlemeye başladı. Mehmet Acet: En ciddi veriler By Lock’tanYeni Şafak Yazarı Mehmet Acet, 27 Temmuz kaleme aldığı "FETÖ’nün haberleşme ağı ne ölçüde çözüldü?" başlıklı köşe yazısında "By Lock" hakkında çarpıcı tespitlerde bulunmuş ve "Devletin elinde şu an için FETÖ ile ilgili bulunan en ciddi veriler, işte bu gizli programın ele geçirilmesi, takibinin yapılması ve arşivinin tutulması ile elde edilen bilgilerden oluşuyor" ifadelerine yer vermişti.40 bin terörist listedeBu kapsamda 2016 Mayıs ayı itibariyle ‘By Lock’ uygulamasını kullanan FETÖ üyelerinin isimleri, lokasyonları, telefon numaraları hakkındaki bilgiler büyük oranda çözülürken yazışmaların içerikleri kısmi olarak çözülebildi ve onbinlerce isim çalıştıkları kurumlara göre tasnif edilmeye başlandı.

TSK olmak üzere devlet kurumlarına sızan 40 bine yakın FETÖ üyesi belirlendi ve devlet makamlarınca Mayıs 2016 itibariyle paylaşılmaya başlandı. İşte ilk gününden bu yana FETÖ’nün irtibat için kullandığı ‘By Lock’ uygulamasının perde arkası:

FETÖ, 1973’den bu yana bir istihbarat örgütü şeklinde teşkilatlanmış ve haberleşme şeklini buna göre dizayn etmişti. Ancak klasik istihbarat haberleşme yöntemlerinin yanında teknolojik gelişmeleri takip ederek kripto mesaj uygulamalarını kullandı.

Özellikle 17-25 Aralık 2013 sürecinde devlet içine sızmış FETÖ’cülerin başarısız bürokratik darbe girişiminden sonra deşifre olmamak için klasik haberleşme yöntemlerini bırakarak, şifreli mesajlaşma uygulamalarını kullanmaya başladığı görüldü.

FETÖ üyeleri Kasım 2014 itibariyle "By Lock" adlı hem android hem de iOS tabanlı cihazlara uygun olan kriptolu mesaj uygulamasını kullanmaya yöneldi.- Milli İstihbarat Teşkilatı birimleri, FETÖ’cülerin By Lock uygulamasını kullandığı tespit ettikten sonra ilgili teknik birimlerin uygulamada zaafiyet bulma çalışmaları hız kazandı. Teknik istihbarat birimlerinin ilgili uygulamada zaafiyet bulmasından sonra Türkiye lokasyonlu kullanıcılara hem Türkiye içinden hem de yurt dışından gelen tüm yazışmalar belgelendi.

Elde edilen yazışmalar kriptolandığı için kriptografi uzmanları şifrelemeyi çözme sürecine başlamış ancak ve süreç içinde örgütün kripto sistemi kısmi olarak çözüldü.-

2016 Mayıs ayı itibariyle By Lock uygulamasını kullanan FETÖ üyelerinin isimleri, lokasyonları, telefon numaraları hakkındaki bilgiler büyük oranda çözülürken yazışmaların içerikleri kısmi olarak çözülebilmiştir ve onbinlerce isim çalıştıkları kurumlara göre tasnif edilmeye başlandı.- Bu uygulamayı kullanan FETÖ’cülerin deşifre edilemesiyle beraber Ağustos 2016’da yapılacak olan YAŞ ile ilgili olarak asker içine sızan 600 rütbeli askerin ismi 11 Temmuz 2016’da Milli Savunma Bakanlığı ile paylaşıldı.

Bu 600 FETÖ üyesi rütbeli askerin deşifresi 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilmiş olan başarısız darbe girişiminin YAŞ öncesine çekilmesine neden oldu.- Ayrıca bu uygulamadan elde edilen istihbarat bilgileri sayesinde başta TSK olmak üzere devlet kurumlarına sızan 40.000’ne yakın FETÖ üyesi belirlenmiştir ve devlet makamlarınca Mayıs 2016 ayı itibariyle paylaşılmaya başlandı. Halen çözümler devam etmektedir. 40.000 sayısı çözümler devam ettikçe artıyor.-

Bu belirleme sayesinde başarısız darbe sürecinden sonra devletin gerçekleştirdiği soruşturmalar, gözaltılar çok daha hızlı olmuş ve nokta atışı operasyonlar gerçekleştiriliyor.

İşkence talimatı

Güvenlik birimleri, bu programın deşifre edilmesine yönelik önemli bir çalışma yaptı. Örgütün, bu ağ üzerinden üyelerine gözaltına alınma ve tutukluluk sırasında hangi hallerin işkence ve kötü muameleye delil olduğu yönünde bilgi verdiği tespit edildi.

Örgüt üyelerinden, hakim karşısında işkence ve kötü muamele gördükleri yönünde şikayette bulunmaları istendi. Bir süre önce Balıkesir’de tutuklu örgüt üyelerinin toplu olarak mahkemede yüksek sesle işkence gördüklerini dile getirdikleri, hakimin de tahliye isteminde bulunduğu yönünde mesajların örgüt mensuplarına iletildiği görüldü.

"Bylock’u kabul etmeyin"

Örgütün, mensuplarını ByLock’u kabul etmemeleri için talimatlandırdığı belirlendi. Örgüt, yeni ağı kullanan mensuplarına gönderdiği mesajda, “Telefonlarda çıkan ByLock programları için düzmece ByLock görüşmeleri hazırlanacak, bunlar üzerinden itiraf almaya çalışacaklar, kesinlikle kabul edilmemeli, bu tarz bir sorgulamanın işkence olduğu belirtilmeli" denildi.

Mesajlarda, örgüt üyelerinden işkence ve kötü muamele iddialarını Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne iletmelerinin istendiği bilgisine ulaşıldı. Örgütün bu kurumlara yapılan başvurulara destek vereceği ifade edildi.

FETÖ’cülerin yazışma uygulaması ByLock’un ara yüzü ilk kez gösterildi

FETÖ’nün gizli haberleşme programı Bylock hakkında her geçen gün dikkati çeken veriler ortaya çıkarılırken, CHP’nin yayımladığı bir raporda yer alan bulgular ilk kez açıklandı.CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger, konuk olduğu Habertürk canlı yayınında ByLock konusunda yapılan araştırmanın sonuçlarını paylaştı.Elde edilen verilere göre örgüt, Kasım 2014 itibariyle "By Lock" adlı hem android hem de iOS tabanlı cihazlara uygun olan kriptolu mesaj uygulamasını kullanmaya başladı. Kısa süre içinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın istihbarat birimleri örgüt mensuplarının kriptolu mesajlarını arşivlemeye ve çözümlemeye başladı.Galeri: ByLock’un arayüzü ortaya çıktı Bylock’un arayüzünde neler var?Şu an indirilemeyen uygulamaya dair en son güncellemeyle birlikte elde edilen ‘ara yüz’ görselini paylaşan Aksünger, farklı zaman dilimlerinde ByLock için güncellemelerin yapılmış olabileceğine dikkati çekti.Uygulamada, ‘Arkadaşlar’ yada ‘Gruplar’ oluşturma imkanının bulunduğu görülüyor. Whatsapp ve Facebook Messenger gibi iletişim uygulamalarına benzerliği göze çarpan ByLock’taki sohbet paneli üzerinden dosya gönderiminin de mümkün olduğu görülüyor. En yoğun arama Çorum’danCHP’nin ByLock raporunda 1-7 Eylül 2014 tarihlerinde ByLock kullanımının yoğun olduğu bildirildi. Türkiye’deki arama trafiği ise şöyle: Çorum, Kırklareli, Amasya, Edirne ve Adıyaman.Dünya genelindeki arama yoğunluğu da raporla birlikte ortaya çıkarıldı. Buna göre; ByLock’un yüzde 80’in üzerinde Türkiye’de kullanılmış olduğu görüldü.FETÖ’nün haberleşme ağı ‘By Lock’ adım adım böyle çözüldü Hürriyet’in ByLock haberi FETÖ’ye can simidi oldu FETÖ’nün haber sitesi görünümlü ByLock’u ortaya çıktı Video: FETÖ’nün mobil ağının kodları Galeri: FETÖ ile bağlantısı olanlar böyle deşifre ediliyor

Elebaşı Gülen’in mesajı

FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen’in yeni iletişim ağı üzerinde bazı mesajları da belirlendi. Habertürk’ün haberine göre, Gülen’in, örgüt mensuplarını uyararak, "Süreç bize ne kazandırdı sorusuna cevap olarak, yeniden ikaz edildik. Dualarınız, teheccütleriniz eksikti kendinize gelmeniz için Allah sizlere yeni yöntemler öğretti. Allah bu hizmetteki kömür ruhları ayırdı. Münafıklığı ve başka cemaatleri gösterdi. Vifak ve ittifakımızı pekiştirdi" ifadesini kullandığı kaydedildi.

Kullanıcılar tek tek ortaya çıkarılacak

Güvenlik birimleri, ByLock gibi yeni programı da tüm ayrıntıları ve boyutlarıyla ortaya koymak için çalışmalarını derinleştirdi. Programın nasıl yüklendiği ve kimler tarafından kullanıldığının tespiti ile mesaj içeriklerinin çözümüne yönelik çalışmalar aralıksız devam ediyor.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ Okulları Yabancı Ajanlara Ev Sahipliği Yapmış


FETÖ Okulları Yabancı Ajanlara Ev Sahipliği Yapmış

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili 221 sanık hakkında hazırlanan çatı iddianamesinde, terör örgütünün Türk cumhuriyetlerinde açtığı okullarda diplomatik pasaportlu CIA ajanlarını İngilizce öğretmeni olarak istihdam ettiği belirtildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili 221 sanık hakkında hazırlanan çatı iddianamenin giriş bölümünde, örgütün tanımlanması yapıldı. Bu bölümde FETÖ’nün uluslararası teşkilat, yabancı devlet ve istihbarat servisleriyle ilişkisine de yer verildi.

Yabancı ülke istihbarat servislerinin, Türkiye merkezli olarak dünyanın 160 ülkesinde faaliyet gösteren ve Pensilvanya’dan yönetilen FETÖ’yü kontrol ettiği ve Türkiye’ye karşı kullandığı belirtilen iddianamede, örgütün kod isimler kullanması, üyelerinin belli sürelerle telefon numaralarını değiştirmesi, bilinmesi gerekenler ve tedbir prensipleri gibi uyguladığı yöntemlerin, örgütün bir veya birkaç devletin istihbaratının şemsiyesi altında olduğunun göstergesi olarak nitelendirildi.

CIA’de bir dönem Türkiye istasyon şefi olarak da görev yapan, eski CIA Başkan Yardımcısı ve ABD’deki önemli düşünce kuruluşlarından Rand Corporation’da danışman olarak görevli Graham Fuller’in, Gülen’in ABD’den ikamet izni alabilmesi için referans olduğu bilgisi de iddianamede yer aldı. Fuller’in "Siyasal İslam’ın Geleceği" kitabında teşekkür ettiklerinin arasında örgütün elebaşının bulunması, Türkçe’ye çevrilen "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" adlı kitabında da Gülen hakkındaki övgü dolu ifadelerinin olması FETÖ’nin kimlere hizmet ettiğinin göstermesi açısından önemli bir delil olarak nitelendirildi.

Darbe gecesi Türk Donanması’nın yüzde 70’ini hazır hale getirdiler.

Lobi şirketleriyle Türkiye karşıtlığı anlaşması

İddianamede, terör örgütünün yabancı istihbarat servisleriyle irtibatının çok açık olduğuna dikkat çekilerek, örgütün Brüksel’de bir lobi şirketiyle anlaştığı, ABD’de lobi şirketlerine para verildiği, ABD’deki seçim kampanyalarına bağışlar yaptığı ve senatörlerden bazılarının "gezi" adı altında Türkiye’ye getirip güç gösterisinde bulundukları belirtildi.

FETÖ’nün Belçika’daki lobi şirketiyle anlaşmasında Türkiye’yi Avrupa ülkeleri nazarında suçlu durumda gösterip Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye baskı uygulamasını sağlamayı amaçladığı kaydedildi.

Terör örgütünün yapılanmasına ilişkin araştırma ve görüşlerin de aktarıldığı iddianamede, FETÖ’nün Türk cumhuriyetlerindeki okullarında, diplomatik pasaportlu CIA ajanlarını İngilizce öğretmeni olarak istihdam ettiği bilgisine yer verildi.

İddianamede, terör örgütünün yabancı ülkelerden destek alabilmek için onlarla iş birliği içinde olduğu da kaydedildi.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// 15 Temmuz çatı iddianamesinden : FETÖ’nün Genelkurmay’da kozmik odas ı olduğu ortaya çıktı


15 Temmuz çatı iddianamesinden : FETÖ’nün Genelkurmay’da kozmik odası olduğu ortaya çıktı

İddianameye giren görüntülerden biri de Akar’ın, Akıncılar Üssü’ne götürülmek üzere helikoptere bindirilmeden hemen önesine ait

15 Temmuz çatı iddianamesinde, ‘FETÖ’nün Genelkurmay Başkanlığı’nda paralel istihbarat sistemi kurduğunu ileri sürüldü. İddiaya göre, ‘FETÖ’ Karargâh’taki 418 nolu odayı kontr-kozmik büro olarak kullandı. İstihbaratçı Yüzbaşı Hüseyin Yıldırım‘ın ‘FETÖ’ aleyhindeki tüm belgeleri burada istiflediği, ihbarları ve gizli belgeleri ‘abiler’e ilettiği savunuldu. Öte yandan çatı iddianamesine giren görüntülerden biri de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın, Akıncılar Üssü’ne götürülmek üzere helikoptere bindirilmeden hemen öncesine ait.

Karar gazetesinden Hilal Öztürk‘ün haberine göre, Bülent Arınç’a yönelik kurmaca suikast ihbarı ile TSK’nın kozmik belgelerini Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan çıkaran örgütün, Karargah’ta hazırlanan istihbarat raporları ve gelen ihbarları kontrol altında tutmak için özel görevlendirme yaptığı ortaya çıktı. İddianamedeki tespitler ve ele geçirilen delillere göre, Genelkurmay’daki ‘418 nolu’ odada özel istihbarat birimi kuruldu. Bu odanın kapı şifresi de ‘FETÖ’nün ‘kozmik subayı’, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda Bilgi Güvenlik Şubesinde Araştırma Subayı olan Deniz İstihbarat Yüzbaşı Hüseyin Yıldırım’a verildi.

Ankara Başsavcılığı, Yıldırım’da ele geçirilen ‘418 nolu odanın şifresi’ yazılı nottan hareketle ‘FETÖ’nün kozmik odasını açtırdı. Siyah klasörlerin içinden bilgi notları, ihbar mektupları, örgüt üyeleriyle ilgili isim, adresler ve e-posta bilgileri çıktığı belirtildi. Yıldırım’ın örgütle ilgili Genelkurmay’a ulaşan tüm ihbar ve bilgileri burada toplayıp ‘FETÖ’ye ulaştırdığı değerlendirildi. İddianameye giren arama tutanağına göre odada bulunanlar şöyle:

"41 adet evrak, her biri kendi içerisinde zımbalanmış. Paralel devlet yapılanmasının TSK içerisine sızma girişimi ile ilgili, isim ve adreslerinde yer aldığı, e-posta ve mektup yoluyla yapılan toplam 231 sayfalık şikayet ve ihbar evrakları. İlgili birimlerce hazırlanan bilgi notları. Bir siyah not defteri; 3 yaprağına el yazısı ile, isimler ve e-posta adresleri yazılı."

‘Sızma uyarısı’ da bulundu

‘FETÖ’nün kozmik odasında 21 Mart 2016 tarihli, özel bilgi notu başlıklı 6 sayfadan oluşan bir yazı da bulundu. Yazının içeriği şöyle aktarıldı:

"TSK’nın Fethullahçı kadrolaşmaya karşı kendini koruma sistemi yok. Zira bu kadrolaşmayı algılayacak vasıtalardan yoksundur. MİT Fethullahçı kadrolaşma ile ilgili hiçbir bilgi vermemektedir. Emniyet zaten kendisi Fethullah’a teslim olmuştur. TSK’nin kendi istihbarat ağını ve İKK birimlerin çok ivedi olarak kurmadıkça, MİT ve Emniyet’in insafına sığınarak bu konuda kendisini koruması mümkün görülmemektedir. Sonuç olarak bu tipi yapılanmanın diğer kuruluşlar kadar büyük oranda olmasada TSK’de de ciddi şekilde sızdığı, radikal bir temizleme yapılmaz ise TSK’nin da diğer kurum ve kuruluşlar gibi tamamının bu grubun kontrolüne geçebileceği değerlendirilmektedir.”

Yazıda dip not olarak "Radikal tedbir: Enver Paşanın Balkan bozgunundan Çanakkale direnişini yaratan değişimi gerçekleştiren acımasız reformu cümlesi" de yer aldı.

"Ehli-cemaat fişlemesi"

Cüzdanında Kıtmir (yedi uyurlar olarak da bilinen Eshab-ı Kehf’in köpeğinin ismi) muskası ele geçirilen Yüzbaşı Yıldırım’ın odasında da ‘FETÖ’nün TSK içerisindeki yapılanması ile ilgili istihbari mahiyette 48 maddelik not bulundu. 22 sayfalık evrağın 31 Mayıs 2014 tarihli bir haber sitesinden alındığı, “Başbakanlık çalışanı meçhul kişiden şok ihbar mektubu” başlıklı yazı çıktısı olduğu belirlendi. Yazının sonunda el yazısı ile yazılmış "26.11.2015 tarihinde Daire Başkanlığı tarafından Sayın İstihbarat Başkanına arz edilmiştir” not ve imza olduğu kaydedildi. 4 sayfalık e-posta çıktısının üzerindeki bilgiden harekatordusu@yandex.com adresinden, ‘FETÖ’ şüphelisi Tuğamiral Hasan Kulaç’a ait hasankulac@yahoo.com adresine gönderilen e-posta çıktısı olduğu belirlendi. Dokümanların ‘FETÖ’ soruşturmasıyla ilgili olduğu değerlendirildi. Yine Yıldırım’ın odasında ele geçirilen fişleme dosyasında, TSK personeli hakkında tablo şeklinde düzenlenmiş kişisel bilgiler ve açıklama kısmında farklı konularda sınıflandırmalar yapıldığı belirlendi. 11 sayfalık fişlemelerde, müspet, ehli-cemaat, hangi görüşe müzahir olduğu, Alevi, Sünni, Kürt, tehlikeli, zararsız, ateist, dindar gibi ifadeler kullanılması dikkat çekti.

"Ayda bir ihbar edin, aileleriyle vurun"

Örgütün Karargah’taki kozmik odasından çıkan belgeler arasında TSK içinde ‘FETÖ’nün çalışma programı da yeraldı. Maddeler halinde “menfiler” yani örgüte uzak veya olumsuz bakanlarla ilgili yapılması gerekenler şöyle anlatıldı:
"Yeni gelen okul komutanının tam olarak tanınması ve yapılacak hamlelerin ona yapılması gerekir. Yani biz, menfilerin hangi açıklarını bulursak daha fazla ceza aldırabiliriz. Bunu netleştirmek için de okul komutanının özelliklerini bilmek gerekir. Öncelikli hedefimiz ilk 50’de bulunan menfiler olacak. Bu menfileri özellikle 7’lik rehber talebelere zimmetlemek ve sürekli açıklarını aranacak. Çoğunu zimmetledik.

Darbe şüphelisi Hüseyin Yıldırım’da ele geçirilen belgeler…

"Araştırmalar sonucunda elde edilen kayda değer bilgileri en hızlı şekilde mektuba çevirmek. İlk 50’de bulunan her menfi için en az ayda bir mektup yazılacak. İlk 50’de yer alan menfileri abilere verip özellikle kamp dönemlerinde bu menfileri psikolojik olarak yıpratmak. Menfilerin ailelerine yönelik çalışmalar yapılacak çoğunun seceresini araştırma aile fertleri ve yakın akrabalarından vukuatı bulunanlarından tespit edilecek."

Akar, Akıncılar’a böyle götürüldü

Darbe girişiminin çatı iddianamesine giren görüntülerden birin de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın, Akıncılar Üssü’nü götürülmek üzere helikoptere bindirilmeden hemen öncesine aitti. Kamera görüntüsünden alınan fotoğrafta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar’ın yanında ‘FETÖ’cü Tümgeneral Mehmet Dişli, Koruma Personel Bakım Kıdemli Başçavuş Abdullah Erdoğan, Özel Kuvvet Personeli Kurmay Yüzbaşı Onur Özdemir, Özel Kuvvet Personeli Üsteğmen Mehmet Aytaç yeralıyor.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ Alman istihbaratı ile kol kola


FETÖ Alman istihbaratı ile kol kola

FETÖ‘nün çatı iddianamesinde önemli bilgiler yer aldı. Örgütün, özellikle 17-25 Aralık süreci sonrasında yabancı istihbarat birimleri ile temasa geçtiği vurgulandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı Ana FETÖ iddianamesinde yer alan bilgi ve belgeler terör örgütünün yabancı istihbarat servisleriyle iç içe olduğunu ortaya koydu. FETÖ’nün Alman ve İsrail İstihbaratı ile yaptığı görüşmeler tespit edildi.

Terör örgütü FETÖ’nün, özellikle 17 – 25 Aralık süreci sonrasında yabancı istihbarat birimleri ile temasa geçtiğine vurgu yapılan iddianamede ilginç bir görüşme ve detaylarına yer verildi. Buna göre FETÖ’nin sözcüsü konumundaki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşak, Almanya‘nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda görevli Alman İstihbarat Servisi BND‘nin Temsilcisi Edward Ehrenheim ve yardımcısı Jörg Birkenbeul ile 15 Ocak 2014’te İstanbul’daki bir restoranda görüşme yaptı.

Bu görüşmede, aynı zamanda ana davanın sanığı da olan Cemal Uşak, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumuna ilişkin Alman ajanlara açıklamalarda bulundu. Alman istihbaratçı Edward Ehrenheim, Cemal Uşak’a; "17 Aralık Operasyonu, Türkiye’den Suriye’ye giden yardımı MİT’in mi, Emniyet’in mi organize ettiğini, seçimler sonrasında Türkiye’de nelerin yaşanacağı"na dair sorular yöneltti.

Cemal Uşak’ın İsrail Başkonsolosluğu yetkilileri ile de sıkı irtibatı bulunduğu belirtilen iddianamede, "Bu irtibat, FETÖ’nin yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisini ve kimlere hizmet edildiğini ispatlamaktadır" denildi.

AVRUPA BİRLİĞİ DOSYASI /// AB’nin istihbarat raporu : FETÖ’nün darbede rolü yok


AB’nin istihbarat raporu : FETÖ’nün darbede rolü yok

AB’nin resmi istihbarat örgütü olan EU Intelligence and Situation Centre’in, darbe girişiminin arkasında Gülen’in değil Kemalistler, AK Parti muhaliflerin olduğu yalanını söyledi

EMRE ÖZTÜRK

Avrupa Birliği’nin resmi istihbarat örgütü olan EU Intelligence and Situation Centre’in (AB İstihbarat ve Durum Merkezi – Intcen) FETÖ raporu basına sızdı. Brüksel merkezli yayın yapan ve AB haberleri veren ‘euobserver’ haber sitesinin yayınladığı ‘Gizli’ ibareli raporda FETÖ elebaşı Fetullah Gülen aklanıyor.

ELEBAŞINI KORUMAYA ALDI

15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen’in olmadığına vurgu yapılan raporda darbeyi aralarında ‘Gülenciler, Kemalistler, AK Parti muhaliflerinin de olduğu bir grubun yapmış olduğu" belirtiliyor. ‘euobserver’ haber sitesinin ele geçirdiği ‘gizli’ ibareli raporda ilk kez AB’nin istihbarat ajanlarının topladıkları çarpıtma bilgilerle terör yapılanması hakkında birliğin resmi düşüncesi ortaya konulmuş oldu. Raporda "Gülenciler, Kemalistler, AK Parti karşıtları ve fırsatçı grupların birleşiminden oluşan bir yapı bu darbenin arkasındadır. Dinler arası diyalog misyonu olan Gülen’in bu darbede rolü yoktur" ibaresiyle açıkça Gülen’in korunması dikkat çekti. Raporda, "Gülen’in bizzat darbede bir rol oynamadığı, tek başına darbe yaptırabilecek kapasitesi yok" şeklinde hiç bir dayanağı olmayan skandal ifadeler yer alıyor.

CUMHURBAŞKANI’NA İFTİRA

Rapor bir başka iftirayı da atarak darbe girişimi sonrası FETÖ’cülerin tutuklanmasının da "Erdoğan tarafından gücünü derinleştirmek için kullanıldığı" şeklinde çarpıtma ifadelerin de yer alması dikkat çekiyor.

Rütbelileri korudu

Raporda, Gülen’in aklanmaya çalışıldığı da gözlemlenmekte. AB’nin istihbarat örgütünün raporuna göre darbenin içinde FETÖ’cüler olsa bile bunların rütbeleri "Yüzbaşı düzeyini geçmeyen düzeylerde!" ve Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kişiler hakkında bir planı yürürlüğe koyabilme olasılığı baskısı altında darbeye katılmış olabilirler ifadeleri yer aldı.

‘İmamlarla’ sızdılar

Tarafsız olması gereken istihbarat raporunun AB ülkelerine gitmesi dolayısıyla AB’nin açıkça Gülen’i koruduğu ortaya çıkmış oldu. Raporda Gülen hakkındaki tek olumsuz ifadelerin de FETÖ’nün tolerans adı altında anti-Hıristiyan ve anti-Semitik propaganda yaptığı ve üyelerinin "İmamlardan" aldıkları direktiflerle ülkelerin resmi kurumlara sızdığı bilgisi olması da dikkat çekti.

CIA DOSYASI : ‘ABD istihbarat birimleri ve FETÖ’cüler organize etti’


‘ABD istihbarat birimleri ve FETÖ’cüler organize etti’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Faik Işık, ‘25 Aralık kumpası’ davasının görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir dilekçe sundu.

Işık, işadamları Nihat Özdemir, Hayrettin Özaltın, Sedat Bacaksız ve İbrahim Erdoğan’ın avukatı olarak sunduğu dilekçesinde 25 Aralık 2013’teki operasyonda gözaltına alınan işadamlarına, ABD Hazine Bakanlığı’nın ekonomik ve finansal operasyon birimi OFAC’ın (The Office of Assets Control) ambargo için hazırladığı 375 sorunun yöneltildiğini iddia etti.

Avukat Işık, Hürriyet’e yaptığı açıklamada ise 17 – 25 Aralık operasyonlarını, ABD istihbarat birimleri ile Emniyet teşkilatına yerleşen FETÖ’cü polislerin birlikte organize ettiklerini söyledi. Işık özetle şöyle konuştu: “17/25 Aralık operasyonlarında Emniyet ve yargıda, Türkiye Cumhuriyeti unvan, makam ve yetkilerini kullanan sanıklar; OFAC’ın 375 sayfalık ambargo sorularını değiştirmeye gerek duymadan aynen sormuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal önem taşıyan projelerini ve bunları gerçekleştirmeye çalışan şirket ve işadamlarını, OFAC’ın amaçları doğrultusunda sorgulamışlardır.

İşte bu açıkça yabancı istihbarat teşkilatının amaçları doğrultusunda ulusal projeleri ve bunları gerçekleştirenleri bitirme eylemidir. Conspiracy (komploculuk) anlamında devlet içinde ‘kanun adına iş yapan kanun adamı kılığı ile’ iç ve dış rekabeti bitiren, ülke ekonomisini uşaklaştırmaya yarayan ağır bir ihanet kumpasıdır.” 25 Aralık soruşturmasında aralarında Fatih Saraç, Latif Topbaş, Nihat Özdemir, Orhan Cemal Kalyoncu ve Faruk Kalyoncu’nun da bulunduğu çoğu işadamına kumpas kurdukları iddiasıyla 69 sanık İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ’cü polis mahkemede tek tek isimleri verdi


FETÖ’cü polis mahkemede tek tek isimleri verdi

Polis okuluna girdiği süreçten itibaren 13 yıl Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantıda kaldığını söyleyen sanık, mahkeme heyetine önemli itiraflarda bulundu. Yapının aracılığı ile istihbarat sınavını kazandığından, örgütün gizli haberleşme ağı “Bylock” ile Eagle” ile ilgili bilgilere kadar birçok bilgiyi veren sanık, 70’e yakın FETÖ’cünün isimlerini tek tek aktardı.

Polis okuluna girdiği süreçten itibaren 13 yıl Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantıda kaldığını itiraf eden sanık, mahkeme heyetine yapının aracılığı ile istihbarat sınavını kazandığından, örgütün gizli haberleşme ağı “Bylock” ile Eagle” ile ilgili bilgilere kadar birçok bilgiyi verirken, 70’e yakın FETÖ’cünün isimlerini tek tek aktardı.

FETÖ/PDY soruşturması kapsamında Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün de Kanun Hükmündeki Kararname ile ihraç edilen aralarında ikinci sınıf emniyet müdürü ile birlikte komiser ve polislerin olduğu 15 şüphelinin yargılanması tek tek yapıldı. İlk kez hakim karşısına çıkan sanıkların çoğunluğu telefonlarından çıkan “Bylock” programından haberdar olmadıklarını ve FETÖ üyeliğini kabul etmediklerini savundu.

Yaklaşık 8 aydır FETÖ/PDY üyesi olmak suçundan tutuklu bulunan sanıklardan polis memuru K.Y. ise etkin pişmanlık yasasından yararlanmak istediğini ve samimi itiraflarda bulunacağını ifade etti. Kendisinin 2003 yılında Elazığ’da polis okulunda eğitime başladığı yıl FETÖ ile bağlantı kurduğunu aktaran K.Y., “Polis okulunda bir üst sınıfta bulunanlarla, yapı ile bağı olan emekli polislerin evine gitmeye başladık. Evlerde dini ibadetler yapılırken, Fetullah Gülen’in videoları ve kitapları okutuluyordu. Okulu bitirdikten sonra Ankara’ya atandım. Ankara’da FETÖ ile bağlantılı yapıdan biri sivil diğeri polis iki kişi beni karşıladı ve Demetevlerde bir eve yerleştirdi. Ev abileri polislerdi ancak tüm bu evlerden sorumlu olan FEM dershanesinde coğrafya öğretmeni olan Bülent isimli biriydi. Siviller genelde kod ismi kullanıyordu, o yüzden Bülent isminin gerçek mi yoksa kod isim mi olduğunu bilmiyorum” dedi.

Ankara’da 40’a yakın polisin adını verdi

2006 yılında ev abisi olduğunu 2009 yılına kadar ev abiliği de yaptığını aktaran zanlı K.Y., yaklaşık 40 polisin adını heyete verirken, bunlardan bir çoğunun da yapı aracılığıyla komiser olduklarını aktardı. İtiraflarına devam eden K.Y., bu kişilerden bazılarının yurt dışında büyükelçiliklerde görev aldığını, hatta yapıdan tanıdığı bir polisin komiser olduktan sonra Cumhurbaşkanlığı koruma ekibinde görev aldığını dile getirdi. 2010 yılında Elazığ’a tayin olduğunda çevik kuvvette görev aldığını belirten zanlı K.Y., yapıyla ilişkisinin sürdüğünü ve bir yıl sonra Elazığ Valiliği Özel Kalem Müdürlüğü şifre memuru olarak görev yaptığını, ardından da yapının aracılığıyla istihbarat sınavına girerek kazandığını, 17/25 Aralık 2013’e kadar burada görev aldığını anlattı.

İlişkileri 17/25 Aralık’tan sonra da devam etmiş

17/25 Aralık 2013’ten sonra kendisiyle birlikte 30 polisin istihbarattan çıkarıldığını, 15’inin tayine gittiğini, diğer 15’inin de çeşitli birimlerde görev aldığını ancak FETÖ’nün sohbetlerine gitmeyi sürdürdüğünü, sadece bir kişinin katılmadığını ifade etti. Daha sonra 2 polisin daha sohbetlere katılmaya başladığını aktaran K.Y., Elazığ Emniyetinin istihbarat imamlığını N.S.’nin yaptığını dile getirerek, diğer sohbetlere giden 30 memurun isimlerini tek tek verdi. İstihbarat imamı N.S. ile cezaevinde 2 ay kaldığını da dile getiren K.Y., “Benim etkin pişmanlıktan yararlanacağımı öğrenen N.S., kendisinin üstündeki sorumlunun yani emniyet imamının S.S. olduğunu bana söyledi. Ancak bunu kasıtlı mı söyledi bilmiyorum” diye konuştu.

"Bylock’tan MİT’in haberi olunca, Eagle programı kuruldu"

Kendisinin örgütün gizli haberleşme ağı “Bylock”u kullandığını da itiraf eden K.Y., şunları anlattı:

“Yalnız ben gizli olduğunu düşünmüyordum. 2015’in sonuna kadar bunu kullandık. Sonradan MİT’in ‘Bylock’u çözmüş olabileceği bilgisi geldi ve kullanmayı bırakıp, Eagle’ye geçtik. Eagle’yi kurarken bir de CTA Clingtean Master diye bir silme programı kuruldu. Eagle’de konuşmalar 2-3 gün içinde kendiliğinden otomatik olarak siliniyordu, silme programı tamamen kaldırmak için kurulmuştu.”

İstihbarat imamı N.S.’ye her ay düzenli olarak kendisinin 200 lira, diğer arkadaşlarının da 100 ile 200 arasında himmet parası ödediğini bildiğini de anlatan K.Y., yapıdan 2016 yılının mart ayında ayrıldığını, 15 Temmuz darbe girişimi yaşanınca itirafçı olmaya karar verdiğini kaydetti.

Mahkeme heyeti, sanığın verdiği isimlerle ilgili işlem yapılıp yapılmadığını, yapılmadıysa gerekli araştırmanını yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına karar verdi. Mahkeme heyeti, sanık hakkında da, yurt dışı yasağı konularak tahliye edilmesine ve yargılanmasının tutuksuz olarak devam edilmesine karar verdi.

EMNİYET DOSYASI : FETÖ istihbaratı sağır etmiş


FETÖ istihbaratı sağır etmiş

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığını ele geçiren Fetulahçı çetenin, PKK’ya yönelik istihbarat dinlemelerini zafiyete uğratmak için Çözüm Süreci boyunca tek kelime Kürtçe ve Zazaca bilmeyen polisleri dinlemelerde görevlendirdiği ortaya çıktı.

Terörle mücadeledeki istihbarat zafiyetinin perde arkasından FETÖ çıktı. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen FETÖ/PYD soruşturması kapsamında tutuklanan Sercan Özverenli’nin ifadesinden yola çıkan istihbarat birimleri, FETÖ-PKK ikilisinin “amaç ortaklığı”nı gözler önüne seren çok çarpıcı delillere ulaştı. Şüpheli Özverdi savcılığa verdiği ifadesinde, 2010 yılının İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından İstanbul ve Ankara’da sınav yapıldığını ve bu sınava çağrıldığını, yazılıyı geçtikten sonra isteğe bağlı olan meziyet sınavına girdiğini ve meziyet sınavını geçtiğini, sınavdan iki ay sonra Ankara’ya İstihbarat Daire Başkanlığı’na atamasının yapıldığının söyledi.

ZAAFİYET OLUŞMASI İÇİN DİL BİLMEYEN PERSONEL ATANDI

“Ankara’da görev yapmaya gittiğimde, PKK’ya bakan şube müdürlüğünde görevlendirildim. Hiç dil bilmeyenler dinlemede çalıştırılıyordu. İstihbarat Daire’de B Şube Müdürü Mete Cengiz’in şoförü Murat Gündüz, Fetullah Gülen’in hükümet için artık dua etmiyor, “bunların gittiği yol yol değil” gibi şeyler söylüyordu” diyen Özverenli, İstihbarat Daire’ye yeni gelmesine rağmen 2012 yılında Tunceli’ye gönderildiğini buradaki istihbarat dinlemesi ve çözümlemesi yapan personelin de ne hikmetse Kürtçe yada Zaza’ca bilmeyenler arasından seçildiğini söyledi. Özverenli “2013 yılının başlarında Ahmet Kazan isimli polis memuru bu sohbet toplantılarına katılıyordu. Dil bilmemesine rağmen dinlemede çalışıyordu. Tunceli Çevik Kuvvet’ten İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne alınan Lütfullah Korkmaz, Ahmet Kazan, Yakup Çiçek, Arslan Fakoğlu ve Lütfullah Korkmaz isimli polis memurları da bu toplantılara katılıyordu. Hiç Kürtçe veya Zazaca bilmemelerine rağmen dinlemede çalışıyorlardı” dedi. FETÖ SAYESİNDE RAHATÇA ŞEHİRLERE YIĞINAK YAPTILAR

Yapılan araştırmada, FETÖ’nün İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstihbarat Şube Müdürlüklerine, PKK’ya karşı zafiyet oluşması, operasyonel istihbaratın durması için uzmanlaşmayan personel arasından atama yaptırttığı, Kürtçe ve lehçelerini konuşan militanlara yönelik dinlemelerde kasıtlı olarak dil bilmeyen personelin görevlendirilmesinin sağlandığı belirlendi. Terör örgütü PKK’nın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da şehirlerde rahatça yuvalanması, çözüm sürecine yönelik sabotaj eylemleri için mühimmat toplamasının önünün açıldığı ifade edildi. İstihbarat birimleri iki örgütün hedeflerinin farklı olmasına rağmen amaçları doğrultusunda geçici ittifak kurduklarını, çözüm sürecinin son bulmasıyla bir anda başlayan kaotik eylem dalgasının perde arkasında da bu ittifakın yattığı kaydedildi.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ mücadelesi bir istihbarat mücadelesidir


FETÖ mücadelesi bir istihbarat mücadelesidir

Dünyanın gelmiş geçmiş en alçak ve en kripto örgütü ile karşı karşıyayız.

Tarihin hiçbir döneminde bu kadar geniş örgütlenmiş bir suç örgütü bulunmadığı için, bilinen yöntemlerin yetersiz kalmasının anlaşılır bir tarafı var.

Bu alçaklar örgütünün yapısını ve hiyerarşisi deşifre edilmedikçe tartışmaların sonu gelmeyecektir.

Ciddi bir istihbarat veri havuzu oluşmaya başladı. Örgütün yapısı ve kadroları tam olarak deşifre edilememiş olsa da izlerini sürmeye yarayacak önemli bilgilere ulaşıldığı anlaşılıyor.

Buradan takip edilerek arkası gelecektir.

Öyle anlaşılıyor ki daha geniş bilgilere ihtiyaç da var. Örgütün kontrolündeki sivil toplum kuruluşları ve ticari kurumlarla ilişkiler önemli başlangıç noktaları olarak kabul ediliyor.

Örgütün legal şemsiye altında yürütülen ticari faaliyetlerine katılma, örgütün amaç ve eylemlerine sadakati doğrulayacak biçimde meydana gelmişse örgüt bağı için dayanak olabilir. Ancak legal şemsiye altında bulunan ticari kurumlarla ilişkiyi kesme biçimi daha doğru sonuçlar da verebilir.

Örneğin Sızıntı dergisi aboneliği örgütle ilişki açısından bir fikir verebilir ama Sızıntı dergisine kayyım atandıktan sonra aboneliğini sona erdirenlerin davranışı örgüte sadakati belirleme noktasında daha sağlam fikir verir.

Keza Zaman gazetesi abone listesi de bir fikir verir ama Zaman gazetesine kayyım atandıktan sonra aboneliğini sona erdirenlerin listesi daha kuvvetli bir fikir verir.

Bank Asya’da hesap bağı açısından en önemli kriter Pennsylvania’lı şeytanın emriyle bu bankada katılım hesabı açılmasıdır. Özellikle de malı mülkü satıp, başka bankalardan kredi çekerek katılım hesabı açılması örgüte sadakatin bir göstergesidir. Bank Asya’nın TMSF tarafından yönetimine el konulması üzerine yapılan hesap kapamalarına da bakılması gerekir.

Bakılsın bakalım Sürat Kargo’ya kayyım atanmasından sonra müşteri ilişkisini sona erdirenler kimler. Bu listeyi uzatabildiğiniz kadar uzatabilirsiniz. Bu alçakların legal şemsiye altındaki işletmeleri ile ticari ilişki kurulmasının biçimi de bir fikir verebilir ama legal şemsiye altındaki ticari faaliyetlerin devlet kontrolüne geçmesinden sonra ilişik kesilmesi daha önemli bir kriterdir. Hatta makul bir neden yoksa örgüt adına devlete açık olarak meydan okumadır.

Bu alçakların kendi aralarındaki ilişkiler, toplantılar ve katılımcılar büyük ölçüde sadece HTS (Historical Traffic Search yani telefon trafik bilgileri) incelenerek tespit edilebilir.

Ben şahsen sadece telefon trafik ve sinyal bilgilerinden yola çıkılarak bu alçakların tüm irtibatlarının hatta tüm toplantılarının deşifre edilebileceğine inanıyorum. Elbette bu çok fazla zaman ve efor gerektirecektir. Devletin, bu kadar geniş bir soruşturma programında işlerin rayında yürüyebilmesi için gereken kaynak ve personeli sağlaması gerekir.

FETÖ irtibatı düşünülen kimselerin özellikle de telefon ve internet trafik bilgilerinden yola çıkılarak ayrıntılı olarak bağlantılarının incelenmesi gerekir.

Anlaşılıyor ki bu alçaklar örgütü 2007 yılı ile 2013 yılları arasında yaklaşık altı yıl istihbarat örgütlerimiz tarafından izlenmemiş. 2007 yılı çok önemli bir eşik olmuş. Bu tarihten itibaren 2013 yılına kadar ipinden boşanmış danalar gibi her yere saldırmaya başlamışlar.

7 Şubat bir irkilme yaratmış ama esas uyanma 17 Aralık ile olmuş. Emniyette o kadar büyük bir tahribat yaratmışlar ki, toparlanmak çok zaman kaybına neden olmuş. Artık emniyet tarafı yeterli formasyona, motivasyona ve henüz yetersiz de olsa bir veri tabanına sahip.

İstihbaratın en önemli başarısı ByLock operasyonu oldu. Bazı önemli militanlarının ismi ByLock listesinde yer almadı ama bunlar sahte isimler veya ortak hesaplar kullanmış olabilirler.

Sadece ByLock kullananların kırmızı listede yer alanlarının sayısı Türkiye’nin cezaevlerinin toplam kapasitesinden daha fazla. Mavi ve turuncu liste şu aşamada pek dikkate alınmıyor gibi görünüyor ki bu bana göre çok hatalı bir yaklaşımdır. Özel aktivasyon koduyla yüklenebilen bir programın sadece yüklenmesi bile bana göre bir örgütsel bağlantıyı gösterir. Bu kimselerin en azından bunların örgüt bağlantısının araştırılması gerekir.

ByLock konusunun sulandırılmasına neden olacak her davranış bana göre kötü niyetlidir. Bazı kurumlarda ByLock kırmızı listede yer alan kimseler görevine devam edebiliyor. ByLock kullanıcısı olduğu kesin olan biri görevini sürdürebilecek ise, kamuda göreve son vermelerin tamamı tartışılır hale gelecektir.

ByLock listesinde yer alanlardan görevine son verilmemiş olanların görev yaptığı kurumlarda görevine son verilenlerin durumunun incelenmesi ve çelişkinin geri planının da araştırılması gerekir.

ÖZEL DOSYA : FETÖ ÖRGÜTÜNÜN ROBOTİK TETİKÇİLERİ CIA’NİN KONTROLÜNDE OPERASYON YAPIYOR /// TETİKÇİ ADAYINDAN AÇIKLAMALAR


Değerli Yurtseverler Merhaba;

Şu anda en popüler konu sanıyorum Fetullah Gülen ve Paralel Devlet’tir. Hangi gazeteyi hangi dergiyi açarsanız açın karşınıza mutlaka iki cephenin birbirlerine yönelttiği salvo ateşini okuyorsunuz. AKP hükümeti Fetullahçıları PARALEL DEVLET olmakla, Fetullahçılar ise AKP’lileri Faşist ve Anti-Demokrat olmakla suçluyor. Gerçi artık ses çıkaracak Fetullahçı Medyada kalmadı. Kalanların yarısı içerde yarısı CIA’nin korumasında ABD’de ve Avrupa’da. Özellikle taraflardan, Emre Uslu, Önder Aytaç, Süleyman Özışık, Ergün Güler, Nazlı Ilıcak, Abdurrahim Dilipak, Adem Yavuz Arslan, Bekir Hazar, Cem Küçük ve daha bilumum yazarlar kendilerine servis edilen belgelere dayanarak cephenin sıcak ateşini attıkları çıralarla daha da korluyorlar. Fetullahçı Basın üstadları ise şimdi ABD’nin korumasında oldukları için daha da hoyratça sergiliyorlar marifetlerini.

Peki Fetullah Gülen Cemaati yıllardır kamuoyunca bilinmesine rağmen neden şimdi gündeme geldi diye sormazlar mı adama. AKPARTİ hükümeti bunun sebebini KANDIRILMALARINA bağlıyor. Kimine göre bahane, kimine göre takiyye, kimine göre ise samimi düşünceler. Gören de 7 yaşındaki çocuğa elma şekeri verip elindekini almaya çalışıyorlar sanır. Nasıl bir kandırılma ise bu, anlaşılır gibi değil.

Ben Ergenekon Operasyonu başlamadan önce de Fetullahçı Yapılanma hakkında gerek Emniyet ayağı gerek Yargı ağı gerekse diğer unsurları hakkında ilgili kurumlara bilgi verip uyarmıştım. Sadece ben de değil hemen hemen her Ergenekon Sanığı hançerini yırtarcasına bu örgütün CIA TAŞERONU olduğunu söyledi. Sadece söylemedi eldeki delilleri de sundu. Ama Ergenekon Mahkemesinin biri dışında tüm üyeleri de zaten bu örgüt adına yargılama yapıyor olunca hiç biri dikkate alınmadı doğal olarak. Şimdi çoğu içerde dört duvar arasında volta atıp, geyik muhabbeti yapıyor.

Ergenekon Operasyonunda tutuklanıp mahkemeye çıktığımda da ilk savunmamda bu konuya tekrar dikkat çektim. Hatta o zaman kimselerin bilmediği, FETULLAHÇILARIN hedefinde olan kişilere nasıl yasadışı teknik takip yapıldığını ve bu takip ile elde edilen bilgilerin nasıl şantaj haline getirildiğini, itibar suikastleri düzenlendiğini, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin Türkiye’de gündemi değiştirecek operasyonlar için STAND BY durumunda beklediğini taa o zamanlar 2008 yılında başlayan mahkeme kovuşturmalarında dile getirmiştim. Ama herhalde sakalım olmadığı için ciddiyetim konusunda ikna edemedim. Daha doğrusu kime ne anlatacaksın.

Tutuklayan POLİS FETÖ’cü, iddianame düzenleyen SAVCI FETÖ’cü,, yargılayan HAKİM FETÖ’cü olunca boşa kürek çekmiş olduk.

FETÖ ÖRGÜTÜ ile ilgili Ergenekon Mahkemesine de ayrıntılı olarak bilgi verdim. Dikkat edin ilk bilgi verdiğim tarih 05 Mayıs 2009.

ERGENEKON HÜKÜMLÜSÜ ERKUT ERSOY’UN 24.09.2010 TARİHLİ MAHKEME İFADESİ İNDİRME LİNKİ : https://yadi.sk/i/4mRavLe-34dkNk

Yani Ergenekon Mahkemesinin başlamasından 7 ay sonra. Daha o zamanlar bu itibar suikastleri ve yasadışı ortam dinlemeleri kamuoyu tarafından bilinmiyordu. Fetullahçı Paralel Devlet lafları ortada yoktu. Ama bakıyorum şimdi herkesin ağzına sakız olmuş, bir Fetullahçı Şebekedir, bir Paralel Devlettir, bir CIA’dir, bir KÜRESEL GÜÇ’tür gidiyor.

Baktım ki başvurduğum tüm resmi kurumlar bir boşvermişlik içinde ben de durumun ciddiyetini Basın Kurumları ile paylaşmaya karar verdim. Hükümet, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin (Operasyonlar için rezerv bekletilen tetikçiler) olduğunun yeni farkına vardı. Belki daha önceden birileri kulaklarına üflemiştir ama o zamanlar can ciğer kuzu sarması olduklarından muhterem hocaya bunu konduramadılar sanırım.

Bildiğiniz gibi 19.01.2007 tarihinde bir saldırı sonucu merhum Hrant Dink aramızdan ayrıldı. Bu konuda Mahkeme bazı kararlar verdi. Dava yeniden görülmeye başlandı. Bu kararlara katılırız yada katılmayız ama daha da önemlisi saldırıdan sonra geride çok önemli sorular bıraktı.

Örneğin, saldırıyı gerçekleştirenlerin arkasında örgüt var mı yada varsa hangi örgüt var gibi !

Hrant Dink davası ile ilgili aslında sorulacak çok soru var. Ama burada dikkat edilecek nokta Hrant Bey gibi tehdit edilen yada risk altında olan biri hakkında devletin neden gerekli önlemleri almak istemediği. Bence sorunun özü burada yatıyor. Devletin benzeri bir çok olayda maalesef otorite boşluğunu görüyoruz, bu boşlukta maalesef zaman zaman yabancı zaman zaman yerli aktörler tarafından dolduruluyor. Nüfuz oyunları, manipülasyonlar vesaire.

Ben bu konuda az evvel de söylediğim gibi durumun ciddiyetini anlatmak için basın kurumlarına aktarmaya karar verdim. Aşağıda, Türkiye Gazetesi ile ilgili yapmış olduğum röportaj dökümün bir bölümü bulunuyor. Röportajın yapıldığı tarih : 17 Ocak 2014. Dikkatinizi çekerim daha o zamanlar AKP hükümeti ile FETÖCÜLER arasında meydan muharebesi daha başlamamış. Hükümet o zamanlar FETÖCÜ avına çıkmamıştı. Örgüt o zamanlar hala büyük oranda gücünü koruyordu. Polis, Asker, Bürokrasi içinde pusuda bekliyorlardı. Ben buna rağmen her türlü riski göze alarak hatta 2001 yılında bu örgüt tarafından kaçırılıp 3 gün boyunca işkence görmeme rağmen durumu basına ilettim. Doğal olarak FETÖCÜLERİN medyasından tek bir kişi bile ilgilenmedi. Diğer medya grupları da doğal olarak örgütün hışmından korktular. Bir tek cesur TÜRKİYE GAZETESİ çıktı. Ama onlarda benim anlattığım 1 saatlik röportajı kuşa çevirip 4 satırda okuyucularına servis ettiler. Tabi 4 satır röportajı okuyanlar doğal olarak hiçbir şey anlamadı. Beni de olayın göbeğinde olan asıl fail değil de oradan geçerken olaya şahit olmuş gariban vatandaş modunda aktardılar. Durum böyle olunca röportaj vermenin de kıymeti harbiyesi kalmadı.

İsteyenler için röportajın linkini aşağıda veriyorum.

MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI /// Erkut Ersoy : Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink aynı ölüm listesindeydi ///

https://stratejikoperasyon.wordpress.com/2014/04/03/muhsin-yazicioglu-davasi-erkut-ersoy-muhsin-yazicioglu-ve-hrant-dink-ayni-olum-listesindey-di/

İLGİLİ HABERİN ORJİNALİ : http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/125030.aspx

Peki…

Röportajda aktarılmayanlar neydi diye soracak olursanız onu da kısaca aktarayım.

Daha önceki yazımdan hatırlayanlar bilirler, ben FETÖ ÖRGÜTÜ’nün ilgi alanına 2001 yılında girdim. Bu tarihlerde devlet için bazı istihbari faaliyetlerim vardı. Ne gibi faaliyetlerim olduğunu uzun uzadıya anlatmayacağım. İsteyenler Ergenekon İddianamesini ve delil klasörlerini inceleyebilirler.

İLGİLİ HABER LİNKİ AŞAĞIDADIR.

ÖZEL DOSYA : 17.05.2006 DANIŞTAY SALDIRISININ (ALPASLAN ARSLAN) FAİLİ FETÖ ÖRGÜTÜ’DÜR /// İŞTE DELİLLERİ ///

http://www.ozelburoistihbarat.com/ozel-dosyalar/ozel-dosya-17-05-2006-danistay-saldirisinin-alpaslan-arslan-faili-feto-orgutu-643

Örgüt önce kibarca kendileri için çalışmayı teklif etti, red ettim. Daha sonra örgüt beni kaçırarak 3 gün boyunca işkence yaptı. Ama istedikleri cevabı vermekte direndiğim için uzatmadılar ve öldürmeden bıraktılar. Anlaşılan ölüm işlerine yaramıyordu. Bu süreçte sürekli 7/24 hassas kontrole tabi tutuldum. Ara sıra e-posta mesajı atıp beni bazı operasyonlarda kullanacaklarını, hazır beklememi, kabul etmez isem ve bunu herhangi bir yada birileri ile paylaşırsam beni ve ailemi yok edeceklerini söylediler. Aynı Danıştay saldırısında kullandıkları Alparslan Aslan gibi, yada Zirve Katliamını yapan Emre Günaydın gibi, yada Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast yada Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren Mevlüt Mert Altıntaş gibi. Örgütün tetikçi tarlasında hasatını bekleyen çok sayıda aday bulunuyor. Halen de durum böyledir.

Aileme bir şey yapacaklarını çok iyi bildiğim için sesimi çıkaramadım. Savcılığa da gidemedim. Sadece MİT İSTANBUL BÖLGE BAŞKANLIĞI’na 2 sayfalık bir not ile bilgi verdim ama önlem alınmadı. Bu örgüt boşa konuşmaz. Eğer tehdit ediyorsa gereğini yapar. Çünkü ellerinde her türlü imkan, lojistik destek, tetikçi, maske, para, yardım ve yaltakçı, uluslararası destek ne ararsanız vardır. Son derece ciddiye alınması gereken bir örgüt olduğunu kamuoyu yeni yeni kavrıyor. Ama ben o zamanlar bu örgütün bir ahtapotun kolları gibi her yanı sardığına emin oldum. İletebildiğim her yere iletmeye çalıştım.

Özellikle çok pahalı olan ÇOK GİZLİ UYDU HABERLEŞME SİSTEMLERİ’ne bile erişimlerinin olması bu örgütün CIA yada onunda üstünde bir ÜST AKIL / KÜRESEL GÜÇ tarafından taşeron olarak kullanıldığını anlamama yetti. Gücümün çok üzerinde savaşamayacağım bir yapı ile karşı karşıyaydım ve tek çarem dediklerini yapacakmış gibi hareket etmekti. Anladığım kadarı ile benim ile ilgili planları beni rezervde tutup bazı ses getirecek suikast eylemlerinde tetikçi olarak kullanmaktı ancak bu talimat uzun süre gelmedi. Son mesaj attıklarında bana bir liste gönderdiler ve içlerinden tanıdığım ve birebir görüştüğüm kişiler olup olmadığını sordular. Hiçbiri ile birebir görüşmem olmadığını cevaben gönderdim.

Bu yazışmalarımı ileride başıma bir şey gelirse diye hard diskimde silmeden muhafaza ediyordum ama ne hikmetse Ergenekon davasından tutuklandığım esnada kullandığım tüm hard diskler delil klasörüne resmi olarak kaydolduğu halde istihbari faaliyetlerimle ilgili tuttuğum tüm arşivim ve yazışmalarımın olduğu hard disk delil klasörüne kaydedilmedi. FETÖCÜ İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI Ramazan Akyürek ve ekibi tarafından alıkonuldu ve halen akibeti hakkında hiç kimsenin bir bilgisi bulunmuyor.

Bu listede Alevi, Sünni ve Yahudi din ve kanaat önderleri, bir takım AKP ve diğer partilerden siyasetçiler, bazı bürokratlar, Milletvekilleri, bazı Gazeteciler olmak üzere kalabalık bir listeydi. İçlerinde merhum Hrant Dink ve Muhsin Yazıcıoğlu’da vardı. Sayısını hatırlayamıyorum. Liste gelince beni bu liste içinden birilerine suikast düzenlettireceklerini anladım. Tek çarem ya yurt dışına çıkmaktı yada ikametimi başka bir ile almaktı. Yurt dışına çıkma imkanım o dönem için yoktu ben de Düzce’ye taşınarak kendimce bu sorundan kurtulmaya karar verdim. Ancak orada da hassas kontrol devam etti. Tahminlerime göre beni tetikçi olarak kullanmaktan vazgeçip başka bir amaç ile kullanmaya karar verdiler. Yada benim bilmediğim başka planları vardı. Bunu bu küresel gücün derin merkezi bir gün ifşa olursa umarım öğrenirim. Yada her zaman olduğu gibi tarihin tozlu raflarında beklemeye devam edecektir.

2008 yılının Ocak ayına kadar göz hapsi ve hassas kontrol devam ettirildi. Ancak sanıyorum benimle ilgili operasyonel planları ya birileri tarafından durduruldu yada yukarılarda bir yerlerde uygun bulunmadı (Nedendir bilemiyorum) beni de meşhur Ergenekon tiyatrosuna figüran yaptılar. Tutuklayıp pasifize etmeyi herhalde daha uygun görmüş olacaklar ki böyle bir tasarrufta bulundular. Belki onlar için robot bir tetikçi profiline çok uygun değildim, belki de bilmediğim başka bir sebebi vardır.

Ama tek bildiğim benimle beraber ülkenin onlarca aydını, askeri, polisi, gazetecisi, milletvekili, bürokratı bu tiyatroda benimle aynı akibeti paylaştılar. Ondan sonrası malum hikaye. Silivri Dinlenme Tesislerinde 3 yıl 1 haftalık hapis hayatı, ardından 11 sene 15 günlük mahkumiyet kararı süreci yaşadım. Allahtan hükümet ile örgüt menfaat çatışmasına girdiler ki biz de bu çatışmadan sıyrılıp hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ama bu menfaat çatışması ne kadar sürer bilemiyorum. Gün gelir savaşan taraflar tekrar barış çubuğu içerse belki bize yine Silivri yolları çıkabilir.

Değerli okuyucular, bunu neden anlatıp zamanınızı çaldım. Kısaca onu da izah edeyim.

Burada bahsedilen örgüt alnı secdeye değen mütedeyyin vatandaşlardan oluşmuyor. Bugün gelinen noktada tüm vatandaşlarımız bunu çok iyi anlamıştır umarım. Bu örgüt ABD ve AVRUPA istihbarat servisleri için maymuncuk yani anahtar görevi üstlenen bir casusluk şebekesidir. Ellerindeki teknik imkan ve kabiliyet bugün MİT’te dahi yoktur. Buna emin olabilirsiniz. Yeri geldiğinde örgüt, küresel güçleri, küresel güçlerde örgütü kullanıyor. Ancak küresel güçlerin Ortadoğu planlarında önemli bir yeri var. Bu nedenle bu planlar devam ettiği müddetçe bu işbirliği devam edecektir.

Bu nedenle tüm vatandaşlarımızın Sayın Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı MİLLİ SEFERBERLİĞE iştiraki son derece önemlidir. Bugün gerekli önlemler alınmaz ise küresel güçlerin elinde sömürge olmaktan öteye geçemeyiz. Kemalisti, AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi demeden bu ortak düşmana karşı birlik olmalıyız. Her ne kadar siyasi düşünceler farklı olsa da ülke menfaatleri için bunu düşmanı defedene kadar rafa kaldırmalıyız. KANDIRILMAYA İZİN VERMEDEN, DOLMUŞA VE TUZAKLARA DÜŞMEDEN, Ergenekon ve Balyoz gibi hatalar yapmadan akılcı politika ve stratejilerle hareket etmeliyiz. Çünkü bu ordunun silahlı kuvvetlerini ve dinamik gücünü felç ederseniz yarın para verseniz de kimse size paralı askerlik yapmaz.

Yazdıklarımı okuma zahmetine katlandığınız ve zaman ayırdığınız için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Erkut Ersoy

İstihbarat Uzmanı

ÖZEL BÜRO GRUBU

KOMPLO TEORİLERİ : OPUS DEİ VE FETÖ BENZERLİĞİ


OPUS DEİ VE FETÖ BENZERLİĞİ

Okulları, eğitim kurumları, yurtları ve televizyon kanalları bulunan yani daha ziyade seküler alanda örgütlenen Katolik Tarikatı Opus Dei 2 Ekim 1928’de Madrid’de bir papaz olan Jose Maria Escriva tarafından kurulmuştur. Okulları vasıtasıyla kendi personel kaynağını yaratan bu yapı dünyanın pekçok kudretli simasını bünyesinde barındırır. İngiltere Milli Eğitim Bakanı, Polonya hükümetinde görevli bazı bakanlar, Peru’lu politikacıların bazıları, Abd anayasa mahkemesi üyeleri, Amerikan kongresinin onlarca üyesi Opus Dei mensuplarıdır. Fetö’nün de yurtdışı okulları aracılığıyla yetiştirdiği elemanlarını o ülkelerin kilit noktalarına taşıma stratejisi bulunmaktadır. Bunun en somut örneği günümüzdeki 15 Temmuz soruşturmaları sırasında Uluslararası Ceza Mahkemesine görevli ve tutuklu bir Türk hakimin ifadesidir. İfadeye göre bu hakim Bylock kullanıcısıdır ve bunu Burkina Faso Devleti Dışişleri Bakanı aracılığı ile telefonuna indirmiştir. Bugün Bylockun bu örgütün iletişim platformu olduğu ispatlandığına göre Burkina Faso Devleti gibi pekçok kimsenin bilmediği fakat Afrika’da önemli bir ülkenin bile Bakanlar Kurulu üyesinin Fetö ile bağlantılı hatta bu okullardan yetiştirilmiş olduğu açıktır. Escriva örgütü kurduğu tarihten itibaren orduya ilgi duymuş ve asker devlet başkanı Franco’nun adeta sağ kolu durumunda bulunmuştur.

Bu alışkanlık Fetö’de de görülür. Türkiye’deki bütün askeri darbelere ilgi duyan bu yapı orduya kendi müridlerini sokma hususunda da büyük çaba sarfetmiştir. Öyle ki 1987 3. Kolordu Komutanlığı raporu fetullahçı yapılanmaya dikkat çekmiş fakat daha sonraki yıllarda bu durum ya ihmal edilmiş ya da ihmal edilmek zorunda kalınılmıştır. Fetö yöneticisi Gülen’in askeri darbelere ilgi duyduğunu belirtmiştik. Bu ilgi genelde destek boyutundadır ve gerek konuşmaları gerekse kitaplarında bu durum oldukça açıktır. 12 Mart Darbesiyle ilgili

‘’Yerineydi yapılmasaydı komünist darbe olacaktı’’ açıklamasına sahipken 12 Eylül içinde benzer ifadeler kullanır: ‘’Rusya’nın vesayetinde bir hale gelebilirdik. Bu açıdan askeri müdahaleyi yadırgamak isabetsizdir demek doğru değildir..’’

28 Şubat dönemini ordunun gözüne girebilmek veya birtakım tertipler için var gücüyle desteklemiştir.

‘’28 Şubat rahatlama sağlayacak olumlu değişimi hızlandırdı, islami kesim şunu anladı din siyasete alet edilmemeli… Niçin asker muhtıra verdi diye suçlanıyor? Bunu yanlış buluyorum isteseler böyle olacak diyebilirlerdi. Meseleyi 6 saat müzakere etmezlerdi. Tavsiye kararlar ortaya koydular. MGK anayasal bir müessesedir.’’

1998 yılında ise Milliyet gazetesinde yayımlanan söyleyişisinde orduyla flört etmeye devam ediyor: ‘’Ben kim oluyorum ki gaziler evladı orduyla aramda gerginlik olsun. Atalarım askerdir. Şükrü Paşa dedem… Laik Cumhuriyet konusunda hassas olmalıyız’’

Yine 15 Temmuz evvelinde örgüt müridlerinin orduyu darbeye davet etmeleri, Gülen’in darbeden evvelki konuşmasını haki renkli cübbesiyle gerçekleştirmesi bu askeri kalkışmayıda planladıklarını göstermiştir. Hulasa Opus Dei’ci Escriva nasıl her daim orduya yakın olduysa ve bir şeklide ordu ile iletişim kanallarını açık bulundurduysa Gülen’de aynısını yapmıştır.

Opus Dei Ordu İlişkisi

İki örgüt arasındaki bir benzerlikte bu iki yapının kapsamlı yayılma evrelerinin benzer süreçlerden geçmesindedir. Papa II. John Paul yalnızca 33 gün süren Papalığının ardından gizemli bir şekilde ölen ve otopsi yapılmadan gömülen eski Papa’nın yerine 1978’de Papa seçilmişti. Evvela bu tarihin önemini vurgulamakta fayda var. 1977 Yeşil Kuşak projesi akabine denk gelen tarihte küresel kapitalistlerin teşvikiyle Sovyetler Afganistan’a çıkarma yaptılarki sonrasında El Kaide ve Taliban doğacaktı. ( Bugünkü Işid’in ilk nüveleri) 1978 Küresel liberalleşme olan Washington Mutabakatının hayata geçirilmesiyken aynı zamanda pkk’nın Suriye’de kurdurulması ve Evanjelis Dernek “Ahlaki Çoğunluk”un Abd’de kurulmasının yılıydı. Böylesine mühim bir konjonturel evrede yeni papa koltuğuna oturdu. (Yeni Papa ilk defa 1986’da Roma Sinagog’unu ziyaret ederek Vatikan tarihinde bir ilki gerçekleştirecekti) Papa başlangıçta Vatikan’ın içerisindeki Cizvitler, Opus Dei, Dominikler gibi oluşumlarla pek bir bağ tesis edemedi. Ta ki 1981 yılına kadar.. 1981’de fikriyatı ve amacı meçhul Mehmet Ali Ağaca, Papa’ya bir suikast düzenledi. Üzerinde Meryem Ana’yı temsil eden renk olan Mavi kazaklı Ağca’nın vurduğu Papa ölmemişti..

Meryem Hristiyanlıkta Mavi renk ile özdeştirilir

Meryem Ana ve Mavi Kıyafeti

Gnostik Masonik Birlik AB; Bayrağının rengini Meryem Ana kıyafetinden almaktadır

Sublimatik bir mesajla AB Bayrağı Meryem’in arkasında gösteriliyor

Papa ile görüşen Ağaca Mavi Kazağı ile

Papa’nın akıbetine değineceğiz fakat öncelikle bir parantez açmamız gerekiyor. Ağaca Türkiye’de tutukluyken Garnizon ortasındaki Askeri Cezaevinden ustalıkla kaçırıldı. Buna yol veren ise sıkıyönetim komutanı Nurettin Ersin’di. Ersin daha sonra 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesinde Kara Kuvvetleri Komutanı olarak; Milli Güvenlik Konseyi üyeliği yapacaktı.! Parantezi kapayalım ve devam edelim.

Papa ölmedi fakat suikastın getirdiği korkuyla Vatikan’ın kapılarını sonuna kadar Opus Dei’ye açtı ve bu örgütün mutlak hakim olmasını sağladı. Pekiyi bunun Fetö’nün Türkiye’de ağırlığını hissettirmesiyle ne alakası olabilir? Fetö en kapsamlı örgütlenmesini dönemin başbakanına suikast gerekçesiyle Kozmik Oda’ya girilme sürecinde başlatırken, 27 Nisan 2007 Muhtırası bürokrasinin topyekün Fetö’ye bırakılmasına yol açtı. Bugün Kozmik Oda kararlarına müdahil olan hakim savcılar ya tutuklandı ya da firariler.. Fakat 27 Nisan muhtırası muamma olarak durmaya devam ediyor… Vatikan’da suikast sebebiyle yol verilen Opus Dei ve Türkiye’de darbe olacak sebebiyle o dönem mecburiyetten yol verilen Fetö.. 1978, 12 Eylül, Vatikan, Opus Dei, Fetö hepsi birbirlerinin uzantıları hepsi aynı fabrikanın ürünleri. İşte Fetö bu denli uluslararası bir aklın projesidir. Dolayısıyla mücadelede ulusal tedbirlerle sınırlı kalmamalıdır.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ VE AK PARTİ İLİŞKİLERİ NE DURUMDA /// HATIRLAYALIM


YILMAZ ÖZDİL : Hayır diyenlere rabbim şahit…

"Cemaatin ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar ne getirdiler de bunu geri gönderdim, yapabileceğim ne varsa yaptım, rabbim şahittir, ne istediniz de alamadınız" diyen kimdi? Asrın liderimiz.

Akp iktidara gelir gelmez "yurtdışındaki cemaat okullarını destekleyeceksiniz, ziyaret edeceksiniz, elçiliklerdeki resmi törenlere davet edeceksiniz" diye genelge yayınlayan kimdi? Abdullah Gül.

İktidara gelir gelmez 23 Nisan’a alternatif olarak feto’nun Türkçe olimpiyatlarını kutlamaya başlayan, hatta ilk olimpiyatı kendi himayesinde yaptırarak, "milyonlarca insan şu anda gözyaşı dökerek bizi izliyor, bunların arasında birisi var ki, gurbette tek başına hüzünle bizi seyrediyor, televizyon başında bizi izleyen o güzel insana teşekkür borcum var" diyen kimdi? Bülent Arınç.

"Türkçe sevgi dilidir, barış dilidir, Yunus’un dilidir, Mevlana’nın dilidir, aç herkese sineni aç, onun gibi ilaç diyen fethullah gülen hocaefendinin dilidir" diyen kimdi? Binali Yıldırım.

Cemaatin hedefleriyle Türkiye’nin hedeflerinin "tamamen örtüştüğünü" söyleyen kimdi? Ahmet Davutoğlu.

"Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış filan, bunlar kargaları bile güldürür" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Hüseyin Çelik.

"Bu yolu açan, bu ateşi yakan, bu fikri veren muhterem fethullah gülen hocaefendiye gönül dolusu saygılar gönderiyorum, kendisine çete diye hitap edilmesi büyük haksızlıktır, vicdansızlıktır" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Bekir Bozdağ.

Cemaat hakkında "faaliyetlerinin daha fazla arttırılması, daha yaygın hale getirilmesi, vatanseverlik görevidir" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Numan Kurtulmuş.

Cemaate yönelik suçlamalar hakkında "aynen 28 Şubat gibi, aynen 12 Eylül öncesi gibi senaryodur, derin devlet harekete geçti, cemaati döverek, cemaate saldırarak Türkiye’nin değişim yönünü etkilemeye çalışıyorlar" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Süleyman Soylu.

Cemaati savunarak "insan merkezli bir hizmeti esas alan insanlara ‘hizmetlerinizi durdurun’ denir mi, aksine, teşvik edilir, desteklenir, elden ne geliyorsa o katkı sağlanır, bu gerçeği görememek ferasetsizliktir" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Faruk Çelik.

Feto’ya yönelik suçlamalar hakkında "şiddetle kınıyorum, daha ağır kelime kullanmamak için kendimi zor tutuyorum, hayatı insanlığa hizmetle geçmiş bir büyük zat için suçlamalarda bulunmak, son derece çirkindir, kara lekedir, fethullah gülen hocaefendi hayatının her döneminde tertemiz kalmış bir kişidir, kendisine şükran borçluyuz" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Recep Akdağ.

Feto için "gönül dünyalarını imar eden, bu hizmetlere öncülük eden, gurbetten sılaya gelme özlemi çeken büyüğümüze saygı ve şükran hislerimi ifade ediyorum" diyen kimdi? Akp’nin bakanı Suat Kılıç.

"fethullah gülen hocaefendi son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden birisidir, evrensel Türk rönesansını başlatan Türk mucizesidir, Shakespeare gibi evrenseldir, ona düşmanlık edenlerin utanması gerekir" diyen kimdi? Akp milletvekili Hüseyin Kocabıyık.

"Vicdanlı bir insan olarak diyorum ki, bu hizmetlerin durdurulmasını isteyeceğinize, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz" diyen kimdi? Akp milletvekili Ahmet Gündoğdu.

Fethullah’a Feto diyenleri azarlayarak, "terbiyeni takın, Fethullah Gülen’e feto diyemezsin, özür dile" diyen kimdi? Melih Gökçek.

"fethullah gülen vatan hasretiyle dışarda yaşıyor, ona karşı yapılanlar cezasız kalmayacak" diyen, "fethullah gülen hareketine yönelik düşmanca tavırları hiçbir vicdan sahibi onaylamaz" diyen, "benim ümidim fethullah gülen okulları" diyen, "demokrasi kıvılcımı" diyen, "vizyoner lider" diyen, "Türkiye’nin övüncü" diyen, "hocaefendi barışçı, nazik, çok naif bir insan" diyen, "ceviz kadar beyni olanlar hocaefendinin büyüklüğünü anlayamaz" diyen kimdi? Yandaş medya.

MHP yöneticilerinin kumpas kasetleri piyasaya servis edildiğinde, Devlet Bahçeli feto’yu suçladığında, feto’ya toz kondurmayarak… "MHP’nin fethullah hocaefendiye saldırısı, bana göre ihanet derecesindedir, hiç ahlaki değil, çok çirkin bir şey, yani hocaefendi işi gücü bırakmış da MHP’yle mi uğraşıyor, bir defa onun bulunduğu makam böyle bir şeye müsaade etmez, onun meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez, çok çok çirkin, çok ayıp bir şey, ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum" diyen kimdi? Asrın liderimiz.

Şimdi ne diyor?

"Hayır diyenler aslında 15 Temmuz’un yanındadır" diyor.

Hepimizin komple ahmak olduğunu bile varsaysak… "Aslında" kimlerin kimin "yanında" olduğuna "rabbim şahit" değil miydi yahu?

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// VİDEO : Ajanda – 13 Şubat 2017 (FETÖ – PKK ilişkisinin Somut Görüntü leri)


VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=QjjtAfvIIXE&list=TLGG5dydLJhUlWcxMzAyMjAxNw

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : Yazıcıoğlu olayındaki dönemin istihbarat müdürü FETÖ’den gözal tında


Yazıcıoğlu olayındaki dönemin istihbarat müdürü FETÖ’den gözaltında

KAYSERİ’de Terörle Mücadele Müdürlüğü ekiplerince yapılan operasyonda, kriptolu haberleşme programı ByLock kullandıkları iddiasıyla 11 eski polis gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopterin düşme olayında manüple yaptığı iddia edilen dönemin Kayseri Emniyeti İstihbarat Müdürü Ali Orhan Dinç de bulunuyor.

FETÖ/PYD soruşturması nedeniyle, Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi ekipleri, Kayseri‘de daha önce Emniyet Müdürlüğünde görevli ve meslekten ihraç edilen 17 personelin ByLock kullandığını belirledi. Cumhuriyet savcılığından haklarında yakalama ve gözaltı kararı çıkan 17 zanlıdan 11’i bu Sabah evlerinden alındı. 6 eski emniyet mensubu ise bulunamadı.

Gözaltına alınan zanlılar arasında, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu‘nun bulunduğu helikopterinin 2009 yılında Kahramanmaraş‘ın Göksun İlçesinde düşmesi sırasında Kayseri’de istihbarat müdürü olarak görev yapan ve olayı manüple ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Ali Orhan Dinç’in de bulunduğu belirlendi.

Yazıcıoğlu ailesi tarafından açılan davalarda, Dinç’in Kahramanmaraş’tan aldığı bilgileri dönemin Kayseri Emniyet Müdürü Orhan Özdemir ile Vali Mevlüt Bilici’ye farklı aktardığı, bilgi kirliliği yarattığı ve olayı manüple ettiği ileri sürülmüştü.

GÖZALTINA ALINAN MÜDÜRÜN İFADESİ ALINMIŞTI

Büyük Birlik Partisi’nin merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve helikopterde bulunan 4 kişinin Kahramanmaraş’ın Göksün ilçesi yakınlarında ölümünün ardından çok farklı iddialar gündeme gelmişti. 25 Mart 2009 tarihindeki kazanın ardından Kayseri’den Türkiye kamuoyuna duyurulan, "Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayağı ve kaburgası kırık, hastaneye kaldırılıyor" açıklaması, olayla ilgili kuşkuları güçlendirmişti. Bu bilgiyi Kayseri eski valisi Mevlüt Bilici’ye verdiği öne sürülen dönemin Kahramanmaraş İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Dursun Özmen hakkında geçtiğimiz günlerde, Kahramanmaraş 2’nci Sulh Ceza Mahkemesi’nde ‘görevi kötüye kullanmak’ iddiasıyla dava açıldı. Dava kapsamında Kayseri’de 9’uncu Sulh Ceza Mahkemesinde basına kapalı olarak 4 kişinin talimatla ifadesi alındı. Dönemin Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ali Orhan Dinç de 9’uncu Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarak ifade verdi.

MİT DOSYASI : ‘Hakan Fidan FETÖ’cülerle Katar’da barış görüşmesinde’


‘Hakan Fidan FETÖ’cülerle Katar’da barış görüşmesinde’

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski danışmanı ve Yeniçağ yazarı Ahmet Takan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Katar’da bulunan FETÖ’cülerle ‘barış görüşmesi’ yürüttüğünü yazdı.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski danışmanı ve Yeniçağ gazetesi yazarı Ahmet Takan’ MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. Hakan Fidan’ın Körfez ülkelerine ziyaretleriyle ilgili olarak "AKP’deki çok önemli isimlerden duyduğu" bir iddiayı köşesine taşıyan Ahmet Takan, Katar’daki FETÖ’cülerle Hakan Fidan arasında ‘barış görüşmeleri’ yürütüldüğünü öne sürdü.

"Ayrıntı sorarsanız; var ama şahsi görüşlere dayalı. Bana sorarsanız referandum ve sonrasında takip edilen ince ayarlı süreçte hiçbir gelişme bana sürpriz gelmez" ifadelerini kullanan Ahmet Takan, "Nedenlerini kaba taslak şöyle sıralayabilirim" deyip şöyle devam etti:

* 15 Temmuz hain darbe girişiminin baş aktörlerinden Tümgeneral Mehmet Dişli ile ilgili bazı şaibelerin hâlâ ortalıkta dolaştığı ve abisi AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin mevcut görevine hâlâ devam ettiği …

* 15 Temmuz hain darbe girişimini araştırmak için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun çalışmasını çok yakından takip eden bir gazeteci olarak, dosyanın nasıl kapatıldığını çok iyi bildiğimden, nasıl suyuna tirit bir çalışma yürütüldüğünü gördüğümden.. Devlet ve millet bekasını tehdit eden böyle hain bir girişimi aydınlığa çıkarmak için ek çalışma süresini bile kullanmamasından… Başbakan, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu’nun komisyona getirilmemesi… Tutuklu olan darbecilerin gidip dinlenilmemesi…

* Adil Öksüz muamması…

*Ziraat Bankası, Halkbank ve THY gibi kuruluşların Varlık Fonu’na devredilmesi…

* Son olarak da, AKP Genel Başkan Yardımcısı Erol Kaya’nın bir toplantıda açık açık sarf ettiği, "Hükümet üyelerinde ve Milletvekillerimizde ByLock çıkmadı" sözleri. Hani!.. "Kabine içinde en az 6 Bakanda ByLock tespit edildi, AKP’de 50’ye yakın da ByLockcu mebus var" iddialarını sarayın en baş danışmanlarından ve bazı AKP ileri gelenlerinden kulaklarımla duymasam neredeyse ben de inanacağım Erol Kaya’ya!..

* Oslo görüşmelerinin önce hakaretlerle nasıl inkar edildiğini, sonra da "çözüm süreci" adına nasıl can siparene savunulduğunu da hatırlayın.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// MİT açıkladı : İşte FETÖ’nün Bylock’ta en zor kırılan şi freleri


MİT açıkladı : İşte FETÖ’nün Bylock’ta en zor kırılan şifreleri

FETÖ’nün şifreli haberleşme sistemini ByLock’u gizlemek için olağanüstü ‘tedbirler’ uygulanmış.

Karar’dan Hilal Öztürk’ün haberine göre MİT’in ByLock raporuna göre, örgüt üyeleri ‘sanal in‘ deşifre olmasın diye çoğunlukla 9 ve üzerinde karakterler kullanarak şifreler oluşturdu.

KULLANICI BİLGİLERİ KORUMAYA ALINMIŞTI

Böylece özellikle istihbarat teşkilatı veya emniyetin sisteme sızması halinde kullanıcıların bilgileri korumaya alındı.

EN ZOR KIRILAN ŞİFRELER

Raporda en zor kırılan şifreler şöyle sıralandı:

– tedbirieldenbirakma.01
– olmakyadaolmamak123.
– Yahaf1z99.Yahaf1z99.
– 1qaz2wsx3edc4rfv5tgb6yhn7ujm8ik
– 9ol.0p
– Selam2010-Selam.2010-
– wertyuiop1234567890@
– tedbirieldenbirakma.01
– olmakyadaolmamak123.
– Yahaf1z99.Yahaf1z99.

MİT BAYLOCK’U NASIL ÇÖZDÜ?

Teşkilatın, teknik istihbarat usul, araç ve yöntemlerini kullanarak, sisteme ait sunucuların üzerindeki verilerle, uygulama sunucusunun ve IP adreslerinin satın alındığı e-posta adreslerinin içerikleri başta olmak üzere muhtelif verilerin elde ettiği belirtildi.

Raporda şöyle denildi:

Devletin teknik istihbarat faaliyetlerine ilişkin imkan ve kabiliyetlerin açığa çıkarılmaması ve istihbarata karşı koyma amacıylaverilerin temin edilmesine ilişkin hassas yöntem, usul ve araçlara yer verilmemiştir.”

Uygulamanın bağlandığı IP adreslerinin tespit edilmesi için farklı zamanlarda tekrarlanan testler yapıldığı da ifade edildi.

ÖZEL DOSYA : FETÖ ÖRGÜTÜNÜN ROBOTİK TETİKÇİLERİ CIA’NİN KONTROLÜNDE OPERASYON YAPIYOR /// TETİKÇİ ADAYINDAN AÇIKLAMALAR


Değerli Yurtseverler Merhaba;

Şu anda en popüler konu sanıyorum Fetullah Gülen ve Paralel Devlet’tir. Hangi gazeteyi hangi dergiyi açarsanız açın karşınıza mutlaka iki cephenin birbirlerine yönelttiği salvo ateşini okuyorsunuz. AKP hükümeti Fetullahçıları PARALEL DEVLET olmakla, Fetullahçılar ise AKP’lileri Faşist ve Anti-Demokrat olmakla suçluyor. Gerçi artık ses çıkaracak Fetullahçı Medyada kalmadı. Kalanların yarısı içerde yarısı CIA’nin korumasında ABD’de ve Avrupa’da. Özellikle taraflardan, Emre Uslu, Önder Aytaç, Süleyman Özışık, Ergün Güler, Nazlı Ilıcak, Abdurrahim Dilipak, Adem Yavuz Arslan, Bekir Hazar, Cem Küçük ve daha bilumum yazarlar kendilerine servis edilen belgelere dayanarak cephenin sıcak ateşini attıkları çıralarla daha da korluyorlar. Fetullahçı Basın üstadları ise şimdi ABD’nin korumasında oldukları için daha da hoyratça sergiliyorlar marifetlerini.

Peki Fetullah Gülen Cemaati yıllardır kamuoyunca bilinmesine rağmen neden şimdi gündeme geldi diye sormazlar mı adama. AKPARTİ hükümeti bunun sebebini KANDIRILMALARINA bağlıyor. Kimine göre bahane, kimine göre takiyye, kimine göre ise samimi düşünceler. Gören de 7 yaşındaki çocuğa elma şekeri verip elindekini almaya çalışıyorlar sanır. Nasıl bir kandırılma ise bu, anlaşılır gibi değil.

Ben Ergenekon Operasyonu başlamadan önce de Fetullahçı Yapılanma hakkında gerek Emniyet ayağı gerek Yargı ağı gerekse diğer unsurları hakkında ilgili kurumlara bilgi verip uyarmıştım. Sadece ben de değil hemen hemen her Ergenekon Sanığı hançerini yırtarcasına bu örgütün CIA TAŞERONU olduğunu söyledi. Sadece söylemedi eldeki delilleri de sundu. Ama Ergenekon Mahkemesinin biri dışında tüm üyeleri de zaten bu örgüt adına yargılama yapıyor olunca hiç biri dikkate alınmadı doğal olarak. Şimdi çoğu içerde dört duvar arasında volta atıp, geyik muhabbeti yapıyor.

Ergenekon Operasyonunda tutuklanıp mahkemeye çıktığımda da ilk savunmamda bu konuya tekrar dikkat çektim. Hatta o zaman kimselerin bilmediği, FETULLAHÇILARIN hedefinde olan kişilere nasıl yasadışı teknik takip yapıldığını ve bu takip ile elde edilen bilgilerin nasıl şantaj haline getirildiğini, itibar suikastleri düzenlendiğini, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin Türkiye’de gündemi değiştirecek operasyonlar için STAND BY durumunda beklediğini taa o zamanlar 2008 yılında başlayan mahkeme kovuşturmalarında dile getirmiştim. Ama herhalde sakalım olmadığı için ciddiyetim konusunda ikna edemedim. Daha doğrusu kime ne anlatacaksın.

Tutuklayan POLİS FETÖ’cü, iddianame düzenleyen SAVCI FETÖ’cü,, yargılayan HAKİM FETÖ’cü olunca boşa kürek çekmiş olduk.

FETÖ ÖRGÜTÜ ile ilgili Ergenekon Mahkemesine de ayrıntılı olarak bilgi verdim. Dikkat edin ilk bilgi verdiğim tarih 05 Mayıs 2009.

ERGENEKON HÜKÜMLÜSÜ ERKUT ERSOY’UN 24.09.2010 TARİHLİ MAHKEME İFADESİ İNDİRME LİNKİ : https://yadi.sk/i/4mRavLe-34dkNk

Yani Ergenekon Mahkemesinin başlamasından 7 ay sonra. Daha o zamanlar bu itibar suikastleri ve yasadışı ortam dinlemeleri kamuoyu tarafından bilinmiyordu. Fetullahçı Paralel Devlet lafları ortada yoktu. Ama bakıyorum şimdi herkesin ağzına sakız olmuş, bir Fetullahçı Şebekedir, bir Paralel Devlettir, bir CIA’dir, bir KÜRESEL GÜÇ’tür gidiyor.

Baktım ki başvurduğum tüm resmi kurumlar bir boşvermişlik içinde ben de durumun ciddiyetini Basın Kurumları ile paylaşmaya karar verdim. Hükümet, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin (Operasyonlar için rezerv bekletilen tetikçiler) olduğunun yeni farkına vardı. Belki daha önceden birileri kulaklarına üflemiştir ama o zamanlar can ciğer kuzu sarması olduklarından muhterem hocaya bunu konduramadılar sanırım.

Bildiğiniz gibi 19.01.2007 tarihinde bir saldırı sonucu merhum Hrant Dink aramızdan ayrıldı. Bu konuda Mahkeme bazı kararlar verdi. Dava yeniden görülmeye başlandı. Bu kararlara katılırız yada katılmayız ama daha da önemlisi saldırıdan sonra geride çok önemli sorular bıraktı.

Örneğin, saldırıyı gerçekleştirenlerin arkasında örgüt var mı yada varsa hangi örgüt var gibi !

Hrant Dink davası ile ilgili aslında sorulacak çok soru var. Ama burada dikkat edilecek nokta Hrant Bey gibi tehdit edilen yada risk altında olan biri hakkında devletin neden gerekli önlemleri almak istemediği. Bence sorunun özü burada yatıyor. Devletin benzeri bir çok olayda maalesef otorite boşluğunu görüyoruz, bu boşlukta maalesef zaman zaman yabancı zaman zaman yerli aktörler tarafından dolduruluyor. Nüfuz oyunları, manipülasyonlar vesaire.

Ben bu konuda az evvel de söylediğim gibi durumun ciddiyetini anlatmak için basın kurumlarına aktarmaya karar verdim. Aşağıda, Türkiye Gazetesi ile ilgili yapmış olduğum röportaj dökümün bir bölümü bulunuyor. Röportajın yapıldığı tarih : 17 Ocak 2014. Dikkatinizi çekerim daha o zamanlar AKP hükümeti ile FETÖCÜLER arasında meydan muharebesi daha başlamamış. Hükümet o zamanlar FETÖCÜ avına çıkmamıştı. Örgüt o zamanlar hala büyük oranda gücünü koruyordu. Polis, Asker, Bürokrasi içinde pusuda bekliyorlardı. Ben buna rağmen her türlü riski göze alarak hatta 2001 yılında bu örgüt tarafından kaçırılıp 3 gün boyunca işkence görmeme rağmen durumu basına ilettim. Doğal olarak FETÖCÜLERİN medyasından tek bir kişi bile ilgilenmedi. Diğer medya grupları da doğal olarak örgütün hışmından korktular. Bir tek cesur TÜRKİYE GAZETESİ çıktı. Ama onlarda benim anlattığım 1 saatlik röportajı kuşa çevirip 4 satırda okuyucularına servis ettiler. Tabi 4 satır röportajı okuyanlar doğal olarak hiçbir şey anlamadı. Beni de olayın göbeğinde olan asıl fail değil de oradan geçerken olaya şahit olmuş gariban vatandaş modunda aktardılar. Durum böyle olunca röportaj vermenin de kıymeti harbiyesi kalmadı.

İsteyenler için röportajın linkini aşağıda veriyorum.

MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI /// Erkut Ersoy : Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink aynı ölüm listesindeydi ///

https://stratejikoperasyon.wordpress.com/2014/04/03/muhsin-yazicioglu-davasi-erkut-ersoy-muhsin-yazicioglu-ve-hrant-dink-ayni-olum-listesindey-di/

İLGİLİ HABERİN ORJİNALİ : http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/125030.aspx

Peki…

Röportajda aktarılmayanlar neydi diye soracak olursanız onu da kısaca aktarayım.

Daha önceki yazımdan hatırlayanlar bilirler, ben FETÖ ÖRGÜTÜ’nün ilgi alanına 2001 yılında girdim. Bu tarihlerde devlet için bazı istihbari faaliyetlerim vardı. Ne gibi faaliyetlerim olduğunu uzun uzadıya anlatmayacağım. İsteyenler Ergenekon İddianamesini ve delil klasörlerini inceleyebilirler.

İLGİLİ HABER LİNKİ AŞAĞIDADIR.

ÖZEL DOSYA : 17.05.2006 DANIŞTAY SALDIRISININ (ALPASLAN ARSLAN) FAİLİ FETÖ ÖRGÜTÜ’DÜR /// İŞTE DELİLLERİ ///

http://www.ozelburoistihbarat.com/ozel-dosyalar/ozel-dosya-17-05-2006-danistay-saldirisinin-alpaslan-arslan-faili-feto-orgutu-643

Örgüt önce kibarca kendileri için çalışmayı teklif etti, red ettim. Daha sonra örgüt beni kaçırarak 3 gün boyunca işkence yaptı. Ama istedikleri cevabı vermekte direndiğim için uzatmadılar ve öldürmeden bıraktılar. Anlaşılan ölüm işlerine yaramıyordu. Bu süreçte sürekli 7/24 hassas kontrole tabi tutuldum. Ara sıra e-posta mesajı atıp beni bazı operasyonlarda kullanacaklarını, hazır beklememi, kabul etmez isem ve bunu herhangi bir yada birileri ile paylaşırsam beni ve ailemi yok edeceklerini söylediler. Aynı Danıştay saldırısında kullandıkları Alparslan Aslan gibi, yada Zirve Katliamını yapan Emre Günaydın gibi, yada Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast yada Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren Mevlüt Mert Altıntaş gibi. Örgütün tetikçi tarlasında hasatını bekleyen çok sayıda aday bulunuyor. Halen de durum böyledir.

Aileme bir şey yapacaklarını çok iyi bildiğim için sesimi çıkaramadım. Savcılığa da gidemedim. Sadece MİT İSTANBUL BÖLGE BAŞKANLIĞI’na 2 sayfalık bir not ile bilgi verdim ama önlem alınmadı. Bu örgüt boşa konuşmaz. Eğer tehdit ediyorsa gereğini yapar. Çünkü ellerinde her türlü imkan, lojistik destek, tetikçi, maske, para, yardım ve yaltakçı, uluslararası destek ne ararsanız vardır. Son derece ciddiye alınması gereken bir örgüt olduğunu kamuoyu yeni yeni kavrıyor. Ama ben o zamanlar bu örgütün bir ahtapotun kolları gibi her yanı sardığına emin oldum. İletebildiğim her yere iletmeye çalıştım.

Özellikle çok pahalı olan ÇOK GİZLİ UYDU HABERLEŞME SİSTEMLERİ’ne bile erişimlerinin olması bu örgütün CIA yada onunda üstünde bir ÜST AKIL / KÜRESEL GÜÇ tarafından taşeron olarak kullanıldığını anlamama yetti. Gücümün çok üzerinde savaşamayacağım bir yapı ile karşı karşıyaydım ve tek çarem dediklerini yapacakmış gibi hareket etmekti. Anladığım kadarı ile benim ile ilgili planları beni rezervde tutup bazı ses getirecek suikast eylemlerinde tetikçi olarak kullanmaktı ancak bu talimat uzun süre gelmedi. Son mesaj attıklarında bana bir liste gönderdiler ve içlerinden tanıdığım ve birebir görüştüğüm kişiler olup olmadığını sordular. Hiçbiri ile birebir görüşmem olmadığını cevaben gönderdim.

Bu yazışmalarımı ileride başıma bir şey gelirse diye hard diskimde silmeden muhafaza ediyordum ama ne hikmetse Ergenekon davasından tutuklandığım esnada kullandığım tüm hard diskler delil klasörüne resmi olarak kaydolduğu halde istihbari faaliyetlerimle ilgili tuttuğum tüm arşivim ve yazışmalarımın olduğu hard disk delil klasörüne kaydedilmedi. FETÖCÜ İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI Ramazan Akyürek ve ekibi tarafından alıkonuldu ve halen akibeti hakkında hiç kimsenin bir bilgisi bulunmuyor.

Bu listede Alevi, Sünni ve Yahudi din ve kanaat önderleri, bir takım AKP ve diğer partilerden siyasetçiler, bazı bürokratlar, Milletvekilleri, bazı Gazeteciler olmak üzere kalabalık bir listeydi. İçlerinde merhum Hrant Dink ve Muhsin Yazıcıoğlu’da vardı. Sayısını hatırlayamıyorum. Liste gelince beni bu liste içinden birilerine suikast düzenlettireceklerini anladım. Tek çarem ya yurt dışına çıkmaktı yada ikametimi başka bir ile almaktı. Yurt dışına çıkma imkanım o dönem için yoktu ben de Düzce’ye taşınarak kendimce bu sorundan kurtulmaya karar verdim. Ancak orada da hassas kontrol devam etti. Tahminlerime göre beni tetikçi olarak kullanmaktan vazgeçip başka bir amaç ile kullanmaya karar verdiler. Yada benim bilmediğim başka planları vardı. Bunu bu küresel gücün derin merkezi bir gün ifşa olursa umarım öğrenirim. Yada her zaman olduğu gibi tarihin tozlu raflarında beklemeye devam edecektir.

2008 yılının Ocak ayına kadar göz hapsi ve hassas kontrol devam ettirildi. Ancak sanıyorum benimle ilgili operasyonel planları ya birileri tarafından durduruldu yada yukarılarda bir yerlerde uygun bulunmadı (Nedendir bilemiyorum) beni de meşhur Ergenekon tiyatrosuna figüran yaptılar. Tutuklayıp pasifize etmeyi herhalde daha uygun görmüş olacaklar ki böyle bir tasarrufta bulundular. Belki onlar için robot bir tetikçi profiline çok uygun değildim, belki de bilmediğim başka bir sebebi vardır.

Ama tek bildiğim benimle beraber ülkenin onlarca aydını, askeri, polisi, gazetecisi, milletvekili, bürokratı bu tiyatroda benimle aynı akibeti paylaştılar. Ondan sonrası malum hikaye. Silivri Dinlenme Tesislerinde 3 yıl 1 haftalık hapis hayatı, ardından 11 sene 15 günlük mahkumiyet kararı süreci yaşadım. Allahtan hükümet ile örgüt menfaat çatışmasına girdiler ki biz de bu çatışmadan sıyrılıp hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ama bu menfaat çatışması ne kadar sürer bilemiyorum. Gün gelir savaşan taraflar tekrar barış çubuğu içerse belki bize yine Silivri yolları çıkabilir.

Değerli okuyucular, bunu neden anlatıp zamanınızı çaldım. Kısaca onu da izah edeyim.

Burada bahsedilen örgüt alnı secdeye değen mütedeyyin vatandaşlardan oluşmuyor. Bugün gelinen noktada tüm vatandaşlarımız bunu çok iyi anlamıştır umarım. Bu örgüt ABD ve AVRUPA istihbarat servisleri için maymuncuk yani anahtar görevi üstlenen bir casusluk şebekesidir. Ellerindeki teknik imkan ve kabiliyet bugün MİT’te dahi yoktur. Buna emin olabilirsiniz. Yeri geldiğinde örgüt, küresel güçleri, küresel güçlerde örgütü kullanıyor. Ancak küresel güçlerin Ortadoğu planlarında önemli bir yeri var. Bu nedenle bu planlar devam ettiği müddetçe bu işbirliği devam edecektir.

Bu nedenle tüm vatandaşlarımızın Sayın Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı MİLLİ SEFERBERLİĞE iştiraki son derece önemlidir. Bugün gerekli önlemler alınmaz ise küresel güçlerin elinde sömürge olmaktan öteye geçemeyiz. Kemalisti, AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi demeden bu ortak düşmana karşı birlik olmalıyız. Her ne kadar siyasi düşünceler farklı olsa da ülke menfaatleri için bunu düşmanı defedene kadar rafa kaldırmalıyız. KANDIRILMAYA İZİN VERMEDEN, DOLMUŞA VE TUZAKLARA DÜŞMEDEN, Ergenekon ve Balyoz gibi hatalar yapmadan akılcı politika ve stratejilerle hareket etmeliyiz. Çünkü bu ordunun silahlı kuvvetlerini ve dinamik gücünü felç ederseniz yarın para verseniz de kimse size paralı askerlik yapmaz.

Yazdıklarımı okuma zahmetine katlandığınız ve zaman ayırdığınız için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

Erkut Ersoy

İstihbarat Uzmanı

ÖZEL BÜRO GRUBU

MK ULTRA PROJESİ : ROBOTİK KATİLLER SUİKASTLERDE BAŞROLDE /// FETÖ’NÜN MK ULTRA PROJESİ ENGELLENSİN


Tamer Korkmaz : En iyi belge, İTİRAF’tır

Irak’ta görev yapmış bir ABD askeri olan Esteban Santiago, Florida eyaletindeki Fort Lauderdale Havaalanı’nda beş kişiyi öldürdükten sonra teslim oldu. Saldırganın geçen Kasım’da Alaska’daki FBI bürosuna giderek “Amerikan hükümeti bana zihin kontrolü uyguluyor. Zorla DAEŞ videoları izlettiriyorlar. DAEŞ’e katılmamı istiyorlar” dediği ortaya çıktı!

Ek’te bulunan YENİ NESİL SAVAŞ – PSİKOTRONİK SİLAHLAR adlı belgeyi mutlaka okuyun. Ek’ten indiremeyenler buraya tıklayarak indirebilirler.

Bu da haberin İngilizcesi.

1-6 Esteban Ruiz Santiago. Is a Targeted Individual who shot several people at a Fort Lauderdale Airport indiscriminatingly, which 5 people were killed. The media ran it that he was a lone gunman who had mental issues. But the message was clear to me that he was sending a message to the public that a terrible concern was happening in America. How do I know this? He was claiming to the FBI that he was getting Voice 2 skull and that he thought the CIA was after him. These are clear signs that he was trying to get help to trying to stop the attacks that was happening to him. Often times when you go to the government for help, they put you in the mental health system – completing ignoring the crimes at hand. I had a similar run in with the FBI, but fortunately, it did not result in a hospitalization, but it has happened to many Targeted Individuals.

fort lauderdale, cointelpro, electronic harassment, v2k, voice to skull, 5 people killed, fbi

__._,_.___

ABD’nin 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan “Seçilmiş Başkanı” Donald Trump, kampanya esnasında (12 Ağustos 2016) aynen şöyle demişti:

“DAEŞ’i Başkan Obama kurdu…

Hilekâr Hillary de (Dışişleri Bakanı iken) buna yardımcı oldu!”

En iyi belge ya da delil, itiraftır…

Donald Trump’ın bir önceki ifşaatı da (yine başkanlık kampanyası sırasında) twitter’da “15 Temmuz’da 13 CIA ajanı Türkiye’deki darbeye yardım etti” diye yazmasıydı!

*

2014’te Türkiye’yi DAEŞ’ten petrol almakla suçlayan CIA kısa bir süre önce özür dilemek zorunda kalmıştı!

Ankara’ya DAEŞ iftirası atma bahsinde “kraldan bile daha kralcı” olan Washington’daki gazeteci kamuflajlı “etki ajanı” Tolga Tanış‘ın…

“CIA’in dahi özür dilemesiyle, Trump’ın ifşaatıyla yahut Esteban Santiago’nun deşifre ettiği hakikatle yüzleşebilmesi” ise asla mümkün değildir!

Mister Tanış, Haydut Devlet ABD’nin medyadaki yeminli dublajcılarındandır…

Baronsal Hürriyet’in, Tanış’ı Washington’daki temsilcilik görevinden alarak merkeze yani İstanbul’a tayin ettiğine dair dünkü haberler ilgiyle okundu. Etki ajanlığı Türkiye’de devam edecektir.

“Amerika’nın Sesi” Tolga Tanış, işbu ‘Görevimiz Tehlike’ misyonuyla ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby‘nin idealindeki “gazeteci?”dir!

*

Amerika Birleşik Terör Devletleri’nin aleyhindeki “kaçışı mümkün olmayan” gerçek haberler, medyamızda hayli artış gösterdi.

Amerikan Yalanları’nın seri halde deşifre olması, Terörün Mühendisi ABD’nin ipliğinin pazara çıkması; John Kirby isimli şahsı adeta çıldırtmış durumda:

Bu küstah sözcü “Türk medyasındaki Amerikan karşıtı haberler durmalıdır; temelsiz suçlamalara dayalı bu haberler Amerikan vatandaşlarının hayatlarını tehlikeye atabilir” diye konuştu!

FETÖ’yü, PKK’yı ve DAEŞ’i Türkiye’ye saldırtan; bütün bu terör örgütlerinin derin patronu olan Katil Amerika hakkında yazılanların ziyadesiyle temeli var. Bu mevzuda; belgeden ya da kanıttan bol bir şey de yok!

Kendisini “Sömürge Valisi” sanan Kirby son açıklamasıyla edepsizliğin şahikasına çıkarak; medyamızda “ABD ile alakalı gerçeklerin yazılmasının engellenmesini/sansürlenmesini” talep etmiştir.

Özelde Kirby’nin genelde ABD’nin “basın özgürlüğünden ne anladığı” işte bu sansürcü tavırda saklıdır!

Başta ABD olmak üzere Batılı devletler hakkındaki belgeli çarpıcı gerçeklerin dile getirilmesi halinde mi; Tolga Tanış’ın “Sam Amca”sının maskesi düşer, hakiki yüzü ortaya çıkar…

Yani “sansür talebi, baskı ve tehditler” birbiri ardına gelir.

Bu, hep böyle olmuştur!

Özellikle son dönemde, “Türkiye’de basın özgürlüğünün sıklıkla ihlal edildiği” savıyla gürültü koparan ABD makamları; şu son günlerde “Türk Medyası, Amerika ile alakalı haberler konusunda durmalıdır, susmalıdır” talebiyle CIA’klıyor!

Hal böyleyken…

Bir kere daha “şahane çifte standartlar sardı, dört bir tarafımızı” diyoruz!

Kirby’nin sözcülüğünü yaptığı ABD’nin medyasında yer alan güya “itibarlı!” New York Times, vaktiyle yazdığı “kitle imha yalanlarının” ayıbını halen daha temizleyebilmiş değil!

Burası, Bağımsız Müslüman Türkiye‘dir:

FETÖ’nün+PKK’nın+DAEŞ’in derin patronu olan Haydut Devlet Amerika’nın bilumumsözcüleri; gerçekleri yazmamızı asla engelleyemezler!

YEN NESL SAVA – PSKOTRONK SLAHLAR.pdf

YÜKSEK STRATEJİ TÜRKİYE

strateji, istihbarat, güvenlik, politika, jeo-politik, mizah, terör, araştırma, teknoloji

Fight "Gang Stalking"

Expose illegal stalking by corrupt law enforcement personnel

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.